Rafet ULUTURK
Biz 1 Mayıs bayramlarında bayrak dalgalandıran kuşaktanız. Ve bu bayraklar 145 yıldan beri göklerdedir. Ne şiddetli rüzgârlar, ne sağanak yağışlar ne polis şiddeti, ne totalitarizm de ne de iktidarların katılaşması ya da çökmesi bu dalga dalga dalgalanmayı durduramadı.
1 Mayıs ulusal bir bayram olmaktan fazla enternasyonal, dünya bayramıdır.
Kapitalist toplumun oluşmasıyla yani işçilerin sermayeye iş gücünü satarken sömürülmeye başlamasıyla, işçi sınıfının oluşmasıyla politik bilince ulaşıp sermayeden hak ettiği payı talep edip bu uğurda mücadele etmeye kalkmasıyla dünya sahnesinde gün ışığına çıktı.
1 Mayıs, Amerikan İşçi Hareketinin dünya işçi sınıfına armağanıdır.
İlk büyük işçi örgütü, 1869’da, New York ve Chicago’dan sonra Amerika’nın üçüncü büyük sanayi şehri olan Philedalphia’da dikimevi işçilerince gizli olarak kurulmuş “Soylu ve Kutsal Emek Şövalyeleri Tarikatı“dır.
Bu hareket kısa sürede Avrupa’ya sıçramıştır. İnglitere Mançestır’da makineleri kendilerine düşman bilen işçiler fabrika donatımlarını harap ederek politik bilinçlenme yollarını aramıştır.
1 Mayıs, yine birçok uzun mücadelelerle çeşitli ülkelerde yaygınlaşırken, değişik savaşım biçimleri aramış ve geliştirmiştir. Bundan 110 yıl önce Dimitır Blagoev’in yönettiği Bulgaristan Sosyal Demokrat İşçi Partisi (dar sosyalistlerin) önderliğinde bizde ilk 1 Mayıs nümayiş ve mitingleri düzenlenmezden önce Sliven’de tekstil işçilerinin grev hareketleri başlamıştır. Bulgaristan Türk İşçiler bu bayramın enternasyonel ruhuna sağdık kalarak tüm etniklerle kenetleşerek kutlayageldi.
1Mayısın özünde emekle sermaye arasındaki amansız ve acımasız kavga bulunurken, yükseltilen sloganlar hep sömürüsüz bir dünya, daha adil bir yaşam, iş saatinin azaltılması, ücretlerin arttırılması, daha fazla sosyal haklar, tatil ve emeklilik hakkı, işletme yönetimlerine katılma vs. için oldu. Bulgaristan Türkleri arasında Türk olarak kalma ve yaşama şeklinde gelişmiştir.
1 Mayıs 1 Mayıs olmadan önce, 5 Eylül’dü. 19 yüzyılda işçi hareketinin bütün kapitalist ülkelerdeki temel sloganlarından biri: “sekiz saat iş, sekiz saat dinlenme, sekiz saat da kültür” idi. (Ve bugün bile dünyadaki işçilerin büyük çoğunluğu için gerçekleşmiş değildir).
Demokrasiye geçişle Bulgaristan’da bu haklar Anayasal haklar arasında yer aldı.
1 Mayıs aynı zamanda mücadeleler bayramıdır. Unutulmayan direnişler, grevler, genel grevlerde yaşar. Örneğin Chicago’da 1 Mayıs 1886’da 40 bin işçi greve çıktı. 1934’te Bulgaristan Tütün İşçileri Genel grev yaptı. 1976’da İstanbul Taksim’de 1 milyon işçi yürüdü. Türkiye’deki 1 Mayıslar da şanlı ve onurlu tarih sayfaları yazdı. 1977 1 Mayısında burjuvazinin hain saldırısı derin toplumsal yaralar açtı. Taksim meydanı 1Mayıs sembolü oldu. İşçi sınıfının ve demokratik güçlerin mücadele alanı oldu.
