Tarih: 03 Aralık 2019
BGSAM
Konu: Bulgaristan’da Yaşayan Her Türk Bir Kahramandır.
Sofya’yı örnekleriyle anlatılan gerçekler.
Bulgaristan’da Osmanlı Maddi Kültür Mirasının Tasfiyesi (1878-1908)
Bulgaristan’da milli devletlerin kuruluşu Osmanlı geçmişinin reddine ve Osmanlı mirasının tasfiyesini başlattı. Saf bir ulusal kimlik inşası ve ulus devletin biçimlenmesi sürecinde Osmanlı mirasının tasfiyesi Avrupalılaşmanın ön koşulu oldu. Bu da ülkedeki Müslümanların ötekileştirilmesine ve kırılmasına neden oldu. Bulgar modernleşmesi, en başından bir Osmanlıdan arınma hareketine büründü.
Bu yıkım hareketi Sofya’da nasıl gerçekleşti?
Eski bir anıtın aşikâr yararını değerlendirme basiretsizliği ve beceriksizliği her yerde telafi edilmez bir felakete yol açtı. Bazı insanların fanatizmi o dereceye varmıştı ki eğer bir şey Türk ise o artık var olmamalıydı ve yıkılması gerekiyordu.
Sofya’da Osmanlı eserlerinin tahribi şehrin 3 Ocak 1878’de Rus işgaline girmesiyle başladı.
İlk hedef, Osmanlı hâkimiyeti ve varlığının temsilcisi durumundaki maddi kültür varlıkları oldu. Osmanlı döneminde Sofya’da 82 cami ve mescit, 7 medrese, 19 mektep, 15 tekke-zaviye, 3 imaret, 13 han, 11 hamam, 2 türbe, 7 kervansaray, 10 çeşme, 1 sebil inşa edilmişti.
1285 (1868-1869) tarihli Tuna Vilayeti Salnamesine göre ise şehirde 44 cami, 8 mektep, 4 medrese, 18 tekke vardı. 1870’lere ait olduğunu tahmin ettiğimiz bir vesikada nefs-i Sofya’da 36 cami ve mescid, 15 kilise ve havra, 4 medrese ve ıslahhane, 11 İslam-9 Gayrimüslim mektebi, 2 fabrika, 13 hükümet konağı ve müsakkafât-ı miriye, 124 müsakkafât-ı mütenevvia olduğu görülmektedir.
Bulgaristan Komiseri Ali Ferruh Bey’e (1902-1904) göre Sofya’da harpten önce 44, halefi Sadık göre ise 46 cami vardı.
Ali Ferruh Bey’in Sofya Müftüsü Mehmet Hüsnü Efendi’ye hazırlattığı 8 Haziran 1902 tarihli deftere göre ise vakıf eseri olmak üzere harpten önce Sofya’da 41 cami, 3 mescit, 3 medrese, 11 mektep, 2 hamam, 5 kaplıca, 5 türbe, 3 han, 8 tekke, 1 dergâh, 2 zaviye, 1 kütüphane, 1 mahkeme konağı vardı.
Geçici Rus idaresi döneminde Rus komiseri Dondukov, Sofya üzerindeki “Minare ormanı”ndan ıstırap duymuş, ancak Osmanlı temsilcisi Pertev Efendi’nin şehirde bulunması, hızlı bir tasfiyeye engel olmuştu. Sofya’nın ilk belediye başkanı Rus Aleksandr Mosolov’un hatıratında belirttiğine göre Dondukov, “1878 Aralığında fırtınalı bir gecede yaverlerinden birini çağırarak “Derhal mühendis alayından 6 elektrik teknisyeni ile şehre git. Onlar (camiler) onları bekliyor. Öyle yapın ki yıldırım daha çok minareye zarar versin. İstihkâmcılar dinamit alsınlar…” diye emretmesi üzerine gök gürültüleri arasında bir gecede 7 minare havaya uçurulmuştu. Aynı kış, büyük camilerden 8’i ve küçük camilerin çoğu yıkıldı.Rusların 1879 Temmuzunda çekilmesinden sonra Bulgar hükümetleri Rus örneğini takiple geriye kalan Osmanlı eserlerini 1878’de hazırlanan imar planına dâhil ederek işe başlandı.
