Şakir ARSLANTAŞ
Tarih: 14 Mayıs 2016
Konu: “Birlik ve Beraberlik, ölümden başka her şeyi yener.” M.K. Atatürk.
GERB partisi 2008 seçimlerinden önce bir program yazmıştı, halka göstermeden, seçimleri kazandı. 2014 seçimlerinde GERB program yazmadı. II. Borisov kabinesi programsız kuruldu. Başbakan Borisov, kendini hakem yerine koydu. Hükümet çalışmasını bir futbol karşılaştırması gibi izlerken, gerekli olunca ben düdük çalarım, sarı ya da kırmızı kart çıkarırım, diye düşündü. Karşılaşmayı Reformcu Blok ve sözde “Yurtsever Cephe” ile birlikte oynadı. 90 dakika dolana kadar reformcuların hemen hemen hepsine kırmızı kart gösterdi, birbirine düşürdü ve 44. meclis dışında bıraktı.
Kör cahillik baş belası olmaya başladı.
Birinci ve ikinci Borisov kabinesinde, Bulgaristan’da okuryazar olmayanların oranı artık % 40 oldu. 2009 – 2014 arasında cahillerin sorunlarını çözmek için bir kabine toplantısı yapılmadı. Aynı dönemde 2 milyon Bulgaristanlı dış ülkelere çıktı. Gidenlerin hiç biri giderken beraberinde kitap götürmedi. Öyle ki son 5 yılda kitap açmayanlarımızın sayısı çok büyüdü. Okuma yazmayı bilen ama bildiklerini herhangi bir iş yapmak için kullanamayanların sayısı da çok yüksekti. Onların sorunları da masaya yatırılmadı.
Sorunlarımız doktrinle çözülmez.
22 Mart 2017 seçimleri arifesinde GERB partisi DOKTRİN yazdı. Bu, bir parti PROGRAMI değildi. Doktrin ile siyasi program arasında fark var. Doktrin, bir partinin doğru diye öne sürülen, öğretilen, izlenen dogma ve ilkelerinin tümüdür. İdesiz idare edilen Bulgar toplumunda fikirler önemi olmadığı için, doktrinlerin de anlamı yoktur. Doktrin geliştirmek için GERB partisinden en az 10 kişinin Kant ve Fichte gibi düşünürleri okumuş olması gerekir. Bu feylesofları okumak polis ve emekli subayların ne ödevi ne de zevk ve ilgi alanıdır. Dahası var, GERB partisinin Bulgaristan’da yapması gerekenlerle ilgili kararlar dış merkezlerde alınıyor. Partinin seçim kazanarak, yeni faşistlerle ve aşırı milliyetçilerle iktidar olup kabine kurmasının anlamı sadece kendilerine önceden söylenenleri yerine getirmektir.
Bu haftanın “168 Çasa” ve “Uikent” gazeteleri, doktrinin içinden, Bulgaristan’ın totalitarizm dönemine dönmesini ve azınlık çocukları Bulgaristan’da çalışmak ve yaşamak istiyorlarsa İNŞAAT ERLERİNE TOPLANIP PARASIZ ÇALIŞTIRILARAK EĞİTİLMELERİNİ öneriyor. Mesele belli oldu. Bulgar kalpazan ve haylaz, işi yaptırmaysa ve bedava çalıştırmaya aptal arıyor…
GERB ideolojisi olmayan bir siyasi partidir.
Bir partinin ideolojisi yoksa hedefi de yok demektir. Doludan boşa, boştan dolaya aktara aktara insanları oyalamaya ve sefa sürme yolları arıyorlar. 1973–1989 yılları arasında Bulgaristan’a yerleşen totaliter sistemi ayakta tutmayı ve bu işten ödün vermemeyi ana ödev bellediler. Betonlaşmış totalitarizmi parçalanıp yerin dibine gömülür diye korkuyorlar. Bunu ana görev olarak görmeye başladılar. GERB devlet aygıtını elinde bulundurduğu sürece, ideolojiye dayanan bir siyaset izlemeye gerek olmadığına inanıyor.Amaç yeni sömürü mekanizmaları geliştirmektir.
