Tarih: 21 Nisan 2018

Yazan: Rafet ULUTÜRK

Konu:   Yeni Durum Hepimizi İlgilendirmeli

Meyvesiz ağacı sallama boşa

Ne yaprağını dök canım

Ne dalı inci.

Vesile Cebeci’nin çalıp söylediği bu eser, Bulgaristan’daki son durumu çok isabetli yansıtıyor.

Memleketin iç kaynakları tamamen tükendi ve gözler dışarıda, biz gurbetçilerde, soydaşlarımız-dadır. 2017’de yurtta kalan yaşlılarımıza devletin ödediği emeklilikler ve sosyal yardımlar ile biz gurbetçilerin yakınlarımıza gönderdiğimiz geçim yardımları eşit-leşti. Bulgaristan’da yaşayanlar % 50 devletin, % 50’de dış ülkelerdeki yakınlarının sırtındadır. Artık Bulgar devleti “ben her şeyim” diye böbürlenemez. Vatandaşın lokması dışarıdan geliyor.

Kimsenin kötülüğünü istemem, fakat 1- 2 sene sonra kesilmesi beklenen Brüksel (AB) fon yardımlarının “dibinin kuruyacağı” gün ve saati sabırsızlıkla bekliyoruz. Çünkü bugün gerçek durumu anlayabilmek oldukça zor, çünkü Bulgar ağacı meyvesiz, fakat bahçeden çıkanlar sepet dolu meyveyle çıkıyorlar. İş Avrupa yardım fonlarından gelen paraların çalınmasında gizlenmiştir. Biz, Bulgaristan’da hırsızların devlete “sana ne, aldım çaldım, dışardan gelmiş para, ben çalmazsam başkasının elinde kalacak” zihniyeti aldı yürüdü.

Bu gelişmelerin içinde en tehlikeli olan husus ise, “Rüşvet İskeleti” nde yer alanların ve devleti sömürerek palazlananların GERB hükumetine koltuk değneği olan aşırı sağcı faşist güçler olmasıdır. Bu gidiş durdurulmazsa Bulgar faşistler tek başına iktidar olabilir. Bulgar faşistlerinin siyasi programında en önemli madde Türklerin siyasi örgütlerini, parti ve derneklerini kapatmak, camileri birer birer müze haline getirmek ve Türkleri okulsuz ve kültürel kurumlarından yoksun bıraktıkları gibi, giderek dilsiz ve dinsiz bırakmaktır. Bu faşist güçler şunlardır: Hükümet ortağı “Ataka”, İç Makedon Devrim Örgütü “VMRO” ve s.o. “Bulgaristan’ı Kurtarma Hareketi” ve bu üçlünün buluştuğu güya “Yurtsever Cephe”. Arkalarında sürükledikleri “Trakya Göçmenleri” gibi 25 irili ufaklı 25 cephe de sıralanabilir. Bunlar genelde para militer kuruluşlardır. Bu yapılanmayı besleyen Türk, Müslüman, İslam düşmanı zihniyettir. Bunlar domuz kesip kanını sokağa, kuyularımıza veya diğer su havzalarımıza atanlardır. Onların uykusunu kaçıran Bulgaristan Türklerinin hak arama davasına yeniden uyanışı, dernek-leşmemiz, halk sanatımızın yeşermesi ve Türkler arasında siyasi özgürlük kıvılcımları çakmaya başlamasıdır. Bu işin en acı yanı ise, aşırı Bulgar milliyetçileri Bulgaristan Müslümanlarını temsil etmekle geçinen bazı şerefsizlerle siyaset arenasında buluşmalarıdır.

Bu çevreler bu defa, 26 Mart tarihinde Varna’da yaptıkları gösterilerden memnun görünüyorlar. 26 Mart onlar için çok önemli bir tarihtir. “Trakya Göçmenleri” gününü kutluyorlar. Trakya’dan gelen Bulgarları şereflendirme günü olarak kutlanan bu tarihte, geçen sene aynı gün parlamenter seçimlerde oy kullanmaya gelenleri sınırda durdurup, otobüsten indirerek tartakladıkları ve Türkiye Cumhuriyetine VMRO’dan adam gönderip soydaş seçmeni sandık başında serbest oy kullanmasını engelleyebildikleri için mutludurlar. Onlar bu başarıdan sonra Başbakan Yardımcılıklarına tırmandılar ve bir yıldan beri azdıkça azdılar.

Hele Varna görüşmesinden sonra, Türkiye Cumhuriyeti Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dan Osmanlı dönemine ait asılsız isteklerde bulunmanın saçmalık olduğunu kamuoyu da değerlendiremiyor. Toplumda “Türk’ten ne koparabilirsek kardır” zihniyetiyle nefes alan bir zümre var ve sanki bu tabaka zaman geçtikçe genişliyor. Samimi beyanlarında “Bulgar olmayı kabul etmeyene” kapı açık gidebilir, diyecek kadar yüzsüzleştiler. Hele şu “jender” tartışmaları içinde, “bizden de kimliğimizden vaz geçmemiz isteniyor”

***

Gözlenen durumdaki ana çelişki nedir?

