Konu: Türk Dünyası STK’ların Bakû Kongresi
Yeryüzünün en misafirperver ülkesi, Azerbaycan Cumhuriyeti Başkanı Sayın Aliev, Değerli Sivil Toplum Örgütleri yöneticileri ve Bizleri her yerde takip eden basın mensupları. Kardeşlerim!
Büyük bir davanın temellerini atmak üzere, BİRİMİZ HEPİMİZ, HEPİMİZ BİRİMİZ için can vermeye hazır olma büyüklüğünün yapısını örmeye toplanmış bulunuyoruz.
Türk Dünyası Sivil Toplum Örgütleri olarak her yerde, her zaman ve her konuda birlikte olma ve koordineli hareket etme yenidünya düzeninde bize gerçekten büyük ve önemli bir yer ayırabilir, tesis edecektir.
Memleketinden kovulmak ne demektir, soyunda boyundan ayırıp yok etmeye hazırlamaktır.
DİASPORA’nın derin anlamı nedir?
Belirli sosyal ve ekonomik ve başka faktörlerin etkisi altında, topluca yok edilme, genosit, soykırım tehlikesi belirdiğinde, zorla göç ettirilen, zorbalıkla kovulan, evini barkını bırakıp kaçan, memleket toprağından sökülen insanların bir dış ülkeye kaçması ve orada kalmasıdır.
Biz Bulgaristanlı Türkler bu bakıma çok şanslıyız ki, kaçıp gitmek zorunda kaldığımız ülke anavatanımız Türkiye’dir. Biz, 1989 Ağustosunda, bir ay gibi çok kısa bir zaman kesimi içinde 500 bin kişi baba ocağından sökülüp kaçmak zorunda kaldık.
Sebep komünist totaliter rejim zulmüdür, baskı ve terör rejiminin sözle anlatılması güç baskılarıyla örülü çok şiddetli bir trajedi sonucudur. Binlercemiz öldü, binlercemiz hapis yattı, binlercemiz sürgündü, hepimizin isimleri, hepimizin ana baba isimleri, hepimizin soyadları zorla değiştirildi, köylerimiz tanklarla basıldı, anadilimiz, dinimiz yasaklandı, okullarımız, hastanelerimiz, cemaat evlerimiz vesaire yasaklandı. Adı değiştirilmeyen, dini yasaklanmaya tek bir Bulgaristan Türkü kalmadı. Sünnet etmek yasaklandı, ay yıldızlı veya Müslüman isimli mezar taşı dikmemiz yasaklandı, Fatiha ve Mevlit okumamız yasaklandı.
Suçumuz, Türk ve Müslüman olmamızdı.
Suçumuz onlardan daha yürekli olmamızdı.
Suçumuz yaşadığımız toprakları VATAN bilmemizdi.
Suçumuz, Türk olarak yaşamamız, Türk kimliğini yaşatmamızdı.
Mayıs 1989’da Ayaklandık.
Nenelerimiz, dedelerimiz, analarımız, babalarımız, ailelerimizle birlikte, köy köy, kasaba kasaba, biz hepimiz AYAKLANDIK. Silahsız ama yürekli, tarihimizden, haklı oluşumuzdan, özgürlük özlemimizden güç alarak AYAKLANDIK. Bütün dünya bilir, sizin önünüzde söylemekten de gurur duyuyorum:
BULGARİSTAN’DA TODOR JİVKOV rejimini, totalitarizmi deviren biz olduk.
İzninizle belirtmek istiyorum. 21. yüzyıl imparatorluk politikaları etnik azınlıklar, farklı kimlikli topluluklar, yani DİASPORALAR üzerinden yürütülüyor.
Hıristiyan dünya, özünde ayır-buyur –siyaseti olan, bu mücadele biçimini Osmanlı ile Rus imparatorluğu arasında, 1773’te Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla, Osmanlı içindeki Hıristiyan topluluklar üzerinde dini hakları denetlemeyi elde ederek başlatmıştır.
1877–78 Plevne Savaşı ve Osmanlıya dört yönden gelen Rus saldırısının stratejik gerekçesi ne olursa olsun, VESİLESİ etnik azınlıklarda gizlidir.