***
Osmanlı şehrinin fiziki altyapısı pre-modern şehircilik ve sosyal yaşamına aitti. Külliye, çarşı, mahalle merkezli şehirler yerine idarî ve ticarî merkezlere çıkan ızgara temelli, geniş sokaklı modern şehirler inşa etme arzusu Bulgaristan’da sayısız Osmanlı eserini silip süpürdü. Prenslik ve Şarkî Rumeli’de şehirlerin modernleştirilmesi için 1878’de Sofya, Eski Zağra, Silistre; 1879’da Varna, Köstendil, Hacıoğlu Pazarcık; 1880’de Tırnova, Ziştovi, Yeni Zağra, Burgaz, Rahova-i Bâlâ, Samokov, Provadi; 1881’de Rusçuk, Kızanlık, Vidin, İvraca, Selvi, Harmanlı, Eski Cuma, Osman Pazar; 1882’de Hasköy, Plevne, Gabrova, Dubniçe, Razgrad, Karinabad, Aydos, Balçık; 1883’de Lofça, Radomir; 1884’de Şumnu, Stanimaka, Popovo ve 1885’de Lom şehirlerinde tanzim planları hazırlandı.
Bulgaristan’da şehirlerin modern bir görünüme kavuşturulması adına Osmanlı dönemini hatırlatan, cami, minare, hamam, medrese, tekke, mezarlık, türbe vb. eserlerle bunların yaşamasını temin eden vakıf dükkânlar belediye imar planlarına dâhil edilerek istimlâk edildi ve yolların genişletilmesi, hükümet ve belediye binası, hastane, tiyatro, müze, kilise, kaplıca, otel, okul, kışla, park, bahçe vs. yapımı gibi amaçlarla yıkıldı. Bu tür eserlerin yıkımı veya başka amaçlarla kullanım için tadil edilmesi, Bulgar devlet adamlarının ülkelerinin Hıristiyan Bulgar karakterini tebarüz ettirmek için uyguladıkları bilinçli bir politikanın sonucuydu.
Bulgar devlet adamları açısından tebaadan hâkim konuma geçişin kültürel olarak da tescil edilmesi elzemdi ve Bulgar kimliğinde artık doğulu unsurlara yer yoktu. Osmanlı vesikalarından anlaşıldığına göre şehirlerin modernleştirilmesi adına hazırlanan imar planlarına Osmanlı dönemini hatırlatan İslami eserler dâhil edilerek yıkılırken, kiliselerin muhafaza edilmesi bunu gösterir.
Bulgaristan’da geçmişi hatırlatan öğeler tasfiye edilirken, istisnai bir şekilde Batıya yönelişin sembolü olarak görülen saat kuleleri muhafaza edilmiştir. Şehirlerde cami, mescit, medrese, imaret, mezarlık, türbe, tekke vs. binaların yıkım işlerinde daha çok, mesela, yol düzleme veya genişletme bahanesi ile hummalı bir yıkım faaliyetinin yaşandığı Sofya’da çok sayıda Osmanlıeseri yıkılırken 1863’te yeniden inşa edilen Sv. Nedelya (Sv. Kral) Kilisesine dokunmamak için Vitoşa caddesinin yarım bir daire şeklinde kıvrılarak Maria Luisa caddesine bağlanması buna örnektir.
Şüphesiz bu tasfiye hareketi belediyelerden çok merkezi hükumetlerin tercihiydi. Osmanlı sosyal yaşamının sivil unsurlarıkonak, mektep, hamam, bedesten, kervansaray, han vs. binalar ile Osmanlıtoplumunun buluşma noktası olan çarşiyalar da imar planlarından kurtulamadı.
Keza çeşmelerin de kaderi aynı idi. Mesela Eski Zağra’da 14. yüzyılda yapılan ve bağımsızlıktan hemen sonra kitabesi sökülerek yıkılmaya terk edilen Aynalı Çeşme’nin durumu böyledir.
