Tarih: 09 Temmuz 2018
Yazan: Nedim AKIN
Konu: Bataklık Bulgaristan’ı içine çekiyor.
Halkların ve ülkelerin geleceği önce nerede konuşulur? Cami odasında mı? Kağıt oynarken mi? TV stüdyolarında mı? Üniversite hocaları ile seminerlerde mi?
Memlekette en hararetli tartışılan konu Bulgaristan Avrupa Birliği ile mi yoksa tek başına mı çökecek sorusudur? AB önümüzdeki 5 yıl içinde dağılırsa, Bulgaristan da mı tarihe karışacak. Artık III. Bulgar devleti kavramı unutuldu. III. Bulgar devleti, 1909-1944 arasında Prenslik-Çarlık yıllarını kapsıyor. Sosyalist-totaliter komünist devir olan 1944-1989 arası IV. Bulgar devleti olarak nitelenirken, diktatör Jivkov’un devrilmesiyle tarihe karışan devletten sonra ise yeni doğum olmadı. V. Bulgar devletinin toplumun rahmini içinde kaldığı ve 5 yıla kadar onu zehirleyip yok edeceği iddiasında bulunuyorlar. Bu durumda, gün boyu kâğıt oynayanlara hak veriyorum. 5 yıl sonra yok olacaksa, biz zevki oyunumuzu kesip, rahatımızı bozup memlekette herhangi bir işe bulaşmamıza, bazı değişiklikler yapmamıza ne gerek var! Hakim olan kanı şudur: Olacaksa olur, bizim müdahale etmemize ne gerek var?…
Gensoru ile başlayan, 6 ay sonra gensoru ile biten Sofya Avrupa Konseyi (AK) başkanlığından, bu arada kışkırtılıp körüklenen Batı Balkanlardan 6 devletin Avrupa Birliği’ne üye alınması perspektifi ışığında, bir yandan şakısın diye parlatılan, öte yandan ise kokuşarak çöken “birlik” ile ilgili gerçekleri anlayabilmemiz için biz onun mayalanışına bakalım. 21. Yüzyılda Almanya’da en uzun dönem başbakan olan Angela Merkel, hafif dalgalı bir döneme girdi. Güven kaybetti. Artık yeni bir ufuktan söz etmiyor. Sustu. Bekliyor.
Avrupa siyaset tarihçileri Merkel iktidarda kalmak istiyorsa yenilenmelidir! Dediler. Bundan böyle, “Avrupa Almanya’sı” kavramını kullanmaktan vaz geçip “Almanya Avrupası” demeye başlaması acilen gerek, demeye başladılar. İngiltere’nin AB ‘den “brekzit” ile çekilmesinden sonra, “Almanya Avrupası” deme zamanı gelip çattı. Dananın kuyruğunun koptuğu nokta da tam burasıdır. Daha 13 yıl önce Romanya ile Bulgaristan’ı AB üyeliğine çekmeleri, Batı Balkanları Türkiye’den uzak tutmak içindi. 6 aydan beri Batı Balkanlar deyip başka bir şey demeyen Bulgaristan ustalıkla kullanıldı. Türkiye ile Merkezi Avrupa önüne kalın bir Balkan duvarı örülmeye çalışılıyor. Şu da var, Bulgaristan’da, Türkiye’de ve AB merkezinden uzak olan ülkelerde bu konu henüz ayrıntılı işlenmiyor, tartışmaya açılmadı. Dosyası açılmayan ikinci bir konu da var. O da, Avrupa Birliği kurulması konusunun ilk defa, Nazi Almanya’sında (1934-1945) yılları arasında iki devlet kurumunda çok ayrıntılı bir şekilde işlenip, çizilip biçimlenmiş olmasıdır.
Kısa tarihsel bilgi:
Avrupa’nın geleceğine ilişkin genel plan daha II. Dünya Savaşı başlamadan Adolf Hitler’in yakın çevresinde akıl hocalığı yapan3 kişi tarafından işlendi.
Bu ideoloji uzmanlarından biri, III Alman Reich’ında Doğu Avrupa’dan ve işgal edilen topraklardan sorumlu devlet adamı ve Alman Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi (ANSİP) yönetiminde ideolog olan, Talin doğumlu, Moskova “Bauman” Devlet Teknik Üniversitesi’nde ve Talin Teknik Üniversitesinde okumuş Alfred Rozenberg’tir.
