BG-SAM - Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi

Türkiye’nin özel durumu dendiğinde, göz önüne gelen, geçen yüz yılda çoğulcu demokrasi hükumetleri ve askeri dikta rejimleri arasında açılan bir boşluktur. Bu boşluğun derinliği askeri rejimlerin süresince belirlenmiş olsa, Türkiye’de bu süre 3 defa tekrarlanmış, fakat yasal değişiklerin yapılmasını sağladıktan sonra ordu kısa sürelerde onarılmaz izler bırakmadan kışlaya toplanmıştır. Her askeri darbeden sonra Yeni Anayasa kabul edildiği ya da anaya değişikliklerine gidildiği dikkate alındığında, anayasal hakların daraldığını değil, kısıtlamalar kaldırılarak genişlediğini ve toplumun demokratikleşme yollarının genişletilmeye gayret edildiği dikkati çeker. Bugün yine Türkiye’nin gündeminde yeni bir Anayasa ya da Anayasa değişiklikleri yapılması aktüel olduğundan dolayı, değişen anayasalar hakkında kimin ne dediği çok önemlidir:

12 Mart 1971 öncesi, Başbakan Demirel 1961 Anayasası için “bu Anaya ile devlet yönetilmez demişti.” Bunu bir defa değil defalarca tekrar etmişti.  12 Mart 1971 ara rejimi sırasında  Başbakan Nihat Erim 1961 Anayasası için bir “Lüks” deyimini kullanmıştı. 12 Eylül 1980’ni izleyen günlerde darbeci devlet başkanı Kenan Evren  1961 Anayasası için şöyle diyordu: “O Anayasa dediğimiz elbise bol geldi, içinde oynamaya başladık. Anayasanın içinde birçok açık kapı vardı, düzeltilmedi. Kötü niyetlere fırsat veren  o açık kapılar kapanmadığı için  12 Mart’ta geldik. 12 Mart’ta düzeltilmeye çalışıldı. Ama, o kapılar gerekli ölçüde kapatılamadı, gene açık kaldı.

Bu durumda, artık 2016’da Türkiye’nin bedenine uygun bir elbise dikmesi ve Başkanlık Sistemi’ne geçmesi zamanı geldi. Şu yazımız, yeni Anayasa lehine konuşmak serbest, aleyhine konuşmak yasak, anlayışının aşılmış olduğuna bir kanıttır. Üstelik, biz göçmen dernekleri ve milyonları bulan Rumeli’den göçle  gelen  soydaş kitlesi ayrıcalık ve özel haklar talep etmediğimizden dolayı, yeni Anayasa’da bizim için özel maddeler olmasını da istemiyoruz ve tüm vatandaşların haklarını kapsayıp koruyacak, milli menfaatlerimizi ve Türkiye’mizin bölünmez bütünlüğünü, bayrağımızı ve egemenliğimizi güvence altına alan ve genişletilmiş ve yetkinleştirilmiş başkanlık yetkileriyle tüm hak ve özgürlüklerimizin demokratik ve huzurlu bir ortamda var olmasını istiyoruz.

Anayasa’yı hazırlayan uzman kişilerin başta akil, deneyimli, hukukçu nüveden, Ak Parti  ve tüm partilerden, hatta geniş otorite sahibi STÖ temsilcilerinden vb oluşmasında yarar görüyoruz. Biz halkın oyvermiyeceği, deneme nitelikli bir Anayasa hazırlanmasına ya da eski Anayasaya 100 yama daha yamanmasına karşıyız, çünkü yama yamayı örter ama elbise yeni olmaz.

İyi bildiğimiz Bulgaristan örneğinden çıkarak şunu ilave etmek istiyorum: Birinci Bulgar Anayasa’sı 1878’de bir sömürgeci devlet olan Hollanda’dan kopyalanmıştı. Bulgar Prensliği Osmanlı’dan kopmuştu fakat ülkede sömürge ya da mertopol veya kölecilik gelenekleri yoktu. Bu Anayasa Prensliğe demokrasi getiremedi.

Berlin Konferansı Bulgaristan’a Prens gönderdi. Ferdinand’in gözünde demokratik ve insan haklarına saygılı bir ülke yoktu, Çar olmak vardı.  Bulgar Çarlığı’na giderken birçok anayasa değişikliği yapıldı. Ferdinand’ın oğlu III. Boris bile Katolik’ten Ortodoks Hristiyan oldu. Din değiştirdi. Müslüman Pomakları Hıristiyan ve Bulgar yaptı. Çarpık Anayasa’dan faşist diktatörlük doğdu. Demirden odun, odundan plastik olmadığı gibi, bir sömürgecilik Anayasasından faşist bir Bulgar Anayasası oldu, fakat 1945’ten sonra faşist Anayasa’da demokratik anayasa yapılamadı, yamalar Alman faşist totalitarizm-inden alınan  özü yamalarla kapasalar da yargısız infazlar, baskı ve zulüm gerçeği ele verdi. 1992 Anayasası da köklü bir değişikliğe açılamadı, çünkü bu yapılsaydı toplumda suçlu katillerin sayısının normal vatandaşların sayısından daha büyük olduğunu dünya görecekti.

Bu örnek, Türkiye gerçekliğinden çok uzak.

2002’den sonra anavatanımızda gelişen siyasi süreçlerde halkımızın koalisyon hükümetlerine ve büyük ölçüde gladyatörlerin dövüş meydanını andıran TBMM bileşim toplantılarına güven yitirdiği ortaya çıktı. Bu kaymayı propaganda ile düzeltmek olanaksızdır, çünkü dövüşlü tartışmalar TV ekranında ve hepimizin gözü önünde  gelişiyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Atatürkçü devlet yönetim ilkelerine ihanet ettiği gibi, her konuda çarpık fikirler üretiyor. Her fırsatta uzlaşma noktalarını tıkıyor. Şansına, geçen Kasım, 1919 Wersay Antlaşması’na esir düşmüş tavırla meclise giren ve “gökten bağımsızlık yağmuru yağacak” masallarıyla halkı kandıran ve kışkırtan HDP liderleri de her konuda hainlik ediyorlar. Yeri gelmişken işaret edelim. Siyaset defterinin yıllar önce dürülmesi gereken Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Başkanlık Sistemine geçilmesi gibi konulara kendinden pay veremediği için katı ve ürkek kalıyor ve o da engel oluyor.

Bu durumda, daha önceki örneklerimizde işaret edildiği gibi son söz yine Türk halkının olacaktır. Demokrasiyi seçim sistemiyle yoğurmada ustalaşan halkımız, Başkanlık sistemlerinden bize en fazla yakışanı ve en yararlı olacak olanı da seçim sandığından çıkaracaktır. Biz Bulgaristanlı göçmenler, Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜTK) ve diğer STK’ larımızın öncülüğünde Yeni Anayasa’ya, Başkanlık Sistemine ve Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye Başkanı seçilmesine yüzde yüz oy vermeye hazırız.

Son.

Reklamlar