Dr. Nedim BirinciDr.Nedim BİRİNCİ

Konu: “Kendisi Gitti” siyaseti sertleşmeye devam ediyor.

 

 

Hafta sonunda (13 Eylül 2015) Sofya’da Avrupa İçin Bulgaristan GERB Partisi kurultay yaptı. Başkentin “Arena” kapalı Spor Salonu’na 15 bin partili toplandı. Başbakan ve GERB Başkanı Boyko Borisov zinde ve güçlü görünmeye çalışıyor, kendinden çok emin, kürsüye sımsıkı yapışmış, suda ördek misali başını yarım daire çevirdikçe, önceleri söylediklerini, şimdi daha kalabalık bir dinleyici kitlesine anlatıyordu. Konuşuyordu da, insanların dünyada çığır açabilmesi için öncelikle iki şeye ihtiyaç duyduklarını sanki bilmiyordu.

Bunu yapacak kişinin, bir, büyük kafası, ikincisi de o insanın büyük bir mirasa konmuş olması lazımdır.

Burada kişi sözü LİDER (önder, yönetici, yol gösteren)  anlamında kullanılmıştır.

Büyük kafa sözü de akıllı, zeki ve deneyimli anlamındadır. İnsan anasından akılı doğmaz, çünkü insanın aklı BÜYÜK BEYNİNDEKİ güç, deneyim, yönetim kabiliyeti ve öngörüdür ki, bunlar yaşarken şekillenir.

Zekâ ise, irsidir, ana-babadan 7 kuşak gerilerden gelen bütün birikimin çizgi ve vasıflardan örülmüş doğuştan var olan bir dokudur.

Deneyimse yaşadıkça biriken ve gerektiğinde işe yarayandır.

Meslekten itfaiyeci, diktatör Todor Jivkov’ın yıllar yılı şahsi koruması, deneyimden polis ve sigorta şirketi başkanı olan B. Borisov’un İç İşleri Bakanlığında Orgeneral rütbesine yükselmesini ise, HÖH – DPS “fahri başkanı” A. Doğan (şopar) Çar II. Simyon hükümeti zamanında önermiş olduğundan dolayı, olayı ciddiye almasak da olur. Çünkü bir defa, II. Simyon Bulgaristan’ın gerçek Çarı değildir. İkinci olarak ise, A. Doğan bir Çingene uzantısı olarak, temsil ettiği kavmin Balkanlarda ve Avrupa’nın hiçbir yerinde ordusu ve polisi yoktur. Bir subay, daha yüksek rütbeye ancak bir kurumun önerisi üzerine terfi edebilir. Söz konusu Orgeneral ataması, bu bakıma sahtedir. Çünkü şopar Ahmet Bulgar ordusu inşaat erlerinde onbaşıdan yüksek görev atanmamıştır. Siyasi poliste ise gammazcı, ispiyoncu, hafiye, müzevir, jurnalci, ruhsuz ihanetçi ve baş dalavereci tipinden rüşvetçi gibi sürünenlerin aldığı mutfak artığı işler görmüştür. Bu kadrolar toplumun bulaşık suyu olduğu için, ne poliste, ne de orduda, hatta itfaiyede terfi olmazlar. Yani onbaşı ömür boyu onbaşı kalır. Ve bir onbaşı bir itfaiye subayının, bir kişisel korumanın orgeneralliğe terfi etmesine öneri hazırlayıp sunamaz. Kurallara terstir.

İkincisi de, insanın dünyada çığır açması için büyük bir mirasa konması lazımdır. Napolion bile Fransız Devrimi mirasını yemiştir. Evet, B. Borisov ve kurup yönettiği ve ikinci kez iktidara yükselttiği GERB partisi de Bulgaristan’da ÇOK BÜYÜK BİR MİRASA KONMUŞTUR. Bu adam ve partisi, Bulgaristan Komünist Partisi (BKP), totaliter Bulgar devletinin miras yedisidir. GERP partisinin kadroları 1989’un 10 Kasım gününden yani BKP’nin iktidardan devrilmesi ve çökmesinden 2009’a kadar, 19 yıl boyunca sindi, gizlendi. Nomanklatür seçkinler olduklarını unutturmaya çalıştı. Totaliter rejimin kirli ve iğrenç hesaplaşmalarına ve özellikle de Türklere ve Müslümanlara karşı uygulanan “soya dönüş” adılı zorla Bulgarlaştırma siyasetine bizzat iştirak ettiklerini unutturan gizli polis, milis, itfaiye ve ordu kadrolarıdır. Bu niteleme bundan açık yazılamaz!

