Musa VATANSEVER
Konu: Zeki ve cesur olmamız gerekiyor.
1989’dan sonra bizde gösterilen amerikan filmlerinde patlama yaşandı. O yıllarda çocukların en sevdiği çizgi filmi “Barby” olmuştu. Aklımda kaldığınca, “Barby” bir sürü kuklanın, devamlı figür değiştiren anasıydı. Şekil olarak değişmesinde bir anlam vardı ve o yıllarda sosyal yaşamda olup bitenle sanki uyumluydu.
O yıllarda bizde, komünistler “sosyalist” ya da “sosyal demokrat”, eski faşistlerin oğulları veya torunları “demokrat”, sonradan anlaşıldığına göre Müslüman hak ve özgürlükçüler de kendileri farkına varmadan “liberal” olmuşlardı. “Neo-liberal” (yeni-liberal) olduklarını kurultaylarda okunan raporlardan öğreniyorlardı.
Bulgaristan komünistleri 1945’te başlattıkları ve yaklaşık 1964’te bitirdikleri “toplumu temizleme operasyonlarında” 200 bin civarında “nazı hayranı kalın kafalıdan” kurtulduktan sonra, sanki biraz huzur bulmuşlardı. Fazla gecikmeden kendilerine yeni ödevler belirlediler. Bu hedeflerin Bulgar toplumunu etnik ve dini azınlıklardan temizleme olarak dallanıp budaklanmazdan önce, bir de kendilerine “brannik” diye hitap edilen, Çarlık yıllarında kahverengi askeri üniforma ile gezen “savaşçı”, “mücahit” ve “asker” isimleriyle bilinen, Almanya’da ise onların özendiği “Hitler Jugend” (Hitler Gençleri) ” adı alan sürüler vardı.
Bulgar toplumu faşistlerden arınırken bu “mücahitler” kimi yaşları küçük olduğundan, kimi bir fiil işlenmiş suçları olmadığından vb gerekçelerle iki arada kalmış ve toluma karışmışlardı. Kafalarına Hitler’in kamalı hacı dövülmüş olan ve gözleri ırkçılıktan kanlı bu gençler iyilerin arasından en iyiler olarak seçildiğinden yıllar geçtikçe yetişmişler ve komünist partisine sızarak, Bulgar milliyetçiliğinin sert çekirdeğini olabilmişlerdi.
Bunları yazarken düşündüğüm özellik şudur. Sosyalizmde gençlerin enternasyonal eğitim almasına dikkat edilmeliydi. Enternasyonalizm, kitaba göre, ırk ayrımı reddeden, insan eşitliğine ve kardeşliğine dayanan bir dünya görüşüdür. Askere gitmezden önce, ben de 1886’dan 1944’e kadar Bulgar milli marşı olan “Meriç Hışırdıyor” marşını işitmemiştim. Evimizden 500 metre uzakta kışla vardı. Sabah talime çıkan asker kıtaları bu marşı söylemiyordu. Ders kitaplarında 1908’de III. Bulgar Çarlığını kuran Çar Ferdinand’ın ucu süngülü tüfeklerle 1912 – Edirne serüvenine bu marşla yürüdüğünü yazmıyordu. Askerde inşaat bölüğündeydim. Yaz aylarında sıra askeri birliklerinden inşaat erleri kıtasına gelen Bulgar gençlerin dudaklarının arasından kulağa gelen melodide hep Meriç hışırdıyordu. Demek oluyor ki, Bulgar gençler aldıkları özel askeri eğitimde hışırdayan Meriç ırmağı gürlüyordu. Türklere karşı zaferler çağrıştırılıyordu.
İlk kez o yıllarda her şeyin iki yüzü olduğunu düşünmeye başlamıştım. “Brannikler”in çocukları ortam bulmuş ve faşizm dönemi ruhunu Bulgar Halk Ordusuna taşıyabilmiş ve orada yaşatabiliyordu. 1990’larda yüzleştiğim “Barby” dediğimiz olay da buydu. Fakat “Barby” yalnızca şeklini değiştirirken, burada bir zihinsel ikilik de söz konusuydu. Toplumda çatal başlık belirmişti. Günümüzde bu olayı FETÖ hain ordusunda da görebildik. FETÖ tarafından eğitilen kadrolardan arınmak günümüzde Türkiye devletinin ve halkının milli meselesi oldu. Türkiye düşmanlıyla zehirlenmiş FETÖ kadroları beş vakit namazdaydı. 15 Temmuz başkaldırısına hazırlandıkları aklımızdan geçmiyordu.
Bu, hedef izleyen sinsi uygulama yolu diyebileceğim gelişmenin üç kanonik şairinden biri olan Ovidius (MÖ 20 – MS 17) yılları arasında yaşamış ve işlediğimiz konuyla ilgili şöyle demiştir:
“Damla, taşı güçle değil, sıkça düşerek deler,
İnsan da güçle değil, devamlı okuyarak,
bilge olur.”