Dubniçe’de beyaz mermer hazinesini ve güzel mermer detaylarını hatırladığı iki hamamın 1884’te imar planı gereği yıkılmasından esefle söz eden N. Lazarkov, “eski bir anıtın aşikâr yararını değerlendirme basiretsizliği ve beceriksizliği her yerde telafi edilmez bir felakete yol açtı. Bazı insanların fanatizmi o dereceye varmıştı ki eğer bir şey Türk ise o artık var olmamalıydı ve yıkılması gerekiyordu” diyerek Osmanlı eserlerinin tasfiyesindeki iştiyakı ortaya koymaktadır. Sofya Sofya örneği, onun kadar hızlı bir şekilde olmasa da, Bulgaristan genelinde Osmanlı mimari mirasının kaderini anlamak için önemli bir emsal teşkil etmektedir. Sofya’da Osmanlı eserlerinin tahribi şehrin 3 Ocak 1878’de Rus işgaline girmesiyle başladı. Bulgaristan prensliğinin başkenti olduktan sonra ulus devletin vitrini ve Batıya açılan penceresi telakki edilen Sofya, geçmişin istenmeyen kalıntılarına yer vermeyen modern bir kent olarak Avusturyalı ve Çek mimarlar tarafından Viyana ekolüyle neredeyse yeni baştan inşa edildi. Bu noktada ilk hedef, Osmanlı hâkimiyeti ve varlığının temsilcisi durumundaki maddi kültür varlıkları oldu.
Ali Ferruh Bey’in Sofya Müftüsü Mehmet Hüsnü Efendi’ye hazırlattığı 8 Haziran 1902 tarihli deftere göre ise vakıf eseri olmak üzere harpten önce Sofya’da 41 cami, 3 mescit, 3 medrese, 11 mektep, 2 hamam, 5 kaplıca, 5 türbe, 3 han, 8 tekke, 1 dergâh, 2 zaviye, 1 kütüphane, 1 mahkeme konağı vardı. Geçici Rus idaresi döneminde Rus komiseri Dondukov, Sofya üzerindeki “Minare ormanı”ndan ıstırap duymuş, ancak Osmanlı temsilcisi Pertev Efendi’nin şehirde bulunması, hızlı bir tasfiyeye engel olmuştu. Sofya’nın ilk belediye başkanı Rus Aleksandr Mosolov’un hatıratında belirttiğine göre Dondukov, “1878 Aralığında fırtınalı bir gecede yaverlerinden birini çağırarak “Derhal mühendis alayından 6 elektrik teknisyeni ile şehre git. Onlar (camiler) onları bekliyor. Öyle yapın ki yıldırım daha çok minareye zarar versin. İstihkâmcılar dinamit alsınlar…” diye emretmesi üzerine gök gürültüleri arasında bir gecede 7 minare havaya uçurulmuştu. Aynı kış, büyük camilerden 8’i ve küçük camilerin çoğu yıkıldı. Rusların 1879 Temmuzunda çekilmesinden sonra Bulgar hükümetleri Rus örneğini takiple geriye kalan Osmanlı eserlerini 1878’de hazırlanan imar planına dâhil etti.
1879 yılında Sofya’da ayakta kalan 14 camiden 13’ü bu durumu, büyük bina yokluğundan askeri amaçlara tahsis edilmesine borçlu idi. Sofya’da kapsamlı inşaat faaliyetleri, 1880’de şehrin doğu bölümünden başlayarak mahalle mahalle, sistematik şekilde gelişti. İlk etapta Prens Sarayı(eski Osmanlı konağı) ve Sobranya’nın (Narodno Sıbranie/Milli Meclis) bulunduğu Tsar Osvoboditel (Kurtarıcı Çar) Bulvarı, Knyaz Dondukov Bulvarı, metruk ve harap Siyavuş Paşa Camisi (Sv. Sofiya Kilisesi) ile Rusya’ya olan minnettarlığın bir nişanesi olarak 1882’de inşasına başlanan Sv. Aleksandır Nevski Katedralinin bulunduğu bölgeye ağırlık verildi. 1886’ya doğru çalışmalar, Sv. Sofiya Kilisesi ve Sofu Mehmet Paşa Camisini (Kara Cami, sonradan Sv. Sedmoçislenitsi Kilisesi) içine alan Tsar Osvoboditel Bulvarının iki yakasına yayıldı.