GERB ile sözde “Yurtseverler” aynı silahı kullanıyorlar.
Bu partinin en büyük silahı beyazı siyah, karayı da beyaz göstermektir. Örneğin, Bulgaristan günümüzde Avrupa’nın en yoksul ülkesidir. Yılbaşı, Noel Bayramı veya Paskalya günlerinde kısa süreli tatil için komşu Yunanistan ve Sırbistan gidenler çoğalınca “işte biz artık zenginleştik” dediler. Bunlar yanlış sonuçlardır. Toplumumuz zenginler, oligarşi, mafya ve rüşvet yiyen tabaka ve iki ucunu bir türlü bağlayamayan yoksul, sefil, sürünen tabaka olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Dış ülkelerdeki 2 milyon işçimiz her ay yakınlarına, ailelerine, çocuklarına geçinebilmeleri için yardım olsun diye Euro, Dolar göndermese, sosyal patlamalar şimdiye kadar ülkeyi baştanbaşa yakardı. Türkiye’den gelen yardımlar da çok değerlidir.
Aşırı milliyetçiler sosyal batağın derinliğini görünce GERB’e sarıldı.
2000 yılında beri Bulgaristan’da popülizm yani halkı sürekli aldatmak amaçlı yapılan propaganda 2017 erken seçimlerinde öyle bir seviyesizleşti ki, daha önce bunun böylesi görülmemişti. 27 sandalye için söylenen tonlarca yalan toplumu kokuttu. En kuyruklularını hiç çekinmeden lokum gibi uzatanlar kendilerini “Birleşik yurtseverler” olarak tanıttı. Aslında yalan kıvıran biri yurtsever olamaz. Yurtseverlik onurlu ve bilinçli bir iştir. Şeref meselesidir. Türk ve Müslüman düşmanlığından, sığınmacı soygunundan yurtseverlik doğmaz. Ancak Türkleri, sığınmacıları ve tüm Müslümanları kendine düşman edersin. Gerginlik olur, çatışma çıkar. Bulgar “yurtseverler” tahammülsüzlükle garni turlanmış iğrençli temsil ediyorlar. Aşırı milliyetçi ve faşist zihniyetlilerin siyasi partileri olduklarını gizleyemediler. Köklerinin siyasi bataklığa indiğini de gizleyemediler. Geçen ay, aşırı sağcılar ve faşistler Hollanda ve Fransa’da seçim yenilgisi yaşayınca boyaları şakıdı. Bulgaristan’da da beklentileri boşa çıktı, gizli hesapları çarşı-pazara uymadı. Seçim kazanan GERB’in ayağına düştüler, boynuna sarıldılar ve koltuk altına gizlendiler..
Şimdiye kadar sürünenler sefalet çizgisi altında emeklemeye devam ediyor.
Bizdeki faşizan partilerin liderleri, yaşlıların parasızlık uyuzunu 300 (üç yüz) levadan 600 (altı yüz) levaya kadar tırmanacak emekli maaşı vaadiyle kaşıdılar. Çalışanlara 1 500 (bin beş yüz) levaya ortalama maaş dediler. 1 000 (bin) leva asgari ücretten söz ettiler. Seçimlerden bugüne henüz 50 gün geçti. Emekli maaşı 160 (yüz altmış) levadan yılsonuna kadar 180 (yüz seksen) levaya büyüyecek, fazlasına para yok sözleri infial yarattı. Yalan söyleyene gücenilmez ki, inanıp inanmamak senin elinde… Hafta sonunda aşırı milliyetçilerin yüzü biraz buldu. Şöyle, Bulgaristan’da 900 bin özürlü var, bunlar yerli değimle TELK RAPORU olan kişiler. Şimdi TELK’li Çingeneler yoklanacak ve kim bu raporu rüşvet vererek almışsa, emeklilik maaşı kesilecek ve toplanan para diğer emeklilere dağıtılacaktır. Ölme eşeğim ölme yaz gelecek… Köpeğin ağzına verilen yeni kemik işte bu…
Seçimde en çok kullanılan değim paraydı.