Bu bakıma, sudaki ördek benzetmesinde, Borisov’un kafasını yarı daire şeklinde çevirip yalnız kendi kadrolarını, öz adamlarını görmek istemesi çok anlamlıdır. Çünkü bu mirasa konan partiler arasında 1990’dan sonra apoletsiz kesimi örgütleyen Bulgar Sosyalist Partisi (BSP) birkaç defa iktidar koltuğunu ele geçirse de tutunamadı, çünkü ekonomik çöküş döneminde, tüm sosyal demokrat hareketlerin dağılıp ufalma kaderini yaşarken birkaç defa parçalandı ve küçüldükçe küçüldü. Özellikle, sol cephede BKP’ye BSP aşılması yapılmasında  ve komünist kadrıolardan oluşan bir partinin sosyalist kılıfıyla Avrupa Sosyalistler Birliği’ne (PES) kabul edilmesindeki rolü önemli olan ve 2 dönem Cumhurbaşkanı makamında oturan G. Pırvanov’un Bulgaristan’ın Yeniden Doğuşu İçin Alternatif (ABV) adında bir parti kurup BSP’den büyük bir fraksiyonla ayrılarak sağ alandaki GERB hükümetine bakan vermesi soldaki geleneksel kuralları bozduğu gibi, varsayım ve öngörü hesaplarını da iyice birbirine karıştırdı.

Yine bu Geçiş Dönemi dediğimiz, 1990 – 2015 yılları arasında, Bulgar toplumunun sağ kanadını, sermaye birikimini, demokratik koşullarda eşitliği ve özgürlüğü temsil etmesi gereken Demokratik Güçler Birliği (CDC) misali partiler siyasi sahneden kayıp gitti. Sahneye tırmanmaya çalışan Güçlü Bulgaristan (DCB) ve başka benzer sağcı oluşumlar da hep bodur kaldı, siyasi alanda ıhamadı, bugünkü koşullarda Reformcu Blok (RB) gibi 5 parti bileşimlerle kabinede yer alsalar bile, GERB kurultayına davet bile edilmediler. Fakat sağ ve sol güçlerden oluşan bir toplumda, sağ merkeze oturan GERB parti Başkanı’nın bakış açısı yarı daire dışına çıkmamaya gayret gösterse de, iktidarın “cankurtaran simidi” olan sözde reformculara övgü yağdırmadan edemedi.

1990’dan sonra, Bulgaristan toplumuna, sayıları milyonları aşan, yerleşik Türkler ve Müslümanlar adına siyasi sahnede rol alan, 36 milletvekil,i olan Hak ve Özgürlükler Partisi (HÖH-DPS) Kurultay’a davet edilmezken, GERP partisi adına ikinci kez Bulgaristan Cumhuriyeti Kültür Bakanı koltuğuna oturan Vejdi Raşidov da fotoğrafçı ve kameramanların hiç birinin foküs odağına düşmedi. Reformcuların ortağı Korman İsmailov ile Kasım Dal da bu mecliste yer almazken, Başkan Borisov konuşmasının en uzun bölümü Türklere, Müslümanlara ve onların politik temsilcisi olan HÖH – DPS partisine ayırması dikkati çekti.

Politik durum: Olaylar, bilinmezler çoğalırken, sığınmacı seli tel örgüleri ırgalarken; savaş kaçakları Avrupa’da deprem yaşatırken, AB ikiye bölünürken; ABD askeri üslerinden birini bizde kurarken; asker ve zırhlı araç yığını yaparken; Suriye’ye silah taşıyan Rus uçakları hava sahamızı her gün zorlarken vs vs gelişmelerle aynı günlerde ve ortamda hız alıyor. Üstelik yine şu günler AB’nin savaş kaçakları ve sığınmacı siyaseti değişti. Brüksel kürsüsüne çıkan siyasetçiler, Yakın Doğu felaket ve katliamından, ardı kesilmeyen insan selinden Birleşik Amerika’nın ve gizli kanallarla İŞİD, PKK ve KKC’ yi en modern imha araçlarıyla silahlandıranların suçlu olduğunu yüksek sesle kınamaya başladılar. Ama bu kürsülerden konuşanlar hala Bulgar temsilciler ve özellikle HÖH-DPS’ liler değildir. İlk kez olmak üzere Avrupa’dan yükselen seslerde, İslamcı terörün arkasında duran, 3 milyon kişilik sığınmacı kamplarını boş tutup bekleten Suudi Arabistan gibi Müslüman ülkeler de lanetlenmeye başladı.

Son sahnede, Bulgar hükümetinin, GERP Kurultayında konuşan Başbakan B. Borisov, 8 Ekim’den sonra ülkeye yerleşecek olan 1 600 sığınmacıya karşı hoşgörülü olma çağrısında bulundu ve destek aldı. Şimdiye kadar bu tavır sert ve tepkiliydi.  Şimdi “arlaya atılan iyilik, gün gelir önüne çıkar!” şeklinde biçimlendi.

Ne var ki, Bulgaristan Türklerine ve Hak ve Özgürlükler Partisi’ne karşı 2009’dan beri sertleşme trendine giren ve 2014’ten beri topyekûn ötekileştirme rüzgârıyla esen GERB politikası yeni ince ayar aldı.  Borisov konuşmasında, bir yandan GERP partisinin temel hasmı HÖH – DPS partisi diye vurgulama yaparken, Türklerin ve Müslümanların bundan böyle iktidara katılması yolunun kesileceğini, DPS ile kabine ortaklığı yapmayacaklarını belitti.

