Alptekin CEVHERLİ
++++++++++++
(Sayın Cumhurbaşkanı’nın Amerika kıtasını 12’nci yüzyılda Müslümanlar keşfetmişti demesi ardından, bazı cahiller ve aşağılık kompleksinde olan zevat, ‘mal bulmuş yağmacı gibi’ bu sözün üzerine atlayıp akıllarınca Cumhurbaşkanıyla alay etmeye kalktılar. Bu arada ne yazık ki, kendi entelektüel birikim seviyelerini gözler önüne serdiler. Bir insanı sevmeyebilirsiniz. Ama her sözüne karşı çıkmak ve “yanlış” demek bağnazlıktır. Bundan yaklaşık 5 yıl önce yayınlanmış olan; “Amerika kıtasını kim keşfetti?” yazımızı gündem olmasına ve önemine binaen özetleyerek sizlerle yeniden paylaşıyoruz. Sürekli okurlarımızın bu tekrar nedeniyle affına sığınırım. A.C.)
* * *
Genel olarak sonucundan emin olmadığınız ancak test ederek ikna olacağınız bir konu gündeme geldiğinde çoğunlukla aklı evvelin biri çıkar ve “Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok” diye buyurur. Ve sizin o konuda araştırma yapmanıza kalbinizin mutmain olmasına böylece engel olunur.
Bunu hepimiz hayatımız boyunca defalarca yaşamışızdır.
Ama bugün, bu saçma ön yargıyı ortadan kaldırıyoruz!
+++++++++
OSMANLI UYUYOR MUYDU?
Şimdi bir devlet düşünün…
Dört kıtada at koşturan (Asya, Avrupa, Afrika ve Avustralya –Açe Sultanlığı vs.-), donanması dünyanın en güçlü deniz filosu olan (Akdeniz, Karadeniz, Atlas Okyanusu ve Hint Okyanusu egemenliğinde), parası altından, ordusu yenilmez, istihbaratı süper, inancı sağlam, sözü dinlenen (hatta adamların kendi aralarındaki danslarını bile ahlâka mugayir diye yasaklatabilen), teknolojide ileri bir devlet…
Osmanlı İmparatorluğu!
Bütün bu imkânlara sahipken, Avrupa’nın küçük sayılan yeni bir devleti (İspanya) dünyanın başka bir köşesinde yeni bir kıta keşfeder ve koca kıtayı sömürgesi haline getirir.
Ve bu bizim süper ötesi güç, sadece seyreder…
(Düşünün Ay’da Türkiye bir üs kuracak ve ABD’nin bundan haberi olmayacak; mümkün mü?)
Sizce ne kadar mantıklı?
Yoksa bize tarih diye başka şeyler mi yutturuyorlar?
Kendimizi, geçmişimizi anlatmayıp; zihnimize, kendi tasarladıkları geleceğe göre şekil mi veriyorlar?
Uzun lafın kısası; onlar Amerika’yı bir daha, bir daha keşfederken, bize şartlandırdıkları tabulara bağlı kalmamızı ve bir lokma bir hırkayla uyumamızı mı öğütlüyorlar?
Her dediklerine kayıtsız şartsız inanmamızı mı ve ‘he’ dememizi mi istiyorlar?
Şimdi hep beraber, şimdiye kadar bütün bildikleriniz sarsacak, tarih diye yutturulan afyonu çıkartacak, geçmişin en büyük dinsel soykırımının yaşandığı gerçeklere uzanıyoruz…
* * *
Amerika Kıtası 1492’de Avrupalılarca keşfedildikten sonra İspanyollar, Portekizliler, Fransızlar ve İngilizler, buradaki yerli halkları ortadan kaldırarak toprak sahibi oldular.
Peki, madem orada insanlar yaşıyordu, bu bir keşif sayılır mı?
Keşif olması için, insanlar tarafından ilk kez bulunması gerekmez mi?
Bu soruyu aklınızın bir köşesine yazın…
+++++++++++
MEÇHUL TOPRAKLAR
27 Kasım 2007’de Profesör Barry Fell’in yayınlanan “İslâm Amerika’da her yerde” adlı makalesinde bakın neler anlatılıyor…
“İslam Amerika’da her yerdedir. Biz, sadece bakmak zorundayız. Ülke üzerinde müthiş etkisi vardır” diyor. Ardından da Kızılderili dillerinden geçen ve bugün de aynen kullanılan eski yerleşim birimlerinin adlarından örnekleri sıralıyor. Meselâ Tallah-Hasse (Tallahassee), Allah-Bumya (Alabama), Halife –Caliph- Haronia (California), Islamorda Florida isimlerinin aslında Arapça kökenli etimolojik temellere dayanarak oluştuğunu öne sürüyor.
