Ahmet ÇOLAK
Balkanların kalbi, eski çınarların gölgesinde rakı sofralarının kurulduğu, kışın soğuğunda, yazın sıcağında sohbetlerin koyulaştığı bir ülke: Bulgaristan. Ah, Bulgaristan’da yaşıyorsanız, hele ki memleketin kendine has köylerinden birindeyseniz, hayatı biraz da esprili ve “idare-i maslahat” içinde yaşıyorsunuz demektir. Espriyle karışık, alayla bezeli bir felsefe var burada: “At yalanı, iç rakıyı, yap dedikodunu!”
“Hizmet Bekleyen Yok!”
Belki de her şeyden sıyrılmanın en hafif yanı bu. Hizmet bekleyen neredeyse yok. Hayır, öyle bir hava var ki ülkede, sanki herkes yerinde oturmuş; “Zaten işleri iyi ya da kötü götüren bir sistem var, ne diye yırtınayım?” modunda. Seçim vakti geldiğinde ise, o dev bir kalabalıktan yalnızca bir kısmı sandığa gidiyor. Gidenlerin de çoğu üç vakitte, beş kuruş umudu olan ya da kaderini değiştireceğine inanmak isteyenler. Gerisi? Eh, o gün bir başka programa çoktan aklı kaymış olanlar.
Dedikodunun Toplumdaki Rolü
Dedikodu, Bulgaristan’ın vazgeçilmezi. Dedikodunun toplumdaki rolü burada bir başka. Gülerek söylense de aslında derin anlamları olan sohbetler, ikili ilişkilerin pekişmesinde, toplulukları ayakta tutmada, bazen de günü kurtarmada önemli bir aracı oluyor. Dedikodu öyle bir yer edinmiş ki, bazen siyaset bile bu lafların içine dahil oluveriyor. Seçim sonuçlarından tutun da, komşunun yeni aldığı arabaya kadar her şey dedikodu masasında bir yer buluyor kendine.
Siyasetin “Elit” Oyunu
Ve Bulgaristan siyasetinin elitleri, bu tabloyu çoktan sindirmiş. Burada siyasiler, halkın tam olarak ne istediğini çoktan çözmüş görünüyor. Bir kesimin umudu, diğerinin ise umursamaz tavrı arasında bir denge kurarak, çoğu zaman gündemi idare ediyorlar. Küçük vaatler, göstermelik projeler, “Bakın biz sizin için buradayız!” söylemleri… Fakat tüm bu uğraşlar bile, Bulgaristan’da aslında çoğu vatandaş için bir göz boyamadan öteye gitmiyor.
Hayat Bulgaristan’da Güzel mi?
Aslında burada hayat güzel. Ama bir “Balkan Güzelliği” bu: Biraz acıyla, biraz inatla, biraz da kabullenmişlikle karışık bir güzellik. İnsanlar, kendi küçük dünyalarına çekilmiş, rakılarını yudumluyor, sohbetlerini koyulaştırıyor, eski günleri anlatıyor, “yalanı atıp” keyifle kahkaha atıyorlar. Aşağı mahallede yalan söyledim yukarı mahalleye gittim bende inandım dercesine…