BGSAM
Tarih: 13 Ağustos 2020
Bulgaristan’da iktidar geri adımlar atmaya başladı. Başbakan Borisov son üç ayda halktan toplanan paraları kendi çevresine ve zor zamanda dayanabileceğini düşündüğü devlet kurumlarında çalışanlara bol keseden dağıtmaya devam ederken, 13 Ağustos 2020 tarihinde Halk Meclisine bütçe dışı harcamalarla ilgili hesap vermeye çağrıldı, fakat gelmedi. Meclise tolu gibi yumurta yağdı. Vatandaş Platformu “Diril BG!” partisi lideri Maya Manolova’nın “Sürdio Hı” TV’de açıkladığına göre, son 10 günde, Borisov hükumeti 2 milyar 39 milyon leva harcadı. Paralar, meclisten onay alınmadan, bütçe kaynaklarından dağıtılıyor.
Meclis tatilde olsa da olağanüstü toplanacaktı. Toplanan binlerin tek ağızdan “İstifa” çığlıkları gökleri çınlattı.
Kiliselerde korolar vardır. Melek gibi giyinmiş genç kızların söylediği ayinlerle bu dünyadan günahsız ayrılanların ruhu göklere uğurlanır.
Son gelişmeler, 1990’larda halk protestolarıyla görevinden indirilen Bulgaristan Sosyalist Partisinin (BSP) 2 başbakanından – Andrey Lukanov ve Jan Videnov – sonra Avrupalı Bulgaristan Vatandaşları GERB partisi Başkanı ve Başbakan Boyko Borisov’un gün batımı ve halkın kitle tepkileriyle uğurlanma günü yaklaşıyor.
Bazı liderler siyasette son yolu seçtiklerinde VASİYET yazar. Bazıları vardır VASİYET OKUYUCULIUKTAN geçinir. Başbakan Borisov’un vasiyet yazmayacağı belli oldu, fakat Bulgar siyasetinde yükselen yeni dalga ve beraberinde parlayan yeni siyasi yıldız artık ufukta ağırdı.
Bulgaristan ORTA SAĞINDA yeni bir siyasi parti kuruluyor.
27 Ağustosta forum topluyor. İsmi CUMHURİYETÇİ BULGARİSTAN. Partinin kurucu başkanı Tsvetan Tzvetanov. Daha önceki yazılarımızda polislikten gelen, 2006’da GERB partisinin kurucusu olarak tanıttığımız ve Bulgaristan’ın NATO, Atlantikçilik ve Avrupa Birliği siyasetini bir devlet siyaseti olarak uygulanmasında ve 2009 – 2019 döneminde Bulgaristan yasalarının AB istemlerine uygun hale getirilmesinde önemli rol oynayan Ts. Tsvetanov’u tanıtmıştık.
2020 yılının başında “yaşadığı dairenin alımında gerçekleştirdiği bir değiş tokuşta rüşvetçilik olduğu iddialarından sonra” GERB Partisi Başkan Yardımcılığından, GERB meclis grubu başkanlığından ve mecliste 2 komisyon başkanlığından kendi isteği ile ayrılmıştı.
Şimdi siyaset sahnesine dönen ve bu yıl muhtemelen yapılacak olan erken seçime veya 2021 Martında düzenlenecek olağan seçime katılacağını bildiren Tsvetanov, Cumhuriyetçi Bulgaristan partisinin sembolünü de açıkladı.
Görmüşünüzdür, Borisov tarafından önerilen ve son 10 yılda Bulgaristan’ın her tarafına asılan ve yapıştırılan GERB parti amblemi küçük bir yıldızcıktan başlayıp sağa açılan ama büyüdükçe Doğuya dönen bir yıldızlı yolu sembolize ediyor ve dikkatle bakanları “bu gidiş, gidiş değiş” fikri üzerinde düşündürüyordu.
Cumhuriyetçi Bulgaristan sembolü ise, bir yıldızın içinden Batı Dünyasına doğru yönelmiş güçlü bir ışık demedi sembolize ediyor ve gerçekte Bulgaristan halkının içinden gelen bir atılımı açmış oluyor.
Cumhuriyet meselesi.
