Ayşe
Kayaloba, Kırcali
1937 -1984
Gorski İzvor ‘la Mogilane arasındaki Kayaloba sakinleri, her iki köyde olup bitenleri duyunca, hemen örgütlendiler. Genci yaşlısı, çoluğu çocuğu, kadını erkeği, işini gücünü, evini yerini, hayvanını bırakarak, kış kıyamet demediler, Mogilane’ye doğru yollara döküldüler. Amaçları: Ora insanlarını desteklemek, ırkçılığa karşı isyan etmek, adlarını ve benliklerini savunmaktı. Ayşe Mümün Mollahasan da onların arasındaydı. Hayır, Ayşesiz olamazdı zaten. Yıllarca önce Preseka’ dan Kayaloba’ya gelip kaderini Aliosman Mollahasan’la birleştirmiş olan bu üç çocuk anası, çoktandır köyün yerlileriyle iç içe olmuş, düğününde, derneğinde, cenazesinde ibadetinde hep aralarında bulunmuş onurlu ve itibar sahibi bir kadındı. İşinden anlayan örgütçü, her ne girişimde bulunursa bulunsun, önce ona başvuruyordu. Zira, Ayşe’nin rızası, bütün köy kadınlarının razılığı demekti. Bu kez de öyle oldu. Onu gören diğer kadınlar da “Biz de kalmayız, ne olursak beraber olalım.” diyerek eşlerinin yanına diziliverdiler.
İki köy arasındaki mesafeyi birlikte olarak geçtiler. Ancak Mogilane’ye yaklaşırken, eylemlerinin barışçıl olmasına rağmen, muhtemel bir çarpışmada kadınlara ve çocuklara dokunmazlar düşüncesiyle, onları ön saflara geçirdiler. Maalesef, daha sorualan Deliorman’ da ve Gerlovo’ da da olduğu gibi, koyu milliyetçilerde o merhamet denen duyguyu bulamadılar. Katiller, burada da “Böl ve fethet!” ilkesini uyguladılar. Yerlilerle komşu köylerden onları desteklemeye ve protestoya gelen toplulukların birleşmek, bütünleşmek çabalarını engellemek üzere gözü kanlı milisler, gözlerini bile kırpmadan silahlarını halka yönelterek ateş açtılar. Ayşe, en öndeydi “Biz Türk’üz!” diye bağır bağır bağırıyordu. Birden yere yuvarlandı, sesi kesildi.
Her şeyi önceden tüm ayrıntılarıyla planlaştırmış, en kötü sonuçları bile göz önüne almış olan milis, hemen mert kadını alkanlar içinde ambulansına aldı ve Zlatograd hastanesine götürdü. Eşi Aliosman saatlerce büyük bir gerginlik içinde doktor kapısı önünde bekledi ve nihayet ilk çıkan hemşirenin gözlerine ümitle bakarak:
-N’oldu kız kardeşçiğim? diye sordu. Düzelecek mi benim Ayşeciğim?
-Maalesef, ağabey, dedi titrek bir sesle tanımadığı genç hemşire, gizlice gözlerinin yaşını silerek. Ayşe ablam davamıza şehit gitti! Başımız sağ olsun!
Dayanamazdı ki zaten. Katilin kurşunu göğsünden girmiş, sırtından çıkmıştı. Böylece, mert kadının adı diğer yiğitlerinkilerle beraber mermer taşlarına oyuldu! …
Sunyto Mehmet
29.12.2011/20:10h