198-1990 yılları arasında savaşan Bulgaristan halkı köklü değişim istemişti. Bu değişimin özünde bireysel ve kolektif haklar, daha iyi, daha huzurlu ve daha kaliteli bir yaşam standardı hedeflenmişti. 30 yıl sonra, 3 milyon genç ülkeyi terk etmiş ve nüfus faciası yaşıyoruz; ekonomik gelişmemiz durdu; toplum çok zenginler ve zor geçinenler olarak parçalandı; eğitim ve sağlık hizmetleri halktan koptu; geleceğimize ilişkin plan yok…

Halkın sabrı tükenmiş, Bulgar inancı ve umudu bir somun ekmek kozasının içine sığınmış, gökten Tanrı inse Avrupa’ya ve Atlantik siyasetine bağlılığımızın, özellikle de sahte yurtseverlik sıçramalarının hiç kimsenin durumunu iyileştiremeyeceğine kendisi de inanacaktır. Her şey Arapsaçına döndüğünden dolayı, ülkede refah ve serinlik fışkıran bir kaynak bulmak artık olanaksızdır. Bu yüzdendir ki, Cumhurbaşkanı Radev umudu dış ülkelerde çalışan ve okuyan gençlerimizde ve ailelerinde görüyor.

Ne yazık ki dibe vurduk

2018 yılı 1990 Bulgaristan’ı değildir. Artık tüm imkânlar tükenmiştir. Önce akıllı olanlar unutuldu. Geri dönmüyorlar. Sonra letafet ve güzelliğe güvenenler denediler. Olmadı!  İktidardan inen merdivenler siyaset hep mezarlığına çıktı. Şanslı olanlar bazı yabancı vakıflardan geçici bir zaman daha emebildiler.

Bulgar liderler toplum hastalıkların teçhiz koyamadıkları gibi tedavi sürecini de belirleyemediler. Bugün artık değiştirilmeleri gerektiğine herkes inanıyor.

Bunu Bulgar kulisi de yapamadı. Demokrasi hurdalığını seçim dolaplarıyla bugüne kadar taşıya-bildiysek, biz perde ardındaki güçleri de gün ışığına çıkarmak zorundayız. Bu gün Bulgaristan’ın gerçek problemi budur. Çünkü son hesapta 3 milyon kişinin ülkeyi terk etmesine sebep olan onlardır. Hiç kimsenin geri dönmek istemeyişine neden olan da kendileridir.

Biz bugün Bulgaristan, ekonomi, yatırımlar, Avrupa fonları sözlerini işittikçe çoktan kalkmış gitmiş bir treni anımsıyoruz. İnandığımız bir şey varsa, o da “bu tren bir daha bizim gara uğramaz” tahminidir. Halkımız demokrasi kalesi kapısında şöyle bir gerçekle yüzleşti: Ya yoksullar demokrasiyi kullanarak mülk sahipleriyle kavgada galip çıkacaklar ya da yoksullaşmaktan korkan mülk sahipleri demokrasiyi tuzla buz edecekler.

Bizdeki durum çok daha kötüdür. Büyük zenginlerimiz oy ve siyasetçi pazarı kurdular, her şeyi alıp satıyorlar. Dışardan bakan soydaşlarımız, gurbetçilerimiz, sıla hasreti çekenlerimiz bu gerçeği görebiliyorlar. Bu sahte görünüme karşı mücadeleye karılmak, ışık tutmak ve deniz feneri olmak istiyorlar.

Doğru insanlarla buluşup birleşmemiz şart oldu

Dış ülkelerdeki gurbetçi Bulgaristan vatandaşlarının tek elde, tek yumrukta, dernek, federasyon, konfederasyon ve tek partide toplanması ülkemiz için de tek çıkış yoludur. Siyasi temsilciliği olmayan bir yere sermaye akmaz. Dışarıdan gelecek olan sermayeyi, yatırımları mecliste gurbetçilerimizin partisi temsil edecektir. Bugün bu partinin potansiyel 3 milyon oyu var.  Parti yönetiminde Batı Avrupa; Doğu Avrupa ve Balkanlar; Amerika ve Kanada ve Türkiye Masaları olacaktır. Bu masalar eş-başkanlar tarafından yönetilecektir.

Eski partililer ve “DS” ajanları, HÖH, DOST ve K. Dal partisi yönetiminde yer alan kadrolar seçim listelerinde yer almamalıdır.

Memleket çıkarlarını savunan Cumhurbaşkanı Radev,  seçim listelerinde adayların ancak % 20’sini gösterebilir.

