Nedim BİRİNCİ
Tarih: 05.10.2020

Sofya parlamentosu 2020 / 2021 yılı devlet bütçesini görüşmeye başladı. Devlet bütçesi halkın parasıdır. Meclisin en önemli ödevlerinden biri, yıllık giderler planı yapıp kalemlere göre harcamaları belirlemek ve adıl ödemeler yapılmasını denetlemektir.

2009 yılında, birinci hükümetini kuran GERB Partisi,  2013 yılında sosyal ödemeler kanununda değişiklikler yaparak meclisten geçirdi. Bu değişiklikle Başbakan ve Maliye Bakanına sayısı ve miktarı sınırsız ödeme yapma hakkı tanındı.

Bu kontrolsüz gelişme Bulgaristan’da 6 yıldan beri devam ediyor. Yalnız 2019 / 2020 yılında (bu mal, yılın bütçesinde) Bulgaristan Cumhuriyeti Başbakanı Borisov kendi görüşüne, keyfine ve iradesine göre, yıllık bütçede 300 değişiklik yapmış ve yalnız bir tek kendi imzasıyla 3 000 000 000 (üç milyar) leva öteberi, şuraya buraya, dosta komşuya, eski ve yeni ahbaplar harcama yapmıştır.  Bu da yetmiyormuş gibi ek olarak her biri an az 1 000 000 (bir milyon) leva ödemeli, yukardaki saçıp savurma dışında 200 emir daha imzalayan Borisov, 200 000 000 (iki yüz milyon) leva daha harcamıştır.

Ben bir sağlık görevlisiyim ve 5 aydan beri Bulgaristan’da kamu hayatını durduran ve devleti ve toplumu felce uğratan “Covid-19” koşullarında vatandaşa birer maske dağıtılmadığını biliyorum. Dağıtılmış olsa, ben bu yazımı yazmazdım. Kusura bakmasınlar ama Bulgaristan’da “Lidl”, “Kaufland”, Bila” ve “Moohl” ve “Metro” gibi büyük AVM tezgâhlarında 5 (beş) maske 6 (altı) levaya satılıyor. Çocukların okula girebilmesi için maskeli olması gerektiği düşünüldüğünde, bu masrafların boyutlarını herkes kendisi hesaplayabilir. Vatandaş 3 levaya 50 maske almak için Edirne çarşısına gidiyor. 3 aydan beri sokaklarda geceleyen protestocuların Başbakanı ve hükümeti, Başsavcı ve meclisi yoğunlaşan ısrarla istifaya davet etmesine anlam veriyorum, kendilerini anlıyorum ve destekliyorum. Bulgaristan kaza yapmış gibi bir durumdadır.

Devlet bütçesi Başbakan Borisov’un babasının kasası değildir.

Derin bir analiz yapıldığında, yukarıda işaret edilen 3 200 000 000 (üç milyar iki yüz milyon” levanın zenginlere dağıtıldığını, Romen ve Millet mahallelerine, Türk, Tatar ve Ulah köylerine kırıntı bile gitmediğini görebiliriz. Şöyle örnekleyebilirim, 2018 / 2019 devlet bütçesinden 2 000 000 000 (iki milyar) leva memleketin en uzak yerlerine kadar her yere internet ağı ulaştırmak için bütçe kalemi olarak ayrılmıştı. Kırca Ali ili beledilerinde 400 köy var. 5 Ekim 2020 tarihinde köylerimizin dörtte birinde, 100 köyde internet yok. “Covid-19” belasından ötürü çocukların evden ders görmesi işi nasıl olacak? Derinleşmek istemiyorum. İnsanların, köylerin, bölgelerin, milletlerin arasında ayrım yapmak ırkçılıktır. Irkçılığın egemen olduğu bir ülkede yaşamaktan utanıyorum ve demokrasi için Sofya sokaklarında protesto gösterilerini destekliyorum. Soruyorum: bütçeden ayrılan 2 milyar leva nereye harcandı ve kimin cebine aktı. Rodop köylerinde internet neden yok.

