Musa VATANSEVER
Konu: 2015 Ramazanı
New York sokaklarında 800 dil konuşuluyor. “Demokrasi kalesiyim” diyen Amerika “800 dilin hepsi benimdir” dese itiraz edecek olmaz. Yan kiler Kızılderili topraklarını işgal etti de karşı koyan oldu mu? Yok! 800 dilin 799’unu yok edip yalnız bir dilde konuşulacak bundan böyle yasası çıkarsa, itiraz eden olur mu? Cevap vermek istemiyorum. Olabilir ya Meksikalılar başkaldırabilir. Kızılderililerin anadilinde de 40 söz kalmış, onlarda “vermeyiz, olmaz, vaz geçmeyiz” diyebilirler.
Beklenen oldu diyorum, çünkü mübarek Ramazan ayında kendisine en fazla güvendiğimiz milletvekilimiz Hüseyin Hafızov, Bulgar (BHT) TV yayınında Roman mitinginde Çingenece, Ermeni Mitinginde Ermeni dilinde ve Bulgaristanlı Türklerin mitinglerinde de Türk dilinde konuşulmasını savundu. Onun kesin inancına göre ki, doğrudur, her milli azınlık kendi anadilinde konuşmalı, okumalı, yazmalı çizmeli, dinlemeli ders görmelidir. Bu onun öz hakkıdır, demokratik hakların anası olan bu hak yasal olmalıdır. 26 yıldan beri bu yönde hiçbir şey yapmaması, Hak ve Özgürlükler (DPS) partisinin Bulgar milliyetçilerinin etniklerin hakları budama politikasına alet olması yasa dışıdır. Anadili kullanma hakkı etniklerin Anayasal hakları arasında başta gelmelidir. Bulgaristan Cumhuriyeti Anayasasında böyle bir demokratik insan hakkı işlenmezse, Anayasa değişikliğine gerek yoktur…
Olayın Ramazan günlerine rastlaması çok iyi oldu. Çünkü yapılan sosyolojik araştırmalardan alınan sonuçlara göre, insanlarımızın en fazla sohbet ettiği, en fazla fıkra anlattığı, masal dinlediği ay Ramazan ayıdır, Ramazan geceleridir.
Ramazan taşlamaları, Ramazan fıkraları ve efsaneleri, birlikte oruç açma, Ramazan ziyaretleri, küskünlükleri, dargınlıkları aşma vs. halk kültürümüzün özünden bir parçadır. 1975’ten sonra Bulgaristan Türkleri arasından belirli bir kesim, İslam dinine, Ramazan’a, Ramazan ve Kurban bayramlarımıza, din eğitim ve öğretimine karşı çıkarak, Müslümanlıkla Hıriristiyanlık arasında kaldılar. Bulgaristan’da İslam dinine, Müslüman yaşam tarzına ve dolayısıyla Türklerin öz yaşayışını belirleyen adet ve geleneklerine, halk sanatına, yaratıcılığına ve edebiyatına karşı çıkanlar oldu. 1990’dan sonra İslam dinine belirli çerçeveler içinde özgürlük tanınmış olsa da, geleneklerimizin canlandırılmasına ve gelişerek her yerde, köylere kadar derin kökler salmasına engel olunmaya devam etti.
Şimdiki dönemde, bazı camilerde Bulgarca konuşulması müminleri rahatsız ediyor.
Ramazan gecelerinde, ortak oruç açarken de kimi şahısların Bulgar dilini kullanması geniş kitlede hoşnutsuzluk yaratmaya devam ediyor.