Hatta Kristof Kolomb’un gemisinde kullandığı haritaların El İdrisi’ye ve El Mesudiye’ye ait olduğunu hatırlatıyor. Hatta El Mesudî’nin 950’lere ait haritasında aşağıda gördüğünüz gibi Amerika kıtası çizili olup ‘El Meçhul’ diye bahsedildiğini ispatlıyor.
(El Mesudi: Ebu el-Hasan Ali bin el-Hüseyn bin Ali el-Mesûdî; kısaca El Mesudi olarak bilinen Bağdatlı bir Türk olan bu coğrafya ve metalürji uzmanı 896 ile 956 yılları arasında yaşamıştır.
El İdrisi: El-İdrisi el-Kurtubi el-Hasani el-Sebti; Kısaca El İdrisi olarak bilinen Endülüslü Hazar Türkleri’nden bu coğrafya bilgini 1099 ile 1165 yılları arasında yaşamıştır.)
++++++++++
ÇAĞATAY HANLIĞI’NIN DONANMASI
Malezya kaynakları ise bize daha da ilginç bir bilgi sunuyor.
Bugünkü Çin’den (Yani o dönemin Çağatay Türk-Moğol Hanlığı’ndan) gelen Avar Türklerinden Bayan Kağan’ın akrabası Müslüman Amiral Zengi Hacı Mahmud, binlerce kişi alabilen büyük gemilerle okyanus ötesi ticaretle uğraşmakta Malezya, Singapur, Filipinler ve Endonezya, Havai gibi ülkelere hem İslâm’ı öğretmekte hem de karşılıklı ticari ilişkileri geliştirmektedir. Amiral Mahmut aynı zamanda Afrika, Arabistan ve Hindistan’a da gitmiştir.
Aşağıdaki fotoğrafta Dubai’de gösterilen Kristof Kolomb’un 1492 yılındaki minik Santa Maria adlı gemisiyle, Zengi Hacı Mahmud’un 1420 yılındaki gemilerinin eşit oranda küçültülmüş maketi görülmektedir. Mahmud’un gemilerinin bu devasa boyutuna Hem İbn-i Batuta hem de Marko Polo seyahatnamelerinde de ayrı ayrı değinilmiştir.
Şimdi ise bu fotoğrafa bakarak, hangisinin Amerika kıtasına daha rahat ulaştığına kendiniz karar verin…
* * *
Bütün bunlar bir yana Engizisyon tarafından işgal edilen ancak henüz hâlâ Müslüman olan İspanya’dan (Endülüs) Amerika’ya doğru yola çıkan iki gemideki kılavuz kaptanları değinerek Profesör Barry Fell’e dönmek istiyorum.
Kristof Kolomb’un kılavuz kaptanları aslında iki Müslüman kardeştir. Yolculuktan Vicente Yáñez Pinzonvas ile Martin Alonso Pinzon Pinta adlı Müslüman kılavuz kaptanlar sorumluydular. Fas’taki Marinid Hanedanlığına bağlı Sultan soyundan gelen 3’ncü Ebu Ziyan Muhammed (1362-1366) ile bu iki kardeş Amerika’ya defalarca ticaret yolculuğu yapmışlardı. Kolomb onlarla bu nedenle kılavuz kaptan olarak anlaşmıştı.
++++++++++++
NEVADA’DAKİ MEDRESELER
Harvard Üniversitesi’nden emekli öğretim üyesi Profesör Barry Fell, aynı zamanda pek çok bilimsel kuruluşun da üyesidir. Amerikan Bilim ve Sanat Akademisi, Royal Society ile Epigrafi Toplum ve Toplum Bilimsel ve Arkeolojik Keşifler Kurumu bunlardan bazılarıdır.
O, Amerika’ya İslam’ın gelişini 650 yılına kadar götürür. Yaptığı kazılarda o döneme ait üzerinde Kufi yazılı argüman bulunan nesneleri Amerika çapında çeşitli kazılarda bulur. Profesör Fell, sonra Müslümanların Amerika’da Hz. Osman, ya da en azından 4’ncü Halife Hz. Ali zamanında geldiğini ifade eder. (Ancak bizim arşivlerimizde o bölümler ne yazık ki kalmamıştır.)
