Kağıthane Salabad Sitesinde Şehidimize Sahip Çıkıyor
Bulgaristan Türk Muallimler Mecmuasında yazan Bulgaristan doğumlu Nevrekoplu şair Mehmet Behçet Perim, yarım asırdan daha fazla bir süre önce bizlere seslenerek şöyle diyordu:
Unutma ki sen bir Türksün; kanında,
Kızıl Boğa’nın, Oğuz’un ruhu var
En zorlu gün, unutma ki ardında
Seni öz kul tanıyan bir tanrı var.
Bugün rahmetle andığımız şairimizin ihtarına kulak verip unutmayanlar, uyumayanlarla birlikte olmanın gücüyle gururluyuz.
Ancak, sesi çok çıkan komünist kafalı naylon Türkler, edebinden susanların üzerinde sesini yükseltmeyi maharet sanıyor. Türklük için çarpışanlar susuyor ve fakat onlar konuşuyorlar, Şırnak ve Hakkâri dağlarında dini ve milletine uzanan ellerle çarpışanlar susuyor, komünist partisinin sekretaryalarında Türk’e kesilecek cezaları sessiz sedasız sineye çekenler hararetle konuşuyorlar. Hatta ceza kesenler konuşuyor. Belene’de yatanlar susuyor, bunlar konuşmaya devam ediyorlar. Yalnız bir tek yerde, milli ve manevi bir menfaatin ele geçeceğe noktada derin sessizliğe bürünüyorlar demek isterdim. İsterdim çünkü o bile bir şeydir. Utançtır, yüz kızarmasıdır, en azından düşmanlıkta dahi haddini bilmedir. Fakat bunlar hiç kızarıp bozarmadan konuşmaya devam ediyorlar. Mesela işte şehidimizin hatırasının yaşatıldığı bu park için diyorlar ki: “Boşuna çabalamayın, park bizim değil!” “Yazık, şehidin hayratı çöplüğe döndü diye neden yazılmış ki gazetelerde!” Ya ne yapacaktık?
Ne yapmamız lazım gelirdi. Onları dinlerseniz, kuyruğunuzu kısıp, emanetinize ihanet etmelisiniz. Gecekondu sahibi bile yasal olmayan evinin hakkını söke söke alırken, şehidinin hatırasına sahip çıkamayan Bulgaristan göçmeni, Bulgar değil Bulgaristan türkü olduğunu bin kez anlatmaya çalışsın isterse. Şu komünist geveze kafaları dinledikçe çürümeye, bedbahtlaşmaya, Bulgarlaşmaya mahkûmdur.
Hiç kızmayın. Keyif muhabbetlerinde gece yarılarını devirenler, şehit hatırasında bir araya gelemiyorlarsa, onlara Türk demekten utanırım. Fakat her şeye rağmen, içimizdeki fitnecilere, komünist kafalı dinazorlara rağmen, burada mukaddesatına sahip çıkan herkesi de canı gönülden kutlamak gerekli ve kutluyorum.
Kutluyorum çünkü Bulgaristan Türkünün öksüz bırakılmış davasına rağmen buradasınız, kutluyorum çünkü jivkovun içimize serptiği şuursuzluk tohumlarına rağmen gül gibi açtınız ve davanızın başındasınız, kutluyorum çünkü korkmuyorsunuz. İşte bugün, sizlerin sayesinde bizler, hepimiz, hep birlikte konuşuyoruz!
İçimizden biri biliyorsunuz, bizim adımıza belediyede görev yapıyor sözde. Güya bizde övünüyoruz bir belediye başkan yardımcısı var diye.
BİZ BURADAN BELEDİYE BAŞKANIMIZA HATIRLATIYORUZ
BELEDİYEDE BİZİ TEMSİL EDEN BAŞKAN YARDIMCISINI BİR AN ÖNCE GÖREVDEN ALMANIZI İSTİRHAMEDİYORUZ. SEÇİM GÜNÜ KAPIMIZA GELMEK İSTİYORSANIZ BUNU BİR AN ÖNCE YAPIN…
“Düşünebiliyor musunuz? Belediye başkan yardımcımızın ailesi burda oturuyor.” Her gün şu harabe parkı görüyor, hiç canı sıkılmıyor, içi yanmıyor, daralmıyor, kızarmıyor, bozarmıyor. Bu nasıl bir genişlik, bu nasıl bir pişkinlik, bu nasıl bir şuursuzluk. Bizleri muatap alıp bilgi dahi vermiyor, ne yetkilileri harekete geçirip bir an önce parkın eski güzel haline getirilmesi için gayret ediyor. O kadar rahat ki, sıcak koltuğundan hiç ayrılmaya niyeti yok. Şehidimizin hatırasıyla aramıza bir tel çekildiğinde de, hiç ortada görülmedi. SENİN SUYUN KAYNADI… BURASI ARTIK SANA YASAK…
Seni oraya kim seçti? Halk. Sen kimi temsilen o koltukta oturuyorsun? Halkın. Ailen nerede oturuyor, şehit parkının yanındaki sitede. Senin görevin ne? Halka hizmet. Tam manasıyla söyleyeyim: Halka hizmet hakka hizmettir anlayışının yansıtılması gereken bir davanın koltuğudur o koltuk. Sen napıyordun? Seyircisin. Madem seyirci olacaktın o koltukta işin ne?
Son olarak, hatırlatayım ki, şehidimizin hatırasına sahip çıkmak için çırpınırken, Rumeli-Balkan adında bazı oluşumlara, o oluşumların başındaki şahıslara derdimizi anlattık. Ne oldu dersiniz? Milli dediğimiz, şehit hatırasına sahip çıkar dediğimiz güya strateji üzerine strateji hesaplayan Rumelili derneklerimiz manidar bir sessizliğe büründü ve gazetelere yansıyan bu hadsizliği yansıtmaktan kaçındılar. Şehide duyarsız bu dernekler, yarın yine millilikle, Bulgaristan Türklerinin davasına sahip çıkmakla övünecekler. Bu günden uyarıyoruz bizim kapımız sizlere artık kapalıdır. Biz kendi göbeğimizi kesmesini biliriz.
Ancak ümit var. İşte engeller kalktı. İşte şehidimizin hatırasına kavuştuk. İşte mukaddes olan elimizden tuttu. Çünkü davamız hak davasıdır.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, (3)
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni târîhe” desem, sığmazsın.
M. Akif.
Kamuoyuna duyurulur: Lale-Sadabad Gençlik Platformu.