Şakir ARSLANTAŞ
Konu: Kahramanlarımız sağ olsalardı hangi partiye oy verirdi?
Yaz çarşıları, güneşli günleri tezgâh altına iterken, yağışlı rüzgârlı günlere davet gönderdi. Mevsim değişecek ama anılarım hep aynıdır. Ne güneşin yakıp kavurduğu günler ne de çadırımın savrulduğu ve soğuk damlaların yüzüme vurduğu anlar “ölümü çağırdığımız geceleri” belleğimden silemez. Benden ayrılmayan hatıralarım, geldim geleli sohbet ve tartışmalarıma hep konu oldu. Bazen yumruk bile sıktığım bu temaslarımda asla son çay veya son kahve olmadı. Yeniden buluşmak ve tartışmak umuduyla ayrıldık hep birbirimizden. Bulgaristan anılarımız, Türkiyeli soydaş kimliğimizin ruhuna şekil veren oldu. Kimse geçmişinden vazgeçemez.
Komünist toplum seçimlerinde gidip oy verir, başkalarının gösterdiği adayları seçerdik, onlar da başkalarından aldıkları emirlerle iş görürlerdi. Bizim işimiz onları seçmek, onların işi ise bizimle uğraşmaktı. Öyle oldu da, kaşıya kaşıya önce sivilce, ardından da her yerimiz yara bere oldu. Bulgar uyuzuna tutulduk. Verilmiş sadakamız varmış, zar zor kurtulabildik.
Bizim kültürümüzde övünmek yoktur. Kendini yani başından geçenleri anlatanlara “guvalak” denir. Ardından kendini gene “göklere çıkardı” gelir. Daha ileri gidilince “ağzı laf yapıyor da, kendini övüyor, sanki aynı çileyi hepimiz çekmedik!” gibi tepkiler gecikmez. “Herkes kendini bilir” deyip ağzını bıçak açmayanlar, 26 yıldan beri sustular. Bu susmayı çözenler ve çözemeyenler var. Susanlar anlatacak bir şeyleri olmadığı için susmuyorlar. Anlatılması sakıncalı olan gerçekler olduğundan ses çıkarmıyorlar. Zindanın zindanı içinde kalmış, çilelerin çilesini çekmiş düşünürlerimizden Deliormanlı Ahmet Şerif Şerefli “TÜRK DOĞDUK TÜRK ÖLDÜK” kitabında hapishanelerde geçirdiği ağır günlere ayırdığı sayfalarda iki tip insan anlatıyor.
Gerçek kahramanlarımızın hayatından bir anı.
Ölümü Çağırdığım Gece
Kimi kez ölüme “Gel artık!” dediğim doğru. Ama ‘Ne şehit oldu ne Gazi’ dedirtmek istemiyordum. Halide Edip Adıvar, “Kendime güzel bir ölüm saklayacağım!” demişti. Kimi kez avucumu açıyor, çok değerli bir nesneymiş gibi bakıyordum ona. Acılarım dayanılmaz olunca son çare olarak bu sırça parçasıyla pisipisine ölümü tercih edecektim. Çok acı duymayayım diye bilek damarını kesince sidik kovasının içine sokacaktım kolumu. Sıcakkan suyun içinde acı vermiyormuş o kadar. Ceza evinde ölümün en kolay çaresi buydu işte.
Yedinci koğuşta kalanlar, hücrelerinde yattıkları döşek üzerinde yemeklerini yiyorlardı. Ekmek kesmek için kesici alet kullanmamıza izin vermedikleri için kimileri konserve kapaklarından bıçak yapıyorlardı. Tenekeyi taşa sürerek keskinleştiriyorlardı. Gardiyanlar bunu bildiklerinden arada bir arama yapıyorlardı. Gardiyan elini cebime sokunca işte bu ufak cam parçasını bulup çıkarmıştı.
“Bu ne?”
“Şey. Tırnak kesmek için kullanıyorum bunu!”
“Bu tırnak keser mi?”
“Ben kesmeye çalışıyorum işte! Tırnak makasımı aldınız ne yapabilirdim?”
Sırça parçasını alıp götürmüştü. Sanki değerli bir taş alınmıştı benden. Beni en çok dayaklayan, paramı çalan, çorbamı eksik veren, banyoya götürüp yıkanmadan getiren hep aynı gardiyandı. Burnumu da o kırmıştı.