İkinci kişi, Nazi siyasetçisi ve Propaganda Bakanı Paul Joseph Goebbels’tir.
Bu işlerde parmağı olan üçüncüsü kişi de, Nazi Hava Kuvvetleri’nde Mareşal ve siyaset adamı Herman Göring’tir. İkisi, Nürnberg Savaş Suçluları Mahkemesinde insanlığa ve barışa karşı işledikleri suçlardan dolayı 1946’da idam cezası almış ve öldürülmüştür. Goebbels ise 1945’te intihar etmiştir.
Nazi Almanya’sında hazırlanan bu planlarda Avrupa bir Almanya Bölgesi (lebens Raum) olarak görülür. Bu konu üzerinde özel olarak çalışan Hitler ekibinin Jeo-stratejik kuramcısı ise, (dördüncü kişi) Karl Hauschoffer’dir. Onun bu konuda geliştirdiği teori henüz yayınlanmadı. Ayrıntıları bilmiyoruz.
Ne var ki, Büyük Savaştan sonra Almanya toprakları Amerikan, Rus, İngiliz ve Fransız olmak üzere 4 işgal bölgesine bölündü. ABD işgal bölgesinde bulunan Nazi devlet arşivi topluca okyanus ötesine taşındı. Orada, Nazi, Nazilik, faşizm, ırkçılık, Yahudilerin imha edilmesi vs konular, Avrupa halk ve devletlerinin geleceğine ilişkin çizilen planları Amerikan stratejik merkezlerinde ve Üniversitelerinde irdeleyenler birçok değerli esere imza attılar. Birleşik Avrupa kurma planının daha savaştan önce Rozenberg, Goebbels ve Göring tarafından hazırlandığı, artık biliniyor. Şimdi önemli olan Nazilerin tasarladığı Birleşik Avrupa ile bugünkü Avrupa Birliği (Almanya Avrupası) arasında ne gibi farklar vardır ve ayakta durabilmesi için Angela Merkel’in ne yapması gerekiyor?
Büyük Savaşın bitmesinden 73 yıl sonra ilk kez Birleşik Amerika Başkanı Donald Trump Almanya ile AB konusunda tamamen farklı bir siyaset gündeme taşıdı. “Sizi beslesem ne olur, beslemesem ne…?” dedi. “Masraflarını karşılamazsanız NATO’dan çıkın!” demekle kalmadı, bir de “AB ürünlerine gümrük koydu.” 15 Temmuz’da Brüksel’de toplanacak NATO zirvesinde “her koyun kendi bacağından” diyebilir. Çünkü Avrupa Birliği bir “millet” olmasa da, Birleşik Amerika’dan “en imtiyazlı millet” haklarıyla ticari ve ekonomik ilişkilerden yararlanıyor. Ve bu durum özellikle Almanya için 1948’de uygulanmaya başlayan Marshall Planı’ndan beri böyleydi.
Bu konular 73 yıldan beri Birleşik Amerika aydınlarının dikkat odağında bulundu. Tarihi bilen geleceği görebilir savına dayanan bilim adamları Hitler ofislerinde hazırlanan bu 2 Birleşik Avrupa planını arşivden çıkarıp, tozu alınmış ve Birleşik Amerika beklentileri ve dünya görüşüne uygun bir şekilde masaya koymak ve kitapçılara sunmak istiyorlar. Bu planların ikisinde de, Avrupa kıtası, Almanya’nın “hayat alanı” (lebens Raum) olarak görülmüştür.
Not: Bulgaristan 1913’te ve 1942’de Almanya’nın Balkanlardaki “hayat alanına” girdi, Ege Bölgesi ve Makedonya’ya askeri saldırı yaptı, yenildi, iki siyasi felaket yaşadı.
Burada bir kişiye daha işaret etmek yerinde olur. Karl Schmid. Hitlerin yakın çevresindendir. 1935 yılında Nazilerin “Angiff” gazetesinde çıkan bir yazısında “lebens Raum” yerine “gross Raum” (büyük yaşam alanı) kavramını kullanmış yani bütün Avrupa kıtasının Alman toprağı olduğundan söz etmiştir.
