Levent RASİM
Tarih: 13 Hazitan 2017
Konu: Bulgaristan’da devrimci durum var mı yoksa bir ileri iki geri oyun mu oynuyoruz?
Bütün toplumlarda olduğu gibi Bulgaristan’da da ilerici ve gerici güçler, solcu ve sağcılar, aşırı uçlar ve “ölü canlılar” var. 1919’da tek başına iktidar olan Bulgaristan Halk Çiftçi Partisi Başkanı Aleksandır Stanboliyski, Bulgar toplumunda, ülkede devrimci durum olduğunu anlatırken, “tavukların horozun üstüne atladığı zamandır” derken, ağızını açmış dinleyen köylülerin oylarını toptan almıştı.
Stanboliyski, Anayasa değişikliği, Çarın devrilmesini, Burjuva partilerinin ya da Komünist Partisinin kapatılmasını, 1912-1918 savaşlarında cepheden kaçanların tutuklanıp asılmasını istememişti. Onun istediği bir tek şey vardı. Köylülerden sabanın burnunu toprağa saplamasını, ekip biçmelerini, % 80’ni köylü olan toplumunun toprağa sarılmasını, çocuklarını da okula göndermesini istemişti. Sözleri halkın gönlünde yer bulmuş ve Bulgar-Türk el ele verip kara sabanın sapına yapışmıştı.
Birçok kişiye göre Bugün Bulgaristan’da yine devrimci durum var. Çünkü Baharda dağlar, yamaçlar, ormanlar yeşerip açarken, ovaların, tarlaların, hatta en uzak kelemelerin sürülüp kap kara kararması, hatta tezeklerin yağlı yağlı şakıması gerekirdi. Ama olmadı. Büyük traktorların, biçer dövenlerin giremediği orta büyüklükte ve küçük ölçülü tarlalar eşek dikenliği oldu. Eşek dikenleri güzün sonunda açıyor. Arılar da bahar ve yazdan yorulmamışsa, son petekleri eşek dikeni balı ile dolduruyorlar ve bizim arıcılar da “eşek dikeni balının erkekliğin iştahını /şevketini/ artırdığını sertifikalamışlar” ve Batı pazarlarına satmaya çalışıyorlar. İç pazarda da bu bal akasya ve ıhlamur ve kekik balından 1 leva daha pahalı, fakat bu güne kadar işe yaradığını anlatanı dinlemedim.
Kuşkusuz bu bizdeki devrimci durum için kanıt olarak gösterilemez. Çalışan çalışır, istemeyen çalışmaz. İnsan tarlarını ister sürer ister nadasa bırakır. Demokratik toplumlarda çalışmadan iyi yaşayanlar var. Örneğin özelleştirmeden bon alanlar bunları bazı verimli ve karlı çalışan işletmelere yatırmışlar ve şimdi kazanç payı /divident/ alıyorlar. Örneğin Mart ayında “Arsenal Medet” hissedarlarına en az 5000 (beşer bin) leva ödemiş. Biz hangi işletmeden hisse alıp ortak olduksa hepsi kapandı. Kırcaali Kurşun Çinko Fabrikasından, Burdaz Kablo Fabrikasına ve “Multi Grubun” tüm diğer ele geçirdiği işletmelerin hepsi kapandı. Bizim de kapitalist olup çalışmadan, gölgede yaşama hevesimiz söndü. Aslında bu bir devrimci durumdur bu. Çünkü aldatıldık, soyulduk ve ortada kaldık.
Büyük sermayenin yasaları büyük sermaye için çalışıyor. En büyük sermaye Avrupa Birliği’nde! Gönderdiği paralar da Bulgaristan iri tarımcılarının eline geçiyor. Oran % 92. Beğenirsen seversin! Köylü avucunu yalıyor. Ülkemizde bu bakıma devrimci durum var ama bundan faydalanmak, halk kitlesini hareketlendirecek siyasi liderler yok.
Artık köylülerde iş yok diyenler var. Köylüler vurdumduymazlarmış, bütün gün TV izliyor, TV izlerken uyuyor, futbol izlerken bazen hakeme yumruk sallıyor, fakat genelde suskun kalmayı yeğliyor.
