Birkaç gün önce, Ak Parti İstanbul milletvekili Aziz Babuşçu’nun, Sofya’daki HÖH/D(p)S genel merkezini ziyaretinden sonra, HÖH/D(p)S yandaş basını bu olayı, “Sansasyon! Erdoğan’ın yeni stratejisi!?…” başlıklarıyla duyururken, Bulgaristan’da yaşayan Türkler arasında ise, “Türkiye, HÖH/D(p)S konusunda siyaset değişikliğine mi gidiyor?” sorusu sorulmaya başlandı.
Bilindiği gibi, 28.03.1990 tarih ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanun Hükümleri gereğince, Türkiye- Bulgaristan Parlamentolar Arası Dostluk Grupları oluşturulmaya başlanmıştır. Bu dostluk grupların Türkiye başkanlıklarını, 19. ve 20. Yasama Dönemlerinde Ali Dinçer, 21. Yasama Döneminde Hayati Korkmaz, 22. Yasama Döneminde İbrahim Köşdere, 23. Yasama Döneminde Cemalettin Uslu, 24.Yasama Döneminde Mustafa Öztürk yürütmüşlerdir.
Hepimiz biliyoruz ki, Türkiye- Bulgaristan ilişkileri, Bulgaristan’da yaşayan Türkleri gözardı edilerek yürütülemez! Aksi taktirde bu, Türklüğe ve Müslümanlığa ihanet olur! Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, 1878 yılında imzalanan Uluslararası Berlin, Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında 1909 yılında imzalanan İstanbul protokolü ve 1913 yılında imzalanan İstanbul Antlaşmalarına Osmanlı devletinin devamı olarak, 1925 yılında Bulgaristan ile imzalanan Ankara Antlaşmasında ve diğer uluslararası ve ikili antlaşmalarda, Bulgaristan’da yaşayan Müslümanların öğrenim hakkı, vakıf ve şahsi malvarlıkları garanti altına alınma şartlarının tarafıdır.
Biz Bulgaristan’da yaşayan veya bu ülkeden Türkiye’ye göç etmiş Türkler olarak, bu Türkiye- Bulgaristan Parlamentolar Arası Dostluk Grupları başkanlıklarını yürütenlerin Bulgaristan’da yaşayan Türklerin özlük haklarına ne gibi katkı sağladıklarına bakarız. Çünkü bu görevleri yürütenler, Türkiye’nin Bulgaristan’a karşı yürüttüğü siyasette hayli etkili olabilecekken, maalesef, daha önceki dönemlerde bu görevleri yürütenler hayli pasif kalmışlardır.
Geçmiş Yasama Dönemlerinde Türkiye- Bulgaristan Parlamentolar Arası Dostluk Grupları Başkanlıklarını yürütenlerin icraatları hakkında bir değerlendirme yaparsak…19. ve 20. Yasama Dönemlerinde(1991-1999) bu görevi yürüten rahmetli Ali Dinçer, Hezargrad(Razgrad) doğumlu olduğundan dolayı, Bulgaristan konusunda daha çok nostaljik, görev yaptığı dönem olan 1993 yılında Silistreli caz sanatçısı Yıldız İbrahimova ile evlenmesinden sonra ise romantik takıldığı için, Bulgaristan’da yaşayan Türklere veya Türkiye’de yaşayan göçmenlere hiçbir faydası olmamıştır. Onun göreve başladığı dönemde, Bulgaristan’da 110 binden fazla Türk çocuğu Türkçe öğrenim görüyordu, görevi bıraktığında ise bu sayı yarı yarıya düşmüştü. 21.Yasama Döneminde(1999-2002) bu görevi yürüten Hayati Korkmaz, Bulgaristan’da yaşayan Türkler açısından en hayırlısını yapabilirdi, fakat bunu beceremedi. Bulgaristan, onun döneminde NATO üyesi oldu. Türkiye NATO üyesi olarak, Bulgaristan’da yaşayan Türklerin özlük haklarının korunmasını, Türklerden ve Müslümanlardan gasp edilen vakıf mallarının iadesini, 1993 yılından beri basılmayan Türkçe ders kitaplarının basılmasını, Türkçe radyo ve televizyon yayınlarının yapılmasını, Türkçe gazetelerin basılmasını, Türklere karşı yapılan negatif ayrımcılığın kaldırılmasını, yapılan etnik temizliğin durdurulmasını vs gibi hakların verilmesini talep edebilirdi. Aksi takdirde, Bulgaristan’ın NATO üyesi olmasını engellemek için veto hakkını kullanabilirdi. Bu konuda, Türkiye’deki mercileri harekete geçirecek olan Hayati Korkmaz, maalesef görevini iyi yapamamıştır. Bir ülke, uluslar arası ilişkilerde yaptırım gücü kadar etkilidir. Ancak Türkiye, bu yaptırım gücünü, Hayati Korkmaz gibilerinin sayesinde değerlendirememiştir. 22.ve 23. Yasama Dönemlerinde(2002-2011) bu görevleri yürütenler ise, tamamen HÖH/D(p)S güdümüne girip, bu dönemlerde aynı partinin en çok oy almasına hayli katkı sağlayarak, Bulgaristan’da yaşayan Türklerin asimilasyonuna, yani Hıristiyan- Slav kültürüyle daha bir bütünleşmesine yardımcı olmuşlardır. Bu dönemin sonunda, Bulgaristan’da Türkçe öğrenim gören çocuk sayısı 8 binlere kadar düştüğünü de unutulmamalı. 24.Yasama Döneminde(2011-2015) bu görevi yürüten Mustafa Öztürk, şöyle bir tespit yaparak tarihe geçmiştir:
“Yıllardır Bulgaristan’daki kardeşlerimizin din, kültür ve dil konusundaki meselelerini göz ardı eden, Bulgaristan’daki soydaşlarımızın ve Müslüman kardeşlerimizin refahı için değil kendileri için siyaset yapan, gençlerin önünü tıkayan, Türkiye ilişkilerine mesafe koyan HÖH’ün (Hak ve Özgürlükler Hareketi) yeni lideri Lütfi Mestan ve ekibi ile cumhurbaşkanımızın kabulünde bir aradaydık. Kabulün öncesinde ve sonrasında, geçmişteki yanlışların sorumluluğunun kendilerine ait olduğunu, Türkiye ile ilişkileri arttırmak istediklerini, Türkiye’nin hem bölge, hem de kendileri için umut olduğunu ifade etmelerini ve Türkiyesiz yapamayacaklarını anlamalarını olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Ama yeterli olmadığını düşünüyorum. Bu hareketin temel zihniyet ve bakış açısını değiştirmeleri gerektiği halkın dillendirdiği en önemli husustur. HÖH daha fazla adım atmalı, halkın güvenini kazanmalı, yapacağı icraatlarla samimiyetini göstermelidir. Şeref başkanları Ahmet Doğan ve kuruluşundaki dinamiklerin etkisinden kurtulmalıdır.”
Bu tespiti ile Musrafa Öztürk, HÖH/D(p)S konusunda en iyi teşhisi koyan gelmiş geçmiş en iyi Türkiye- Bulgaristan Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanıdır. Onun döneminde, Bulgaristan’da(2013) 4. sınıfa kadar Yardımcı Türkçe Ders Kitapları basılmıştır(Bilindiği gibi, Bulgaristan’da yasal olarak Türkçe’nin seçmeli ders olmasına rağmen, 1993 yılından beri hiçbir temel Türkçe ders kitabı basılmamıştır).
Birkaç gün önce Sofya’daki HÖH/D(p)S genel merkezini ziyaret ettiği gerekçesiyle gündemde olan Aziz Babuşçu ise, Türkiye Büyük Millet Meclisi en son 26.Yasama Dönemi Türkiye-Bulgaristan Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanıdır. Aziz Babuşçu, bu görevi kendi isteğiyle değil, zoraki olarak üstlendiğini; Balkanlar’ın, Bulgaristan’ın ne kadar yabancısı olduğu, 2015 yılının son günlerindeki Kırcaali ziyaretinde yaptığı bir konuşmasında ele veriyordu.
Aziz Babuşçu, görevi gereği Bulgaristan Parlamentosunda grubu olan tüm partilerle münasebette bulunması gerekirken; gerek diplomasinin, gerek başka unsurların etkisinde kalarak, sadece yeni kurulan DOST Partisine yakın münasebette bulunmakta bir sakınca görmemesi, Bulgaristan gerçeğini tanımamasının bir göstergesiydi. Bu da Bulgaristan Parlamentosunda grubu olan tüm partilerin şimşeklerini üzerine çekmesine neden oldu ve daha sonra Bulgaristan’da istenmeyen adam olarak ilan edildi ve kendisine bir müddet Bulgaristan’a girme yasağı konuldu.
Aziz Babuşçu’nun Türkiye-Bulgaristan Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı sıfatıyla, Bulgaristan parlamentosundaki her parti grubuyla görüşme yapması gibi, aynı ülkenin parlamentosunda grubu bulunan HÖH/D(p)S partisi mensuplarıyla da görüşme yapmasını, olumlu bir gelişme olarak görüyorum.
İstesek de, istemesek de HÖH/D(p)S, Bulgaristan siyasetinde bir realitedir!
“Siyasette küslük olmaz!” denir ya…
Dün siyasetini beğenmediğimiz bir lideri veya bir partiyi, bugün bize yakın siyaset yürüttüğünü görüp işbirliği yapar veya destekleyebiliriz.
Ancak Türkiye’deki resmi kurumların HÖH/D(p)S’nin şimdiki politikasına destek vereceğini düşünmüyorum.
“Erdoğan’ın yeni stratejisi!?” konusuna gelince…
HÖH/D(p)S’nin tepe yöneticileri, Bulgaristan’da yaşayan Türklere yönelik yürütülen gizli asimilasyon, etnik temizlik politikaların bir parçası oldukça, şimdiye kadar tüm dünyadaki mazlumların, ezilenlerin yanında yer alan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, aynı partinin bu politikalarını destekleyen bir strateji değişikliğine gideceğini zannetmiyorum.
Durmuş Arda