Cumhuriyet Bulgarlarda Osmanlı devrinden kalan bir özlemdir. Bulgar Havarisi Vasil Levski özgürlük mücadelesi programında, Bulgaristan Cumhuriyetinde yaşayacak vatandaşların eşit haklı ve özgür olacaklarını yazmıştı.
1878’de Bulgaristan cumhuriyet olamadı. Ruslar Bulgar halkının bu özlemini ezdi. Berlin Konferansı Bulgar komitalarının Cumhuriyet ülküsünü dikkate almadan, Bulgar Prensliği ilan ederek, anayasal parlamenter monarşi sistemi uyguladı. 1909’da bu sistem Çarlık oldu ve 15 Eylül 1946’da Halk Cumhuriyeti (BHC) ilan edildi. Bu değişiklik halk oylaması (referandumla) gerçekleşmişti ve 1946 – 1990 yılları arasında ülke demokratik bir cumhuriyet olarak gelişeceğine git gide totaliter leşti ve sonunda T. Jivkov diktatörlük kurdu. Halka ağır zulüm etti. Bu gelişmenin özünde komünist partisi ile savcılığın bir olması sonucu yargının kaldırıldığını ve insan haklarının, özellikle de etnik azınlıkların dil, din, kültür hakları yok sayılarak kimliklerine ölümcül darbe indirilme denemesi yapıldığını, soykırım denemesi yaşandığını ve Türk vatandaşların vatanlarından sökülüp atıldığını yaşadık.
Yani Bulgaristan’da demokratik Cumhuriyet tohumu tutmadı. Sovyetlerden kopyalanan her şey zaten bize uygun değildi ve sonunda baskı ve terörle idare edildik.
Cumhuriyetçi Bulgaristan’da, demokratik bir ortamda, çok kültürlülük temelinde yeni bir rejim kurulacağına inanmak istiyoruz.
Cumhuriyetçilik ve Batıcılık ülkülerinin Bulgaristan gibi küçük ülkelerde gerçek demokrasi kurulmasına monarşi ve totaliter ve sahte demokrasi düzenlerden süregelen geleneklerin yeterli olmadığına ve olamayacağına inanıyoruz. Bunu gören ve acısını sırtında yaşayan 3 milyon Bulgaristan vatandaşı bugün gurbetçidir. Türkiye’de yaşayan ve seçme ve seçilme hakkını kullanamayan 620 bin Bulgar vatandaşı var.
Ülkenin nüfus olarak pek çok parametreye parçalanmış ve dağılmış lığını dikkate alarak ve ülkemizde yaşayan nüfusun bir millet olarak birleşme yollarını açmadan, gerçek demokrasi kapılarının açılamayacağı da dikkati çekiyor. Bulgaristan gibi çok etnikli, farklı din, dil ve gelenekli ülkelerde milli yapının oluşumunda, resmi ve anadil olmak üzere, iki dillilik ve çifte ve çok kültürlülük esas olmalıdır. Makedonya örneği, hem kültürel yapılanma hem de devlet yapılanmasında azınlıkların gerçek ve hak etiklerini alabilmesi formülü başarılı uygulamaktadır.
Üsküp meclisinde Makedon ve Arnavut dilinde konuşulması demokrasiye engel değildir. Okullarda anadil olarak Makedonca ile beraber Arnavutça, Türkçe, Sırpça okutulması da halkı devlet etrafında toplayıp kaynaştırmaktadır.
Özellikle dış ülkelerdeki Bulgar vatandaşlarının seçme ve seçilme hakkı çok kısıtlanmıştır. Dış ülkelerde 2 milyon seçmen varken, 2014 genel seçimlerinde dış ülkelerden gelen toplam oy sayısı 150 bindir.
GERB partisi ile iktidar ortakları milliyetçilerin yaptığı seçim yasası değişiklerinden sonra bu rakam 115’e düşmüştür. Seçmenle milletvekili adayının anadilde temas kurması ve propaganda yasağı da başka hiçbir ülkede olmayan bir faşist yasaktır.
Kuşkusuz, yeni kurulacak Cumhuriyetçi Bulgaristan partisi Batıya açılmak isteklerinde samimi ise, önce dil, din, kültür, gelenek, yaşam tarzı ve kimlik yasaklarını kaldırıp, çok kültürlülüğü ve azınlıkların milli kimliklerini yasallaştırmayı kabul etmelidir. Milli azınlıklar arasında ve ülke çapında Türk azınlığın hem monarşi, hem de totalitarizm koşullarında orta direk rolünü tanımalıdır. Cumhuriyetçi ve demokratik bir Bulgaristan’ın temel unsur olan Türk nüfus olmadan dirilip yapılanabilmenin imkânsızlığı da itiraf edilmelidir.