Muhtarlar parasızlıktan kurumuşlar. Muhtarlık ya da belediye bölgesinde elde edilen gelirden, toplanan vergilerden yerel yönetime para ayrılmıyor, bütün gelir devlet bütçesine akıyor ve toplanıyor. Başbakan ve bakanları yerel muhtarlık ve belediye giderlerini, ihtiyaçlarını ve planlarını asla dikkate almadan, harcamalar mecliste görüşülmeden ve onaylanmadan Başbakan ve bakanları tarafından kiliseler ve bazı yolların onarımı için harcanıyor. Yerel yönetimlerle merkez kurumlar arasındaki bağlar kopmuştur. Burada harcamaların en iyi, faydalı ve gerekli yapıldığından söz edilemez. Bugün Bulgaristan’da yalnız Cumhurbaşkanı ve Başbakan ve meclis arasında bağların kopmuş olması bir yana, alt tabaka –muhtarlık ve belediyelerle bakanlar kurulu arasındaki irtibat da kesilmiş ve bunalım derinleşiyor.

İstesem de istemesem de aklıma şöyle sorular geliyor.

Avrupa Birliğinden gelen paraları dağıtma hakkı kimindir? Kimin olmalıdır? Bu para dağıtma işinde hangi kurallar işler? Bu işin kuralları nelerdir.
Başbakanın vazifesi kendi adamlarına para dağıtıp onları zengin etmek mıdır?
Köylere, camilere, okullara, parasızlıktan çocukları okula gidemeyen işsizlere, ilaç alamayan yaşlılara, özürlülere, hastalara kötürümlere destek programı ne zaman kabul edilecektir. Başbakan devlet bütçesini istediği gibi, sorumsuz, kontrolsüz, keyfine göre ve istediklerini destekleyerek harcıyorsa ve Başsavcı ve meclis bu gidişi durduramıyorsa hükümet çökmüş demektir. Bu durumun başka bir anlamı olabilir mi? Meclisin birinci vazifesi Bakanlar kurulunun, maliye bakanlığının giderlerini denetlemek, hesapsız harcamaları durdurmak, bütçe harcamalarında adalet sağlamaktır.

Avrupa Birliğine üye olan Borisov mudur yoksa Bulgaristan vatandaşlarının hepsi midir?

Bulgaristan’da Avrupa Birliği Bakanlığı kurma zamanı gelmiştir.

2020 / 2021 yılları devlet bütçesinin harcamalar bölümündeki israfı durdurmak amacıyla 109 ve 110 numaralı kanunun hemen yürürlükten kaldırılması ve Başbakan ve Maliye Bakanı’nın hesapsız ve kontrolsüz harcamaları durdurulmalıdır. Bütçe görüşmelerine başlarken bu meclisin birinci vazifesi olmalıdır.

İstifa etmesinde direnenlerin sürekli arttığı bugünkü iktidar kendini o kadar unuttu ki, Meclis başkanı Karayançeva “Başbakan Borisov’u sevmeyen, Sofya metrosuna binmesin!” dedi. Sanki yeraltı tren hatları Borisov’un parasıyla yapılmış özel malı… Bilindiği üzere, 1912’de Edirne Selimiye camiini bombalayan Çar Ferdinand’ın torunu; Türk okullarını 2 700’den 450’ye indiren Çar III. Boris’in oğlu olan II. Semiyon 2001’de başbakan olduğunda Bulgaristan’ın Avrupa Birliği’ne girmesi şartlarının anlaşmaya bağlanmasında önemli rol oynamıştı. Gelin öyleyse AB’den gelen fon paralarını ona verelim!
Ayni şeyi BSP lideri ve 2005 – 2009 yılları arasında Başbakan olan Sergey Stanişev zamanında Sofya Uçak Limanında 2. Terminal açılmıştı. Öyleyse uşak alanını ona hediye edelim. Borisov öteye beriye yol yapıyor, bazı anayolları onarıyor diye övünen ve böbürlenen GERB’liler var. Bu yollar uzaktan bakınca iyi görünse de, Avrupa ülkelerinde nüfus başına en fazla kaza, kazalarda en fazla ölüm oranı bizdedir. Bu da yolların hesapsız kitapsız yapıldığına işarettir. 2 yıl önce Sofya – Svoge şehri yolunda bir kazada 20 vatandaş ölmüştü. Olayın davası başladı. Mahkeme dosyasındaki evraklar arasında şöyle bilgiler var.
Yol yapılırken kalitesiz malzeme, çakıl yerine kum, farklı marka asfalt kullanıldığı Karayolları Ajansına ihbar edilmiş, fakat Ajans Müdürü ihbarları saklamış ve 64 bin leva tasarruf yaptığını rapor etmiştir…
Sonuçta kalitesiz yolda 20 ceset var!!!