1888’de modernleştirme hareketi şehir merkezindeki Osmanlı çarşısını yuttu. Banya Başı Camisinin hemen üzerindeki Çuhacılar hanı da bu sırada yıkılmış olmalıdır. Lory’ye göre Başbakan Stefan Stambolov’un (1887-1894) yandaşı olan Sofya belediye başkanı Dimitır Petkov (1888-1893), plan dâhilinde yıkılması öngörülen asırlık kiliseler, camiler, sinagoglar da dahil olmak üzere her şeyi yıkmıştı. 1890’larda imar ve yıkım faaliyeti “Rus Anıtı” çevresine ve Vitoşa Dağıeteğindeki ismi artık Knyajevo (Prens Köyü) tesmiye olunan Bali Efendi Köyü istikametine doğru kaydı. Bulgarlar, gözde gezinti ve dinlenme mekânıhaline gelen Knyajevo’da “müstakbel bir Versailles ve Potsdam” hayal ediyorlardı. Çamurla baş edebilmek için Sofya sokakları 1900 yılına doğru Macaristan’dan ithal edilen sarı kesme kaldırım taşları ile döşendi. Sofya belediyesi daha önce kaldırım taşı ihtiyacının bir bölümünü Müslüman mezarlıklarından temin ediyordu. Altın yaldızlı mermer kitabeli sayısız Müslüman mezartaşı Lory’nin tabiri ile merhametsizce kaldırım yapımında kullanılmıştı.Yıkılan mezarlıklara karşılık olarak Sofya belediyesi şehir dışında Musevi, Katolik ve Müslümanlar tarafından birlikte kullanılmak üzere üç parçalı bir mezarlık tahsis etmişti.
Bu süreçte Sofya’daki Osmanlı eserleri şu suretle tasfiye edildi:
Bali Efendi Köyündeki Bali Efendi Camisi ile aralarında Siyavuş Paşa Kervansarayı, Sofu Mehmet Paşa Kervansarayı, Taş Han ile Büyük Hanın (Kebir Taş Han) da bulunduğu bir hayli han, kervansaray, bedesten, cami ve mezarlıklar Osmanlı notaları ve protestoları dikkate alınmayarak 1879’da yıkıldı. Bulgaristan Komiseri Nihat Paşa (1879-1885) tarafından, 1880 Martında Türk mektep ve medrese binalarının yıkımının sona erdirilmesi için Bulgaristan hükümetine bir nota verildi ise de Taş Mektep ve Sakallı Ahmed Ağa (Sakallızâde) Medresesi komiserin gözleri önünde yıkıldı.Prens Aleksandr’a tahsis edilen eski hükümet konağının yanındaki Çelebi Camisinin (Beylerbeyi Camisi/ Şücâ‘ Fakîh Camisi, 1503) akustik özelliğinden dolayıPrens için Katolik şapeline dönüştürülmesi düşünüldü ise de 1880’de Prens sarayının batı cephesine yer açmak için yıkıldı. Nihat Paşa’nın tahrip edilen emlak hakkında 30 Kasım 1880’de verdiği notaya Bulgar Hariciye NazırıNikola Stoyçev 11 Ocak 1881’de verdiği cevabî notada Türk-Bulgar komisyonu müzakereleri sonuçlanana kadar miri ve vakıf eserlerin emaretin yedd-i ihtiyârında olduğunu belirtti.
Sofya’da 1882 Temmuzu itibariyle ibadet edilebilen tek cami Banya Başı Camisi idi. Karagöz Bey (Kahvehane başı) Camisi ile Cündî ve Karaşahin Camileri imar planına alınarak 1883 yılında yıkıldı.100 Belirtilen eserlerin dışında Ali Ferruh Bey’in “Bulgaristan’da Evkâf-ıİslamiye Raporu”na101 ekli Sofya Müftüsü Mehmet Hüsnü Efendi’nin 1904). 1903 itibariyle Müslüman Mezarlığı duvarla çevrili olmadığı için mezartaşlarıkırılmış ve hayvanlara mera ve arabalara yol olmuştu.
