BGSAM
Konu: Demokrasinin Gelişmesinde 21. Yüzyıl Aşaması
Başkanlık Sisteminde Türkiye Modeli
Giriş
Uzun bir yola çıkan insanların yürüdükleri yolun sonunda dalları meyve yüklü bir cennet bahçesine varacaklar diye bir şey yoktur. Yürüye yürüye sıcak çöllere ya da buz dağlarına varanlar da olur. Vardığı yere alışmakta zorlanan ya da bulduğunun kıymetini bilemeyenler az değildir.
Devletin ve toplumun gelişmesini de bir ırmak üzerinde yüzen bir tekne olarak düşünürsek, dümen tutanı ve kürek çekeni yoksa bir kıyıya çarpacağından emin olabilirsiniz. Belki de bu yüzden dünyanın en eski medeniyetlerinden Çin’de Devlet Başkanına İmparatorla birlikte bir de dümenci demişlerdir. Her halkın devlet ve imparatorluk kuramadığı gibi her soydan ve ulustan dümenci çıkmaz.
16 devlet kuran Türk ulusu insanlık tarihine bu bakıma çok zengin deneyimler kazandırmış, hatta Osmanlı deneyimleri günümüz dünyasında en ileri demokrasiyi yöneten Amerikan Başkanlık Sisteminin oluşmasında en çok faydalanılan zengin kaynak olmuştur. Komşumuz Bulgarlar birkaç devlet kursalar da, Osmanlı’dan ayrıldıktan sonra kurulan III. Bulgar Çarlığı’nın baş mimarı olan Ferdinand Saks-Koburg-Gotski’yi Avusturya’dan çağırmışlar. O günden sonra 138 yıl geçmesine karşın, 2016 Ekim’inde yapılacak Cumhurbaşkanı seçimlerinde denge sağlayacak aday olarak, onun torunu olan, 50 yıl İspanya’da yaşamak zorunda bırakılan II. Semiyon’u, bugün de aday göstermeyi düşünüyorlar.
Devlet bilgeliği ve gelenekleri bakımından dünyada en zengin geçmişe sahip mirası yaşatan Türkiye Cumhuriyeti ise yarım asırdan uzun bir zamandan beri devam eden Başkanlık Sistemi tartışmalarını sonuçlandırma noktasına geldi. Biz Bulgaristanlı Müslüman Türklerin Türkiye’de gelişen süreçleri izlememiz oldukça zor oldu. Çok uzun yıllar Türkiye üstüne bilgilenmemiz engellendi. Birçok konuda doğru dürüst bilgi alamasak da, atalarımızın katıldığı Edirne, Gelibolu, Çanakkale ve Sakarya Savaşları, onların anlattı bitmeyen hatıralar, kahramanlık ve insan severlik anıları ve Büyük Atatürk’ ün yarattığı yeni Türk kimliği ve devlet biçimi hoş gönüllü, umut dolu yetişmemize yetti de arttı. Türkiye Cumhuriyetinin devlet biçimi ve geleceği konusunda son sözün her zaman Türk halkının olduğuna ve bizim de bu büyük kökten olduğumuzdan kaynaklanan kıvancımız her zaman sonsuz olmuştur. Biz bu büyük coşkuyla kanatlanarak 1989’dan beri 710 bin kişi anavatanda ay yıldızlı bayrağımız altında toplandık. 10 Ağustos 2014’te yapılan 12. Cumhurbaşkanı seçiminde oyumuzu Recep Tayyip ERDOĞAN’ a verdik ve % 51,79 oyla topluma yön veren öncü alayına katıldık.
1918’de 500 yıllık imparatorluk yıkıldı. Bu yıkımdan 44 devlet çıktı. Önemle belirtmek isterim Müslüman olan ve olmayan Türk’ten gayrı unsurlar anavatanı arkadan vururken, biz Rumeli, Bulgaristan Türklerin gözü al bayrağımıza asla ihanet etmedi. Türkler Osmanlılı geçmişini olumsuzlarken kendi kendine yöneldi ve kendi özünden dirildi.
29 Ekim 1923’te Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Türkler 20. yüzyılda meşru bir parlamenter düzenle yönetildi. Türkiye Cumhuriyet bir kopya değildi. Mazlum halkların kurtuluş tarihini başlatan bir şafak yıldızıydı. Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti Türk toplumunun gelişerek zenginleşen ekonomik, kültürel ve medeniyet düzeyini yansıtıyor. Kaydedilen ilerleme, Ankara’daki Atatürk bulvarı gibi düz ve geniş yolca olmadı. Doruğunda Başkanlık Sistemi olan bu dik yolda engel ve çelişkiler aşıla aşıla uzlaşa uzlaşa ilerlendi. Bugün dünya birincilerinin arasında yer alan vatanımız kendi iradesiyle kurduğu devletin öz gücüyle yüceldi. Dünya halkları 21. yüzyılda “Büyük Türkiye” yıldızının parlamasını ve Yakın Doğu ve Kıta Avrupa’sının Türklüğün güçlü etkisi altına girmesini sabırsızlıkla bekliyorlar. Yeni yüzyıl arenasında zamanı dolmuş idare biçimleri ile hayata çağrılmış modern tam başkanlık, başkanlık ve yarı başkanlık sistemleri yüzleşiyor. Türkiye’nin üniter devlet yapısı ile Amerikan başkan yetkilerinin buluştuğu yerde özgün bir sentez oluşuyor. Halka yayılan bu fikirlerden uzmanca düşünceler yetişiyor, Türkiye Cumhuriyeti yeni yüzyılda devlet kuruculuğunda Batı ile Doğu’nun üstüne çıkıyor.
