İbrahim SOYTÜRK
Tarih: 02 Haziran 2020
Okuyucularımdan Mehmet Yıldırım, “Ben Bulgaristan’da tarih okudum”, BULTÜRK yayınlarından “tarih öğrendim, vallahi size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum” demiş bize gönderdiği E.Postamıza. Size yanıtım şudur Sayın Yıldırım: “Ah şu bilemediklerimizi bir bilebilsek! Öğrenebilsek! Halkımızı da bilgilendirebilsek.” Zaten ne çektiysek ve ne çekeceksek hep bilgisizlikten değil mi?
Görüyorsunuz her gün vatan tarlasında bir iki taş kaldırıyoruz ve her taşın altından daha büyük bir iğrençlik, dolandırıcılık dolabı, hırsızlık çıktığına tüm Bulgaristan Vatandaşları birlikte şahit oluyoruz. Ne var ki ben artık Bulgar’a öfkelenmez oldum. Onlara “1878 Berlin Konferansında devlet kurma hakkı tanıyan ve devlet kurun diye toprak veren” kodamanlara hiddetleniyordum ve sanki haklıyım…
Bizim taşlar kum taşı ya da kireç taşı değil, hepsi kara kaya mübarek, bizim oralarda köşdere boyunda bu taşın üzeri yosun kaplı, altı haşarat yuvası…
Bizim vazifemiz olumlu olumsuz eleştiriyle olayları okurlarımıza anlatarak, o yosunlu taşları vatan tarlamızdan temizlemek ve memleketimizi yeniden yaşanır hale getirmektir.
Bu yazıyı kaleme almamın sebebine gelince, hem Neriman hanımın yazısından hem de M. Yıldırım Beyin iletişimlerinden biraz etkilenmiş olmamdır.
Bu nerede var yahu? Türkleri vatanlarından kovup, 3 milyon vatandaşı gurbetçiliğe zorlayarak, yıllar boyu alın teri dökerek emekli parası, sosyal ve sağlık ödenekleri içine milyonlarla leva ve Amerikan Dolarları sıkıştırılmış büyük bavullarla “Bulgar milyoner” yapmak istediğin haylazlara hazıronculara dağıtmak ve bu kişilere “yöneticilerimiz” derken utanmamak, üstelik “adalet” sözünü kullanırken çarpılmamak. Olmaz böyle bir şey. Çalınan-kaybedilen paraların dağıtılmasındaki “adalet ve hakanetten” söz ediyoruz hiç utanmadan. Ben de siz öğrenin ve yüzlerine tükürük şu eşek suratlı olmayı hak edenlerin de nasiplerini alsınlar diye yazıyorum. Hak arama sırası bizdedir. Şerefli olma sırası ise bizlerde dir, sizlerdedir, hepimizdedir değerli kardeşlerim.
Paralel devlet yönetimi.
Ortaya çıkan “çöp rezaleti” o kadar büyük ki, İvan Kostov’un başbakanlığı esnasında (1997-2001) Çevre Bakanı, Birinci Boyko Borisov hükümetinde (2009-2014) Çevre Bakanı Yardımcısı görevinde bulunan Bayan Ekaterina Maneva ulusal radyoda konuştu:
“Çöp sorunu, avanta kazancın yeniden paylaşılması kavgasında sadece görünen bir buz dağı tepesidir. Söz konusu olan ve kızışan derin karşılıklı ilişkilerdir.” Konu “ ithal çöp” olsaydı eğer, İtalyan polisi bize “Ne oluyor orada? İtalya’da çöp kalmadı. Hepsi Bulgaristan’a taşındı. Kendinizi yakacaksınız, nedir bu iş?” dediğinde olay çözülür ve unutulurdu, ama yandıkça yanıyor.
Eski Bakan Bayan Maneva “Çevre Bakanlığı yok ediliyor” dedikten sonra şöyle devam etti: “Büyük paralar paylaşılamıyor. 9 Ocak 2020’de Çevre Bakanı Nenü Dimov tutuklandıktan sonra, bakan yardımcısı Krasimir Jivkov bakanlığa atandı. Bu şahıs, T. Jivkov’un yeğenidir. Yeni göreve Bulgaristan’ın halen Arap Emirliklerinde kaçak olan en zengin şahsı (Vasil Boşkov) tarafından gönderilmiştir. “Çöp işinden sorumlu bakan yardımcısı” 5 gün önce tutuklanan K. Jivkov tarafından imzalanmış belge, emir, karar vs yok. Demek oluyor ki, bakanlık paralelindeki bir dış Genel Müdürlük tarafından yönetiliyor. Bulgaristan’da paralel devlet yönetimi ele geçirmiştir.”