8 Haziran 1902 tarihli defterde görüldüğü üzere Menzilhâne (Eğri) Camisi ve Mektebi, Yazıcızâde Camisi ve Mektebi, Vitoşa Caddesindeki Başçeşme Camisi, Hacıİsa (Kâbe) Camisi, Kuruçeşme Camisi, Sungurlar (El-Hac Bayram) Camisi, Kız Kasım Camisi, Kara-Danişmend Camisi, Dellâk Hasan Camisi ve Mektebi, Hazinedâr Camisi, Saruhan Bey (Kurşunlu) Camisi, Lüleciler Çarşısı’ndaki Seyfullah Efendi Türbesi ve Mektebi, Gül Camii Medresesi, Arif Ağa Camisi, Alaca Mescid, Hacıİsmail Camisi ve Mektebi, Hacıİlyas Camisi, Kapan Camisi, Orta Mescit Camisi, Kasabân (Zincirlikuyu) Camisi, Sulusokak Camisi, Saray Camisi, Sabuncular Camisi, Haffafhâne Mescidi, İçerüçarşı Camisi, Çuhacılar Hanı Mescidi, Muhtesibzade (Debbağlı) Camisi, Ali Boyras Camisi, Hacı Yahşi (Said Ağa) Camisi, Hasbiğa Camisi ve Vakfı, Saat-i Atik Camisi, Hacı Hamza Camisi, Kurban Camisi, Fethiye Camisi, İmaret mahallesindeki Bali Efendi Camisi, Şadi Bey Camisi, Sakallızâde Medresesi (1880), Misvaklı Efendi (İsmail Paşa) Mektebi, Gazi Yahya Paşa Mektebi, Taş Mektep (1880), diğer Taş Mektep, Kamer Hatun Mektebi, Halil Efendi Mektebi, Rusya konsolosluğu arkasındaki Kadiri Tekkesi, Kapan Meydanı karşısındaki Rufai Tekkesi, Şeyh Sinan Efendi Türbesi, Kılınç Baba Zaviyesi, Nakşi Tekyesi, diğer Nakşi Tekkesi, Fethiye Tekkesi, Halveti Tekkesi (Cafer Baba Tekkesi), Rufai Dergâhı (Nalband Baba Tekkesi), Kasap Baba Türbesi, Çoban Baba Tekke ve Türbesi ile Mercan Baba Türbesi imar faaliyetleri ve başka sebeplerden yıkılmıştır. Ancak, Mehmet Hüsnü Efendi, belirtilen eserlerin yıkım tarihleri ile ilgili bilgi vermemiştir. Ayrıca, defterden belediye tarafından el konulan Lom Caddesindeki Mansur Hoca (Kiremitli) Camisinin bu sırada harap bir halde olduğu ve Banya Başı Camisine bitişik Türk hamamı ile Ahi Murad Vakfı hamamının ayakta olduğu anlaşılmaktadır. Ali Ferruh Bey’e göre Sofya belediyesi, adli makamların yardımı ile sokakların genişletilmesi ve kısmen de yıkılmaya yüz tuttukları bahane ve iddiasıyla İslam vakıflarını teker teker zapt ve tahrip etmiştir. 1884 yılında Sofya’dan geçen Emil De Laveleye ancak 8-9 tane cami görmüş ve onların da çoğu 1884 Martında dinamitle havaya uçurulmuştur. Bu durumda ilk altı yıl içinde Banya Başı Camisi hariç bütün Sofya camilerinin bir şekilde tasfiye edildiğini söyleyebiliriz. Ayakta kalan Osmanlı eserlerinden Sofya’nın en büyük camisi olan ve Rus komiseri Dondukov tarafından minaresi yıkılan dokuz kubbeli Mahmut Paşa Camisi (Cami-i Kebir, 1474) sırasıyla hastane, devlet matbaası ve milli kütüphaneye dönüştürüldükten sonra, nihaî olarak 1902’de arkeoloji müze haline getirilmiştir.