2009 seçimlerinden önce A. Doğan Yukarı Cuma (Blagoevgrad) Kornitsa köyünde seçim önü görüşmesinde “Avrupa Birliğinden gelen paraları ben dağıtıyorum” demişti. Nasıl olur da AB’den Bulgaristan halkına iş için, yardım için, işsizlikle mücadele için, çöken devletimizi diriltmek için gönderilen paralar istediği kadar çalması için bir kişinin eline bırakılabilir, o da bizim yönetim sistemimizin çözüm bekleyen sorunlarından birisidir. Böyle olunca “Vitoşa” sarayı ve Rusenets -“deniz köşkü”, viskili geceler, yatlı sefalar ve korumalı hayat paralarının nereden geldiği de ortaya çıkmış oluyor. Halkı düşünmeye ne gerek var. Bu işlerde Borisov A. Doğan’ı arkada bıraktı. Yatak odasına girip çıkan “bayanların” onu uyuttuktan sonra çektiği milyonlarca Avronun kaynağını şimdilik soran olmasa da, istifasını isteyenler, “bu soygunun son durağı İspanya’da aldığı köşk değil, hapishane koğuşu olacak!” diyorlar.

Halk kanunların başbakanı bağlamasında ısrarlıdır.

Bulgaristan toplumu için kontrolsüz bir toplum diyenler var. Aynı görüşte değiliz. Bulgaristan Toplumu 20. asrı 21. asırla çok ciddi protesto gösterileriyle başladı. 1989 Mayıs Ayaklanmasında Türkler, 1989’un Aralık sonu Ayaklanmasında Müslümanlarımızın hepsi totaliter komünist düzeni reddetti ve değişimler kapısını açtı. 1991 Türk milletvekillerinin totalitarizm uzantısının devamı olan 4. Anayasayı imzalamadılar ve onaylamadılar. Bu totaliter cesedini kaldırmak istemeyen siyasi sisteme karşı tepkiydi. Geçim kaynağımız olan tütün üretiminin Avrupa Birliği ve devlet yardımlarıyla devam etmesi için köylü direnişleri yakına kadar sürdü. 1994’te 114 bin ilk ve ortaokul öğrencisi ana-babalarının “çocuklarımızın Türkçe okumasını istiyoruz” direnişleri bugün de dinmemiştir, çünkü devlet okullarında zorunlu Türkçe dersi okutulması sorunu çözülmemiştir. Bir senede Başbakan Borisov’a cep harçlığı olarak 3 200 000 000 (üç milyar iki yüz milyon) leva veren ve hatta “devlet bütçesinden istediğin kadar kullanabilirsin, istediğin kadar alıp istediğin gibi harcaya bilirsin, istersen fahişe kampı kurabilirsin vs “ mantığı Sofya sokak ve meydanlarında kesinlikle kınanıyor ve lanetleniyor. Meclis halkımızın iradesini yansıtmıyor.

Gelişmelerle ilgili tartışmalarda öne sürülen şöyle görüşler de var:

Başbakan B. Borisov kitap açan, kitap alan, kitap okuyan bir adam değil. Öyleyse sen ondan kütüphane, okuma evi, okuma kahvesi ve okuma salonu için para istesen vermez. Bu adam kitaplı değil.

Başbakan B. Borisov sinemaya, tiyatroya, konsere, operaya giden bir adam değil. Öyleyse ondan kültür evi, tiyatro ve sinema salonlarının onarımı, sanatçı yetiştirme ve halk kültür evlerinde sanat etkinlikleri için para falan istense vermez.