Gardiyanda acıma duygusu yoktu. Bir köpekte ondan daha çok insanlık olabilirdi. Gardiyanların suya attıklarını köpekler kurtarmaya çalışıyor, biliyorum.
Bizim işte bu örnek, ÖLÜMÜ YENEN ÖLÜMSÜZLERİMİZ var.
Sayılarını henüz kesin bilemiyoruz, listelerini hazırlayıp yayınlayamadık, çünkü aynı hapishanelerde sahtecikten yatan vicdansız hainler de vardı.
Sahte “kahramanlarımız”– “DS” ispiyoncuları.
İçeride onlar da bizimle beraberdi. Onlar da ayakkabı dikiyorlardı; demir dökümde kapıl dolduruyor gibi görünüyorlardı; marangozhanelerde kereste taşıyormuş gibiydiler; yonga süpürüyor, talaş topluyor, ağaç ununu sandıklara dolduruyorlardı ya da taş ocağında çakıl kırıyormuş gibi yapıyorlardı. Bazıları hem cezaevlerinde hem de “Belene” Toplama Kampı’nda koğuş sorumlusu, kâtip, depocu, alet edevatçı, kütüphane süpürücüsü gibi işleri elle koymuş gibi kapıyordu. Dükkânda gofret ve kullanım tarihi geçmiş balık ve domuz konservesi satıcısı olanlar bile vardı. Biz işe giderken onlar sıra dışı kalmayı her zaman becerdiler. Yemekhanede de öyleydi. Hep toktular. Hep iştahtan kesilmişlerdi. Üzerinde beyaz kurtlar yüzen siyah erik hoşafı geldiğinde ama “ben almayayım, teşekkür ederim” deyenlerin özel vazifeli olduğu 10 yıl önce gün yüzüne çıkmıştı. “Belene” kampında ayakaltında dolaşanların 52 kişi olduğu açıklandı. Memleketimizde, hem de burada soydaşlar arasında, sıktıkça çıbanbaşından yayılan sarı irin ve kara kan gibi akan bir yara var. Uzaktan bakınca görünmeyen, fakat soydaşlarımızın göz göze gelmesine engel olan bir geçmiş sızısı dinmedi gitti.
Basında çıkan son açıklamalarda, Bulgar gizli polis dairesi, aksi istihbarat genel merkezi “DS” ajan dosyaları arasında “Ahmet Doğan, yani Medyo Doğanov, yani Sava, yani Sergey, yani Dönek, yani Andrey” dosyası 10 cilt üst üstte duruyor. Oturup okudum. Bu dosyaların içindeki pislik bir şey değil, dışarıdaki bulaşık suyu deresi şarıl şarıl akmaya devam ediyor. Dosyası açılmayan, dışarı kaçan, göç eden, saklanan, geçmişinden utandığı için yaşar yaşamaz hayat sürdürenler var. Eşine, çocuklarına, anasına babasına, akrabalarına geçmişini anlatamayanlar var. Onların geçmişi beyin ameliyatı geçirseler bile görülemeyecek. Bellek okuma makinesi henüz düşünülemedi.
Dosya Şubesi Eski Başkanı, halen iktidar olan GERB partisi milletvekili Metodi Andreev son açıklamalarında, HÖH partisi kurucu başkanı ve hali hazırda “fahri” başkanı olan Ahmet Doğan sözde “gizli Türk partisi kurmak” suçundan yatarken, siyasi polisten 9 739 (dokuz bin yedi yüz otuz dokuz) leva para almış, deniyor. Bu nasıl iştir, bir türlü aklım almaz!
At imzayı al parayı… Bir yandan, Sofya, Stara Zagora ve Pazarcık hapishanelerinde muhbirlik ve jurnalcilik için maaş alırken, üstünü tepegözlük edip kendini ağırdan satıyordu. Türklerden bu denli kaşarlı bir ikiyüzlü çıkması da başlı başına bir olaydır. Genelde Türkler sökülmeyen bir millettir. Ona, “baş hain” deyenler haklı, püsküllü hain bu adam. (Paraları hangi isimle aldığı önemli değildir.) Ahmet Doğan “hapis yatarken” gizli çalışan makamdan sürekli para sızdırmıştır. “Hapis” yıllarında, o Sofya ile Filibe arasındaki İhtiman kasabası Demir Döküm İşletmesi’nde döküm ustası olarak maaşlı işte göründü. Yine aynı yıllarda Sofya ili dahilinde, Sırbistan sınırı yakınlarındaki Dragoman kasabası lisesinde Marksizm-Leninizm yani Sosyal Bilimler Öğretmeni olarak da sözde görevde bulundu ve maaş aldı. Bu yerlerin her ikisinden de devamlı ve aksatmadan maaş aldı. Ben şahsen bu örneklerin daha da fazla olduğuna inanmaya başladım. Çünkü yılların geçmesiyle BÜYÜK HAİNİN DÖRT BİR YANI iyice kokuştu. Batan “BTK” bankası çöplüğüne Ahmet Doğan çevresindeki şirketlerin parasından 50 000 000 (elli milyon) leva kayıplara karıştı. Benzer örnekler çoktur. Hepsi şok edicidir.