Bir aralık tiyatroya dönüştürülmesi gündeme geldiğinde, Başbakan Stambolov “Camileri karagöze çeviremeyiz, öğrendikleri zaman İstanbul’da ne derler?” diyerek bu tasavvuru önlemişti. Caminin bitişiğindeki 40 odalı Mahmut Paşa Medresesinin ne zaman yıkıldığı meçhuldür. Ancak, Prens sarayının çaprazındaki medresenin ilk yıllardaki yıkım faaliyetinden kendisini kurtarmış olması güçtür. Sofya camileri bir yandan Avrupa tarzı bir şehir inşası uğruna yıkılırken, öte yandan bazı camilerin kiliseye çevrildiği görülmektedir. 1882 yılı Ağustos ayında Maliye Nazırı Grigor Naçoviç, hali hazırda cephanelik olarak kullanılan Kara Cami’nin (Sofu Mehmet Paşa Camisi/İmaret Camisi) eskiden Sv. İliya Manastırı olduğu iddiasıyla kiliseye tahvilini istedi. Sofya Kilise İdare Meclisi ve Bulgar halk da bir takım efsanelere dayalı olarak Gül, Siyavuş Paşa, Fethiye, Sungur(lar) ve Kuruçeşme Camilerinin sırasıyla eskiden Sv. Georgi, Sv. Sofiya, Sv. Dimitır, Sv. Sv. Petır ve Pavel ve Sv. Georgi kiliseleri olduklarıiddiasıyla kiliseye çevrilmeleri için hükümete dilekçeler yağdırıyordu.Bunlardan “Sv. Georgi” Kilisesi (4. yüzyıl), II. Bayezid döneminde 16. yüzyıl başlarında Gül Camisine (Bayezid-i Veli Camisi), Sofya’ya adını veren “Sv. Sofia” Kilisesi (6. yüzyıl) ise 16. yüzyıl sonlarında Siyavuş Paşa Camisine tahvil edilmişlerdi.
Fethiye Camisinin ismi de fetih sembolü olarak camiye çevrilmiş bir kilise olabileceği hissi uyandırmaktadır. Jorjeta Nazırska,Kuruçeşme Camisinin 1883 yılında kiliseye tahvil edilmesine karar verildiğini belirtiyor ise de Sofya Müftüsü Mehmet Hüsnü Efendi’nin hazırladığılisteden Fethiye ve Sungurlar111 camileriyle birlikte yıkıldığı anlaşılmaktadır.Yanındaki medresesi ve minaresi yıkılarak hükümet tarafından el konulan Gül Camisi, önce “Balkanski Sokol” adlı jimnastik cemiyetine verilmiş, ardından ecza deposu olarak kullanılmış, 1893 yılında ölümünden sonra naaşı Sofya’ya getirilen Prens Aleksandr Battenberg’e Bâbıâli’nin karşı çıkmasına Mahmut Paşa Camisi, halen Ulusal Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmaktadır.
1898 yılına kadar mozole ittihaz edildikten sonra nihaî olarak Sv. Georgi Kilisesine dönüştürülmüştür. 1818 depreminde mihrabı, 1858 depreminde minaresi yıkılan ve harabeye dönen Siyavuş Paşa Camisi ise 1878’den sonra metruk kalmış ve bir aralık odun deposu olarak kullanılmıştır. Siyavuş Paşa Camisi uzun süren kapalılık ve kısmi restorasyondan sonra 1900 yılında kiliseye tahvil edilerek ibadete açılmış ve 1906 yılında Sv. Sofia adıyla takdis edilmiştir.
1548’de Mimar Sinan tarafından inşa edilen ve minaresinin siyah mermerle kaplı olmasından dolayı yaygın olarak Kara Cami adıyla bilinen Sofu Mehmet Paşa Camisinin kiliseye çevrilmesi meselesine gelince;118 Grigor Naçoviç’in 1882’deki teşebbüsünden sonra Kara Cami, uzun süre cephanelik olarak kullanılmaya devam etti. Caminin karşısındaki vakıf hamam yıkıldı, bitişiğindeki 16 odalı Sofu Mehmet Paşa Medresesi ise hapishaneye dönüştürüldü.
