Neriman ERALP
8 Mart vesilesiyledir.
8 Mart uluslar arası emekçi kadınlar gününüz kutlu olsun.
Hepimiz emekçi kadın, okuyan kız, anne ve nineyiz.
Bayramınızı gerçek kimliğimizi anlatan bir öyküyle kutluyoruz.
Annem!
Bu öykünün başlığına Tek Gözlü Anne demem gerekirdi de, yüreğim varmadı.
Olay şöyledir.
Annemin yalnız bir gözü vardı. Onun tek gözlü olması bana büyük bir utanç yüküydü ve ben kendisinden nefret ediyordum.
Pazarda ufak bir dükkânımız vardı. İhtiyacımız olan parayı kazanmak için tohum satın alır, eline düşeni satardı. Onun yaptığı bu işinden de fazlasıyla nefret ediyordum.
Okuldaki ana-babalarla görüşmelerin birine o da geldi. Çok sıkıldım. İçim içime sığmıyordu. Bunu bana nasıl yapabildi! Ona gözümün ucuyla kin dolu bir bakış attım ve okuldan kaçtım.
Ertesi gün, sınıf arkadaşlarım “Senin annen tek gözlü!” diye benimle alay ettiler.
Annemi bir daha görmek istemiyordum. Sanki yerin dibine batmasını arzu ediyordum.
Bir gün dayanamadım ve
- “Anne senin neden yalnız bir gözün var? Senin yüzünden arkadaşlarımın hepsi benimle alay ediyor. Ölsen de kurtulsam!” dedim.
Annem soruma cevap vermedi. Bense içimi dökmüş ve sakinleştim.. Annem beni bu ağır sözlerim için cezalandırmadı. Bu yüzden olacak, onu yaraladığımı fark edemedim…
Aynı gece gözüme uyku girmedi. Kalktım, su içmek için mutfağa gittim. Annem oradaydı, bir kenara büzülmüş, beni uyandırmamak için sessizce ağılarken, yaşlar tek gözünden akıyordu.
Gece karanlığında ona uzunca bir süre baktım. Sonra yatağıma döndüm. Söylediğim kırıcı ağır sözlerden ötürü olacak, kalbimin kenarında bir sızı belirdi. Nefretim geçmemişti. Tek gözünden yaşlar akan annemi gördüğümde, fenalık geçirdiğimi gizlemem doğru olmaz. O gece ben kendime büyüdüğümde zengin olmayı söz verdim: Tek gözlü annemden ve sefilliğe teslim olmuş hayatımızdan tiksiniyordum.
Bir dış devlette okuma şansı ele geçirince annemi bırakıp gittim. Çok çalıştım. Üniversiteyi yüksek başarıyla bitirdim. Evlendim. Ev aldım. Çocuklarımız oldu….Mutluydum. Başarmıştım. Hayatımda hiçbir şeyin bana tek gözlü annemi anımsatmaması da hoşuma gidiyordu. Memnuniyetim devamlı artıyordu.
Günlerden bir gün annem kapımıza geldi. Yine tek gözlüydü. Üzerime sıcak sular dömülmüş gibi oldum. Tek gözlü babaannesini gören kızım ağlayarak kaçtı.
- “Sen kimsin?” diye haykırdım. – Seni tanımıyorum! Ne cüretle evime gelip
Kızımı korkutuyorsun! Hemen DEF OL!
- “Özür dilerim. Adresi şaşırmış olmalıyım!” – diye kendine konuşurmuş gibi bir
Şeyler söyleyen annem dönüp gitti.
Şükür Allah’ıma. Beni tanıyamadı. Derin bir nefes aldım. Kendime, yaşadıklarımı ebediyen unutacağıma… söz verim. İçime rahatlatan bir esinti geldi. Birkaç zaman sonra bir gün birlikte mezun olduğum arkadaşlarımdan bir buluşma ve kutlama davetiyesi aldım. Eşimi görev gereği başka bir şehre gidiyorum diye yalandırdım ve doğduğum kasabaya gittim. İlgimi avundurmak için, arkadaşlarıma gitmezden önce, adına ev denen, mahallemizdeki eski derme çatma barakaya uğradım.
Komşularımız bana annemin vefat ettiğini söylediler. Gözlerimden tek damla yaş düşmedi. Annemin bana bıraktığı bir mektubu elime verdiler.
“Sevgili oğlum, yıllar geçse de çocuklarını korkutmamak için bir daha evine uğramadım. Senden bir defacık gelip beni görmeni isteseydim acaba büyük küstahlık etmiş olur muydum? Seni çok özledim. Okul törenine geleceğini öğrendiğimde içim içime sığmadı. Benden utanmamak için törene gitmeyecektim. Ben senin utanmana neden olan tek gözlü biri olduğum için esef ediyorum. Sen henüz küçük yaştayken, bir oyun esnasında gözün birini kaybettin… Kör kalmaman için sana bir gözümü verdim… Seninle gurur duyuyordum. Umut ufkum sendin… Yaptığın hiçbir şeyden asla sıkılmadım, sana hiçbir zaman gücenmedim, senin hiçbir hareketinden utanmadım. Birkaç defa bana öfkelendiğinde de:
-“Beni sevdiği için yapıyor…” demiştim.
Oğulum, oğulum… Sevgili aslanım. Ben bu dünyadan gittikten sonra arkamdan gözyaşı dökme… Seni sevdi, seviyorum, çok seviyorum.”