Dolayısıyla bu yıl da olduğu gibi Türkiye’de sadece işçilerin bir bayramı da olmaktan çıkmış; sömürü ve baskıya karşı tepki ve hedeflerin dile geldiği daha genel ve yaygın bir nitelik kazanmıştır. 2014 1 Mayısı da böyle bir anlamla kutlandı. Bu anlamda Türkiye’de 1 Mayıs bir uluslar arası işçi günü olmaktan çok, en azından 1977’deki katliamdan beri Türkiye’nin kendi tarihinin ve sorunlarının damgasını taşıyan bir gündür.
İşçi sınıfı politik duyarlılığını arttırdıkça, politik bilincini yükseldikçe toplumun tüm diğer sorunlarını da gündeme getirmeye ve çözüm bekleyen sorunlar uğruna mücadele etme yol ve yöntemlerini buldu. Bulmaya devam ediyor ve bulmak zorundadır.
İşçi sınıfının politik öncüsü olan güçler, örgütler, partiler de bir asırdan uzun mücadele tarihinde çok önemli değişiklikler gösterdi. İlk 1 Mayıs bayraklarının dalgalandığı ABD’ye artık neredeyse uğramaz oldu. Emekle sermaye yani işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki kavgada asalaklaşan, parazitleşen toplumlarda örneğin İngiltere’de de anlam değiştirdi. Oysa bu davanın teorisini yaratan Karl Marks “Kapitali” Londra’da yazmıştı. Bu bakıma, aslında 1 Mayıs bir bayram olmaktan fazla, bir projedir, bir çağrıdır, bir çağrı için “işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü“dür. Sömürüye ve zulme karşı birlikte başkaldırı günüdür. 1 Mayıs ulus, etnik, dil, din, cilt rengi ayırımı yapmayan tek bayramdır. Bu açıdan yükselttiği bayrak ve sloganlar özgün ve evrenseldir.
Bütün bu olumsuz etkilere rağmen, iç savaş sonrasındaki dönemde sanayin hızla gelişmesine paralel olarak işçi hareketinin ve örgütlerinin de yükselişi görülür. Ve 1 Mayıs’a yol açan olaylar, bu yükselişin tepe noktasını temsil ederler.
Dolayısıyla, öyle bir bayramdır ki, işçi sınıfına olduğu kadar tüm topluma da en yaşanası günlerin ilerideki günler olduğuna umut aşılar.
1 Mayıs, “işçi bayramı“dır. Ama işçi sınıfı, kapitalist toplumu ve düzeni yok ederken kendini yok etmek üzere var olan bir sınıftır. O kendisini var eden toplumsal koşulları, yani kapitalizmi ortadan kaldırdığı an kendisini de ortadan kaldırmaya başlar.
Proletarya, yani ücretliler ancak burjuvaziyle bir zıtlık içinde var olabilir; burjuvaziyi ortadan kaldırdığında kendisi de ortadan kalkmaya başlar. Dolayısıyla 1 Mayısta sembolleşen amaçlara ulaşılırsa, yani sınıfsız bir topluma ulaşılırsa; işçiler de ortadan kalkmış olacağından ve 1 Mayısın çağrısına artık gerek kalmayacağından; ne öznesi ne de vesilesi kalmamış böyle bir bayramı kutlamak anlamsız olacaktır.
Bulgaristan işçi sınıfının tarihinde benzer katliam örnekleri göstermek zor olsa da, Bulgaristan Türklerinin alnına Mayıs ayının mücadele ayı olduğu silinmemek üzere kazınmıştır.
1970-72 / 1984-1990 döneminde “soya dönüş” adı altında “soy kırım” yaşayan ve Türk kimliklerini savunma mücadelesine kalkan Bulgaristanlı Türkler çok ağır ve çok yorucu bir direniş verdi.Totaliter rejimin yıkılması sürecini başlattı.
1989 Mayıs Ayaklanması geçen yüzyılda Bulgaristan Türklerinde belirleyici rol oynadı. Bilinçlenme sürecini tamamladı. Politik örgütlenmeyi bütünledi. Türk kimliğiyle var olma davasında doruk oldu. Günümüzü ve geleceğimizi belirlemek üzere hayata çağrılan yeni toplum düzeninde, demokrasi koşullarında son 24 yılda yaşanan büyük çöküş işçi sınıfımızın sayıca azalmasına, 2.5 milyon işçi ve ailesinin ülkeyi terk etmesine neden oldu. Bu süreç açısından, 1990’a kadar gerçekleştirdikleri üretimlerle Bulgaristan devleti döviz gelirinin % 48’ini sağlayan Müslüman etnik büyük yaralar aldı. 500 bin Türk’ün Ağustos 1989’da ülkeyi terk etmesi tarım ve tarım ürünlerini işleme sanayi başta olmak üzere, ulusal çöküşe neden oldu.