Bulgaristan Türkleri ile ilgili bilinmesi gereken, bilinen ama tanınmak istemeyen bazı gerçekler var. Bulgaristan Türk kültüründe idesel yönelimler var. Bu yönelimler Bulgarlar açısından olumlu olmaya bilir, fakat Türkler açısından olumludur. İlerleme çok değişik yönlere doğru gelişir. Batının gelişimi Batı için iyidir. Arapların ilerlemesi Araplar için iyidir. Batı Avrupa’nın olumsuz yaklaşımı Arap ilerlemesini kötü yapmaz. Avrupa kültürü olumlu gelişimini Hristiyan dini be Hıristiyan kültüründen almıştır. Bu kültür Bulgaristan’a hiçbir zaman direk olarak taşınamamış, uygulanamamış ve değerlendirilememiştir. Bu bakıma ilerleme ve gerileme politik kavramlardır ve politik bakıma güçlü olanın iradesine göre ilerleme ya da gerilemedir. En kötü olsan ise, özünde ilerici olan, halkı ardından sürükleyen ve geniş kitle iradesi ifade eden Müslüman kültürünün baskı altında tutularak toplumsal rolünü yerine getirmesine artık 142 yıldan beri engel olunmasıdır. Cumhuriyetin çok kültürlü plüralist önünden hareketle, Cumhuriyetçi Bulgaristan vatandaşlarına yeni bir kültür, sanat, soyutlama ve ilham taşınmalıdır.
Cumhuriyet sanayileşmeye yönelmedir.
Cumhuriyetler bağımsız ve egemen devlet biçimleridir. Bir partinin isminde cumhuriyet sözü olunca, bu siyasi kuruluşun egemenlikten ve bağımsızlıktan yana mücadeleyi ön plana çekerek, Batılaşmamıza, yabancı askeri kara deniz ve hava üslenme alanı olmamız anlamı vermemelidir. Sömürgeler bağımsız devletler değildir. Bir devlet memurunun maaşlarını dışardan aldığı parayla ödüyorsa, o devlet bağımsız ve egemen değildir. Büyük devletlerin kolonisi ve uşağıdır.
Bulgar topraklarında batılılaşma yolu modernleşme yoludur yani reformlarla yenilenme, üstyapı ve altyapı ilişkilerini değiştirerek Batıya uymaktan gayrı ülke içindeki üretim ve yaşam kurallarını yenileme yönüdür. Modernleşmenin kaynağı iç olmalıdır. Bu yolu Bulgaristan Osmanlı devrinde 1839-1878 arasında tam 39 yıl “pilot” (örnek) bölge olarak yaşadı ve tarımsal alanda karasabandan pulluğa, taşımacılıkta kağan arabasından trene, matbaaya, dünyevi eğitime ve el sanatlarında makinalı seri üretime geçme yoluna adımladı.
O devir, Avrupa’da düşünce tarzının değiştiği çağdır. İnsanlar dünyanın döndüğüne, potansiyel gücü kinetik güce dönüştürerek elektrik elde ettiği, buharlı gemi ve lokomotiflerin hareketlendiği, insan gücünün yerini mekanik devinimin aldığı yıllardır. Bu çağı Bulgarlar ve Türkler birlikte yürümüşlerdir. O yıllar tekstil okumak için Fransa / Leon’a gönderilen Bulgar gençlere. “memleket nere” dendiğinde cevabın her zaman “Osmanlı” olduğu devirdi. Toplumsallaşmamızın yol aldığı yıllardı.
Cumhuriyetçi Bulgaristan partisi başkanlığı iyi bilmelidir ki Prenslik ve Çarlık yılları Bulgar toplumunun boşa geçirdiği, iflas, ayaklanma, darbeler, savaşlar ve iç savaşla kendini telef ettiği yıllardır. O dönemden fabrikalar, köprüler, konaklar saraylar yoktur.
