Tarih 21 Şubat 2021
ANADİLİMİZ

Bilmek ve bilmemek, görmek ve görememek, hatta gece ve gündüz gibi anadil… Anadiline saldırıların, yasakların, engellerin ve cezaların acısı insanın içinde kalır, yaktıkça yakar ve bir gün gelir öyle bir patlar ki, sanki uğuldayan dilsiz bir volkandır. İçindedir o volkan, köklerinde kaynar ve lav olup akar…

Anadil yasağı acısını, ilk kez hissettiğimde, kendimi ateşe atılmış bir kuş sanmıştım. Yanıyordu yüreğim, çırpınsam da uçup kaçamıyor ve kalbim, beynim, zekâm, hafızam yanmasın diye büzüldükçe küçülüyordum. Bu acılar biter bir gün umudunu arıyordum.

Biz altmış yıldır büzülüp küçülüyoruz. Elli bin söz ve deyim, tek sözle anlatılan atasözlerimiz ve fıkralarımız vardı bizim. 2021e doğru dil kurallarından kopmuş ve bağımsız yaşayan dört-beş
bin incimiz kaldı dilimizin altında…

Dünya dillerinden Türkçe’yi, Bulgaristan Türkleri’nin anadilini anlatıyorum…

Analar çocukları için endişelenir ve korkar. 20 yüzyılda bizim analarımız öyle çileler gördü ki, çocuklarımız anadilimizi öğrensinler ve kültür havzamızdan bol bol içsinler diye GÖÇ ettiler. Bulgar vahşi polisinin copundan önce gelir anadilimizle yaşamak. En köklü tutkumuzdur hemde..Çünkü ana dilsiz bir insan, hayvanlara eşdeğerdir.

Ne zaman göçe kalktık biliyor musunuz? Okullarımız yıkılıp yakılmaya başladığında, İnsanımız camilere toplanıp yakılmak istediğinde başlamıştır Anadolu’ya göçler ve yol gösterenimiz “Gün olur devran döner!” inancı olmuştur.

Bulgaristan’da bir değil, dokuz anadil birden yok ediliyor. Makedoncanın, Gagavuz canın, Ulah canın, Tatar canın, Çerkez cenin, Türkçenin, Pomak canın, Roman canın, ve daha birçok yerli azınlık, etnik ve topluluk ana dillerinin toplu mezarı kazıldı. Davul zurnayla defin yapılıyor. Bu vahşetin büyük töreni! Çanlar çalıyor. İmamlar kimsenin anlamadığı dillerde Fatiha okuyor. İlkbaharda tohum ekilir ve diriliriz nasipse umuduyla dünya değiştiriyor dillerimiz, kültürlerimiz ve medeniyetimiz. Ayakta kalan, yapraksız ve goncaya durmamış ağaç gibi, anadilini bilmeyen insanlar..Ne kadar ürersek üreyelim anadilimiz olmadan toplum olamayız, sanat ve kültür yaratamayız, dünya halklarından bir halk, medeniyetlerden medeniyet olamayız, basitleşip aptallaşırız. Geçmişini anlatamayan, geleceğini hayal edemeyen zavallı yaratıklar olarak sönüp gideriz…
Devletler olmadan önce insanlar dillerini, sanat, kültür ve dinlerini yani anadillerini nasıl yaşatmışlar? Soruların başında gelir. İkinci soru ise ; yüzkırküç yıldan beri Türkçemize saldıranlar galip mi geldi? Sorusudur. . Her varlık kendi başınadır. Var olup olmama bir mücadeledir.
Bize yapılan en büyük kötülükler arasında en kötüsü nedir düşündünüz mü? İnsanlıktan çıkarılmak istenmemizdir.

Toplumdan koparılıp ahıra kapanmamızdır. Bizsiz olabileceklerini düşünenlerin yanlışıdır!