GERB, şimdiye kadar yapılan şiddetli anti-DPS kampanyalarını anlattı; 25 Ekim’de yapılacak yerel seçimler öncesi anti-DPS kampanyası başlatmanın ve şiddetlendirmenin kolay olduğunu, fakat bugün muhalefette bulunan HÖH – DPS partisinden yapılacak olan Anayasa ve yasa değişikleri için ihtiyaçları olabileceği hesaplarını gizlemedi. Başbakan, Türklerin ve Müslümanların politik partisiyle iktidar ortaklığına gitme seçeneği olmadığını tekrarlayarak açıkladı.

Bulgaristan’da esen yeni rüzgârlar çok yakında fırtınaya dönebilir. Sosyalist Parti eski Başkanı Sergey Stanişev ile HÖH lideri Lütfü Mestan’ın Sofya’da “Kartal Köprü” de öpüşmesinden sonra devlet ve siyaset objeleri Türkleri ve DPS’yi gerilemeye ve ödün vermeye zorluyor. Stanışev’in düşürülmesi ve L. Mestan ile B. Borisov arasında gelişen “Türk Kahvesi” diplomasisi kör çekiş oyununa benziyor. Mestan uzak görülü bir siyaseti olmadığından, başımıza gelecek olan kötülükleri önceden hissedip göremiyor.

Beklenen kötülüklerin başında, Bulgaristan’ın 2007’de imzaladığı AB üyeliği sözleşmesinden kaynaklanması beklenen yeni cansıkıcı gelişmeler olacaktır. DPS lideri Ahmet Doğan’ın bilgisinde hazırlanan bu tuzaklar, sözleşmelere incelenmiştir. Tarihleri geldiğinde bomba gibi patlayacaktır.  AB ülkelerinin çifte vatandaşlık hakları 2016 sonunda kaldırılacaktır. Yeni durumda soydaşlarımızın ya Bulgaristan ya da Türkiye vatandaşlığını seçmeleri gündeme gelirken, mal mülkleri ve diğer sosyal hakları masaya yatırılacak,  Bulgaristan Türkiye ilişkilerinde BİLİNMEZLER İÇİNDE BOCALAMA DÖNEMİ başlayacaktır. Bu diplomatik görüşmelerde bizim kaderimiz çizilse, belirlense de şimdiye kadar bunlara Bulgaristan Türklerinden bir tek şahsiyet oturmamıştır. Deneyimler o kadar acıdır ki, 1989 Ağustosunda Türkiye Dış İşleri Bakanı sıfatıyla bizi Kuveyt’teki Bulgar – Türk görüşmelerinde temsil eden Mesut Yılmaz bizim için okul, resmi anadil hakkı, radyo, TV programı, özgün kültürel yaşam, hayat tarzımızı geleneklerimize ve ahlakımıza göre yaşama, gazete, dergi vb haklarımızdan hiç birini talep etmedi; haklarımızı sıralama zahmetinde bile bulunmadı. Bulgaristan Türkleri “Bu adamın o kadar mı çok kumar borcu varmış da bizi yaktı!” sorusunu hala soruyor. Biz, öz haklarımız, adlarımız, dilimiz, dinimiz, kültürümüz için 1989 Mayısında ayaklanmıştık, nice şehitler verdik, M. Yılmaz bizi sattı. Bizi temsil edecek olan yeni temsilcilerle önceden dobra dobra konuşma zamanı artık gelmiştir. Yeni temsilciler Bulgaristan Türklüğünü yok etmeye yeminli olmayan kadrolar arasından seçilmelidir.

Yeni durumda HÖH – DPS parti liderlerinin soydaşlarımızı ve tüm Bulgaristanlı Türkleri ve Müslümanları sindirip uyutma ve tüm haklarını elde etme konularında bilinçlenmelerine her bakıma ve her yerde engel olma, halkımızı engelleme siyasetinin acı meyveleri çok yakında boğazımıza duracaktır. Zaten olan hep bize olmuyor mu?! Gelecek yıl bir daha Türkiye vatandaşı veya Bulgaristan ve AB vatandaşı olarak parçalanmaya zorlanabileceğimiz haberini hepinize büyük bir yürek acısıyla bildiriyorum. 500 binimiz kovulurken “Büyük Seyahat” deyenler bu defa “Kendileri Seçti” ya da “Kendi Gitti” adını hepimize dayatabilirler. Ufukta dolu var. İnanıyorum ki, suda süzülen ördeğin başını neden yarı daire şeklinde çevirdiğini anlayabildiniz. Biz ördeğin gözlerinin görmediği yerde kalıyoruz. Başbakan ve GERB başkanı Bulgar politik kodamanlarını ve kamuoyunu Türkleri bir daha “Kendileri gitmeye veya ebediyen kopmaya, Türkiye’dekileri ise Bulgaristan’ı unutturmaya zorlarsak, 1989’da davrandıkları gibi “hoşgörüye” alıştırıyor. “Büyük Göçe” zorlarken hatta isimlerimizi değiştirip, pasaportları elimize vermişlerdi. Unutmayalım ve lütfen gözümüzü açalım!

Konumuza devam edeceğiz.

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Reklamlar