Profesör Fell yine çeşitli arkeolojik kazı sonuçlarını birçok bölge genelinde meselâ Colorado eyaletinde, New Mexico’da ve Indiana’da 700-800 yıllarına ait Müslüman okulların (Medreselerin) inşa edildiğini söyler. Kalıntılarını fotoğraflarla belgeler. ABD ise bugün o bölgelerde askeri ve nükleer denemeler yapmaktadır… (Bu nedenle ABD’deki 1’inci derece askeri bölgeden Türkiye’nin belge sunması mümkün değildir.)
Bu konuda çok sayıda yazılar, çizimler ve grafiklerin kayalar üzerinde batı Amerika’da en uzak ve bozulmamış arazilerde keşfedildiğini dile getirir. Üzerinde kufi harflerle Arapça ve Türkçe yazılar bulunan yazılı belgelerde Müslüman eğitim sistemi tarafından verilen ödüller (takdirnameler) vardır. Bu belgelerde Kuzey Afrika Arapçasında eski kufi harflerle okuma-yazma gibi konuları kapsayan, aritmetik, din, tarih, coğrafya, matematik, astronomi ve yön bilimleri yazılmıştır. Bu göçmenlerin torunlarının Iroquois, Algonquin, Anasazi, Hohokam ve Olmec gibi mevcut yerli kabileleri olduğu düşünülmektedir.,.
…
Evet, bugün için artık iş işten geçmiş diyebilirsiniz.
Ama unutmayın ki, bundan 500 yıl önce yıkıcılar da öyle deseydi; ve Amerika’yı yeniden keşfetmeseydi bugünkü dünya çok daha farklı olurdu!…
* * *
Kaliforniya eyaletine yakın olan sayfiye yeri Havasu Gölü (orijinal adı Havasu Lake) havzasında çok sayıda tarihi bina kalıntısı mevcuttur.
Bunların bir kısmı Kolomb öncesi Kızılderililere ait denilirken, bir kısmının ise kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Daha doğrusu söylenmemektedir. Yapılan incelemeler, söz konusu kesme taştan inşa edilmiş bina kalıntılarının 7 ve 8’nci yüzyıla ait olduğunu göstermektedir.
Hatta bazı Amerikalı hayalperestler, bu binaların Orion gezegeninden gelmiş uzaylılar tarafından yapıldığına dahi inanmaktadır. Havasu Gölü civarında bu maksatlı toplantılar yapmaktadırlar. Hatta ve hatta bu konuyla ilgili dernekler kurmuşlardır.
Oysa orijinal adından da anlaşılabileceği gibi, etrafı dağlar ve çöllerle kaplı bir arazide; havası temiz ve suyu bol olan bugün için bir turistik bölgedir Havasu Gölü. Kızılderili adlarının bir çoğunda olduğu gibi ‘Havasu’ da Türkçe’den alındığı orijinal haliyle kullanılagelmiştir.
Şimdi ise konuyla ilgili araştırmacı Profesör Doktor Barry Fell’in Nevada çölünde yaptığı araştırmalara bir bakalım isterseniz…
Profesör Bell Nevada’da kayaların üzerine kufi harflerle kazınmış olan “Allah’ın adıyla başlarım” yani besmelelere dikkat çeker. Ayrıca Bell 7’nci yüzyıla ait bu yazılarda henüz “hareke” sisteminin Arapça’da tam olarak oturmadığı için Ortadoğu’daki eş tarihli yazılarda da harflerin üzerinde bu işaretlemenin tam olarak kullanılamadığını belirtir.
Bu ayrıntı dahi İslâm’ın 7’nci yüzyılda Amerika kıtasında olduğunu ispat etmeye kâfidir.
Ayrıca bir taş yazıtta yine kufi harf metoduyla Kelime-i Tevhid’in yazılı olması bölgenin ciddi bir İslâm beldesi olduğunu gösterir.
Kaliforniya Üniversitesi’nden diğer iki Amerikalı tarihçi profesörler Heizer ve Baumhoff da Nevada’da yaptıkları arkeolojik kazılarda bölgede bir medrese olduğuna dair bilgilere ulaşmış ve yine kufi yazılara ve Türk-İslâm nakışlarına ve motiflerine rastlamışlardır.
Yine aynı profesörler aynı dönemin Berberi Kuzey Afrika’sında kullanılan beşgenin iç açılarını elif kullanarak hesaplama aritmetik tekniğinin bu medresede de öğretildiğini yazmaktadırlar.