Halkla buluşmaya gitmezden önce öğretmen maaşlarını yüzde yüz artıracaklarını duyurdular. Yazılan sloganlar, kaldırılan yumruklar, kurulan sofralar ve dalgalanan bayraklar bunun içindi. Şimdi hava birden değişti. Baca geri tepiyor. Bu para başarılı öğretmenlere verilecekmiş. Umudunu henüz tamamen yitirmeyen halk inandı. Oy verdi. GERB, kendisi ise, asgari ücret 500 (beş yüz) leva olacak demişti.
Olayın fıkrası şöyle dalgalanıyor.
Sosyalizm yıllarında anlatılanlara bakılırsa biz gitgide komünist topluma yaklaşıyorduk. Oysa komünizmin ne olduğunu tam olarak bilen olmadığından, insanlar birbirinin ağzını yoklarken bir gün biri “Erivan Radyosu”ndan sormuşlar: “Komünizmde para olacak mı?” “Radyo” hemen cevap vermiş: “Kimileri için olmayacak, halk için olacak.”
Son seçimlerde şöyle oldu: “Seçimden önce para yoktu. Seçim esnasında oldu. Seçimden sonra yine yok!” Bu yalan dünya hiçbir ideolojiye, doktrine ve programa sığmıyor.
Modern bir devletten yamyamlar ormanına geriledik
1985’te başımıza “Bulgarlaştırma” belası Bulgaristan 9 milyon ve işsizi olmayan bir ülkeydi. Bütün halk ekonomisi yok edildi. Bugün “doktrin”, “program”, “ortaklık sözleşmesi” vb yazanların ne yapacaklarını bilmedikleri kaleme aldıkları her cümleden okunuyor. Bugün 3 milyon kişi ülkeyi terk etmiş, gidenler geri gelmiyor. İki, ülkedeki nüfusun yapısı tamamen değişmiştir. 2016 yılında Bulgaristan’da doğan çocukların yarıdan fazları etnik azınlıklardan gelmiştir. Yeni doğan her 100 çocuğun ancak 45’i Bulgar soyundandır. Bu ortamda vatandaşların GETTO’larda yaşaması, geçim kaynakları olmaması, yeni bir sosyal ve kültürel ortam oluşturmuş, dilenmek binlere meslek olmuş, çöp kutularını, arabalarını ve çöplükleri karıştırarak geçinenlerin sayısı giderek artmış ve toplumsal yaşama ton vermeye başlamıştır.
Bulgaristan’a başka ülkelerden nüfus yerleştirilecek.
Burada sömürgeleştirilmek ve topraklarına başka milletlerden daimi yaşamak için aileler yerleştirilecek gibi 2 kavram arasında fark yapmamız gerekir. Ne de olsa Avrupa sömürgecilik çağını XX yüzyılın başlarında gömdü. Yeniden bu çağa dönmek de istemez. Bulgaristan gibi AB üyesi olmaya, NATO’ da daha önemli görevler üstlenmeye, ABD ordularına daha büyük askeri üs vermek için can atan, hatta AB ülkelerinin ortak ordu kurmaları gereğini dilinden düşürmeyen Bulgaristan’a Türk, Arap ve Müslüman olmasın da kim olursa olsun, gelip ülkemize kazık kakmasına itiraz eden pek olmadı ve yok. Biz bunu önce, 2015 yılında AB Başkan vekillerinden, nüfus ve demografi sorunlarından yetkili Yohanes Han’ın Bulgaristan’la ilgili hazırladığı, okuduğu ve ülkemize 10 milyon Avrupalı yerleştirilmesini öngören raporlarına, AB Genel Kurulu üyeliğinden maaş alan hiçbir Bulgar milletvekilinin tepki göstermemesinde, Sofya hükümetinin susmasında görebildik. Türkler gelip de oy kullanacak korkusuyla sınıra yığılanların, Angel Cambazki gibi ağzı kapanmayan bir azgın milliyetçinin, Valeri Simyonov gibi bir kudurmuş faşistin, Volen Siderov gibi düşmanlık kusan bir küstahın ve Krasimir Karakaçanov gibi partisinin hemen kapatılması gereken bir faşistin dut yemiş bülbüle dönmesi, dikkat çekicidir.
