İbrahim SOYTÜRK

Bulgaristan’da 1961 yılında yapılan Pliska kazıları, yalnızca arkeolojik değil, aynı zamanda tarihsel kimlik açısından da büyük bir öneme sahiptir. Bu kazılar sırasında ortaya çıkarılan yapılar, duvarlar ve eşyalar, binlerce yıl önce yaşamış medeniyetlere dair önemli ipuçları sunmakla kalmamış, aynı zamanda Türk tarihiyle bağlarını gözler önüne sermiştir. Pliska’dan çıkan en dikkat çekici buluntulardan biri, üzerinde Kayı boyu damgası bulunan bronz bir yıldızdır. Bu buluntunun, o dönemdeki Oğuz Türklerinin izlerini taşıyor olması, bölgedeki etnik ve kültürel mirasın yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Pliska’da bulunan küçük, yedi kollu bronz yıldız, kazıların en ilgi çekici ve düşündürücü kalıntısıdır. Yıldızın tam ortasında, Kayı boyunun damgası yer almakta, her kolunda ise Oğuz boylarına ait benzer damgalar bulunuyor. Bu buluntu, sadece bir arkeolojik eser olmanın ötesinde, kültürel ve tarihi bir bağın işareti olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak ilginçtir ki, Bulgar bilim insanları bu bulguları uzun yıllar boyunca kamuoyundan gizlemiş ve 16 yıl sonra, 1977’de Bulgar Arkeolog S. Vaklinov tarafından yayımlanmıştır.
Yayımlanan bu damgalarla ilgili görüşler ise zaman içinde farklılıklar göstermiştir.

Bazı Bulgar araştırmacılar, damgaların Çuvaş Türkçesi’ne ait olduğunu savunmuşken, diğerleri bu sembollerle ilgili daha mistik yorumlar yapmış, hatta bu simgelerin eski Bulgarların “Tangra” adı verdikleri Tanrı’yla ilişkilendirildiğini ileri sürmüştür.

Bir grup bilim insanı, damgaların Orhun Yazısı’na benzer bir yazı dili taşıdığına dikkat çekmiştir. Ancak, bu görüşlerin çoğu zaman Türk kimliğinden kaçmak adına, buluntuların kökeni konusunda daha temkinli bir yaklaşım sergileyen Bulgar tarihçileri tarafından dillendirildiğini unutmamak gerekir.
Bugün gelinen noktada, Pliska kazılarında bulunan bu damgaların, aslında Türk/Oğuz boylarının damgaları olduğu net bir şekilde anlaşılmaktadır.

Özellikle, 1430’larda yazılmış olan Tevarih-i Al-i Selçuk adlı eserde yer alan Oğuz boylarının damgalarıyla birebir örtüşen bu semboller, tarihsel bir gerçekliği gün yüzüne çıkarmaktadır. Bu bulguların, Bulgar kimliğiyle ilgili ezberlerin bozulmasına yol açması muhtemeldir. Çünkü Bulgaristan’da Hristiyanlığa geçişin ardından, etnik kimliklerin şekillenmesinde Türk karşıtlığının önemli bir yer tuttuğu bir gerçektir.
Pliska’dan çıkan bu damgaların, Türk-Oğuz kökenli olduğu kabul edilirse, Bulgar tarihinin temel taşlarından biri olan “Osmanlı karşıtlığı” söylemi de sarsılacaktır.

Özellikle, “IYI” damgasının Kayı boyunun simgesi olarak ortaya çıkması, Osmanlı’nın kurucusu olan Kayı boyunun tarihsel önemini yeniden hatırlatmaktadır. Bulgarlar, Hristiyanlığa geçmeden önce benimsedikleri “Tangra” inancının simgeleri olarak yorumladıkları bu damgaların, aslında Türk tarihine dayanan bir geçmişi işaret etmesi, onların etnik kimlik anlayışında önemli bir değişim yaratabilir.
Bu durum, sadece tarihsel bir tartışma değil, aynı zamanda Balkanlar’daki halkların kökenleri ve kimlikleri konusunda derin bir sorgulama başlatmaktadır.

Atatürk’ün 1930’larda yaptığı, Balkan milletlerinin Orta Asya kökenli olduğuna dair vurgusu, bu bulgularla bir kez daha doğrulanmaktadır. Atatürk, Balkan halklarının farklı adlar taşıyor olsalar da, köken olarak aynı halklardan geldiklerini, geçmişteki düşmanlıkların bir kenara bırakılması gerektiğini savunmuştu. İşte tam da bu noktada, Pliska kazılarında bulunan bu Türk boyu damgaları, Balkan halklarının ortak tarihi ve kültürel bağlarını yeniden gözler önüne sermektedir.

Sonuç olarak, Pliska kazıları, tarihsel gerçeklerin ve kültürel kökenlerin peşinden gitmek adına bir dönüm noktasıdır. Bulgarların, Osmanlı’dan önceki Türk kimliğinden kaçınmaları ne kadar yaygın bir tarihsel eğilimse de, bu tür buluntular, halkların birbirine ne kadar yakın olduğunu gösteren somut birer delil sunmaktadır. Ve belki de, Balkanlar’daki halklar arasındaki kardeşlik bağları, bu tarihi gerçeklerin kabul edilmesiyle çok daha sağlam temellere oturacaktır.

Reklamlar