Doğuya akan Nehir (East Walker River) civarında yapılan kazılarda da Peygamberimizin adının yazılı olduğu sikkeler bulunmuştur. Şu anda bu sikkeler Churchill İlçesi müzesinde ve Kaliforniya Üniversitesi’nde saklanmaktadır.
Cottonwood Vadisi’nde yapılan kazılarda elde edilen seramik üzerine işlenmiş aritmetik notlarının ise 8’nci yüzyıl Libya ve Fas’ında rastlananlarla aynı olması, o dönemde Kuzey Afrika’dan Kuzey Amerika’ya ciddi bir göç olduğunun kesin kanıtıdır.
Kolorado, Nev Meksiko, Arizona’da ise yapılan kazılarda 9’ncu yüzyılda yerlilerin kesme taş evlerinin Endülüs, Kuzey Afrika evleriyle aynı plânda olduğu görülmüştür. (Haremlik-selâmlık, kiler, tuvaletler vs.)
12’nci yüzyılda ise henüz Müslüman olmamış yerlilerle, bölgede ciddi bir mücadele yaşandığı ve Güney’e göç edildiği anlaşılmıştır.
Daha ilginci ise 1951 yılında Beyaz Dağlarda (White Mountain) bulunan Benton Kasabası yakınlarında bulunan 8’nci yüzyıla ait kufi yazılarda “Şeytan bütün yalanların kaynağıdır” yazısına rastlanmıştır. Yine Nevada’daki Ateş Vadisi’nde ve Atalanta’da da benzer taş yazıtlara ulaşılmıştır.
Ama en enteresanı ise ilginçtir, bir papaz tarafından bulunmuştur.
Cambridge Massachusetts eyaletinde 1787 yılında yapılan yol kazısı esnasında işçiler topraktan çıkardıkları bir avuç madeni parayı ne olduğunu anlamak için Papaz Thaddeus Mason Harris’e götürürler.
Papaz Harris gördüklerine inanamaz çünkü paraların üzerinde Arap harfleriyle açıkça “La ilahe illallah Muhammeden Resulullah” yazmaktadır.
Paraların incelenmesi için Harvard Üniversitesi Kütüphanesi’ne gönderir. Yapılan incelemede paraların 8 ve 9’ncu yüzyıla ait Semerkand Türk sikkeleri olduğu ve ön yüzlerinde ise Besmele yazılı olduğu ortaya çıkar.
El Salvador’dan Corinta bölgesine, Küba’dan Teksas’a ve daha yüzlerce bölgeden örnek vererek siz değerli okurlarımızı yormak istemiyorum.
İsteyen okurlarımız araştırıp çok daha fazla bilgiye ulaşabilir…
Kolomb’un seyir defterinin kısaltılmamış birebir baskısını bulabilirseniz (ki bulmanız mümkün değil) orada çok daha şaşırtıcı bilgiler vardır.
Profesör Bell’in notlarında Kolomb’un seyir defteriyle ilgili kısaltarak aktardığım şu notlar insanda şok etkisi yaratmaktadır. Kolomb şöyle diyor:
“Karaya çıktığımızda kadınlar bizi görünce yüzlerini aynen Endülüslüler gibi peçe ile örtüyorlardı. Başları örtülüydü. Elbiseleri ve etekleri uzundu, omuzlarında Endülüs tarzı şal örtülüydü.
Aynen Gırnatalı Müslümanlar gibi giyiniyorlardı.
Bu (Kızılderili) kadınların iffet ve namus anlayışları aynen Endülüslü Müslümanlar gibiydi…” (İşgalci Avrupalıların her zaman yaptıkları gibi, yerli kadınların namusuna göz diktikleri bu notlardan hemen anlaşılıyor.)
21 Ekim 1492 tarihinde Küba kıyılarına ulaşan Kristof Kolomb seyir defterine bu kez şu notu düşer:
“(Küba kıyısında) Cibara civarında denize yakın bir tepenin üzerinde cami var.”
Kolomb seyir defterine devamla bölgedeki gemilerin yelkenlerinde ve cami minarelerinde Kur’an ayetleri işlenmiş olduğunu belirtir.
++++
AMERİKA’DAKİ İSİMLER
Profesör Bell araştırmasında halen Kuzey Amerika’da pek çok yerde Arapça yer adı olduğunu dile getirmiştir. 565 yerleşim yerinin adı Arapça kökenli İslâm adıdır. (Bunların 484’ü ABD’de, 81’i de Kanada’dadır.)