Ortaya çıkan büyük gerçek.
1 Haziran 2020 sabahı, duayen gazeteci Georgi Koritarov, TV Avrupa’nın SERBEST BÖLGE programına Bulgaristan Halk Bankası (BNB) Baş Denetleyicisi Kolyo Paramov’u davet etti. 1990’lı yıllarda Bulgaristan’da komünist Partisi (BKP), 1989 Mayıs Türk İsyanından sonra can çekişirken, en güvenilir kadrolara birkaç defa parti ve devlet parası dağıtıldığını anlattıktan sonra, çok kabarık dolandırıcılık dosyaları olduğunu ve hatta hiç açılmamış “dosyaları” olduğuna işaret ederken şunları paylaştı:
Bulgaristan’ın Batı Avrupa ülkelerindeki paraları nerede?
Bulgaristan’da 1989’da kayıplara karışan ve bugüne kadar nerede olduğu bilinmeyen büyük paralar var. Bunlar DIŞ TİCARET ŞİRKETLERİ paralarıdır. Bu şirketler, devlet güvenliği “DS” kurumunun (gizli polis) 4. Amirliği tarafından yönetiliyordu. 1990 yılında, totaliter komünizm yıllarında Batı Avrupa ülkelerinde kurulan bu şirketlerin sayısı 388 idi. Batı ülkelerinde ofisi ve bazılarının işletmeleri olan bu şirketlerde çalışanların toplam sayısı 780 kişidir. Bu şahıslar ve ailelerinden birçoğu bugün İsviçre’nin Zug eyaletine yerleşmiş bulunuyor. Bulgaristan’da ikamet edenlerin çocukları da İsviçre kolejlerinde eğitim aldı.
Bu, Bulgar vatandaşları aynı zamanda dış ülkelerdeki bu şirketleri şahsen yönetmişlerdir. 1990 yılı mali (banka) denetimi protokolleri itibarıyla bu şirketlerin banka hesaplarında 1 535 200 000 US Dolar (bir milyar beş yüz otuz beş milyon iki yüz bin Amerika Doları) para bulunduğu tespit edilmiş ve tutanaklara kaydedilmiştir. 1990 yılında totalitarizmden kapitalizme geçerken bu paralara dokunan olmamıştır. Daha sonra da bu paraların nerede bulunduğunu sorun eden olmamıştır. Başbakan İvan Kostov hükümeti de (1997-2001) çok çaba gösterse bile bu paralara ulaşamamış ve ilgili şahısların hiç birinden hesap sorulmamış ve özel emire tabii olan bu paralara 2020 yılında da kimse dokunamamıştır. Böylece bu 1.5 milyar US Dolardan fazla Bulgaristan parası, banka hesapları sahiplerinin emirlerinde kalmış ve halen şirket dosyaları Bulgaristan’da olmadığından olacak, kimse kimseden hesap sorabilecek durumda değildir. Dosyalar Moskova’ya taşınmış da olabilir.
Başka bir olay da, yine aynı Baş Denetleyicinin anlattığı üzere, 1990 yılında Bulgaristan Halk Bankasında bulunan 44 ton külçe altın ile ilgili tespitte bulunulmuş ama protokol tutulmasına izin verilmemiştir. Daha sonra bu 44 ton altın da kayıplara karışmış ve konuyu bir daha açan olmamıştır. Neriman hanımın yazısında incelediği “milyonerler listesi” kitaplara düşerken, dış ülkelerdeki şirketlerin paraları ve 44 ton altın basına düşmediği gibi, kitaplarda da öykülenmemiştir.
Baş denetleyici K. Paramov’un belirttiğine göre, bu paraları kontrol eden görevli vatandaşlarının listesi ve adresleri halen bilinmiyor, fakat onların Bulgar ekonomisi üzerindeki etkisi her gün ve her yerde hissediliyor. Örneğin, korona virüs bunalımında 3. Borisov hükumeti “üretimi düşen ve işçi çıkarmayı planlayan” işletmelere yardım programı hazırlamıştı. Bu programda, bu yardım programından para alabilmek ve işçi maaşlarını ödemek için “üretimin azaldığına ve işletme gelirlerinin azaldığına” ilişkin belge isteniyordu. Bu belgeyi kimse veremedi, çünkü kayıtsız ekonomiyi belgelendirmek imkânsızdır. Kuşkusuz şu “İtalyan çöp” dalaveresi, “barajların boşaltılması” bu paralardan kaynaklanan yolsuzluk ve dalavereler olarak yorumlanıyor.