Seçime katılma posta ile olacaktır. İngiltere, Almanya ve Avusturya’da dış ülkelerdeki seçmenler posta ile seçime katılıyorlar. 3 milyon oy en kötü durumda 150 milletvekilidir ve Sofya meclis çoğunluğu kendiliğinden olmak üzere, sandalye çoğunluğunu oligarşi, rüşvet babaları, dolandırıcı ve hırsız-hain grubundan çekip alacaktır. Bu bir siyasi reform, sistem değişikliği ve adalet yolu açan bir dönüşüm olacaktır.

İlk adımları biz attık

Bu konuda uzun bir çalışma yapan Stratejik Araştırma Merkezimiz (BGSAM) ve BULTURK Derneğimizin hazırladığı rapor Bulgaristan Ankara Büyükelçisi Sayın Bayan Nadejd Neyski’ye verdik. Bu konuda kendilerini ziyaret ettiğimizde yaptığımız aydınlatıcı konuşmalarda özellikle ilk adım olarak posta ile oy kullanma usulüne vurgu yapmamızı seçmenlerimiz tarafından büyük destek buluyor.

Seçmen kardeşlerimiz en temel insan haklarımızı kullanırken yaşanan trajedinin, yüz karası olayların aşılma ve kesin çözüm yolunun BGSAM ve BULTURK olarak kendilerine önerdiğimizi burada da belirtmek isteriz.

Seçmenler, ırkçı hortlamalara, trajik olaylara ve oy pazarlılarına ve milletvekili tavlamaya son verilecek ilk genel seçimden sonra dış ülkelerdeki iri sermayenin ve büyük yatırımcıların Bulgaristan’a yöneleceğine kesin inanıyor.

Bunalım derinleşiyor

Dış ülkelerdeki Bulgaristan vatandaşlarına ilginin söndüğü şu dönemde, Bulgaristan’daki ekonomik bunalım daha da derinleşiyor. Nisan ayının ilk 19 gününde, tekstil dalında fason çalışan 30 adet sanayi tesisi kapılarını kapadı. Bu işletmeler kendi emeğimizle gurbette biriktirdiğimiz sermayemizle kaynaşmış olsaydı ayakta kalacak ve kepenkleri kapatmayacaktı. Bu, Türk yatırımcılar için de geçerlidir. Köy onarım ve bayındırıma işlerine kendi sınırlı birikimlerimizle başlayabiliriz. Çeşmeler, pınarlar, köy misafir odaları, dere ve çay üzerindeki köprüler hepimizi dışarıda olan bizleri el atmamızı bekliyorlar.

Bu işlerde daha güvenli ve etkin olmamıza AB içindeki Avro bölgesine giremememiz tereddütler uyandırıyor. Daha anlaşılır olmak amacıyla bir kıyaslamalı örnek vermek istiyorum. 2007’de AB’ye alındık. O zamandan beri para birimimiz leva kaldı. AB ülkelerinden çoğu Avroya geçti.  Bulgaristanı bekletiyorlar.

ABD örneği

Birleşik Amerika’daki 50 eyalet US Dolar bölgesine girmek için ayrı ayrı beklememişlerdi. 4 Temmuz 1776’da ABD Kongresi bir karar alarak 2 Nisan 1792’den başlayarak US Doları bütün eyaletlerin ortak parası yaptı. Bu ABD bağımsızlığını kazandıktan 16 yıl sonra gerçekleşti.

Yararla zarar baş başa

Levanın dolaşımdan alınması ve Avroya geçilmesiyle % 20-50 arasında hayat pahalılığı gelmesi bekleniyor ve bu da sosyal alanda deprem etkisi yapabilir. Maaşlara zam yapılmazsa bu deprem şiddetlenebilir. Bunun dışında istikrarın korunabilmesi için birisi 300 milyon Avro, ikincisi de 4 milyar Avro olmak üzere Avrupa güvenlik sistemlerine 2 yatırım yapılması gerekiyor ki, bu etkenler AB Avro bölgesi üyeliğimiz konusunda toplumu % 50 – % 50’ye bölmüş durumdadır. Bu bunalımın aşılmasında da gurbetçilerimizin katkısı en büyük olacaktır, çünkü onlar her yıl Bulgaristan’daki yakınlarına toplam 1 250 milyar yardım gönderiyorlar.

İşte böyle bir ortamda dış ülkelerdeki Bulgaristan vatandaşlarımızın yeni bir siyasi sisteme dayanan istikrarlı bir Bulgaristan yaratılmasında oynayacakları rol kendiliğinden ortaya çıkıyor.

Bu bakıma biz Bulgaristan’ı meyvesiz bir ağaç olarak görmüyoruz.

Ayrıca her geçen güçle memleketimiz Bulgaristan’ı dönüştürecek olan temel sosyal gücün biz olacağımıza da gönülden inanıyoruz.

Artık top bizde, oyunu iyi oynamak zorundayız hata yapma lüksümüz kalmadı.

Konumuz devam edecektir.

Paylaşalım bilgilendirelim dostlarımızı.

Saygılarımızla

Reklamlar