Yerli kabile isimlerinin ise neredeyse tamamına yakını Türkçe ve Arapça kökenlidir. (Anasazi, Apache, Aravak, Arikana, Chavin, Cherokee, Cree, Hohokam, Hupa, Hopi, Mekke, Mohician, Mohawk, Nazca, Naz Pençe, Zulu ve Zuni bunlardan sadece birkaçıdır…)
Sequuouya (Sekuuya) yerli dilinde Arapça harfler, üstelik de kendi sesleriyle dikkat çeker. (Arapça’nın 7’nci yüzyıldan itibaren Müslüman milletlerin dillerini önemli ölçüde etkilediği bilinmektedir. Türkçe ve Farsça’daki durum bunun en açık örneğidir.)
++++
MÜSLÜMAN REİS
Amerika Birleşik Devletleri kurulurken Kızılderililerle yapılan antlaşmalarda Kızılderili kabilelerinin ve reislerinin (Melik) adları taraf olarak geçmektedir. 1600 – 1800 yıllarını içeren bu antlaşmalar incelendiğinde bölgede hangi milletlerin yaşadığı çok net olarak anlaşılmaktadır. Meselâ 1787 yılında Delavare Nehri kıyısında yapılan Barış ve Dostluk Antlaşması’nı genç Amerikan Hükümetiyle yerlileri temsilen (Reis) Abdül-Hak Muhammed İbn Abdullah imzalamışlardı.
Bütün bu belgeler halen ABD Kongre Kütüphanesi’nde Ulusal Arşiv de, bulunmaktadır.
Güney Karolina eyaleti 1790 kayıtlarında bu bilgiler açıkça mevcuttur.
Söz konusu bu antlaşmalarda Arapça, Farsça ve İbranice kelimeler kullanılmıştır.
Hemen hemen bütün kabilelerin antlaşmalarında orijinal haliyle “Allah” kelimesi geçer.
Cherokee kabilesi ise (o dönem) tamamen Müslüman’dır. Bilinen son Cherokee Reisi 1806-1871 yılında yaşamış bulunan Ramazan İbn Vati’ydi. Oğlu Selahaddin Eyyubi Vatieserved ise Amerikan iç Savaşı döneminde ABD hükümetini sıkıştırmış tam bir antlaşma imzalamak üzereyken 21 yaşında esrarengiz bir şekilde ölmüştür. Eşi Nine –Minnehaha- (sonra Josephine) Vatie derhal Hıristiyan olduğu ve John Martin Daniel adlı ABD askeriyle evlendiği için kabileye bir daha Müslüman Reis gelememiştir. (Bugün için hâlâ Müslüman Cherokee’lerin varlığı devam etmekle beraber, zorla Hıristiyanlaştırılanların arasında da İslâm’a dönüş hızla devam etmektedir.)
1832 tarihinde Amerikalılar tarafından yazılan kitaplarda ve gravürlerde Cherokee erkeklerinin başlarına türban denilen bir sarık sardıkları ve Asyalılar gibi (Osmanlılar gibi) giyindikleri yazmaktadır.
1840’tan itibaren 40 bin milkare alana Kızılderililer sıkıştırılmıştı. Güney Karoline, Tenesse, Kuzey Georgia ve Kuzeydoğu Alabama’ya sıkışmışlardı. Bu bölgelerin hemen yanına Meluncanlar yerleştirildi. (Meluncanlar, başlı başına bir ayrı dal olduğu için bu yazıda değinilmemiştir)
Charles Bird King tarafından 1828 yılında Washington’da yapılan bir portrede Kızılderili reisinin elinde Sekuuya diliyle latin alfabesiyle yazılı bir metin bulunmaktadır. Reisin ise yine türbanlı oluşu dikkat çeker.
Ayrıca 1835 – 1870 yılları arasında yapılan diğer Kızılderili portrelerinde de sarık, türban, kaftan ve dönemin benzer Türk-İslâm kıyafetleri çok belirgindir. Örneğin; Chippeva, Creek, Iowa, Kansas, Miami, Potavatomi, Sauk ve Fox, Seminole, Shavnee, Siu, Vinnebago, Yuchi kabile reisleri de bu tarz kıyafetlerle resmedilmişlerdir. (O sizin bildiğiniz kafalarında tüy takılı yarı çıplak adamlar Kızılderililerin sadece bir kısmıdır. Onlar da Sibirya’dan bölgeye göç etmiş olan TUVA’lardır ki bu da ayrı bir konu başlığıdır.)
Sözlerime burada son verirken, her anın kadrini bilmemiz dileklerimle…