Dr.Nedim BİRİNCİ

Biz, Bulgaristan’da yerleşik, 2007’den sonra Batı Avrupa ülkelerine dağılan ve milyonlarcamızında Türkiye’de soydaş olarak ikamet ettiği çok büyük bir halk topluluğu olduğumuz bilinciyle varız ve var olmaya kararlıyız. . İtiraf etmeliyiz ki, günümüzde modern uygar Avrupası’nın dayandığı kültürel miras bizim yaşadığımız Bulgaristan, Balkanlar, Anadolu topraklarında oluşmuş ve dünyaya ışık vermiştir. Bu ışık bugün bizi loş geliyor. Çünkü aydınlanma bilmeden ve öğrenmeden, algılama, özümseme ve soyutlamadan geçer.  Öz kültürümüz olan Türklüğümüz ve dinimiz olan İslam’ın da ayrıca dünyaya taşıdığı aydınlığın öteki işiklarla katışmasından daha yüksek ve güçlü bir ışıma ve aydınlanma doğması beklenirken, adı filmlere de verilen “Işıklar Savaşı” yaşıyoruz.

Kültürler arası etkileşimin alabildiğine arttığı bir çağdayız. Avrupa Birliği bu kaynaşımı yaşıyor. Bu bakıma, çağımız bir iletişim çağıdır. Böylesi enternasyoneleşmiş bir çağda toplumun kendini dış dünyadan soyutlayarak, ya da halk topluluklarına, azınlıklara insanlığın gidişine ayak uydurma imkanları tanımadan birlikte ilerlemek olanaksızdır.

Her kültür değerlerine evrensellik kazandırmak ister. Biz Bulgaristan Türkleri de bunu istiyoruz. Kimse şu kültüğr eksiklidir, şu engellidir, şu özürlüdür deyemez. Kültürlerin doğuştan eşit olduğu bir gerçektir ve bunu herkesin, her toplumun, her devletin ve uluslararası makamların kabulş etmesi gerekir.

Her toplum uygarlık yarışında ön saflarda yer tutmak ister. Her toplumk diğer toplum ya da toplulukların yarattığı kültüre, bilime ve sanata ilgi duymak zorundadır. Bu açıdan kültür hegemonizmine karşıyız. Kültürel eşitlik her yerde ve her zaman galip gelmelidir. Kültürler arası yarış eşit şartlarda yürütülmelidir. Bu olaya demokrasi açısından baktığımızda, hiç bir çoğunluğun hiç bir azınlık adına karar alması veya dayatması söz konusu olamaz. Başka bir değişle çoğunluk azınlık adına ve azınlık hakkında karar alamaz ve almamalıdır.

Biz, Bulgaristan’da yaşayan bir azınlık Tükt toplumu olarak 160 yıldan beri yani Osmanlının Tanzimatından beri Batılaşmaya çalışıyor ve Batının kültürel ve uygarlık yapısını anlamaya, almaya ve uygulamaya çalışıyoruz. Zamanın Ruse Valisi Mithat Paşa, bu işi en iyi kavramış idarecilerden biri olarak, Bulgaristan’da Türk okullarıyla yan yana Bulgar okulları, Gabrovoda Bulgar Lisesi açılmasında, Ruse’de dram tiyatrosu, müzik sahnesi, kitap evleri ve basımhaneler kurdurarak, pek çok Türk ve Bulgar kız ve oğlanı özel meslek okullarında eğiterek, Batıya öğrenime göndererek öncü rol oynamıştı.