Birkaç farklı örnek vermek istiyorum:
2006 yılında Bulgaristan’da hiçbir azınlık dilinde hiçbir gazete, dergi, radyo ve TV programı yokken, haberleşme özgürlüğü klasmanında dünya sıralamasında 36. Yerdeydik.
On yıl sonra, 2016’da Türklerin, Pomak ve Çingeneleri radyo, TV programı, gazete ve dergisi yine yokken, biz birden bire haberleşme özgürlüğü sıralamasında 130. Yere gerilemişiz. Böyle bir durumda, durum yüzde yüz değiştiğine göre basın yayın, elektronik haberleşme ve karşılıklı etkileşim alanında ülkemizde devrimci durum belirdiğini gizlemek için aynı haberleri veren, aynı şarkı, türkü ve oyun havalarını günde birkaç defa daha sık dinleten yeni yeni TV programları yayına başlıyor. Ülkede herkes için gazete yayınlanıyor iddiasında bulunanlara göre, bayilerdeki satılmayan gazete topları buna delilmiş.
Bizim Deliorman’da bir başka grup ise, devrimci durumun bir siyasi olay olduğuna ve köy sokaklarında gezmediğine vurgu yapıyor. TV ekranlarındaki devrimci durum bizim buralarda gezmez, bak III. Defa başbakan olan koca Borisov “istikrarlı yönetim” sözünü ağızından indirmiyor, şeklinde konuşuyorlar. Bunlar tabii ki, asfaltlanan yollara karşı GERB’e oy verenler için geçerli. Kuşkusuz köy kahvelerinde onlara da hazır cevap var. “Kardeşim istikrarlı, umut veren yönetim, birbirine saygılı insanlarla kurulur” deyip kestirip atıyorlar. Örnek olarak da, “Ataka” partisi lideri Volen Siderov’un o7. Haziran 2013 tarihinde, o zaman Birinci Borisov hükümeti hakkında yazdığı şu cümleleri ezberden söylüyorlar: “Rüşvetçilikte eşi yoktur, uçakla uyuşturucu taşınmasına izin vermiştir. Montan’a başkanına uyuşturucu dolu bir uçak düşmüş, saçılan malların toplanıp ülkeden çıkatılmasına yol açmıştır. Sonra kasalarına kara para akmış ve sandıklar para dolmuştur. Ardından bu paralar, bu döviz yine uçakla Lübnan’a taşınmış ve oralardaki bankalara yatırılmıştır. Bu işi bir de Tsvetan Tsvetanov biliyor ve tabii bir de Bulgar halkı. Millet korkuyor ve susuyor.” Volen Siderov böyle sayfa sayfa yazarken mahkemeye düşmüştü. Borisov davayı kazandı. Siderov’un 200 bin leva ödemesi gerekirken, “Borisov sus ve ödeme!” dedi.
28 Mart 2013’te, şimdi Başbakan Yardımcı olan ve havadan yanından geçilmeyen sözde “Yurtseverler Birliği” başkanı Valeri Simyonov da Boyko Borisov hakkında GERB partisini bataklığın dibine çeken “gülle” dedi. Kuşkusuz bir gülle gülleyse gün gelir patlar, çünkü her güllenin içi patlayıcı doludur. O zaman, Simyonov şimdi elini öptüğü ve ayakkabılarını parlattığı Borisov hakkında “GERB partisi bu adamdan kurtulmalıdır” diye bağırım barım bağırıyordu. Bu örnekler anlatmakla bitmez. Bulgarca bilen köylüler TV’den işittiklerini ertesi gün kahvede Türkçe satıyorlar. Birbirleriyle düne kadar mahkemelik olan koskoca adamların bugün sarmaş dolaş dost olduklarına hiç de inanasım gelmiyor. Hükümet balonu ansızın patlayabilir. Bu da siyaset katlarının tepesinde bir devrimci durum olduğu anlamına gelmiyor mu?
