Dr. Nedim BİRİNCİ
Tırmanan faşizme dur demek ortak davasıdır.
Bulgaristan’da toplumu ideolojik olarak kirlenme hız alıyor. Bulgar sağ ve sol milliyetçi-ırkçı kesimin ideolojisi birdir. Faşizmdir. İnsanlık tarihinin en büyük yüz karası faşizmdir.
İstifa eden ve seçim hükümeti kurulana kadar görevini, başbakansız sürdürmeye devam edecek olan Sofya hükümetinin kaderi mecliste ciddi tartışmalara sahne oldu. Bu işin ardında bir kurt yeniği olduğu kuşkuları, eski başbakan Boyko Borisov’un GERB partisinin şimdiye kadar kurduğu iki hükümete görev alan bakanların geçici seçim hükümetine katılmasını çok sert bir dille yasaklaması ve ülkedeki ileri gelen ve sözü geçen aydınların hükümete katılmamaları için değişik kanallardan uyarılması, gelişmelere yeni renk verdi.
Bu durumu aşabilmek için, görev süresi 22 Ocakta tamamlanacak olan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev mecliste grubu olan partilerle görüşmelerini sürdürürken Ulusal Güvenlik Konseyi’ni toplayıp ardından da ülkeyi erken genel seçime götürecek geçici hükümeti kuracağını açıkladı. Son beş yılda Bulgaristan’da 2 defa geçici hükümet kuruldu. Ömrü iki ay olan birincisini diplomat Marin Raykov 13 Mart 2013’te kurdu. İkincisini ise Başbakan Borisov’un ikinci hükümetinin kurulmasıyla sonuçlanan seçimleri örgütledi.
Bu gelişmelere vesile olan, iktidar partisi’nin bu ay yapılan Cumhurbaşkanı seçimini büyük bir farkla kaybetmesi ve düzenlenen halk oylamasında 2.5 milyon seçmenin değişikler – siyasi sistemde reform ve adalet reformu başta olmak üzere, köklü yasal düzenlemeler istemesi ver aldı ve temel geniş tabanlı temel oluşturdu. Bu istekler seçimlerden sonra Büyük Millet Meclisi seçilmesi ve Anayasa değişikliğine gidilmesi yönünde güç toplamaya başladı.
Hükümet bunalımını aşma yolunu erken seçimde gören Cumhurbaşkanı ve hem meclis kürsüsünden, hem de Cumhurbaşkanı sarayında yapılan temaslarda, Bulgaristan’ın Avrupa Gelişimi için Vatandaşları GERRB; Bulgaristan Sosyalist Partisi BSP ve Hak ve Özgürlükler Hareketi HÖH “hükümet bunalımından çıkışın erken seçimle olacağında” görüş birliği yaptılar.
İşte böyle bir ortamdayız. Devlet bunalımının siyasete ve meclis krizine sıçramasının önlenmesi için yoğun çaba yürütüyor. Sol aşırıcı güçlerin Moskovşu “Ataka” partisi lideri Volen Siderov birden bire meclis kürsüsüne sıçradı ve Boyko Borisov’tan boş kalan Bakanlar Kurulu Başkanı koltuğuna yerleşmek ve GERB-Reformcu Blok hükümetini 1 yıl yönetmek istedi. Gerekçe olarak da 18 milletvekili olan s.o. “Yurtsever Cephe” ve VMRO sağ milliyetçi-ırkçılarıyla Cumhurbaşkanı seçimi öncesi “Yurtsever Uyanış” cephesi kurmalarını ve toplam 26 milletvekili ile “ciddi bir siyasi güç” oluşturmalarını ve % 15 oranıunda oy alarak artık mecliste 3. siyasi güç oluşturduklarını öne sürdü. Oysa mecliste 3. siyasi güç son parçalanmasından sonra da 30’dan fazla vekili olan HÖH partisidir. Böylece 1944’ten beri ilk defa olmak üzere, Bulgaristan’da sol ve sağ faşistler Bakanlar kuruluna, Başbakan koltuğuna bir hamle yaptılar. Bulgaristan’ın geleceği açısından bu gelişme son derece önemlidir.
Bir defa, Bulgaristan’ın çok ağır bir siyasi bunalım içine düştüğü bir zaman kesiminde yapılmıştır. 11 yılda 7 hükümet değiştiren ülke durmadan devam eden bir siyasi bunalım ortamında bulunuyor. Bu siyasi bunalımın altında çok derin bir ekonomik ve malı bunalım yatıyor. Sayıları 2 milyondan fazla olan emekliler ordusuna, yalnız özürlülük maaşıyle geçinmek zorunda kalan ve aylık geliri 161 leva olan çok kalın bir taban var.
