Konu: Çürük Tahtaya Basmayalım!
Basiret eskiden bizde çok kullanılırdı. Son dönem yerini vizyon aldı. Basiret, gerçekleri yanılmadan görebilme niteliğiyken, vizyon bakış açısı olan şeklinde lügatte girdiğinden, uzağı görebilme, kavrama olarak da algılanır.
Şu dönemde Bulgaristan’ın da diğer Balkan ülkeleri gibi etnik bataklıkta bulunduğundan ve konumuzun da memleketimizdeki etnik partiler olduğu için gerçek durumu ve önümüzü yanılmadan, tuzağa düşmeden görebilmeliyiz.
Konuya dikkatle yanaşmamın nedeni ise, Sofya Kültür Evinde kuruluş kurultayına katıldığım, 10 bin imzalı üye listelerinin de dilekçe, program ve tüzükle birlikte mahkemeye sunuluşundan bu yana haftalar geçmesine karşın, bir kayıt kararının çıkmaması ve artık ileri geri konuşmaların da başlamış olmasıdır. Söylentilerin ardında Demokrasi Sorumluluk Özgürlük ve Hoşgörü (DOST) partisini kıskanan koyu HÖH-DPS‘ciler olduğunu bilsem de, kulak verdikçe endişeleniyorum. Daha 1990’da halkımızı aldatan bu gerçekleri göremez duruma düşmüşlerin alavere-dalavere çevirip DOST’un tescilini engelleme yolunda çalışmaları beni hiç de şaşırtmıyor.
Şöyle bir geriye bakarsak, 2 000 yılında yapılan Bulgaristan Türk Müslümanları Baş Müftülük kurultay kararının Sofya Temiyiz Mahkemesinde onaylanması 10 yıldan uzun sürdü.
Ahmet Doğan’ı 2013’te kurultay kürsüsünden indiren ve mahkemenin kendisini suçsuz bulduğu Oktay Yeni Mehmet önce aklanıp salıverildi. Daha sonra Ahmet Doğan ile sağ kolu Delyan Peevski’nin Başsavcılık ve mahkemelerde yarattığı karışıklık sonucu, oğlanın 20 yıl hapsi istendi ve 3 yıl içeri atıldı ve yatıyor.
Geçen yıl Sofya Mahkemesi’nin bir Fransız şarap şirketinin bizdeki fabrikasını ve diğer taşınmazlarını bir Bulgar şirketine aktardı. Olaya Fransa Büyükelçisi de karışınca dava yeniden görüldü.
En fazla dikkati çekense, 2014’te çöken (BTK) – Bulgar Ticaret ve Kooperatif Bankasında yargıç ve savcıların 500 (beş yüz) milyon leva parası olmasıdır ki, bu olay bütün kamuoyunu ve halkı düşündürdü.
Bu arada, Başbakan Boyko Borisov Sofya Temiz Mahkemesi oturumuna girdiğinde mahkeme başkanı Pavlov ve diğer yargıç ve savcıların ayağa kalkması da işlerin kimin kontrolünde olduğu konusunda herkesi düşündürmüştür. Ve şu yeni kurulan Demokrasi Sorumluluk Özgürlük ve Hoşgörü (DOST) partisinin tescili bu açıdan bende kuşku uyandırmaya başladı.
***
26 yıllık bir geçmişten çıkardığımız sonuçlar bize, Ahmet Doğan ve etrafına topladığı ve devletle yakın ilişkili birkaç kişinin DOST Genel Başkanı Lütfi Mestan’a ve yakın dava arkadaşları bir sürü kötülük yapmaya hazır olduğuna işaret ediyor. Türkleri uyutup Hak ve Özgürlük Hareketi’ni ele geçirelim hırsına kapılan Doğan 10 000 (on bin) aydın ve entelektüel arkadaşımızı Bulgaristan’dan kovdurmadı mı?