Bulgar milliyetçiliği faşizm döneminden şarkılarla kan kabartarak palazlanmıştır. Artık süzülmüş ve birkaç partide biçimlenmiştir. “Ataka”, VMRO –Makedonya İç Devrim Örgütü ile sözüm ona “Yurtsever Cephe” (PF) bu örgütlerin partileşmiş şeklidir, artık Cumhurbaşkanı adayı gösterecek kadar güç toplamışlardır.
Bulgar milliyetçileri günümüzde sanki pusuya yatmışlar. 6 Kasımda 2016’da yapılacak Cumhurbaşkanı seçimleriyle ilgili sağ ve sol kanat birbirine girerken, onlar milliyetçilik zehriyle topluma damlamaya ve onun kardeşlik özünü deldikçe delmeye devam ediyor. Bu deliş aslında Bulgar demokrasisinin altını oymaktır. Bu oymanın altından ya faşizm ya da totalitarizm çıkacaktır. Bu konuda pompalanan tehlike sığınmacılardan geliyor gibi bir hava olsa da, asıl korktukları Bulgaristan’da Müslüman-Türk Kimliğinin oluşup pekişmesidir.
Yeni kurulan DOST partisi Genel Başkanı Lütfi Mestan’ın 25 Ağustos günü Ankara’da yaptığı resmi görüşmelerden Bulgar milliyetçileri rahatsız oldu. Bulgaristan ile Türkiye ilişkilerinde, dostluk ve işbirliğinde DOST partisinin ve BULTÜRK gibi sivil toplum örgütleri başta olmak üzere geniş kapsamlı ve büyük atılımlı bir sıçrama dönemine gerilmesinden korkuyorlar. Yüzde yüz objektif olan gerçekleri kabul etmek istemiyorlar.
Oysa biz, Bulgaristan bir coğrafya alanı olarak, hem Büyük Türkiye’nin, hem Rusya Federasyonu’nun hem de Avrupa Birliği’nin etki alanında yani üç gölgenin kesiştiği ve örtüştüğü yerde bulunur. Biz, Bulgaristan konumuna göre, Doğu’da bulunan Büyük Türkiye’ye ceviz ağacı; kuzeyimizdeki Rusya Federasyonuna atkestanesi; Batıda bulunan Avrupa Birliği’ne de Akasya desek, bu gölgelerin birincisi koyu, ikincisi alaca ve üçüncüsü de dantelâ gibidir. Bu ağaçların meyvelerinin yararı ve kullanımı da çok farklıdır. Çizilen tablodaki kesişen gölgeler birbirinin üzerinde çekilemez, çünkü Bulgaristan bu üç devletin etki alanından çıkamaz. Üçüyle de işbirliği yapmak, üçüyle de dost olmak ve iyi komşu gibi geçinmek zorundadır.
Başbakan Boyko Borisov’un İstanbul’da Asya ve Avrupa’yı bağlayan “Yavuz Sultan Selim” köprüsünün açılışında bulunması ve ardından Başbakan Sayın B. Yıldırım ve Cumhurbaşkanı Sayın R. Tayyip Erdoğan ile yaptığı sıcak görüşmelerde taraflar bu gerçekliğin önemini bir daha kanıtladı. Türkiye komşuluğu ve dostluğunun değeri yeniden gün gibi parladı.
***
Bunlar olayların ufka açılan yanı. Bir de unutamadığımız yanı var. 3. köprüyü açmamız bir mutluluktu, ama biz 15 Temmuz gecesinde köprübaşı çatışmalarını asla unutamadık. Olanlardan sonra 40 yıldan beri Türkiye’nin yeni ufuklara tırmanmasını engellemek isteyenleri unutmam mümkün mü?