18 tütün fabrikası kurulmuş, onlar da 1944’te Rusların eline geçmiş ve daha sonra BULGARTABAC’ın ajan Delyan Peevskiye hibe edilirken oligarşi eline geçmiş ve giderek kapatılmışlardır.
O dönemden dikkat çeken bir özellik Prens ve Çarların maaşlarını halktan kişi başı toplanan 1 levadan aldığı ilginçtir.
1942’de ülkemize giren Alman askerlerinin maaşları Bulgar devleti tarafından ödenmiştir. Bugün memur maaşlarını Brüksel’den bekleyen bir memlekette yaşıyoruz ki, Alman “Stern” Dergisinin hakkımızda “koloni” demesine itiraz bile edememiş olmamız, durumumuzu göstermektedir.
Cumhuriyet devrinde sanayileşme hamlesi.
Totalitarizm öncesi (1944-1973) yılları öncesi 2. Sanayileşme hamlası yapılmış ve Türlerin büyük hamleleriyle başarılı olmuştur. Bulgaristan’da 15 bin irili ufaklı sanayi kurulmuş, demir döküm, bakır, kurşun, çinko ve kimya sanayi, şeker, yağ ve konserve işletmeleri kurulmuş, yel ve dere değirmenlerinin yerini elektrik değirmenleri ve Ayçiçek yağı tesisleri vb. almıştı. 1990’dan sonra bu tesislerin tümü ve tarımda kooperatifçilik yok edilmiştir. Yeni Bulgaristan tarihinde 2 defa kökten temizli süreci yaşanmıştır. Birincisi 1882’de Osmanlı kalıtını ve Müslümanlık izlerini maddi ve manevi alanda yok etme çabaları 40 sene sürmüş, 1991’de başlayan sosyalizm yıllarında kurulan maddi ve manevi yok etme süreci ise bugün de devam etmektedir.
Bulgaristan’da 2. sanayileşme hamlesini Türkler gerçekleştirdi.
Öyle ki Bulgaristan’ın post modernizem koşullarında yeniden kalkınması, Avrupa Birliği üyeliği koşullarında, insanlara kolektif birey olarak değil, bir sosyal birey olarak bakıldığı yeni yeni şartlarda gerçekleşecektir, olursa tabii. Bulgaristan 2011 İstanbul Anlaşmasını imzalamış ama halk tepkilerini aşarak meclis onaylayamamıştır. Bulgaristan’da en değerli varlık insandır. Bizde de insanlar ve toplum geleneklere göre yaşamaktayız. Batıya açılmamız, bir Avrupa Konseyi ürünü olan ve “kadına karşı şiddet” sözleşmesi adı ardına gizlenen bu anlaşma, toplum, azınlık, grup ve aile bireylerini birbirinden koparıyor, toplumu dağıtıyor ve her bireyden tamamen bağımsız kişi yaratmayı amaçlıyor. Olay şöyle ki, bir çocuk dünyaya geldikten sonra, artık oğlansa adı Hasan, babasının adı Mehmet, annesinin adı “Ayşe” yazılmayacak (olmayacak), DOĞUM KÂĞIDINDA birinci eve beyinin adı Mehmet, ikinci eve beyinin adı Ayşe yazacak.
Artık Burgaz anaokullarında ve okullarında dağıtılan kayıt dilekçelerinde tam bunlar yazıyor. Yanı ana baba, dede nine, torun, gelin, damat vs ilişkileri değiştirilerek, aileler dağılacak, namus, onur, gurur, bağlılık, dayanışma, insan sevgisi ve başka değerlerin hepsi ilk mezarlığa hoca duası olmadan gömülecek.
Baş müftülük buna karşı çıkıyor. Bildiri yayınladı. Bu olursa bizim Bulgarlaşmamıza, Hristiyanlaşmamıza veya tepki göstermemize gerek olmayacak, biz istesek de istemesek de onların istediği * post modern tip * insan olmayı kabul etmesek de kabullenmiş olacağız.
Bu yeni tipin adına “jender” dediler. Cumhuriyetçi Bulgaristan Batıya yönelirken bu konuda son sözünü daya parti kurulmadan ilan etmek zorundadır. Bu yol bizim yolumuz olamaz, aile, toplumsal bilinç ve geleneksel değerlerimiz kutsalımızdır.