Ana sevgisinin yavruya geçmesini engellediler. Analarımızda, yavrum da babası gibi hapishanelere düşer mi, zulüm görür mü, eve döndüğünde gözünü kırpmadan sabahlar mı duyumları belirdi. Buna sebep olarak hep Türk oluşumuz, anadilimiz, türkü ve şarkılarımız, manilerimiz, ninnilerimiz, davul sesimizin gümbürdeyişi, zurna kamışlarımızın çatlak ötmesi gösterildi,.geçmişimizi devretme kültürümüz ve bunun temel aracı anadilimiz, en korktukları şeydir

Analarımız çocuklarıyla ilk konuşmayı hamilelikte yapar. Yılmayacaksın oğlum sen Türk’sün!  Bir ana yeminidir bu. Bu yemin çocuklarımıza ilk ana bağrında geçer. Dünyada yenilmezlik ruhu Türklükle beraber doğmuş ve vatan toprağımıza Türk ruhuyla gelmiştir. Türk ruhundan asil ruh yoktur. Türklükle yaşayanlardan mutlu insan da gelmemiştir bu dünyaya… Türk’ten yürekli ve büyük dost da yoktur.

Anadilimiz, bizim ruhumuzun, kalbimizin ve zekâmızın dile gelişidir. Türkler Türkçe konuşmak için vardır. Yeryüzündeki tüm iyiliklerin adı Türkçedir. Kültürümüzün özü hizmet kültürüdür. Güç kaynağımız Türkçe etkileşimdir. Türk geleneklerine göre yaşayarak beraber olmamızdır. Bu iletişimin atkısı ve dokusu anadilimiz, Türkçemizdir.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), 21 Şubat’ı Uluslararası Anadil Günü adı altında, uluslararası uzlaşıyı, kültürel çeşitliliği ve çok dilliliği desteklemek amacıyla 1999 yılında takvime alması, biz Türkleri düşündüğü için değildir. Bize, başkalarının başına gelen sizin de başınıza gelebilir, demek içindir.

Dünya’da altı bin dil var, emperyalizm ve ulusal devletler çağı olan 20. Yüzyılda yarısı sökülüp unutulma salgınına yakalanmıştır. İngiltere Hindistan’ı sömürgeleştirdiğinde konuşulan altıyüz seksen dilden yarısı bakımsızlıktan kuruyan bitki çeşitleri gibi solmuş ve konuşulmayınca unutulmuştur. Bugünkü Bulgaristan’da resmi dil olarak Bulgarca dayatıldığı gibi, Hintliler de İngilizce öğrenip konuşmaya zorlanmışlar ve birçokları ana dilsiz kalmışlardır. Bu bakıma Avrupa’da yaşasak da Bulgaristan’daki bütün etnik anadiller kaybolacak diller listesine alınmış ve anadilimiz Türkçemi de, düşmanlarımızın uşağı olan Ahmet Doğan tarafından bu kara listeye katılmıştır. Bu, çok acı bir gerçektir.
Avrupa kıtasında “tehlike altına alınan diller” listesine alınan anadilimiz, son yıllarda, “ciddi anlamda tehlikede” cetvelinden çıkarıldı, “yaşamını sürdürmesi son derece tehlikede” derecesine katıldı. Bu sıralamanın son sayfasında “kaybolmuş diller” var.

1999’dan beri yani 22 yıldır biz de Sofya’da ve Bulgaristan Türkleri’nin yaşadığı her köy ve kasabada anadil gününü anarken acımızı bastırmaya çalışıyoruz. Bu anma gününe yaklaşımımızda olağanüstü büyük ve hala aşılamamış bir çelişki var. Bir yandan Bulgaristan’da Türk ve İslam kültürünü yaşatmak için Türkiye Cumhuriyeti’nden gelen mali ve manevi yardımlara rağmen,  Bulgaristan Müslümanları Diyaneti Baş Müftülüğü ’nün dinin anadilden önce geldiği takıntısından kurtulamayışı dikkat çekicidir.  Maaşlarını Türk halkının tasarruflarından alan bu görevlilerin, 1970 – 80’lı zulüm yıllarından sonraki 30 yılda halkımıza korku zehri olarak aşılanan “Türkçe bilenin başına bela gelir” saçmalığını da toplumumuzdan söküp atmaya çaba göstermeyişle ilgi çektiler. Camilerimizde Arapça ve Bulgarca konuşmakla Türk kimliği yaşatılamaz! Bunu Türkçe anlattığımızda bizi anlamıyorlar.