Son 20 yıldan beri gelişmeler son yıllarda Bulgaristan’da “kızıl burjuvazi” terimini doğurdu. Yeni tabakanın artık Bulgaristan’a çöreklenmek istediğini görüyoruz. Amerikancı diyebileceğimiz B. Borisov hükumeti ve Geşev yönetimindeki Başsavcılıkla yüzleşmiş ve çarpışmaya başlamış olan zengin zümrenin yönetimden pay aldığı dikkate çekiyor. Bu çarpışmalar hali hazırda Bulgaristan iç çelişkilerinin özünü belirliyor. Diktatör T. Jivkov’un yeğeni olan Çevre Bakanı Yardımcısı K. Jivkov’un tutuklanması, olayı bütünüyle açıklanmasıyla, gizem perdesi biraz daha kalktı. Totaliter komünistlerin, iktidara çöreklenmiş olduğunu bir kez daha kendini belli etti.
Bu konudaki analizlerimize devam edeceğiz. Çalınan, gizlenen ve değişik dalaverelerle paylaşılan paralar Bulgaristan Türklerinin, azınlıkların, emek insanlarının alın teridir. Onlara yeni durumda da pay verilmiyor. Totalitarizmin bütün ipleri pazara çıkarılmadan, ateşe verilmeden, adalet yolunda ileri adım atılabilmesi olanaksızdır. “Bulgar Bulgar’a el kaldırmıyor, Bulgar Bulgar’dan hesap sormuyor, gizli görüşmelerde uzlaşıyorlar.” içeri düşseler de para karşılığı hemen salınıyorlar. Adalet değirmeni olan mahkemeler adalet lehinde değil, Bulgar ırkı lehinde karar veriyor. Bulgarlar hep aklanıyor, suçlulardan hesap sorulmuyor, 3-5 gün için içeri atılanlar salınıyor.
Yine bu cümleden olmak üzere, 1944’yılından beri Bulgaristan’da yasa dışı bir silahlı gücün varlığı ve siyaseti etkilediği ortadadır. Bunlar devlet adamlarının korunmasında görevlidir. Sosyalizm yıllarında bu güce “UBO” adı verilmişti. Türkçe açılımı: GÜVENLİK VE KORUMA İDARESİ. Sokakta, meydanda, evde ve işte korumalı olma işi 1944’te başladı. Moskova’dan KOMİNTERN ŞEFİ Georgi Dimitrov gelmiştir. Onu, Sovyetler Birliği Dış İstihbaratı KGB 24 saat koruyordu. Yakın korumaları vardı. Bulgaristan’da “önemli” kişileri koruma işini KGB yapılandırdı, kadro yetiştirdi, uzmanlaştırdı, silahlandırdı ve donattı. Devlet koruma şirketinin KGB tipi örgütlendiği biliniyor. Özel koruma şirketi İPON ise 1990’da T. Jivkov’u korumak için kuruldu ve B. Borisov tarafından yönetildi. Jivkov’un yakın koruması şimdiki başbakan Borisov’tu.
Devlet görevinde bulunan ve korunan kişilerin Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Meclis başkanı çevresini aşmaması gerekirken, günümüzde ülkemizde maaşları çok yüksek olan, hepsi yüksek rütbeli subay olan, yemeleri içmeleri bedava, 1200 koruma elemanı (subayı) olduğu açıklandı. Bunların masrafları devlet bütçesinden karşılanıyor. Bu arada, son yıllarda keskin nişancılar eliyle öldürülen vatandaşlara karşı düzenlenen cinayet operasyonlarının bu “koruma şebekesi” görevlileri tarafından örgütlendiği ve gerçekleştirildiği ortaya çıktı. Henüz tutuklanıp yargılanan yok. Bu kodamanların koruduğu bir sermaye var ki, hem sermaye kayıt dışı (komünist miras) hem de onu koruyan birlikler devlet yemliğinde ama kayıt dışı ve politikadaki etkileri çok yüksektir.
Bizi izleyiniz.
Paylaşınız.