Öte yandan Sofya, Smolyan, Plovdiv ve daha birçok kültür merkezinde her akşam açılan oruç sofralarında dostluk ve anlaşma, kardeşçe beraberlik ve omuz omuza dayanışma havası ve ortamı yaratılabildi. Baş Müftülüğün iftarlarına 16 bin kişi katılıyor. İslam’a karşı konuşurken ağızları köpürenler sanki biraz sustular Bulgarların da oruç açanlara aynı sofralarda katılması hoşgörüyle karşılanıyor. Bu sene Ramazan başladığından beri yaklaşık 100 bin yardım paketi dağıtıldı. Bu geniş kapsamlı çalışmaları Baş Müftülüğümüz örgütledi. Öncelikle ihtiyacı olan, yaşlı ve çok çocuklu ailelere yardım ediliyor. Şu dönem Müslümanlar fitre ve özel yardımlarını ödemeye hazırlık görüyorlar. Ramazan akşamları samimi ve dostane bir ortamda geçiyor. Ülkedeki barış havasının pekişmesine katkı sağlıyor. Balıkesir bölgesinden seçilen ve Ramazan gecelerinde camilerimizde Kuran okuyan hafızların etkinlikleri ilgiyle takip ediliyor. Ramazan ayında Momçilgrad, Şumen, Ruse ve Sofya İslam eğitim merkezlerinin etkinlikleri de sevgiyle karşılanıyor.
Eski geleneklerimizi bu sene, Bulgaristan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı RosenPlevneliev ilk iftar yemeğini Cumhurbaşkanlığı Sarayında vermekle kendisi sürdürdü. İl merkezlerinde ve belediyelerde bu asil ve eski geleneğimiz yerleşmeye devam etti.
Türkiye Cumhuriyeti Büyük Elçisi Sayın Gökçe Büyükelçimizin öncülüğünde Momçilgrad ve birçok başka şehirlerde halkla birlikte iftar sofralarını paylaşması, yaptığı konuşmalar yapıcılığı ile dikkat çekti. Gönüllere dolan yeni kaynaşmamızın ifadesi olarak karşılandı.
2015 yılı Ramazan ayı Bulgaristan Türklerinin Müslümanlar olarak çok derin geleneklerle yaşadığını, dine olan bağlılıklarının sonsuz olduğunu, Müslümanlığın onların yerleşim yerlerindeki yaşam tarzını, aile hayatını ve ahlakını belirlediğini ve biçimlendirdiğini yeniden tüm Bulgaristan halkına ve dünyaya gösterdi.Bu arada, Bulgaristan Türklerinin Bulgaristan’daki Müslümanlar arasında egemen unsur olduğunu, bu kalabalık etnik topluluğun daha fazlasının Suni – Hanefi mezhebinden olduğunu ve din inançlarının bu esasa dayandığını gösterdi ve doğruladı.Bu cümleden olmak üzere, Pazarcık ve Plovdiv İl Mahkemelerinde Müslüman din adamlarına karşı tutuklu olarak devam eden duruşmaların asılsız olduğu, yalnız 5 ay içinde birçok cami, mescit, oda ve diğer ibadet yerlerinden, Müslüman hanelerin evlerinden 1000’den fazla din kitabinin toplatılmasının da azınlıkları birbirine düşürmeden başka bir işe yaramadığı ortaya çıktı. Bazı araştırmacı yazarların yıl başından beri yedincisi yaşanan yerel Çingene İsyanlarının anadilde kültürel etkileşim; iman ve dinsel bilgi eksikliğinden kaynaklandığı vurgulamasına katılırken, Romen gettolarında dal budak salmaya başlayan “eşit haklı vatandaşlık hareketinin” Bulgaristan’ın devlet ve sosyal yapısını değiştirebilecek nitelikte olduğu görüşüne katılıyorum.
Son gelişmeler, Bulgaristan’da din kültürünün yetersiz olduğunu kanıtlarken, Ramazan ayında birçok girişim gerçekleştirilse de, bu açıdan imkanlar gereği gibi kullanılamadığını da gösteriyor. Yeni açılan büyük bir yelken var. 2015 Ramazanında İstanbul Gazi Osman Paşa, Bayrampaşa, Avcılar, Bursa, İzmir vb. derneklerin iftar yemekleri çok anlamlı geçerken, yapılan konuşmalarda iyilikler Bulgaristan’a taştığına işaret edildi. Bu açıdan BULTÜRK Derneği’nin İstanbul Sultan Ahmet’teki iftar buluşmasında Bulgaristanlı göçmen soydaşlarla orada kalan kardeşlerimiz arasında çok sıkı ve semereli ilişkilerin yeni bir gelişim seviyesine taşınmasına işaret edilirken, birçok öğrenciye burs verilmesine, kadro eğitimine önem verilmesi istendi. Balkanları dolaşan ve Bulgaristan’a da uğrayan RAMAZAN Kervan’ı iftar gecelerinden röportajlar gösterildi. Temennilerde bulunuldu.