Bizim sözde İslamlaştırılmış Bulgar olduğumuz masalları sanki hoşlarına gidiyor.

Tarihsel irdelemeler 19. Yüzyıl sonlarına kadar Türkçenin dış dünyada en çok konuşulan yerlerden birinin Balkanlar olduğunu gösteriyor. Bulgarca, Makedonca, Yunanca, Arnavutça, Sırpça vb Balkan dillerinin Türkçeden çok etkilendiği ve her birinin günümüzde de 3-5 bin Türkçe kelimeyi canlı kullandığı ve kültürel kaynaşmada anlam zenginliği oluşturduğu bilinir. 1950’lı yıllar Bulgaristan’da Türkçenin kükrediği yıllardır. Türk lise ve pedagoji okullarında, Sofya Üniversitesi’nin Türkçe eğitim veren fakültelerinde, sanat toplulukları, tiyatro, basım evi, gazete, dergi ve radyoda biçimlenen Bulgaristan Türkleri’nin edebiyat dilinde dört yüz doksan altı üniversite mezunu Türk Genç orta direk oluşturmuş ve Bulgaristan Türk Edebiyatı biçimlenmiştir. Bulgaristan’da bir azınlık halinde yaşamalarına rağmen, Türkler üçyüz e yakın şair ve yazarla ve dört binden fazla Türk öğretmenle, -Avrupa’da pek çok milli azınlığın gerçekleştiremediği – azınlık sanat, kültür ve edebiyatına hayat hakkı bahşetmiştir. O yıllarda dilimizi geliştirmeye özel gayretlerimiz sonsuzdu.  
Bulgaristan Türkleri’nin 20.yüzyıl milli bilinçlenme davasında SUÇUMUZ NEDİR? Cevap arıyoruz: Türk olmamız, Türkçe konuşmamız, Türk kimliğine, tarihine ve kültürüne sahip çıkıp özümüzle yaşamamız değil midir? Zulmün zulmüne dayanan, biat etmeyen, boyun eğmeden Türklük!…
Bulgaristan Türkleri, kendilerinin asimile edileceği hissine iyice kapılınca ülkedeki Türk temsilciliklerine dilekçeler yazmaya başlamışlardı. Göç dilekçeleriydi bunlar.  Başvuranların sayısı yarım milyonu bulmuştur. Ama bu girişimler de Bulgaristan yönetimi tarafından yasaklanmıştı.
 
 Bulgaristan Türkleri bunları yaşarken, Türkiye ise 1960
Darbesi öncesi ve sonrası genel olarak ülkenin durumundan dolayı kendi iç meseleleriyle daha çok uğraşmıştır. Bu dönemde Bulgaristan Türkleri ile fazla ilgilenememiştir. Kimliğimize saldırılar 1982 Kenan Evren’in Sofya’yı ziyaretinde “eti senin kemiği benim” deyince diktatör T. Jivkov daha da kudurmuştu. Çaresizlik Bulgaristan Türk azınlığın kaderi olmuş ve 1984-1989 yılları arasında ağır baskılar altında soykırım yaşanmasına kadar derinleşmiştir. Büyük darbeyi anadilimiz ve halk kültürümüz almış ve asimile edilmenin son haddinden dönmüştük.  Bu kanlı kavgada “dillerini”kaybeden Pomakların elinde ise, yalnız dinleri ve Müslümanlık kalmıştır. Son hedefte tüm azınlıkları asimile ederek homojen bir yapı oluşturmaya çalışan Sofya yönetimi, halkın parçalanmasına sebebiyet vermiş ve toplum dağılmıştır ve hala toplanamıyor.