Petko Karavelov ikinci başbakanlığından sonra (1884-1886), Stefan Stambolov tarafından buraya hapsedildi. 1897 yılında civarda yaşayan Bulgar halkın caminin kiliseye çevrilmesi için kampanya başlatması ve Komiser Necip Melhame Efendi’nin (1898-1902) sessiz kalması üzerine,Başbakan Petko Karavelov’un emriyle 1901 yılında Kara Caminin kiliseye tahvili için inşaata başlandı. Aslında Kara Cami’nin kiliseye dönüştürülmesi fikri Karavelov’a aitti. Kiliseye dönüştürme planı Aleksandır Nevski Katedralinin mimarı Rus A. N. Pomerantsev tarafından hazırlandı, restorasyon işleri ise Bulgar mimarlar Yordan Milanov ile Petko Momçilov tarafından yürütüldü. Kara Caminin kiliseye çevrilmesini önlemek için Bulgaristan Komiseri Ali Ferruh Bey ve Bâbıâli’nin 1902 ve 1903’te gerek Prens Ferdinand ile Stoyan Danev (1901-1903) ve Raço Petrov (1903-1906) kabineleri, gerekse Rusya, İngiltere ve Avusturya kabineleri nezdinde yaptıkları teşebbüsler sonuçsuz kaldı. Başbakan Danev, caminin Osmanlı zamanında 1863’te depo olarak kullanılmaya başlandığı, uzun süre metruk kaldığı için “sıfat- asliyesi zâil olup suret-i âhere kalb ve ifrağ edilebileceği”ne dair Sofya Müftüsü Bilal Efendi’den fetva alındığı, hali hazırda halktan toplanan 100.000 frankın sarf edilmiş olduğu, zaten caminin eskiden Yedi Azizler adıyla bir Ortodoks kilisesi olduğu vb. iddialarla Ali Ferruh Bey’in başvurularını reddetti. Petko Karavelov’un 24 Ocak/6 Şubat 1903’te ölümünden sonra, vasiyeti üzerine caminin avlusuna defnedilmesi geri dönüşyolunu kapattı. Kara Cami, Osmanlı protestoları eşliğinde 27 Temmuz 1319/ 9 Ağustos 1903 Pazar günü “Sv. Sedmoçislenitsi” (Yedi Azizler) Kilisesi adıyla takdis edildi.
Sofya’da tasfiye hareketinden kendisini kurtaran yegâne cami 1566’da inşa edilen Banya Başı Camisi (Seyfullah Efendi Camisi) idi. Banya BaşıCamisi 1879’da ibadet edilebilen tek cami olmasına rağmen, savaş sırasında Bulgarlar tarafından tahrip edildiği ve minaresinin alemi yıkıldığından harap bir durumdaydı. Ayrıca vakıf gelirlerine el konulduğu için cemaat tarafından tamir edilemiyordu. Prens Aleksandr tarafından caminin tamiri için 1 Temmuz 1882’de 15.000 frank tahsis edildi ise de “camiye daha ziyade bir manzara-i latife hâsıl eylemek üzere” çevresindeki 4’ü vakıf olmak üzere 11 dükkân yıkıldı. 1886’da imam Hafız Ahmet Vehbi Efendi, caminin vakıf gelirlerinden mahrum olması dolayısıyla yardıma muhtaç bir haldeydi. 1890’da Belediye Başkanı Dimitır Petkov yeni bir hamam yapmak niyetiyle Sofya’da asli özelliği ile ayakta kalan tek cami olan Banya Başı Camisini ve bitişiğindeki Türk hamamını yıkma kararı aldı. Komiserlik vekâletinde bulunan Reşit Bey’e göre “sanat-ı mimariyesi câlib-i nazar-ı takdir olan” bu eserin yerine şehir dışında bir mescit yapılması düşünülüyordu. Banya Başı Camisi, Bâbıâli’nin Bulgaristan Kapıkethüdası Georgi Vılkoviç’e itirazı ve Mustafa Reşit Bey’in Başbakan Stambolov nezdindeki girişimleriyle yıkım teşebbüsünü atlattı. 1904 yılında caminin tamiri için padişah tarafından 100 lira tahsis edildi. 