Çeviridir
Raziye Çakır Tarih: 14 Aralık 2017
Konu: Kahramanlarımız Yaşıyor ve Yaşayacaktır. Pes etmek yok!
Softa Belediye Mahkemesinin işine bakmadığı için Bulgar Baş Savcılığını 100 bin leva cezalandırması tarihsel bir karardır. Alman “Deutsche Welle” (Almanya’nın Sesi) radyosunun Sofya muhabiri Bayan Tatyana Wacksberg bu mahkeme kararıyla ilgili yazdığı bir yazıda aynen şöyle diyor: Bu tarihsel bir karardır. Güya “soya dönüş süreci” (Bugarlaştırma” zulmü ilk yarayı almıştır. Bu karar Bulgaristan adalet sistemi tüm aşamalarda ve katlarda adalet için mücadele eden adil bir hukuk sistemi olsa Bulgaristan’ın nasıl bir ülke olabileceğine ilk kesin işarettir.
Foto: BGSAM. Her yıl düzenlenen “Şehitlerimizi Anma ve Soya Dönüş Sürecini lanetleme” miting ve törenlerinde çelek ve çiçeklerimiz asla eksik olmadı.
Softa Bölge Mahkemesinin kararı basın ve yayında hak ettiği yeri alamadı. Fakat bu mahkeme kararından sonra sözüm olan “ soya dönüş süreci” yalnız bir katliam olarak gösterilmekle kalmayıp artık parasal değer olarak da sayılabilir. Türklere yapılan zulmün Bulgaristan için maddi değerini yazar Pumen Avromov bu yılın Ocak ayında yayınladığı eserinde Halka açıkladı. Bulgar devleti çöktü.
Totalitarizm uzantısı basın gerçekleri anlatmak ve olaya dikkat çevirmek istemese de olacak olan oldu: Sorgulama ve araştırma yaparak gerçekleri su yüzüne çıkarmak istemeyen Bulgaristan Baş Savcılığını kınayıp 100 bin leva cezalandıracak onura ve vicdana sahip bir yargıcın, bu mahkeme kararının altında imzası olan, Sofya Belediye Mahkemesi yargıcı Dayana Topalova şu değerlendirmede bulundu:
“Bulgaristan Türkleri zor kullanılarak asimile edilmiştir; Bu uygulama hukuk dışıdır, adil değildir, zorla yapılmıştır, kanun uygulamamıştır.”
Devlete karşı daha açan, ismini, baba adı ve soyadının ilk harfleri Ş.S.M. olan Bulgaristan Cumhuriyeti vatandaşına, Bulgaristan Baş Savcılığı 100 000 (yüz bin leva) ödeme cezasına çarptırılmıştır.
Mahkeme evraklarında isim Ş.S.M. olarak geçen vatandaşımızın öz geçmişi şöyledir.
Ben şahsen, Ş.S.M. isimli vatandaşı tanımıyorum. Fakat onun 1991’de Bulgar devletini yargılamak için mahkemeye sunduğu dilekçeyi mahkemenin dava dosyasında buldum ve okudum. Şöyle yazıyor: “Ben bir Türküm. 1984-1985 yıllarında silahlı Bulgar ordusu ve Bulgar milisi mensupları evimi basarak, zor kullanarak ismimi, baba adımı ve soyadımı zorla değiştirdiler. İsmimi vermedim. Direndim. Yakalandım, Dövüldüm. Tutuklandım. “Benele” ölüm kampına kapandım. Oradan çıkarıldıktan sonra Bulgaristan’ın en uzak ve ısız köylerinden birine sürüldüm. Bu köyde yalnız Bulgar yaşıyordu. Köyden çıkmam yasaktı.”
“Todor Jivkov’un düşmesinden sonra, Ş.S.M. Bulgaristan Türklerine karşı işledikleri zulümden ötürü Todor Jivkov ve BKP MK Politik Büro üyesi birkaç kişi hakkında açılan davayı dikkatle ve yakından izledim. Ş.S.M. bu davaya savcı tanığı olarak çağrılmıştır. Fakat sorgulamanın bir netice alınana kadar süreceğine asla inanmamış. Bu yıllarda, o sanıkların birer bire hayattan gittiğini, vefat edenlerden bazılarına büyük anıtlar dikildiğini, kahraman ilan edildiklerini, bazılarının da kitap yazarak, işledikleri cinayetleri, soykırımı haklı göstermeye çalıştıklarını izlemiştir. Adına “soya dönüş süreci” denen ve bir baskı, terör ve zulüm düzeni olan komünizmin kelepçelerinden kurtulunca devlette adalet egemen olacağına, hak ve özgürlüklerin, adaletin gömüldüğünü gözleriyle görmüş.”
Özetlersem: 1991 yılında savcılık benim dilekçemle ilgili soruşturma başladı ve yıllardan 2017 oldu ve henüz bitiremedi. Her şeyin çok mürekkep olduğunu ve bu yüzden sonuç elde edemediklerini iddia ettiler. Ne ki, mahkeme başkanı yargıç Topalova için, “işlenmiş olan cinayetle ilgili yürütülen bir sorgulamanın cezayı tahkikatın sona ermesi greken yasal, mutlak süresinden hemen hemen 2 defadan fazla uzaması için geçerli özür olamaz.” Çünkü davanın geçerli bir gerekçe gösterilemeden sürüncemede bırakılması, mağdurun haklarını bir ömürde elde edebilmesini imkansızlaştırıldığından dolayı, bunun tek bir anlamı kalmıştır, bu da adaletten vazgeçmektir.”
Cezasız kalan suçlar.