Hiç belli etmesek de toplumumuz FETÖ zehriyle otalamıştı. Bu için “sivil imam”, “asker imam”, “hava kuvvetleri imamı”, “kara kuvvetleri imamı”, “okul imamı”, bakanlık imamı”, “Yargıtay imamı”, “genelkurmay imamı”, “Bulgaristan imamı”, “Erbil imamı”, “Makedonya imamı”, “Kosova imamı” vb vb “imamlar” ı yetiştirilmiş ve “imam” rütbesine terfi edilerek vatanımız, anavatanımız ve Türk dünyasının kılcal damarlarına dağıtılmışlardı. Gerekli önlemler almamış olsa yüzde yüz dünyanın en büyük köprüsünün de “imamı” atanacaktı bugün. Bu “imamlar” aramıza birer zehir taşıyıcı olarak yayılmışlardı. Fakat yargıya düşmüş adaletsizliğin paketine sarılmış bazı kabalıklar dışında bu “imamlar” sanki kimseyi dağlamamıştı. Genel izlenim budur. Organizmaya girişleri tatlı, zihni ve bünyeyi öldürüşleri çok acıdır. 15 Temmuz gecesi her şeyi gördük. Dünyanın T.C. ‘ye bakışı değişiyor. Makedonya olayın ciddiliğini kavradı ve FETÖ’cülerin hepsini kovuyor. Bulgaristan “imam” başı Aptullah Büyük’ü iade etti. Bir tek en büyük hain olan Baş İmamın iplerini çeken Birleşik Amerika Feytullah Gülen’i bir uluslar arası terörist olarak tanıyıp iade etmeme kılıfı ararken “hukuksal kılıfta” derman arıyor.Düşünüyorum: Hukuk 15 Temmuz 2016 gecesinde 260 kardeşimizin öldürülmesinden önce icat edilmemiş miydi? Katliamdan sonra katile yasa uydurmaya çalışan ABD adına üzgünüm.
***
Şöyle bir gerçek ortaya çıktı. Hükümetleri devirebilmek, toplumu köreltip devletleri parçalayabilmek için önce insanların beyinlerini zehirlemek duygularını söndürmek, algılarını duyumsuzlaştırmak ve Türk kimliğini ruhsuzlaştırmak gerekti. Türkün milli iradesine silah doğrultan hainlerin, dinamik düşünceyi öldürüp körpe kafalara mekanik algılama yerleştirmek için 40 yıl oyduğunu hepimiz öğrendik.
***
Hain başı F. Gülen, parçalanmış, bölünmüş, kimliğini kaybetmiş bir Türkiye planının çoktan hazırladıklarını itiraf etti. O, son hedefte Türkiye’yi yok etmek olduğunu ve ülkemizi haçlılar işgale hazırladıklarını reddetmiyor. Net ve yeni olmayan bu planda, kendi arkadaşlarına camilerde, okullarda, yerleşkelerde ve özel görüşme ofislerinde arz ettiklerine göre, FETÖ anavatanımızı bitpazarında satmayı düşlemiştir. Bu hedefe doğru hazırlık görülen yıllarında gerekli alt ve üst yapı yapılmıştır. Orduda, eğitimde, yargıda başarılı olmalarını sağlayan çocukların, gençlerin zihinlerine en küçük yaştan başlayarak müdahale edebilmelerini mümkün kılmıştır. 170 ülkeye yayılan bu zehirle, Türkiye örneğinden çıkarak görebildiğimiz kadarıyla, devlet kurumlarının altı oyulmuş, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı, Baş Komutan ve Genel Kurmay Başkanı vb yalnızlaştırılmış ve yok edilmeleri için hazırlıklar görülmüştür.
***
15 Temmuzda Türkiye Cumhuriyet ve demokrasimizin, toprak bütünlüğümüzün ve milli irademizin yok edilmesi hainliğinin başı olan terörist F. Gülen daha 20 yaşında devleti devirmeyi planladığını itiraf ediyor. Hainlik ilk şekliyle 1961’de gündeme gelmiştir. Son hedefinde Türkiye devletini yok edip, Yakın Doğuyu da 20 eşit büyüklükte toprak parçasına bölmek olan bu planın gerçekleştirilmesine doğru ilerlerken FETÖ lideri “ılımlı İslam” ve “Dinler Arası Diyalog” gibi uydurmalar geliştirmiş ve bunları, toplam sayıları 24 olan “Sonsuz Nur”, “İnancın Gölgesinde”, “Ruhumuzun Heykelini Dikenler”, “Kuran’dan İdrake Yansıyanlar” vb kitaplarla beslemiştir. Bulgaristan’daki FETÖ çetesi gizli polisle, Ahmet Doğan etrafındaki hainlerle ve milliyetçi Bulgar kesimiyle çeyrek asır işbirliği yapmıştır. Bu eserler 19. yüzyıl başlarından Türklerin kalesi olan Anadolu’ya saçılmaya başlayan İslam dinini bozma, etnikleri birbirine düşürme, bir bütün olan Türk mermerini mezhepler damarından vb parçalamayı hedeflemiş ve uygulamıştır. Bu hedeflerin önünde her zaman T.C. Cumhurbaşkanı Sayın R. Tayyib Erdoğan’ı öldürmek, devletin cumhuriyet biçimini, laiklik ve demokrasi ilkelerini kaldırmak yer almıştır.
Kaşarlı hainlerin planında 3 nokta dünyayı sarstı:
- Anadolu’yu bir yeni haçlı istilasına açma;
- Türkiye’yi parçalama;
- Türkiye’yi istilaya açma.
Bu defa “Barby” oyunu sökmedi.
Yeni oyun kurucu Büyük Türkiye’dir. Bu sefer durdurulamaz!
Devam edecek.