Bu sosyal taban beklenti içinde olduğundan büyük bir canlılık gösteriyor. Kendisine kışkırtıcı fikirler aşılanmasına sürekli açık bir durumdadır. Son seçim sonuçları bunu kanıtlıyor. Yoksul kesimden alınan oyların ardında dağıtılan torba torba gıdalar ve 20’şer leva odlunu herkes biliyor. Burada tehlikeli olan nokta, ekonomik ve malı duruma dayanmadan yapılan popülist propagandadır.
Mesela “Yurtsever Uyanış” adayı Kr. Karakaçanov’un oyların % 15’şnş almasının ardında, 161 leva olan emekli maaşlarını hemen 300 leva yapacağım yani yüzde yüz arttıracağım vaadi bulunuyor. Bir defa emekli maaşlarına zam yapma işi Cumhurbaşkanı görev listesine girmese de, yalancının ağzı torba değil büzesin.
Meclis kürsüsünden Başbakanlık isteyen milliyetçiler babası Volen Siderov ise, ben emekli maaşını 1000 levayapacağım diyor yani 7 defa yükseltmeyi vaat ediyor. Buna bütün bütçe yetmez. Siyaset adamları bu durumda hep Adolf Hitleri hatırlar. O hep “beni halk seçti” demiştir. Bulgaristan’da yalan söyleyene ceza yok. Salla sallayabildiğin kadar. Fakat burada tarih açısından tekrarlanan bir gerçek var, faşizmin kabarması her zaman demokratik hareketlerden sonra olmuştur. 1918’ Kasımında Almanya’da demokratik devrim olmuş ve halk güçleri iktidara uzanmışlardı. Hitler bu güçlerin enerjisini faşist burgacın içine sıkıştırıp Alnları ve ardından Avrupa halklarını insanlık tarihinin en dehşetli kıyım savaşına sürükledi.
Bizdeki yalana-dolana, boş umut aşılamaya dayanan popülist propaganda Kasım 2016 seçimleriyle ülkede kabaran siyası dalganın enerjisini kendine şarj etmeye büyük çaba gösteriyor. Memleketimizin normal raylardan çıkarılmasına çalışılıyor. Umutsuzluk burgacında kıvranan topluma faşist Volen Siderov kara koyun olmaya, suyu geçip sürüyü istediği yöne götürmeye atılım yapıyor. Bu yön Büyük Millet Meclisi toplanmasını erteleyerek engelleme, Anayasa değişikliğine ırkçı-milliyetçi-faşist damga vurulması, Batıya yönelimi durdurup Rusya’ya kucak açma ve yeni bir kıyımla tüm demokratik aydınları ve güçleri ülkeden bir daha kovma ve totalitarizmi balla besleme dönemi açmaya çalışıyor. Kürsülerden “Türkler Türkiye’ye!”, “Biz Çingenelerden sabun yapacağız!” deyen adam budur.
Faşism dendiğinde yalnız Almanya, İtalya’yı düşünenler var. Hitleri ve Musolini’si bu sosyal veba ile özdeşleştirenler var. Ve biz bugün Volen Siderov’u Bulgaristan’da bir Rusya adamı, ajanı, azılı taraftarı olarak gösterirken bir de üstüne ona “milliyetçiliği ırkçılığa taşıyan ve artından faşizme sevdalanan biri” dediğimizde kafa karışıklığı belirmesin lütfen. Şu iyi bilinmelidir, aynı sebepler, aynı hadiseler ve neticeler doğurduğuna göre, bizim de aynı akıbete maruz kalacağımızdan şüphe etmeyelim. Almanya’da faşizm Yahudi düşmanlığından yeşerdi. 21. yüzyılda Batı da ve Doğuda aşırı milliyetçilik, ırkçılık, insan düşmanlığı sığınmacı, ekonomik göç, savaş kaçakları, Tür, Müslüman, İslam düşmanlığından filizleniyor. Bulgaristan’daki sol ve sağ ırkçılık da aynı temel üzerinde dallanıyor ve artık seçimde % 15 oy alabiliyor, birbirine sarmaşmış, kardeşleşmiş büyüyorlar.
Ama olur mu böyle şey, sol faşizm ile sağ faşizm nasıl olur da sarmal dolaş olup, kardeşleştik bayrağı dalgalandırır?
Birinci Dünya Savaşı’nın patlayışını hatırlayın. Rusya’da Bolşevizm tarzında vücuda getirdiği yapılanmayı düşünün. Bolşevizm teorisi ihtiyaçları karşılayamadığı ve halkı refaha götürecek şekilde uygulanabilecek olmadığından ötürü faşizm zuhura geldi. Stalin de Yahudileri Sibirya’da tuttu, Kırım Tatarlarını sürgün etti, o da Tam Hitler kadar yani 25 milyon insanın canına kıydı, savaşa kurbanı etti.