Yapılan hesaplar ve artık TV ekranlarında yorumlanan planlar var.
Demografik sorunlarla ilgili baş faşist Valeri Simyonov’un Başbakan Yardımcı da oldu.
Bulgarlar soy ve boy olarak 30 yıla kadar yok olup gidecek olduklarından, bu arada vatanımız doğası çok güzel ve yaşanası bir yer olduğundan yani suyu içilir ekmeği yenir bir ülke olduğumuzdan, AB ele geçirmişken bizi bırakmak istemeyecekmiş. AB içinde en sefil olsak da bizi seviyorlar besbelli… Anlaşılan, Batılı devletler, Brüksel AB merkezindekiler Bulgaristan’a 10 milyon Batılı göndermeyi düşünüyorlarmış. Onlar, bize gelip kuzu kulağı toplayacak dere otuyla salata yaparak çam uçlarını toplayıp şekerle kaynatarak kara bal yapacak, kuşburnundan ve gül yapraklarından reçel yapıp ekmek üstüne, somun arası organik gıdalaşacaklar ve selpek ve tuvalet kağıdı gibi başka gereksinimlerini de, zamana kadar kapanmayan AVM’lerden parasız karşılayacaklarmış. Bu yeni sömürgecilerin ana ödevi önce yerel sonra da parlamenter düzeni ele geçirip liberalleştirilmek olacakmış. O zamana kadar ülkemize çok büyük ölçekli vinç, kepçe ve buldozer tekniği gönderilecek ve kısmetse totaliter komünist ejderhayı olduğu gibi çok derine gömecekmişiz. Bu işlerde bizim tecrübemiz var. Vaktiyle faşistleri İngiliz uçaklarında Sofya Mezarlığına düşen 5 bombanın açtığı derin kuyulara gömmüştük. Olayların ufkunda ilk ışıklar belirmeye başladı. Zaten ayda 180 leva ile nereye kadar dayanabiliriz?
Daha önce de benzer doktrin ve planlar çizilmişti.
Bu planların başında Hitler ve Guebels’ın çizdiği bir “OST” (Doğu) Planı vardı. Onlar, Rusya’da kara işleri yapmak için en fazla 25 – 30 milyon yaşamalı demişlerdi.
ABD Dış İşleri Bakanı Olbreit ile İngiltere Başbakanı Margret Tacher de 160 milyon insanın yaşadığı Rusya topraklarını, bu kadar insan için çok fazladır, şeklinde değerlendirmişti.
Kafamızı bu gibi yaban fikirlerle zorlamamızın derin nedenleri var.
Biz çok adaletsiz bir toplumda yaşıyoruz. 1990’dan önce devlet ve kamu mülkünü hepimiz yarattık, fakat komünistlerin sinsi planlarla yaptıkları özelleştirmede tüm mülkiyet toplumun % 30- 40’na geçerken, insanların % 60’ı aç-susuz, fakir ve sefil, sürünür durumda kaldı. Yok olmaya tepki gösterilmemesinin nedeni “daha kötüsü olamaz” gerçeğinden kaynaklanıyor. Biz AB içinde yalnız en yoksulların yaşadığı ülke değil, bir de en adaletsiz ülkeyiz. Ki bu da toplumu bezdiriyor ve “ne olacaksa olsun” sınırında pes olmaya zorluyor.
Unutmayalım. Bulgaristan Türkleri ve ülkemizdeki tüm azınlıklar 1990’da yenilen ve bir daha davranamayan bir toplumda yaşıyoruz. Bülgaristan’ın bir daha güçlü bir devlet olmasını isteyen yok. Aramızda eli kolu iş görenlerimizi Batı ülkeleri topladı ve kullanıyor. Orada çalışıp yaşayanlardan Bulgaristan’a dönmek için can atan yok gibi. Biz kendi aramızda birlik olmaya ve yaşam kavgasında üstün gelmek zorundayız.
Okuyunuz ve lütfen paylaşın.