NOT 2) “Angriff”- Bulgaristan’da halen iktidar ortağı olan, sağ ve sol milliyetçilik arasında ayırım yapmayan, Türklerin Hak ve Özgürlük Hareketi (DPS) lideri Ahmet Doğan’ın Moskova’nın ısrarı üzerine verdiği 1 600 000 (bir milyon altı yüz bin) leva ile kurulan “Ataka” partisinin ve çıkardığı faşizan gazetenin Bulgarca adıdır. Bugün “Ataka” partisi Kırım’ın Rusya toprağı olduğunun tanınmasını ve Bulgaristan’ın NATO’dan çıkması için halk oylaması yapılmasını ve 1913’te Trakya’dan çekilen Bulgarlara tazminat ödenmesini istiyor.
2018 yılında Angela Merkel’den istenen, tankları harekete geçirmeden, çizmeleri geçirip harekâta çıkmadan hayal edilen bu “gross Raum” olarak adlandırılan Avrupa kıtasında egemen olmayı gerçekleştirmesi olabilir. Böyle düşününce, pek tabii ki, 2015’ten beri, 15 Temmuz 2016 darbe denemesinde, PKK konusunda ve T.C.’den kaçan ve siyasi kimliklerini gizleyenlere Almanya’da sıcak barınak verilmesi konularında Başbakan Angela Merkel’i anlayabilmemiz kolaylaşıyor. Ayrıca Bulgar Başbakanı Boyko Borisov’un rolü de ortaya seriliyor. Unutmayalım, günümüzde her gün kurşunlanarak öldürülen insanlardan dördü Alman kurşunuyla öldürülüyor.
Ve bugün biz Başbakan Angela Merkel’in Bundestag’da (Berlin Meclisi), basın demeçlerinde, halka açık konuşmalarında ancak ve yalnız Alman büyük ölçekli sermayesi adına konuştuğunu biliyoruz. Almanya’nın iri sermayesi Avrupa Birliği’nin Almanya’nın politik ve ekonomik, ticari etki alanı olmasını istiyor. Batı Balkanlar Alman çizmesi altına alınmak isteniyor.
İşte böyle bir ortamda AB içindeki büyük çatlak çatırdadı. Makron’un sesi duyuldu. O, “bizim hakkımız nerede?” dedi. Macron küçümsenmemelidir. Yahudi ekolünden gelmiştir. Fransa AB içinde elinde atom bombası bulunduran tek ülkedir. Bu nedenle Macron ile Merkel arasındaki görüşmeler Avrupa geleceğini belirleyecek olandır ki, bu gelecek artık ABD’den her geçen gün biraz daha uzaklaşmaya başlamıştır. Aslında ABD bu yönelime razıdır ve AB topluluğuna “bundan öte sizinle işim olmaz” demeye hazırlanıyor gibidir. İtalya’daki yeni siyasetçiler “hakkımızı alamazsak 1 yıl sonra ayrılırız?” diye haykırdılar. İngiltere’den ses çıkmıyor, çünkü onlar 2,2 milyar nüfusu olan ve 57 devleti birleştiren eski sömürgelerine dönüyorlar.
Bu ortamda biz can çekişen bir AB görüyoruz. Bu ölüm hemen yarın olmayacaktır. Eşeğin nalları hala ayağındadır. Fakat bu ölüm 5 yıla kadar gerçekleşecektir ve Avrupa daha önce böyle bir can çekişmeyi ve sonunda parçalanmayı Sovyetler Birliği (SB) örneğinde yaşamıştır. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılması açlık nedeniyle olmamıştır. Yönetenlerin “biz 15 devletiz, artık 15’e ayrılalım ve dostça yaşamaya devam edelim” anlaşması gereğince olmuştur. AB’nin dağılması da böyle usulca ve hır gür yaşanmadan olabilir?
Ve bu parçalanma bir ölüm olarak kabul edilirse ve Bulgaristan da, istese de, istenmese de eli taşın altında kalacağına göre, 35 yılda doğumu gerçekleştiremediğini kabul etmek zorundadır. V. Bulgar devletinin artık doğuramayacağını kabul ederek işlere yeni baştan başlar mı dersiniz? Bu yeni baştan başlamak, tarlanın taşını çöpünü ayıklamak yani toplumun bağrında bir ceset olarak upuzun yatan totalitarizmi söküp atmak, insan haklarına, adalete ve çoğulcu bir siyasi sisteme, beğenilirse Cumhurbaşkanlığı Başbakanlık örneği de olabilir, tamamen yeniden örgütlenmeyi zorunlu kılacaktır. Hepimiz bekliyoruz.
Siz kağıtları dağıtın ve çayları ısmarlayınız. Biz size haber vereceğiz.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Paylaşmayı unutmayınız.