1906 yılında eski belediye başkanı ve hali hazırda Dâhiliye Nazırı olan Petkov, belediye tarafından inşa edilecek olan kaplıca ve otel arsasına bitişik olması hasebiyle Petko Momçilov ve Avusturyalı Friedrich Grünanger tarafından hazırlanan projeye tesadüf ettiği gerekçesi ile Banya Başı Camisinin yıkımına ruhsat verdi. Bulgaristan Komiseri Sadık Paşa (1904-1908) ile Dâhiliye Nazırı Petkov arasında yapılan görüşmede, Petkov’un Banya Başı Camisi yerine uygun bir yerde aynı büyüklükte başka bir cami inşası teklifine karşılık, Sadık Paşa’nın hali hazırda müze olarak kullanılan Mahmud Paşa Camisinin Müslüman cemaate iadesi talebi, müzenin artık devlet malı olduğu gerekçesi ile Petkov tarafından reddedildi. Sadık Paşa, vaktiyle 46 cami bulunan Sofya’da kalan tek cami olan Banya Başı Camisinin, İstasyon Caddesine bağlanan Maria Luisa caddesinde olması dolayısıyla, Sofya’ya gelen Avrupalı seyyah ve ziyaretçilerin en başta dikkatini çeken bir İslam eseri olması yüzünden yıkılmak istendiği kanaatindeydi. Bâbıâli’nin tepkisi daha sert oldu. Bâbıâli, “Sofya’da mevcut olan 46 camiden 45’i ya kilise veyahut müze gibi mebâniye tahvil ve kısm-ı küllisi dâire-i belediyece plana tesadüf 1902); ettirilerek hedm ve tahrip edildiği halde her nasılsa şimdiye kadar mevcudiyetini muhafaza edebilmiş olan Banya Başı Camisinin de şimdi banyoya kalb edilmek istenilmesinin… âsâr-ı kadîme-i İslamiyeden birinin bile Sofya’da bulunmasının arzu edilmemesinden kaynaklandığı” beyanı ve üstü kapalı bir mütekabiliyet tehdidi ile Bulgaristan Kapıkethüdası Grigor Naçoviç’e bir nota verdi. Böylece Bâbıâli’nin ve Sadık Paşa’nın girişimleri sonucu Banya Başı Camisi bir kez daha yıkılmaktan kurtuldu. Sofya belediyesi camiye dokunmaksızın Türk hamamını yıkarak kaplıca inşaatını 1908-1913 yıllarında tamamladı. Öte yandan, caminin imam ve müezzini ile Bali Efendi türbedarına Bâbıâli’den maaş ödeniyordu. 1915-1917 yıllarında Osmanlı Evkaf Nezaretinin tahsis ettiği 15.000 lira ile cami tamir edildi. Bu esnada minarenin şekli değiştirilerek boyu kısaltıldı ve somaki mermerden yapılmış eski minberi yenilendi. Son olarak Osmanlı hükümeti tarafından 1917’de kubbelerinin yenilenmesi için 36 ton kurşun gönderildi. Banya Başı Camisi günümüzde de asli fonksiyonuna hizmet etmektedir. Böylece Sofya’da 1900’lerin başlarında Mithat Paşa’nın beş bulvarı, bazı meydan ve halk bahçelerinin bulunduğu yerler ile Banya Başı Camisi, restore edilerek Prensin ikametine sunulan hükumet konağı (Prens Sarayı), arkeoloji müzesine çevrilen Mahmut Paşa Camisi, hapishaneye dönüştürülen Sofu Mehmet Paşa Medresesi ve kiliseye çevrilen Gül Camisi, Siyavuş Paşa Camisi ve Kara Cami dışında artık eski Türk şehrinden hiç bir şey kalmamış ve şehir Avusturya ekolü ile yeni baştan inşa edilmişti. Bu yıllarda gördüğü Sofya’yı minyatür bir Brüksel olarak niteleyen ve onu Budapeşte ile kıyaslayan John F. Fraser Avrupa merkezli bir yaklaşımla bağımsızlığın Bulgarlara hangi hammaddeden mamul olduklarını (Batıya) gösterme fırsatı verdiğini belirtir. Ali Ferruh Bey ise bu durumu Bulgaristan “hükümet ve ahali-i Hıristiyaniyyesinin fıtraten mütehallik oldukları nankörlük, taassub ve yağma” eseri olarak görür.
Bağımsızlıktan hemen sonra Bulgarlar tarafından tahrip edilen ve bakımsızlıktan harap durumda olan Knyajevo’daki Bali Efendi Türbesi 1901 yılında Sultan Abdülhamid tarafından tamir ve tezyin ettirildi. 6 Haziran 1901’de Komiserlik heyeti, Sofya müftüsü, Sobranya İslam azası ve bazı zevatın katılımıyla türbenin açılışı yapıldı. 1990’dan sonra Türbe yeniden onarılmış ve bakımlı durumdadır.
Kısacası Bulgar devleti ve Sofya belediyesi başlayıp gerçekleştirdiği İslam ve Müslüman eserlerinden ve izlerinden kurtulma hareketi ile beş asırlık Osmanlı hâkimiyetinin izlerini yaklaşık 30 yılda tasfiye etmiştir.
Devam edecek.
Yani konu Rusçuk İslam eserlerinin kaderi
Bizi izleyiniz.
Paylaşanlara teşekkürler.