Geçen haftadan beri, durumun gerginliğindeki tırmanma iyice arttı. Başbakan Borisov Berlin ve Fransa’ya gitti ve o yeni “ dostlarından” hiç birisini heyetine almadı. Ankara Beştepe’ye ve İstanbul’a da hiç birisini götürmedi. Göçmenlerin, hepimizin seçme ve seçilme haklarımız T.C. Devlet ve Hükümet Başkanı Recep Tayyib Erdoğan tarafından masaya yatırılmış, konu iki ülke arasındaki diplomatik görüşme masasına yatırılacak. Kovdunuz kabul ettim, 25 yıl geri çağırmadınız misafir ettim, seçme ve seçilme haklarına da yasaklar getiriyorsunuz, sınırdaki rezilliği dünya gördü, ben soydaşımı tartaklatmam sözlerini tercüme ederken GERB milletvekili Vejdi Raşidov da kıpkırmızı olmuş. İyi ki sakalı bıyığı var da yüzüne vurmamış… Derin bakılırsa 1 milyon soydaşımızın doğal ve insan haklarının tanınmaması, sürekli kısıtlama, yasaklama, seçim sandığı sayısında azaltma, otobüslerden seçmen indirip tarla işlerinde kovalayıp hırpalama, kimlik toplama ve başka yüz karası işler de devrimci durum ateşleyen olaylar değilse, nedir yani… Şu da unutulmamalıdır. Dünyadaki ayaklanma ve devrimlerin yarısı insan hakları için patlamıştır. Buz de Anayasa değişikliği ve haklarımızın, özgürlüklerimizin, bize de eşit haklı vatandaş adaleti tanınmasını istiyoruz.
Son günlerde çok önemli bir gelişme oldu. ULUSAL TÜRK BİRLİĞİ örgütü kuran arkadaşımız Menderen KUNGÜN Strazburg’da dava kazanmış. Böylece bizim milli haklarımız, Türk kimliğimiz, 1989 Mayıs ayaklanmasıyla elde edemediğimiz en doğal hak ve özgürlüklerimiz için yasal örgütlenme, dernekleşme, köy kültür evlerini, encümenlik ve birliklerimizi canlandırma ve vızıltılı çalışır hale getirme yolumuz açılmış oldu.
Olayların doğal seyri de bu yola yöneliyor. Slavi Trıfonov’un “halk oylaması” sonuçları GERB partisi teklifi olarak meclis gündemine alındı. Memleketin 240 seçim bölgesine bölünmesi ve majoriter sistem uygulanarak iki turlu seçimde 240 milletvekili seçilmesi öneriliyor . Devlet tarafından her seçmen oyu için siyasi partilere ödenen 11 levanın 1 levaya indirilmesinde direniliyor. Gelişmeleri izliyoruz.
Hak ve Özgürlük Partisi /DPS/ devrimci durumdan ve devrimci durum ateşinin ansızın parlamasından çok korkuyor. Hiçbir konuda hepten hiç bir şey yapmıyor demesinler diye, Türklerle tercümeli konuşulsun teklifini meclise taşımış bulunuyor. Bu da DPS seçim kanunu değişikliği oluyor. Geçerse tabii. Domuzluğun başı sonu yok. Ama seçmen, hele gençler yüz çevirdi. Toplantılarına gitmiyorlar. Millet bekleyiş içinde. Yalanlar çok oldu…
Siz de düşünün lütfen. Bir kızcağızımız milletvekili adayı çıkacak ve kürsüden annesine, babasına, yakınlarına propaganda konuşmasını Bulgarca yapacak, kızımızın sözleri anasına anadilimize tercüme edilecek. Bu işin tadı tuzu iyice kaçtı. Bu saçmalığı düşünen Karadayı ise lütfen istifa etsin ve köyüne dönüp odun kesmeye ve patates kazmaya devam etsin… Devrimci durum geldiğini kavrayınca aramıza iner.
Şu gelişmeler ışığında rahatı en fazla bozulan Ahmet Doğan oldu. Hukuk sorunları danışmanı olan ve 6 Ağustos 2016 ile 7 Kasım 2014 tarihleri arasında bağımsız geçici seçim hükümeti başbakanı olan Prof. Georgi Bliznaşki, Anyasa değişikliğine, çoğulcu parlamenter demokrasiye, etniklerin kültürlerinin tanınmasına, tek uluslu devlet yapısının bozulmasına asla ve asla razı olamayız, diye konuştu. Ahmet Doğan köpekleri havlıyor. En kötüsü de İsyan’a çağıran ve devrimci durum olmadan Anayasa değiştirilemez dedi bu Profesör. Bakıyorum adam iyice yaşlanmış. Memleketteki bahar kokusunu burnu almıyor mu ne?!
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Dostlarınızla Paylaşınız lütfen.