Bu da ikinci tip kahramanlarımıza lider örneğidir.
1 Eylülde Sofya’da meclis açıldı. İlk 3 gün “Rüşvetçilerle Mücadele” kanunu tasarısı görüşüldü. Reformcu Blok (RB) Başkan Yardımcısı ve Başbakan Yardımcısı M. Kuneva hazırlamıştı. Tartışmalar, bağrışmalar, kakışmalar, birbirlerini lanetlemeler ve iş oylamaya geldiğinde sonuç: “Yok, Biz böyle bir kanuna oy veremeyiz!” Kanun geçmedi. Yol kesenler “hazırdan yemeyi seven” takımıdır. Onlar rüşvet yemeden bir gün bile yaşayamaz. Avrupa Birliği’nden gelen paralara el atmazlarsa kudururlar. Bu kadrolar o eski devletin güvendiği kayırılmış kadrolardır. Hapishanede beslenen, sözde “işsiz kaldıklarında” sürekli yemlenen emin eller. Onlar artık hiçbir konuda değişiklik istemiyorlar. Her soruya yanıtları “Hayır!”
“Sağlık Reformu” ile “Eğitim Reformu” ve hatta Avrupa Birliği’nin de ısrarla istenen “Adalet Reformu” meclis kalesini aşamıyor. Genel Kurul Bileşimi’nde gerekli oyu alamıyor. Yasa önerileri “Reformcu Blok” bileşimi altında hareket eden 5 parti tarafından hazırlanıyor ama hayat hakkı bulamıyor. Sonuç, M. Kuneva, Güçlü Bulgaristan Başkanı Radan Kınev ve çiftçiler, yeşiller ve diğer renkler artık “erken seçim” bayrağı kaldırdı. Mart 2016’da Bulgaristan’da erken seçim yapılmasında ısrar ediyorlar. Bu genel politikacı tipi, aslında bir şeyler yapmak istese der yapacak durumda değil. Onlar da, Bulgaristan’ı frenleyenlerden, kıskıvrak bağlayanlardan ve “stop” etmeye zorlayanlardan bazılarıdır. Her gün havada yeni bir bulut beliriyor. Kararıyor gürlüyor ama yağmur düşmüyor. Gerçek budur.
Şimdi 2 ülkede de erken seçimden söz ediliyor. Bir defa 1 Kasım 2015’te Türkiye’de erken milletvekili seçimi olacak. Bu çok önemli bir seçim! Biz, Bulgaristanlı soydaşlar olarak 7 Haziran’da yaptığımız gibi, inat olsun diye gıcık olsunlar diye oyumuzu yine zamanını yaşamış, politikadan tatil olmak isteyen, formül üretemeyen CHP ve MHP partilerine verirsek ve hele CHP akıl ermez nedenlerle Kürt asilerin HDP partisine 1 milyon oy hibe ederse, Türkiye’ye, anavatanımıza, çocuklarımızın geleceğine olağanüstü büyük zararda bulunmuş oluruz. Türkiye’yi bölme hedefli ve Türklüğü ezme amaçlı, silahlı çatışmalı bir siyaset her gün can alıyor. Bu gidişe ancak Cumhurbaşkanımız Sayın R. Tayip Erdoğan, Başbakanımız Prof. D-r Ahmet Davut oğlu ve Anayasal hükümet çözüm getirebilir, mutlaka getirecektir. Kardeşlerim sorun olağanüstü ciddidir. En modern silahlarla donatılmış, ücretli asker kullanan, İslam düşmanı, kelle kesen ordusuna artık 200 000 (iki yüz bin kiralık katil) katıldığını unutmayalım. “Arap Baharı” cesetlerinin Akdeniz kumsallarına vurması bütün Türklüğü ve Avrupa’yı sarstı. Canilerden kaçanların bir ucu Afrika limanlarında, tekneler dolusu denizde, Balkan tren garlarında, taşan trenlerde ve ta a Norveç’tedir. Tarih katliam ve barbarlığın böylesini görmemiştir.