Başbakan B. Borisov yabancı dil bilmeyen biridir. Ondan komşu ülkelerin dillerini öğrenmek için dil kursları açılmasını istesek kabul etmez. Bu iş zor deyip Makedon dilini Bulgarca ilan edip olayı bitirir. Çocukların dış ülkeleri gezip dünya görüp gözlerinin ve beyinlerinin açılması için geziler düzenlemek amacıyla para istesen alamazsın. Çocuklara ana dillerinde masal kitapları dağıtsak desek, o işe de gelmez. Adam kendi bilmediği bir şeyi başkasının bilmesini asla istemez.

Memleket köyleri top sahası oldu. İçinde koyun kuzu, inekler otluyor, eşekler anırıyor, katırlar tepiniyor. Başbakanımız futbol sever. Paraların bir kısmı temsil ettiği ve antrenmanlarına katıldığı “Bistritsa” takımının şampiyon olmasına da akıyor. Oyuncu transferleri, hakem rüşvetleri, takımın giyim kuşamı, lüks temsili yaşamı, eğlence geceleri Başbakanımızın hesap kitapsız harcamalar “bütçesi” tarafından karşılanır.

Tabii şöyle bir sorun da var.

Önümüzdeki yıl işler aklan gider ve devlet bütçesine beklenenden daha fazla gelir toplanırsa, bu paraları ancak millet meclisi kararıyla harcanabilir kararı alsa ne dersiniz. Bizim meclisten böyle bir kanun Çıkmaz. Neden mi? Çünkü fazla paraları yönlendirip kanun hazırlayıp onaylamak ve uygulanmasını kontrol etmek için meclisin defalarca toplanması gerekecek. Olacak iş değil. Onun için şu 109 ve 110 sayılı kanunların değişeceğine de inanmıyorum. “Komşu bahçesine yağdıkça bize nemi yeter!” mantığı yalnız bu günümüzü değil, geleceğimizi de belirler oldu. Bir de milletvekillerinin sık sık toplanması ve değişik konular arasında asfalt ve yol işlerinden başka eğitim, sağlık, kültür gibi konuların açılmasına da sebep olabilir ki, o zaman işler iyice çoğalabilir.

Şu düşünce tartışmaya açıldı.

Hükümet düştükten sonra, 10 yıldan beri süren soygunun suçluları cezalandırılmalı mı, yoksa zarar kapatılıp, eski hamam eski tas yola devam mı?

Bulgaristan tarihinde hesap sorma işi büyük bir yara.

Bu konuda 1918’de referandum yapan ve ulusal felaket suçlularını cezalandırmayı uygulamaya başlarken 1923’te feci katledildi.

1944-1946 yılları arasında Çarlık döneminde faşist uygulamaya karışmış olanlardan 25 bin kişi yok edilirken büyük sayıda suçlu toplama kamplarında tutuldu ve çalıştırıldı. İnfaz “Halk Mahkemesi” kararına dayandırıldı.

1990’dan sonra komünist-totalitarizm suçluları, halka zulüm edenler, isim değiştirenler, Bulgaristan Müslümanlarına soykırım denemesi uygulayanlar, işkenceciler, katiller ve ideolojik ve psikolojik baskı ve terör uygulayanlar yargılanıp tutuklanmadılar. 1990 Anayasasına böyle bir hüküm sokulamadı. Böyle bir madde olsaydı yine uygulanamazdı. Katiller Sovyetlerin adamıydı. Kılına dokundurmazdı. Bilmem farkında mısınız Bulgaristan’daki Rus ajanlarının sayısı 250’e düşmüş, bu azalma düşündürücüdür. 250 ajanla ne yapılabilir ki. 5 otobüs insan… 1990’dan bu güne kadar savcılık katillerin yargılanmasına engel oldu, güçlükler yarattı. Son 30 yılda siyasi suçlardan hüküm giyen yok. Adalet ve hak arayan vatandaşlar dış ülkeye çıkarıldı, ülkeyi terk etmeye zorlandılar. Bu adaletsizlik öncelikle milli azınlık öncülerine karşı uygulanmıştır.