İnsanların zihinsel yapısını etkilemek, daha iyi olarak ve zamana uygun olarak kabul edilenle yenilemek yıllar asırlar alıyor. Bir kuşağın ömrü buna asla yetmiyor. Bu süreç de 160 yıldan beri devam ediyor ve edecektir. Bulgar Çarlık dönemi,sosyalist totaliter aşama ve şimdiki demokratikleşme süreci bu devresel dçnüşümlerle yenileşme ve modernleşmenin, yeni uygarlıklara dahil olmanın ayaklarıdır. 25 Mayısta yapılan AB meclkis genel kurul bileşim seçimleri de ayrı bir ayaktır. Biz ilk kez olmak üzere bu seçimde 4 milletvekili çıkardık ve Hey Avrupa, şu küçük olduğu için pek dşkkat etmediğiniz ve önemsemediğiniz Balkanlarda biz Türkler de yaşıyoruz ve özgün kültürümüzle, dilimizle, edebiyatımızla, üretimlelerimizle birleşik Avrupa içinde bir ateş böceği gibi uçmayı biz de istiyoruz, diyebildik.

Kendi imkanlarımız açısından olmak üzere, AB’ne tarihsel eleştirel açıdan biz de bakalım desek, Batı’yı bugünkü uygarlık düzeyine eriştiren RÖNESANS -AYDINLANMA döneminin insancıl değerleri olduğunu, görürüz. Batı, Ortaçağın karanlık dokmatik değerlerini ilk kez aydınlanma ve Rönesans devrinde sorguladı ve antik çağdan kalma yapıtlarındaki özgürleştirici havayı tam anlamıyla ilk kez bu dönemde soludu. Önemle belirtiyorum, Batı’da ulusal dillerin gelişmesi de, toplumların ulusal benlik ve kimliklerine kavuşmaları da bu aydınlanma dönemine rastlar. Durum böyle iken ve biz  Batı dünyasına kendi aydınlığımız ve elde ettiğimiz özgün özgürlüğümüzle  katılmışken, okulsuz, okuma evsiz, bası yayımsız, şair ve yazarsız, kitapsız, ana dilde ders veren öğretmenlerimiz olmadan nasıl olur da Büyük Avrupa’nın aydın dünyada yer alabiliriz?

Soruyorum: Çağdaş Bulgar zihniyeti, özürlü olduğuna inandığım HÖH lider ekibi, hakkikatten Bulgaristan Türklerine bir Rus “Matryoşka”sı olarak mı bakıyor?. Bizi Avrupa Birliği’ne bir minicik matröşka gibi mi tanıtıyotrlar!

Bilirsiniz, Matroşka’da birbirinin aynı ama değişik büyüklükte olan ve birbirinin içine giren farklı büyüklükte aynı oyuncaklar vardır. Şimdi biz Bulgaristan Türkleri ve Müslümanları olarak en küçük Matröşka figürü olarak bizi en dibe ve en içeri koyacaklar. Dışımızda “AB” – etnik Türk Müslüman grubu” yazsa bile ömür boyu ve ebediyen en karanlık, en kapalı ve başkaları açıp bizi çıkarmadıkça dışarı çıkıp aydınlık görmemiz olanaksız olan zavallılar olarak oracıkta kapalı kalacağız.İç içe girmiş matröşkaların en içindeki zifiri karanlıkta  kaldıkça üzüntüden kendimizi yedikçe, kapkara kararacağız ve kahrolup yok olacağız.

Demek istediğim, aydınlık ve uygarlıklar böyle matröşka misali iç içe girince, küçükler kayboluyor, yaşam hakkı kazanabilmelerinin yolu yok. Evet AB’ye dört milletvekili gönderdik ama, 752 yanında 4 kişinin dikkate alınması zor olur. Bu açıdan, çoğunluğun azınlığı hem ulusal hem de uluslararası AB çapında ezilmesini önlemek için kollarımızı sıvamalıyız.

Tarihte aydınlanma döçnemlerinin birbirinin devamı olduğunu kabullendiğimiz gibi, iletişim ve kültürel bütünleşme dünyasında da uygarlıklarda azınlıkların da özgün yeri olduğu gerçeğini hayata çağırmalıyız. Bu açıdan AB’ye yolcu ettiğimiz 4 HÖH milletvekiline başarılar diler, Bulgaristan Türk, Pomak ve Çingene Kökenli Müslüman kardeşlerimizin oylarıyla seçildiklerini ve kalabalık içinde kaybolmamalarını ve başarılar dilerim.

Reklamlar