Bugün bu stratejik siyaset yerel savaşlarla, önce Karabağ istila edilerek başladı. Ardından dünya yeni tarihin en feci trajedisine seyirci kalarak; Güney Osetya, Gürcistan bombalanarak, Alyaska Türkleri zorlanarak, Kırım ilhak edildi. Bulgaristan’da yaşayan Müslüman Türk, Pomak ve Çingene azınlığı Türkiye Cumhuriyetinden koparılıp, Ankara’nın barış, dostluk ve karşılıklı yarar sağlayan işbirliği siyasetine karşı kullanılmak izleniyor.
Şu yüksek kürsüden, hepinize büyük bir saygıyla demek istediğim, “Berlin Duvarı”nın yıkılmasından, Soğuk Savaşın sözde sona ermesinden sonra, etnik azınlık toplulukları – diasporalar –üzerinden değişik biçimlerde, uluslararası kurallar hiçe sayıldı ve devletler hukuku rafa kaldırıldı, ama en gaddar bizimde, en ağır silahlarla işlenmeye devam ediyor. Ne olursa olsun biz Vatan toprağımızda Türklüğün ve İslam’ın yaşaması için mücadele ediyor ve buna devam edeceğiz.
Bu hesaplaşmanın başka bir yönü de, küçük halk toplulukları silahlandırılarak, kışkırtılarak, terör taşeronu olarak kullanılanlar, dünya barış kalelerine, örneğin Anavatanımız Türkiye’ye karşı PKK, PYD, KCC ve başka terör örgütlerince haince ve neredeyse artık 35 yıldan beri devam eden saldırılarda alet edildiklerini görüyoruz.
Burada diasporalar üzerinde emperyalist yayılmacı, yeni imparatorlukçu siyasetin TERÖR ve Kandan beslenen, kimliklerini satmış zavallı taşeron uşakları olduğu dikkat odağı oluyor.
Müzakere edip gerekli kararları almak için toplandığımız uluslararası KONGREMİZ’İN dikkatine sunmak istediğim başka bir hususiyet daha var.
Memleketim Bulgaristan, Osmanlı’dan ayrıldığı 1878’den sonra iki defa Rusya imparatorluk siyaseti gölgesinden çıkmayı başardı.
Birinci defa bu 1908’de Osmanlı Padişahının da yardımıyla bağımsız ve egemen Prenslik ilan ederken oldu. Fakat 1945’te yine Moskova boyunduruğuna takıldık. Ve şimdi de 1990’dan beri süregelen çabalarla Bulgaristan Türk, Pomak ve Çingene Müslüman kardeşlerimin faal katılımıyla Avrupa Birliğine, NATO’ya üye olarak, Türkiye ile daha da yakınlaşarak gerçekleşebildi.
Parantez açarak belirtmek isterim, son dönemin yoğun siyasetinde, “Güney Akım” ve “Türk Akım” gibi Rus gazı taşıma siyasetinin suya düşmesiyle; Balkanlara doğal gaz, yani enerji tedarikçisi ülke olarak, TANAK projesiyle Azerbaycan’ın ağırlık kazanması, son derece önemli ve büyük atılımlardır. Balkanlarda barış davasının üstün gelmesinde, Türkiye ile Bulgaristan’ın (Azerbaycancın katkılarıyla pek tabii) kıtalar arası geo-politika belirleyen devletler konumuna tırmanmasında dev rol görmeniz nedeniyle Azerbaycan’ın bilge yönetimini, kardeş Azerbaycan halkını en samimi duygularımla kutluyorum. Sağ olunuz var olunuz!
Değerli kardeşlerim,
Biz el ele tutunursak bütün ezilen baskı gören, güçlükleri aşar, yaralarımızı kendimiz sararız. Bu yolu ancak birlikte yürürsek ilerleyebiliriz. İşte burada bu ilk adımı atmış bulunuyoruz. Hepinizi Kutluyorum.
BİR DEFA İYİLİK YAPAN, İKİNCİ DEFA DA YAPAR.
Ortak bizlerin atasözümüzdür. Biz Bulgaristan Türkleri olarak, 1950–1960 döneminde, yani Bulgar sosyalizminin Türk azınlığa karşı güler yüzlü davrandığı yıllarda, Bakû’den, Gence’den, Azerbaycan’ın dört bir yanından gelen çok değerli Doc. Ve Profesör hocalar, Türklük ateşimizi yakarken kıvılcım oldular. Pedagoji okullarında, Sofya Üniversitesinde Türkçe, Fizik, Matematik, Tarih, Coğrafya, Edebiyat öğretmenliği yaptılar. Onların yardımıyla Bulgaristan Türkleri 500 kitap yayınladı, gazete ve dergi çıkardı, Nizami ve Fuzuli vs ile tanıştı. Fırsat bulmuşken diasporam adına size o büyük öğretmenlerimize Bulgaristan Türkleri adına o yıllarda Bulgaristan’a gelen tüm Azerbaycanlı Hocalarımıza candan teşekkür etmek boynumuzun borcumdur.