Son 30 yılda işlenen sonuçların öncelikle rüşvet alma, çalma, kapma, dolandırıcılık, sahtekârlık, keyfi uygulamalar, ihalelerde yolsuzluklar ve hileli işler türünden olduğu biliniyor. Bu suçlar arasında en çarpıcı olanlardan birisi, son Borisov hükümetinin “soğuk yedek” için topluyoruz gerekçesiyle elektrik faturalarının içine işleyip topladığı 46 000 000 (kırk altı) milyon levayı Ahmet Doğan’a vermesi oldu. Halkın nefreti çok arttı. Tüm bunlara rağmen, “halk mahkemesi” kurulsun ve suçlular yargılarsın önerisi sanki beklenen sertlikle karşılanmadı. Halkta adalet duygusu buharlaşmış.

Aydınların tutumu.

Sofya gösterilenlere katılanlar sermayemiz eriyecek ve geçinebilmek için işçi sınıfı saflarına, memurluğa veya zanaatçı,iliğine- tezgâhına dönebiliriz tehlikesiyle endişeli olan orta -küçük rantçı – kesim, batı ülkelerinde okuma için kredi çekmiş, “Covid-19” yüzünden üniversiteye dönememiş ve Bulgaristan’da kalırsa taksitlerini ödeyemeyeceğinden ve hayatının çok karışacağından korkanlar, son aylarda değişik nedenlerle işsiz kalan 180 bin kişinin arasındaki gençler, aylak gençler ve aşırı sağ ve sol kümelenmiş milliyetçi ruhlu bilinçli gençlerdir.

Tabii bir iki defa 140 bine yükselen ve hatta bir defasında 200 bini bulan kalabalığın istekleri “Başbakan, hükümet ve meclisin istifası” şiarıyla Avukatlar Birliği, Başsavcı İv. Geşev’in istifa etmesi ve Başsavcılık ile Yüksek Mahkeme’nin istifası ve dağılması istekleri büyük etki yaptı. İstifaları partisiz ama stk üyesi yaşlılar destekliyor.

Olaylara bakarak ısınan, ama bize bir şey olmasın korkusuyla titreyen ve kendilerini Bulgaristan Aydınları olarak tanıtan 123 kişilik bir grup ortak bildiri yayınlayarak Başbakan Borisov, Başsavcı Geşev, Meclis Başkanı Karayançeva, Meclis Kültür Komisyonu başkanı GERB milletvekili Raşidov ve Ulusal Televizyon NTV Başkanı Kuşlukov’un topluca istifasını istediler. Bu liste son 2 günde 400 kişi oldu. Uzaması bekleniyor.

Bir defa şunu belirtmek istiyorum.  Bulgaristan gibi Yüksek Matematik Ders Kitabı 1956 Yılında Moskova Üniversitesi yayını olup hiç değiştirilmeden okutulmaya devam ediyorsa, Tarih kitaplarında Komünizm ve totalitarizm zulmü hala anlatılamıyorsa, Felsefe Fakültesinde okunan felsefe kavramlarını açan İlk Felsefe Sözlüğü 2019’da çıkmışsa ve 20. yüzyıl düşünürlerinin Batı Avrupa’da çıkan ana eserleri henüz tercüme edilmemişse, modern düşünürlerden söz edemeyiz. Bizdeki düşünürler düşünür suyudur. Düşünür olsalar da onları meclise, bakanlıklara taşıyacak sosyal kitle nerededir?

Ben bizim ülkede “aydın var diyemeyiz”. Desem yalan söylemiş olurum. Kravatı çıkarıp yerine şal bağlamakla aydın olunabilse!!!

Artistleri ve tiyatro gişelerinde bilet satanların düşünür olmadığına işaret etmeme gerek yok sanırım.

Bu bildiriyi imzalayanlar yayınladıkları bildiride,  kirli ve kanlı bataklıktan çıkarılacak geçmişimizin geleceğe nasıl taşınacağı konusunda da 2 söz etmemişler.

Kendilerini, istifalardan sonra yedik olarak görüyorlar.

Başlanacak olan yanız B. Borisov olmasa gerek.

Devam edecek.

Bizi izleyiniz.

Korona virüse dikkat edelim. Kendinize iyi bakınız.

Okuyanlara teşekkürler.    Paylaşınız.

Reklamlar