Ben, ve Bulgaristan kamuoyu sonuçlanan bu dava ile ilk haberleri günlük “Sega” gazetesinde çalışan Doroteya Daçkova’dan öğrendik. Birkaç gün sonra bu haber “Dnevnik” gazetesinde de basıldı. Ve herşey ansızın durdu. DPS milletvekili olan D. Peevski’nin gazeteleri bu habere yer vermedi. Sanki 26 yıl devam eden bu tarihsel dava ile ilgili söylenecek bir şey yoktu. Bu dava 1984-1985’te isimleri değiştirilen 1 milyon 235 bin Bulgaristan Türkünü direk olarak ilgilendiriyor. Burada söz konusu olan bütün Bulgaristan’ı her Bulgar vatandaşını 1984’ten beri ilgilendiren bir olaydır. İsim değiştirme ve Bulgarlaştırma saldırılarında toplan 140 Türk öldürülmüştür. Çünkü Bulgaristan’da komünizm suçlarından ötürü yargılanmış ve içeri atılmış bir tek kişi yoktur. Bugün Bulgaristan’da Bulgarlarla tüm azınlıkların arasını açan olay budur. Bu mahkeme kararıyla Sofya Bölge Mahkemesi bir ipotez, (varsayım) sunuyor, fakat buna ilgi göstermek isteyen henüz yok. HÖH ve DOST partileri de susuyor. Kulak veren yok.
Yugoslavya’da meydana gelen etnik soykırım olayları boyutunda ve belki de daha da büyük ölçülerde gerçekleştirilen bir cinayetten söz ediyorum. Bulgaristan Türklerinin başına gelen trajedi, “etnik temizlik” kavramını dünya siyasi lügatine katan Yugoslavya katliamlarından çok daha erken olmuştu. “Almanya’nın Sesi” yayınının daha da önce de yazarak işaret ettiğine göre, Bulgaristan savcılığı güya “soya dönüş süreci” mahkemelerde bile bile süründürme yolunu seçti. Üstüne Müslümanların isimleri, baba adları ve soyadları değiştirilirken, yalnızca yerel ortamda baskı terör ve zulüm uygulandığını kabul ederek, aslında Todor Jivkov idaresinin uyguladığı siyaseti doğrudan doğruya savunma ve üzerine toz kondurmamayı seçmişti. Böylece Bulgarlaştırma zulmü konusundaki tüm cinayetler ters yüz okunmuş ve yalanlanmaya çalışılmıştı. Bu savunmada, cinayet boyutlarının küçültürken, suçluları akladı, cinayetleri işlenmemiş göstermeye bir gayret sergiledi.
“İnsan şerefi ayak altına alındı, insanlar yıllarca direnirken üzüldü.”
Yargıç Dayan Topalov, Ş.S.M. kısa adlı vatandaşın da çektiği, Bulgaristan’da işlenen etnik suçlara kendi vicdanıyla okudu: Türklerin isimleri değiştirilirken Bulgaristan Halk Cumhuriyeti devletinin güç kullanan bakanlıklarının hepsinin bütün imkânlarıyla saldırılmış ve tüm devletin tüm kolluk güçleri ve zulüm olanakları harekete geçirilmiştir. Davacıya karşı kullanılan devletin baskı ve terör güçleri, silahlı asker ve polisi, bir Türk olan mağdur vatandaşın ETNİK KİMLİĞİNİN ZOR KULLANILARAK DEĞİŞTİRİLMESİ ve aynı zamanda davacı mağdurum toplumdaki diğer etnik Türk vatandaşların sindirilmesi, baskı altına alınması ve terörle korkutularak hepsinin kimliklerinin değiştirilmesi amacıyla bir araç olarak kullanılmıştır. Kişisel haklara saldırının bu şekil ve boyutu, olağanüstü ezici, üzücü, kırıcı ve zorlayıcı olmakla birlikte, insan onurunu da ayak altına aldığından dolayı, temel insan haklarının da hiçe sayıldığını kanıtladığı gibi, aynı dönemde bu zulmü sürekli görmek zorunda olan vatandaşın ölmesine de sebebiyet vermiştir.
Gazeteci Tatyana Vatsberg
Bulgar basınındaki kalın kalemlerin susmasına, radyo ve TV programlarının olaya sağır kalmasına karşın, Sofya Belediye Mahkemesi’nin aldığı bu karar sözün tam anlamıyla ve olağanüstü derinliğiyle bir tarihsel mahkeme kararıdır. Çünkü birinci, çok büyük olan ve birbirine kopmaz bir şekilde bağlı olan iki büyük cinayetle ilgili mahkeme tarafından karara işlenmiş bir değerlendirmeyi ortaya çıkmıştır. Bunların birincisi, Bulgaristan Türklerinin isimlerinin baskı ve zulüm altında değiştirilmiş olması ve bu cinayeti işleyen katiller üzerinde yıllardan beri şemsiye açılıp yargılanıp ceza almalarının engellenmiş olmasının ortaya çıkarılmasıdır. İkincisi: bu mahkeme kararı bir pilot (emsal) mahkeme kararıdır, çünkü bu mahkeme kararı büyük sayıda Bulgaristan Türkü’ne Bulgar mahkemelerinde dava açarak adalet arama kapısını açtığı gibi, istinaf yargı katı bu kararı onaylarsa, davaları kazanma umuduyla hareket edebilme olanaklarını önlerine sergilemiştir.
Üçüncü olarak da, işte bu mahkeme kararı, Bulgar adalet sistemi birinci aşamadan sonuncu dereceye kadar aynı kapasite, vicdan ve adalet anlayışıyla çalışırsa, Bulgaristan’ın yeni çehresinin nasıl olabileceğini gösterebilir.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Mücadele yeni başlıyor.