Totalitarizm Bulgar devletinin çöküşüne sebebiyet yarattı.
Yeni oluşan koşullarda, Bulgaristan Türklerinin,Pomakların ve Çingenelerin kendi işçi sınıfı müfrezeleri örgütlenmiş olmadığından, bu etniklerin politik kimliğini yönetmek ve yönlendirmek üzere kurulan ve desteklenen Hak ve Özgürlükler Hareketi yönetimi üretici kitleden kopması, 1 Mayıs gibi anma, kutlama ve direniş günlerinde içerik değişti.
Çeyrek asır önce köylerde dahi kutlanan 1 Mayıslar bir devlet tatili olma kutusuna kapandı.
1 Mayıs bizde 3 gün tatil, bunlara cumartesi ve Pazar da eklenince oldu 5 gün. Bu tatili 550 bin kişi Yunan adalarında, 50 bin kişi Türkiye’de, 25 bin kişi de İtalya’da geçirmeyi planlarken, diğerleri de kentlerden köylerine dönüp bağ bahçelerine, sebze seralarına hizmet vermekle geçirmeyi planladı. Bu açıdan emekle sermaye arasındaki kapışmanın havası alınmış olduğu gibi, modern Bulgar sermayesini temsil eden oligarşi, devler oligarşisi ve mafya soluklanma, rahatlama ve gevşeme fırsatı bulma fırsatı ele geçirdi.
1 Mayıs 2014 Bulgaristan Türkleri ve Türkiye’deki soydaşlarımız açısından bir başkaldırı günü olmaktan fazla bir muhasebe ve düşünme günü olarak geçti. Kantara koyduğumuz 2013 ve 2014’te bazı özgün ama çok önemli haklarımızı yitirmiş olmamız, kimi konularda da henüz şahlanma aşamasını tamamlayamamış olmasıdır.
Bir defa Bulgaristan vatandaşı olan soydaşlarımızın Avrupa Birliği Parlamentosu için 25 gün sonra yapılacak olan seçimlere katılma hakkını yitirmeleri acı oldu. Bu hakkımızı yitirmekle çözüm bekleyen sorunlarımızı AB’ye taşıma yolarımız tıkandı. Bu davada HÖH yönetiminin gevşekliği, sahte aktifliği, Bulgar sosyalistlerinin de dönemliği belirleyici oldu. En doğal insan hakkımız olan seçme ve seçilme hakkımızın elimizden alınması bizi yeniden mobilize edecek bir faktördür.
Bununla birlikte, geleceğimizin Türkiyenin de üye olacağı ortak bir Avrupa Birliği olacağından, bundan böyle Bulgaristan deyip de geçmemeliyiz. Bulgaristan bizim Ata vatanımızdır. Bütün kötülükleriyle onu bağrına basmak ve mutlu olacağımız bir Vatan olmasına katkıda bulunacağımız, Bulgaristan’da tüm haklarını kullanan Türkler olarak yaşama yollarını açmamız kaçınılmaz olmuştur..
Bu gün yeryüzündeki insanların büyük çoğunluğu işçidir.
Sermaye her zamankinden daha uluslararası ve globalleşmiştir. Buna karşı global bir program gerekir. Ne yazık ki biz Bulgaristan Türkleri olarak böyle bir program içinde yer alabilmekten uzak olduğumuz kadar, politik öncü olmayı üstlenmiş bulunan HÖH partisi de gaddar sömürücülerin neo- liberalleriyle birlik olmuş ve karşımıza dikilmiştir. İç planda da oligarşiye hizmet eden HÖH 1 Mayısın ve Bulgaristan Türklerinin 1 Mayıs bayramında da karşısındadır.
Ne olursa olsun 1 Mayıs davası haklı olanların, özgürlükleri için direnenlerin bayramıdır, mücadele günüdür ve bayraklar dalgalanmaya devam edecektir.