Değerli kardeşlerim,
Bir olalım, iri olalım, diri olalım. Bilimle gidilmeyen yolun sonu yoktur. Bizler de artık dile ve söze bakmayız; Birlikte güç doğar sözü de bizimdir ve biz bugün burada BİRLİK kurmak, BERABER OLMAK için toplanmış bulunuyorum. Davamız Türk Dünyasının ortak davasıdır.
Bizim Türk Dünyası Sivil Toplum örgütleri olarak bu Kongrede DÖRT TEKLİFTE BULUNALIM, diyorum.
İlk önerimiz;
Şöyle bir araya gelmişken ve İDESEL VE ÖRGÜTSEL OLARAK DİASPORALARIMIZI BİRLEŞTİRMEK GİBİ TAKDİRE DEĞER BİR NİYETLE HAREKET EDERKEN önce DÜNYA TÜRK DİASPORALARI SEKRETARYASI KURULMASINI öneriyorum. Sekretaryaya Kongremize katılan ve daha sonra katılacak olan her ülkeden bir temsilci alınmasını uygun görüyorum. Sekretaryanın yönetim merkezi Ankara’da olabilir Bakû’de olabilir.
İkinci önerimiz.
Sekretarya üyesi temsilcilerin milli bölümleri hazırlaması koşuluyla ilk adım olarak TÜRK DÜNYASINDA SOYKIRIMLAR kitabını çıkarmak için hazırlıklara bu gün başlayalım. Arkamızdaki vatanlarımızdan zulümle koparılmış geniş kitleye, dil, din soykırımı, edebiyat soykırımı, kültürel soykırım gibi konuları geniş olarak işleyerek inceleyelim. Toprağından sökülmüş insanların aynı yere dönüp de Vatan kurmasının zorluklarını anlatalım. Parçalanmış aileler konusunu ele alalım. Bu kitapta birleşeceğimiz fikirlerle basın, radyo ve TV yayınlarına çıkalım ve yeni tohumlar birlikte torağı atalım.
Üçüncü önerimiz;
Bizim davamızda yardımcı olacak, Türk-İslam dünyasında fikirsel doku tabana atkı olacak eserleri araştırıp bulalım ve işlerine Türk Diasporası Ruhu işleyerek, birlik ve beraberlik kalemizi örmeye başlayalım. Bunu yaparken diğer devletlerde olan bizim gibi düşünen kardeşlerimizi meclislere kongrelere kısaca o devlette söz sahibi olabilecek ne kadar kurum teşkilat varsa bizim kardeşlerimizin o mevkilere gelmelerini sağlayalım.
Dördünü önerimiz;
Türk Dünyasında bulunan Türk Şehitliklerimizin, Türk-İslam Eserlerimizi ve mezarlıklarımızı tespit etmek için acilen başlanması;
Türk Dünyasında şehitlikler, Türk dünyası kahramanları üzerine hedefli, bilimsel, çalışmalar başlatma zamanı geldi. Diasporalarımızın bulunduğu devletlerde sivil toplum örgütlerimizi öncülüğünde toplu çalışma, açıkoturum, bilgi şöleni çalışmaları başlatmalıyız. Türk mezarlıkları, anıtları, tarihi ve yüksek sanat eseri camilerimiz, türbe ve kalyalarımız üzerine yeni çalışmaların kapısını açmalıyız. Biz bir bütün oldukça, biz beraber hareket edebilme sanatını öğrenebildikçe biz her şeyi başarırız. Acil bir şekilde bu gün ayakta kalan Türk Dünyasında bulunan Türk-İslam eserlerini ve mezarlıklarımızın resimleri ve adresleri alınarak bir kitapçık haline getirilmeli ve belgelenmelidir.
Yeni kurumumuz Türk Dünyasına hayırlı olsun ve hepimizin arzusu olan bu önümüzde gelen YENİ 2016 Yılında Türkiye Cumhuriyeti Birleşmiş Milletler ailesine Türk-İslam Birliği adına girmesini cani gönülden arzu eder.
YENİ 2016 yılı Dünya Türklerine hayırlı olması dileği ile…
Teşekkür ederim.