Bu açıdan bakıldığında bu seçimlerin Türkiye için taşıdığı önem son derece büyüktür. Türkiye’de yaşamak isteyen Ak Partiye oy vermelidir. AK Partiye oy vermeyen aklını devşirsin ve bavul sıkmaya başlasın, başka deyeceğim yoktur. Yanlış anlamayınız, kimseyi korkutmuyorum. Atasözümüz “önce komşuna bak!” der. İnanın: Komşuların hepsi bu defa AK Partiye oy verecektir.
Biz, BULTÜRK derneği olarak OYUMUZ AK PARTİYE SLOGANI etrafında birleştik.
Bu seçimde AK Parti listesinde biz soydaşların da 50 aday adayı yükselttik. Bu bir ilk olmasına rağmen, kendilerine güveniyoruz. Hepsi genç ve gerçek kahraman olma şerefini hak etmiş kardeşlerimizdir. Hiç birinin Türk ruhuna leke düşmemiştir. Hepsi hile nedir bilmez, pırıl pırıl aydınlarımızdır.
Bizim için önümüzdeki seçim yeniden toparlanabilmemize bir fırsatıdır.
Bir de, Bulgaristan’da 25 Ekimde muhtarlık ve belediye başkanı seçimi var. Burada eski düzen devam ediyor. “Ajan olmayan seçilemez” kıstası oyun belirliyor. Genç kadrolara yol verilmiyor. Üstüne, ufukta gelecek yılın Martında erken parlamento seçimleri gövde gösterdi. Bu seçimlerde Bulgaristan’daki iki tip insanımız yeniden ve yeniden yüz yüze gelecekler, bu savaşım böyle devam ederken, bizim iyiliğin, dürüstlüğün, hak ve özgürlük davası gerçeğinin büyüyeceğine olan inancımız da güçlenecektir.
Bu defa ancak AK Parti listesine oy verirsek, Türkiye politikasını anlayabildiğimizi, Türkiye’yi hendeğe itmek isteyen dış ve iç, yeni ve eski düşmanlarla savaşan saflarda olduğumuzu ispat edebiliriz. Sayın Başkanımız R.T. Erdoğan’a dil uzatanlar Türkiye’mize, anavatanımıza ve bizim hepimize dil uzatmış sayılır. Burada Erturul ÖZKÖK’ü hemşehrimiz demeye utanıyoruz zaten kendisi de hemşehrilerine hiç bir yardımı dokunmadı.
Düşman hepimizin düşmanıdır. Bunu anlamakta güçlük çekenlerin Türkiye’de yaşama hakkı yoktur inancındayım. AK Partiye Oy Ver! Saflarında yer almayanlar, yukarıda anlattığım sahte ve ikiyüzlü, kahpe ve hilebaz “kahraman” sürüsünden birilerdir. Zaman değişmiştir.
Bir oyun önemi kat kat artmıştır. Ben de bir Türküm deyen her birimiz 1 Kasım’da oyunu AK Parti’ye vermek zorundadır.
Ateş bacayı sarmıştır.
Bunu kavrayamayanların, CHP, MHP ve HDP’ ye oy verme niyetinde olanların, yakınlarının ve çocuklarının Türkiye’de kalmasının anlamı kalmamıştır.
26 yıl önce gelmiş olmamıza rağmen, 1 Kasım 2015 seçimleri hepimiz için
TÜRKİYE VATANDAŞLIĞINI HAK ETME SINAVIDIR.
Bu sınavı ancak oyumuzu AK Partiye vermekle vermiş oluruz.
Kahramanlarımız sağ olsalardı hepsi AK Partiye oyunu vereceklerdi!
Şu zor günde Türkiye’nin bizlere ihtiyacı var.
Bizlerde hain çıkmazdı kelemesi mağlesef bizlerde de değişmeye başlamış, ne olur buna çok dikkat edin. Bu gün AK Parti dışında oy kullanmak Türkiye Cumhuriyetine zarar olduğunu tüm çevrenize iletiniz.
BURAYA NİÇİN GELDİĞİMİZİ BİLELİM, BURADAN ÖTE KÖY OLMADIĞINI DA.
Anavatanımızı hak edelim!