Onlardan feraset, anlayış beklemek yanlış olur. Onların şimdi yakaladıkları fırsatı kaybettiğinde, bu fırsatın bir daha ele geçirilebilmesi tamamen imkansızdır. Bir defa, HÖH-DPS partisi zamanını doldurdu. İki, bu partinin Bulgaristan Müslüman Türkleri için yapacağı hiç bir şey kalmadı, 24 Nisanda Sofya’da toplanan HÖH-DPS kurultayında da görüldüğü üzere, devlet tarafından beslenen bu birkaç yüz kişilik ekip “Bulgar Ernik Modeli“nin da ileri gerçekleştirilmesinden yanadır yani ellerine geçirdikleri kuzu budunu kaçırmak istemiyorlar.
Bu modelin bizim sonumuzu getireceğini görmeyen iki kişi kaldı, biri kör, öteki de akılsızdır. Körün kuyuya düşmesine şaşılmaz, ama biz “Bulgar Etnik Modeli” kuyusuna düşmek ve Türk olarak yok olmak istemiyoruz. Halkımız artık yolu gördü ve hiç kimseyi taklit etmesine gerek yoktur.
Biz şimdi DOST partisi ile “Bulgar Etnik Modeli” tuzağından kurtulma fırsatı ele geçirmişken, çünkü Avrupa Birliği de geleceğin çok uluslu ve çok kültürlü bir dünyaya ait olacağını artık benimsemiş bulunuyor. DOST’un tescil edilmesi ve Ekimde yapılacak olağan Cumhurbaşkanlığı ve erken genel seçimlerde siyasi arenaya çıkması hepimiz için büyük bir başarı olur!
“Sarayda” tuzak kurmuş ve ajanları köstebek gibi mahkeme salonlarında dolaşan Ahmet Doğan, DOST’u bitirmenin püf noktası, “partiyi kurdurmamak, mahkeme süresini yıllara yaymak ve hepsini usandırmaktır” demiş. Üstüne de “Böyle bir fırsat her zaman ele geçmez!” demiş. Anlaşılan “saraydan” görülen gelecekte, DOST kurulur ve halkı etrafına toplarsa “Bu, (DPS-HÖH) partisinin sonu olur!” öngörüsünde bulunabilmiş. Bu fırsatın elden kaçırılmaması konusunda, HÖH milletvekilleri grubu aynı görüşte değildir.
Kırcaaliev gibi Kırcaali milletvekilleri bu gidişle bir daha meclis kapısından içeri giremeyeceklerini bildiklerinden, Doğan’ın sert davranmasından yana çıkarken, Gotse Delçev (Nevrekop) Gırmen, Banite, Razlog bölgelerinde ve Mesta (Karasu) boyu köylerde Pomaklar değişikliklerden yana çıkıyor.
DOST yönetiminden milletvekili Hafızov‘un Deliolman’ın bağımsız belediye başkanları ve muhtarlar tarafından yönetilen İsperih (Kemaller), Kubrat vb yörelerinde yaptığı ilk görüşmeler olumlu sonuç vermiştir.
Haskovo’ya bağlı Stanbolovo (Paşa Köy) Türkleri de “BİZ DOSTÇUYUZ!” demekte gecikmedi. L. Mestan’ın da katıldığı “7 Kızlar Camii” mevlidi ve Podkova merkezli (Balabanlar) DOST toplantısı bölgede yorumlanmaya devam ediyor. Halk “Bu gençleri ileriyi görüyor” diyor. Anlaşılan artık kimse yalan dolan, boş vaatler ve ölü ümitlerle göbek bağı tesadüflere bağlı bir hayat yaşamak istemiyor.
***
Bulgaristanlı Türk seçmenler DOST’a kanat açarken, bizi başımıza geçirilen çuvalın farkındayız, fırsat fırsattır DOST’la yol değiştirip tedbirli davranarak, birbirimize sarılarak, şöyle disiplinli bir şekilde bu işte yol alalım diyorlar. Hele BULTÜRK – Kültür ve Hizmet Derneği yönetiminde İstanbul’daki soydaşlarımızın da “DOST HOŞ GELDİN!” dediği anlaşılınca, memlekette yeni bir yüreklenme oldu.
Bu yolda Bursa ve İzmir’de başlayan ciddi çalışmalar dikkati çekiyor. Burada şeffaflaşan durumda gevşek davranmama ve acele etme istekleri öne çıkıyor. Kimse fırsat kaçırmak istemiyor.