Bizde, azınlıkların kendi dillerini konuşması bugün de yasaktır. Türkçe konuşmalı seçim toplantıları yapmak da yasaktır.

Türkçe davul çalmak, müzik yapmak, Türkçe basın ve yayın yasaklanmıştır.

Azınlık çocuklarını Bulgarlaştırılma çalışmaları ise devam etmektedir.
 Okullarda Türkçe dersi kaldırılmış, bunun yerine derslerde Bulgarca
Eğitim verilmiştir. Halkımızın yarası büyüktür.
 
Bulgaristan Türkleri asimilasyon siyasetini asla kabul etmemiştir.
Asimilasyon siyasetinin ana hedefinde Türkçemizin, anadilimizin, Türk kimliğimizin eritilip yok edilmesi vardır.

Bu vahşi sürecin durdurulmasında en büyük rolü 1989 Mayısında Bulgaristan Türkleri’nin hak ve özgürlükleri, temel insan hakları, azınlık hakları, adalet ve demokrasi uğruna savaşımlarının Milli Ayaklanma ile taçlanması vardır. Bu ayaklanma milli köklerimizde 100 yıl kaynayan öfke ve hiddetimizin yanardağ gibi fışkırmasıydı ve Bulgar komünist devletini devirdi.
 
1992’de komünist zulmün ana kalesi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağıldı. Yedi Türk devletin ve milli Türk azınlıkların komünist sistemden sökülmesi, mille devletlerin kurulması yeni büyük Türk atılımı oldu. Otuz yıl gibi bir sürede,Türk dilinin Orta Asya ve Kafkasya Türk Devletlerinde resmi dil olması, yazı dilinin Kiril Alfabesinden Latin Alfabesine geçmesi, TURAN Dünyası Bayrağı dalgalanması ve Bulgaristan Türklerinin de TURAN dünyasına alınması kayda değer başarılardan yalnız bazılarıdır.

Bulgaristan Türkleri Hizmet ve Kültür Derneği BULTÜRK Bulgaristan Türklerini, sanat ve kültürünü Türk Dünyasına ve Türkiye’de tanıtılmasına olağanüstü hizmetlerde bulundu.
 
Balkanlar’da kurulan on bir devlette on bir resmi dil konuşulurken, seksen lehçe de konuşulmuyor ve Türkçemiz gibi yasaklanmış dillerin bir dünya dili olmasına rağmen, gölgede kalmasına çabalar devam ediliyor.  Kuzey Makedonya Cumhuriyeti Bulgaristan çelişkileri, 2021’den başlayarak Balkanlarda yeni milli ve ortak politikalar geliştirilmesi gerektiğini gündeme taşıdı. Etnikler ve milletler arası Çeliklilerin devletlerarası savaşlarla değil, yuvarlak masa etrafından çözülmesinden ve etnik hakların ve tüm etnik topluluk dillerine ve kültürlerin hayat hakkının yasallaşmasından yana olan etnik azınlıklardan biri biz Bulgaristan Türkleriyiz. Kimliklerin tanınmasının Milli politikaların temelini oluşturmasını istiyoruz. Anadilimiz Türkçe’nin devlet okullarında okutulmasını, Türkçemizin Bulgaristan’da ikinci resmi dil olmasını istiyoruz. Azınlık kimliklerini tanımayan devletlerin egemenlik ve bağımsızlığının tanınmamasında ısrar ediyoruz.

21. yüzyıl etniklerin, etnik dilleri ve kültürlerinin yüzyılı olacağı umutlarıyla, okuyanlara teşekkürler. 21 yüzyılda Bulgaristan Türkleri anadil şarkısını birlikte söyleme umutlarıyla…
 

Kalın sağlıcakla

Reklamlar