Devlet yönetim biçimi tartışmaları siyaset tarihi kadar eskidir. Eflatun (M.Ö. 429 -347) bu sonrasız kavga çırasını Atina’da Platon Akademisi’nde tiranlık ve demokrasi bağdaşmazlığını kürsüye taşımakla yaktı. Teori ve ideolojiyi siyasete taşıyan bu kavganın en büyük ürünü 1787’de kabul edilen Amerika Birleşik Devleri Anayasası’dır. Ne ki, Amerika Başkanlık Sistemi bizdeki gibi Parlamentarizmin tarihsel gelişmenin ürünü değildir. Kurucu Meclis’te hayat bulmuştur. Avrupa Parlamentarizmi örnekler de çok farklı olup ülkelerin kendi özelliklerini taşır.
Bizim en büyük özelliğimiz kendimize özgü bir dünya görüşüne ve zihniyete sahip olmamızla birlikte Türk ulusunun doğal vasıflarıyla lider doğurup yetiştirebilmesinde gizlenir. Her halk kendine ait özgün dünya görüşüne sahip olmadığı gibi dünya tarihini değiştiren lider de yetiştiremez. Birinci Murat’ın Rumeli’ye hakim olması; Fatih Sultan’ın Bizans’ı yenmesi; Sultan Süleyman’ın 5 kıtaya yayılan en büyük dünya imparatorluğunu kurması; Mustafa Kemal’in dünya emperyalist güçleriyle baş ederek Türk ruhunu Cumhuriyette birleştirmesi ve R.Tayyip Erdoğan önderliğinde Türkiye’nin 21. yüzyıla sosyal, ekonomik ve kültürel alanda en başarılı devlet olarak girmesi, tarih yazan örneklerden yalnız birkaçıdır. Dünya artık Türkiye’ye bakıyor, Türkiye örneğini izliyor.
20. yüzyılda tek partili sisteminden çok partili parlamenter demokrasiye büyümeyi başarıyla gerçekleştiren Türkiye, 21. yüzyıla Başkanlık Sistemini siyaset gündemine ana konu olarak taşıyarak girdi. Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) 2003’ten beri Cumhurbaşkanı, hükümet ve parlamento üçlüsü ile yönetti. Haziran 2015 genel seçimlerinden sonra bu yönetim sisteminde yasama organı kilitlendi, hükümet kurulamadı. Siyasi kriz yaşandı. Aynı yılın Kasımında yapılan erken seçimle bu gerginlik başarıyla aşılırken devlet içinde yeni bir yapılanmaya hemen gidilmesinin zorunlu olduğunu görmeyen kalmadı. Bunu gerekli kılan en büyük güçse ekonomide oluşan “Büyük Türkiye” hamleleri oldu. Ekonominin yansıması olan siyaset zamana ayak uyduramaz olmuştu.
Çağımız dünyada başkanlar yürütmede “savaş ilan etme” hakkından başka tüm temsil ve yönetim haklarına sahiptir. Bu, tam başkanlık sistemiyle yönetilen ABD, Rusya ve daha birçok irili ufaklı Güney Amerika ülkede böyledir. Başkana tanınan anayasal hakları egemenlik, bağımsızlık, huzur, birlik ve beraberliğin teminatıdır. Yarı Başkanlıkla yönetilen Fransa gibi devletlerde yürütme işlerinde başbakan ve bakanların ağırlığı büyüktür. Başkanlar parlamentoda çoğunluk olan, sözü geçen, çoğu kez Türkiye’deki gibi yönettikleri partinin kurucu lideridir. Bu vasıflar, Meclis ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerde elde edilen başarılarla, partinin meclisteki grubu üzerinde sınırsız nüfuz ve otoriteyle, halkın sevgi ve saygısıyla pekişir. Türkiye örneğinde AK Parti, yürütmeye hakimdir, çünkü tek başına defalarca hükümet kurmuştur. 14 yıldan beri ülkeyi tek partili yöneterek başarıdan başarıya götürebilmiştir. Yasamaya da hakimdir, çünkü parlamentoda çoğunluğa sahiptir. Bu durumda hükümetin başı yani başbakan , aynı zamanda meclis çoğunluğunun parti başkanıdır. Hiç kuşkusuz, biz bugün bu tip parlamenter rejimin Başkanlık Sistemine büyüme sürecini izliyoruz. Bu yükselişte Türkiye Cumhuriyeti Türk tipi Başkanlık Sistemi yaratıyor. Konumuz işte bu süreçtir.