İkinci olarak öne çıkan Başkanlık konusunda dile gelenlerdir.
DOST lideri Lütfi Mestan’a hitaben konuşanlardsa “Başkanlık ancak güzel siyaset ile mükemmel hale gelir! Kimse Başkan Doğmamıştır!” dile geliyor. İyi temennilerin hakim olması sevindiricidir. L. Mestan’ın bTV sabah programında, Türk kimliği ve Müslümanlığımız konularında mantıklı savunma yaparak dikkati çekmesi ve eski Kültür Bakanı Bojidar Dimitrov gibi anadan doğma “Türk düşmanlarının ağzının payını vermesi” büyük takdir topladı. Bizim kanımızca Başkanın halka inmesi, halkçı siyasetle insanlarımızla kaynaşması, halk sevgisi toplaması yükselişinin tek doğru yoludur.
Üçüncü olarak da, L. Mestan ve arkadaşlarının kaybetmiş, toslamış, Doğan sillesi yemiş kişiler olduğu üzerinde durulurken “Hiç kaybetmemiş kimse, hiç kazanmamış demektir.” görüşü vurgulanıyor ve artık kazanma, toplama, gururlu olma zamanı geldiğine işaret ediliyor.
“CU-24” Rus askeri uçağının düşürülmesi ile başlayan Bulgaristan Trükleri’nin Türkiye ile daha sıkı birlik ve dayanışma siyaseti güç topluyor diyenler, Ahmet Doğan’ın basireti o gün bağlandı, düşünemez, gerçeği göremez oldu. En büyük yanlışı da, bizi Putin saldırganına “Beşinci kol ordu” yapma planı oldu, diyorlar.
Öte yandan, Türkiye’nin Kilis şehrine “Katüşa” füzeleri fırlatan “DEAŞ” terör örgütü kadrolarının Rusya hapishanelerinden seçtiği de açıklanınca, Doğan’ın Moskof siyasetine sert eleştiriler daha da keskinleşti. Bu gelişmelerle Yakın Doğu’da gözü olan Putin saldırganının “DEAŞ” terör örgütünü yarattığı gerçeği de bir daha doğrulanmış oldu. Putin’in “anti-terör” siyasetine inananlar günden güne azalıyor.
***
Basireti, Bulgaristan Türkleri için bir basiretsizlik olan ve 3 yıl önce “saraya” kapanan ve dışarı çıkamayan, “Hitler İkinci Dünya Savaşını yer altı sığınaklarından yönetmiş, ben de Türk azınlığı saraydan” yönetirim” dediği yayılan Doğan’a Nazilerin son savaşı kaybettiğini hatırlatmak isterim.
Bulgaristan Türkleri ve tüm Müslüman kardeşlerim adına üzülerek paylaşıyorum, bir yöneticide olmaması gereken 6 vasıf var ve bunların hepsini Ahmet Doğan’da görüyoruz.
Bir kindarlık: Bu adam lider olayım diye 10 bin aydın ve entelektüelimizi memleketimizden kovdu ve kafası çalışan, saygın olan tek bir Türk’e ekmek parası kazanma hakkı tanımadı, hepimizi engelledi. Bu herifte Türklere kindarlık kaynıyor, kaynadıkça köpürüp taşıyor. Bunun sonu olacağına inanmıyuorum.
İnatçılık: Bu herifçioğlu benim dediğim olacak delisi olmuş, HÖH partisinde de kimseye söz hakkı, inisiyatif hakkı tanımamakta direniyor. İnat ediyor. “Bulgar Etnik Modeli” bizi eski kıtanın en yoksul, en sefilleri kategorisine itti, o daha da dayanabilirler diye inat ediyor. Gelen yardım paralarının üstüne oturmuş, kimseye beş kuruş sızdırmıyor. Türkçeyi unutacaksınız, camiye gitmiyeceksiniz diye inat ediyor. İnat keçisi oldu gitti.