1942’de Bulgaristan da faşist birt devletti. O günden bu güne kadar artık 3 kuşak halka uygulanan zulüm bugünkü bekasını belitliyor. 2 milyon kişinin 100 Euro’dan az bir gelirle geçinmek zorunda olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Halkın nefes alabilmek için, üzerindeki geçim yükünü azaltmak için her şeye razı olduğunu, kıvranıp durmaktan kurtulmak istediğini, ne yapacağını şaşırmış olduğundan her çareye başvurduğunu ve “seçin beni emekli maaşlarınızı yarın 1 000 leva yapıyorum” deyene gözünü yumarak oy vermeye hazır olduğunu görmeyen kor, işitip de anlamak istemeyen sağırdır. Burada Doğuculuk-Batıcılık artık geçersiz akçe olmuş. Parayı basan kazanıyor. Hitler iktidara böyle gelmişti. Bulgaristan’daki durum son derece tehlikelidir.
Olaya bir de dış siyaset açısından bakalım.
Faşistliğiyle sivrilen “Ataka” şefi Siderov, popülist propaganda yaptığı için Bursa’dan da 500 oy almıştı. Siyasette yalnız uç fikirleri izleyen seçmen, “önemli olan Bulgar’a kötülük etmek zihniyetiyle” düşündü için, faşist partiye oy verdi. Ezilen adam üzerindeki çizmenin Batı çizmesi mi Rus çizmesi mi olduğuna bakmaz. Canı çıkmadan kurtulmak ister. Bu ruh halini sömüren Siderov dış politikada 2 istem birden öne sürüyor:
Önce hemen Avrupa Birliği’nden (AB) çıkalım, Kırımı tanıyalım, Ukrayna’nın Rusya’ya ait olduğuna da “evet” diyelim, Rusya’ya uygulanan ambargolardan sıyrılalım ve Moskova yıldızının parlaklığıyla ısınalım. Bu siyaset Rusya’nın Balkanlara geri dönme planlarına uygundur. Bu hedefle geçen ay Moskova Karadağ askeri darbe yapmayı bile denedi. Öte yandan bir Bulgaristan, Yunanistan Bosna-Herzeg ve Karadağ dörtlüsüyle bölgeye çöreklenmek için hasıraltından su yürütüyor. Ekonomik olarak Bulgaristan’ı zaten oligarşi pençesinde boğuyor. Bu gelişmeler 2005’ten beri birikim yapıyor ve ekonomik tabandan siyasi zirveye sıçramak için yol açmaya çalışıyor. Siderov’un Sofya meclisinde ben başbakan olmak istiyorum sözleri ancak, böyle algılanmalıdır.
İkinci olarak, aşırı sağ-sol bileşimi Bulgaristan’ı NATO askeri paktından söküp çıkarmak istiyor. Rusya’ya karşı koyma cephesinde olmak istemiyorlar. Bu planlar yeni Başkan Trump’un ben “biz bundan böyle NATO masraflarını çekmek istemiyoruz” gibi sözleriyle ve Trump-Putin yakınlaşması ortamında Avrupa işlerinin Avrupalılara bırakılması havasına da uyuyor. 500 milyon insanın yaşadığı Batı Avrupa kıtasında 50 bin askeri güç var, NATO’nun ABD kanadının Güney Doğu ve Baltık bölgesinden alınması, durumu Rusya lehinde değiştirecektir. İşte bu sebepledir ki, bu siyasi değişim dalgasına engel olan Fransa Cumhurbaşkanı Olandın Nisan ayına, Almanya Başbakanı Bayan Merkel’in de Ekim-Kasım seçimlerinde siyasetten ayrılacağı iddia edilirken, Bulgaristan ile ilgili “Moskova Sofya Meclisi bileşimini bütünsel olarak satın alabilir mi?” yazıları çıktı.
Yeni durum budur. Türk demokratik aydınların birleşmesi ve halkı bilgilendirmesi zamanıdır.
Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının parçalanma, bölünme ve küskünlük nazı yapmalarına son verip, Ahmet Doğan gibi Moskova ajanlarını siyasetten çaktırıp dizginleri ele alma zamanıdır. Türkiye’deki soydaşlarımız arasında bir gerçekten uyanış baş gösterdi. İzlenen yeni tabloda tek Federasyon’da birleşme ve bir milyonluk bir güç olma ve umutsuzluğa kapılanları da sele katıp durumu değiştirme zamanıdır. Bunu yapmazsak, faşizm çan çalıyor.
Arkadaşlarınızla Paylaşmayı unutmayınız.