Ne var ki, demokrasiye, anlaşma, yardımlaşma ve hoşgörüye dayanan yenidünya görüşü henüz Bulgaristan halkına ve ülkedeki etniklere öz ve biçim olarak indirilemedi. Bu amaçla çok yönlü ve değişik eğitim düzeyli ve değişik yaş gruplarından Müslümanlar ve diğerleri arasında farklı ve çeşitlendirilmiş seminer çalışmaları yürütülmesi gerektiğini ortaya çıktı. Bu arada Baş Müftülüğün Türk dilinde dini eser yayınlama, sözlü ve yazılı yayınlarını renklendirmesi, faaliyetini canlandırması acil gereksinim oldu. Tük eksikliklere rağmen bu Ramazanda BEKLENEN OLDU demek istiyorum
* * *
Bu cümleden olmak üzere, sizlerle çocukluk yıllarımdan kalan bazı söyleşileri paylaşmak istiyorum:
UMUT VE NASİHAT
Bizi Hoca Efendiye sorar:
- Sana göre dünyada biricik devamlı olan şey nedir?
- “UMUT” diye cevap verir hoca. Ziza bizi en son bırakan budur.
- “Peki, öyleyse en kolay olan şey nedir?” diye sorunca ise,
- “Başkasına nasihat vermek ” diye cevap verir Hoca.
* * *
UMUT
- “İnsanlar için en tatlı şey nedir?diye sorulduğunda Hocanın cevabı şu olmuştur:
- “Umut!”
NE ZAMAN
Ne konuştuğunu, nerede nasıl konuşacağını bilmeyen ve her zaman insanları kıran bir adam, Hocaya sorar:
-“Ne zaman konuşmalıyım?
– “Susmak istediğin zaman.”
– Ne zaman susayım?
– “Konuşmak istediğin zaman.” Diye cevap alır.
GENÇ KALMANIN SIRRI
Hocanın biri yaşına göre akranlarından daha zinde ve dinç imiş.
Bunun sebebini merak edenler bir Ramazan gecesi kendine sormuşlar.
- “Genç kalmanızın sırrı nedir?”
- Hoca bu soruyu öğrenmenin ne kadar önemli olduğunu vurgulamak için şu cevabı vermiş:
- “Ben gençliğimden beri her gün yeni bir şey öğrenmeye çalışıyorum.
Yaşlıların anlattıkları arasında sık sık şunları işitirdik:
“Dost iyi günde çağırılınca gelir; kötü günde ise kendiliğinden.
Burada gençlere nasihat şudur:
Bu üç kimseye mutlaka saygı gösteriniz.
Kendi evinizdeyken: Ailenize.
Sokaktayken: Gelip Geçenlere.
Yalnızken: Kendinize.
BİR HOCANIN ÖĞRENCİSİNE NASİHATLARI
Hikmeti sev. Bil ki Allah’ın nimetleri içinde hikmetten hayırlı bir şey yoktur. Hakim odur ki fikri, sözü, işi birbiriyle aynıdır.
Rabbini ve O’nun hakkın bil.
İlim Öğrenmeye ihtimam göstermeye devam et. Geçici mutluluk için, daimi mutluluğu terk etmen gerekmez. Dünya Sultanlığını reddet. Kendini Saraylara kapatma.
Vaktini güzel edepten men etme. İnsanlar arasında durumun ezik ve pısırık değil, tevazu ile olsun.
Ölümü hatırlamaya ve ölüden ibret almaya devam et.
İyilik yaparken yorulduğun zaman yorgunluk geçer iyilik kalır. İyilik olarak yaptığın şeye pişman olma. Sadece 3 sözle hakim olma, amelle de hakim olmaya gayret göster.
Faydasız şey hakkında fazla konuşma….
Atasözlerimizden birkaçı:
Dost ol! Ta ki sana da dost olsunlar.
Dostluğunu kötü günde de göster.
Ta ki kötü gün dostu bulasın.