Kıskançlık: Bu konuda Ahmet Doğan’ın üstüne yok. Biraz da Varnalı şopar soyundan olan bu Başkanın gözü önünde Varna’da seller oldu, polis Çingene evlerini yıktı, Gırmen’de “Kremikovtsi” mahallesi yerle bir edildi ağazını açıp tek söz söylemedi, sanki herkesi polis “sarayda” yaşıyor ve viski ile besliyor. Kadın meselesinde de kıskançlığının üstüne yok. Bulgar gelin Tanya ile Plevneli Şirin’i çocukla yola attı, Ayselin gelin 7 Aralık öğrenci bayramında arkadaşlarıyla dans etti diye çıpıl çıplak “saray” bahçesine kovdu ve bu maceraların sonu yok. Son olarak Aysel kıza da üzülüyorum. Bu mankafaya namussuzluk konusunda “mangal” yürekli demeye başlamışlar. Olup bitenden biz Türkler bir yana Bulgarlar da utanmaya başlamış artık… Hani Doğan’a 2. suikast yapıldı diyenler var ya, saraydan kovulsa ve serbest dolaşmaya, hele namus meselesinden kaç suikast birden yapılır bilmem…Memleketin en namussuz adamının devlet korumasında olmasına da aklım ermiyor doğrusu.
Aşırı hırslılık: Doğan’ın hırsının Ahmet Emini intihara zorladığını bilmeyen kalmadı. O, öyle hırslı ki, bazen eli kolu titriyormuş. Bizim taraftan bir inşaat işçisinin eşi, “saray” hademesi olarak çalışıyor. Pazarda yolda kesiştiğimizde “Ahmet bey nasıldır!” diye sormak istesem de cevap vermiyor, elini sallayarak “Bırak sorma!” demekle yetiniyor. Prof. L.Georgieve göre, son aylarda çok derin bir depresyona düşmüş.
Makam hastalığı: Hem “DS” – Bulgar gizli polisi; hem de Rusya “KGB” – casusluk servisi için görev yapan Doğan’a HÖH – DPS “fahri” başkanlığı az geldiğinden, 9. Kurultayda Tüzük değişikliği ile kendine yeni makam görevleri seçti. İzlediği siyaset “ben merkezci” yani “ben dersem olur, demesem olmaz” odaklıdır.
Sergey Stanişev Başbakan olduğunda “gel sana da bir görev vereyim” demiş, ama Doğan “olmaz” demiş. Ne dediğini biliyor tabii, şu görevi istiyorum dese, ver diplomanı diyecekler, adamda lise diploması yok. Sözde Üniversite bitirmiş, fakat lise diploması sahte. İşler böyle, bazı şeyler yalnız istemekle de olmuyor, bir de vesika – diploma falan – gerekiyor… Onun makam hastalığı liderlik salgını halinde yaşıyor.
Ortama göre fikir değiştirmek: Buna şaşmamak gerek, çünkü adam bir ihbarcı ajan ve haindir. O, yalnız Türklük davasına ihanet etmekle kalmadı. Bulgaristan milli menfaatlerine, Türkiye ile dostluğa da ihanet ediyor. Her gün fikir değiştiriyor.
Miting yaparken “Ben sizin haklarınızı ve özgürlüklerinizi koruyacağım ” diyor, ardından gidip Bulgaristan Türklerine istediği Hak ve Özgürlük Yoktur, bildirisi imzalıyor ve Brüksel’e gönderiyor. Bir yandan Bulgaristan’ın NATO ve AB’ye girmesine, Türkiye ile yardımlaşmanın, dostlukların geliştirilmesine oy veriyor, hem de Rus saldırganı Putin’e “Bulgaristan koltuk değneği” oluyor. Bu adamın yıllardan beri iki lafı birbirini tutmuyor.
İkiyüzlülük: A. Doğan Bulgaristan Türkleri arasında tanıdığım en iki yüzlü adamdır. Demokrasive adalete gelince yeri cezaevidir. Daha 1986’da cezaevine “polisle anlaşarak” yiğit kahramanlarımızı müzevirlemek, jurnallemek için girmiştir. Onu tanıyan, onunla tanışan ve başına bela gelmemiş bir tek Türk yoktur.
Basiretli olalım ve bir daha ajan, muhbir ateşinde yanmayalım.