Demek istediği bu konuda Cumhuriyetçi Bulgaristan partisinin hemen açıklama yapması gerekir ki, sonradan “AH!” yine kapana düştük, demeyelim, çünkü 21. yüzyıl Batılaşması yolunda bu tuzak var, kurulmuş ve bizi bekliyor. Dünya sürekli değişiyor ve değişikliklerin hemen gerçekleşmesi için geri kalmış, durağanlığa itilmiş, topraklarında üsler kurulmuş ülkelere ve halklara baskı yapıldığı iyi bilinir.
Bize halen bir sömürge olarak bakan ve ülkemizde kurulan siyasi partilerin başkanlarına kolonistler yani sömürgeyi idare eden yöneticiler olarak bakan Batı liderleri, ülkemizdeki memurların maaşlarını öderken, her gün ne yapacaklarını da kontrol etmek isteyeceklerdir.
İşin bu tarafını da düşünelim. Bu gerçeği hain Ahmet Doğan gerçekliğinde yaşadık, frenlendik ve acı çektik. Biz 142 yıldan beri Kimliğimizin kavgasını veriyoruz. Hala da yolumuz uzun.
Ferdinand’ın kötü tarafları saymakla bitmeyecek kadar çok olsa bile, bir şey var ki yazmadan edemem. O, Bulgaristan’da Osmanlı Doğum vesikası sistemini kaldırmış ve yerine Avusturya düzeni getirmiş, doğan çocuğun adı, anasının ve babasının adı, dili, dini, milleti, adresi, doğumun yapıldığı yer, olayla ilgili 2 şahidin adı, babanın işi, anasının işi, dini, gördüğü eğitim, maddi durumu ve daha birçok karakteristik özellikleri resmi formu yazılıyordu. Bu belgede Türkün Türk, Bulgar’ın Bulgar olduğu kayıtlıydı. Buna itirazımız olmadı, ama yontula yontula ne dinimi, ne milli kimliğimiz kaldı resmi evraklar üzerinde…
Şimdiki durum.
GERB partisine Baş Savcıya karşı çadır-kent direnişçileri – gençler, ülkemizde milletsiz, etnik-siz, ailesiz Türksüz ve Bulgar’sız yeni toplumun bir de k a o s a doğru yürüdüğünü görüyorlar. Maaşlarına zam yapılan polisler ve 30 yıldan beri talim yapan kiralık askerlerden oluşan ordumuzun mensupları bu işlerden haberdar, ama onların da aileleri var ve başlarına gelecekleri biliyorlar.
Son aylarda ülkede ucuz fiyattan Tomas Mor’un “Ütopya” kitabı satılıyor. Bu kitapta bir adada kurulmuş geleceğin devleti ve toplumu anlatılır. İsteyenler alıp okuyabilirler. Belki beğenirsiniz. Ama sanmam Aile konusunda Müslüman toplumu tutucudur.
Elit kadro yok.
2009’da Borisov Başbakan Ts. Tsvetanov da iç İşleri bakanı olmuştu. Ülkede Paşalar, Macolar, Marginler, eski baretler ve daha ne boy ve tipten bilinen ve bilinmeyen kol bacak kesiciler, cep çakısıyla kulağını kestikleri adamların çığlığını kaydedip yakınlarına gönderen ve fidye isteyen tüm tiplerle baş etmek ilk ve en önemli ödevleriydi. Cinayet unsurlarıyla başa çıkmanın çok yol ve yöntemleri olduğunu herkes bilir. Bu yöntemlerden biri, katilleri dış ülkelere çıkarıp, onların adamlarını ise, hükümet katlarına yerleştirip kuyruk altındaki kene gibi devleti sömürmekti. Bu yapıldı. Bugünkü sorun keneyi koparıp ezmek değil, kuyruğu kesmektir. Çünkü kuyrukta keneden başka bir şey kalmamıştır.
Cumhuriyetçi Bulgaristan partisi bu işin neresinde olacaktır? Kiminle ortaklık yapacak ve iktidar kuracaktır. Bu iktidarda azınlık temsilcilerine yer olacak mı? Bulgaristan’da çok kültürlülük kapısını açacak mı?
Bulgar Üniversitelerinden elit kadro çıkmıyor. Bu konuyu yeniden ele almak gerek. Avrupa’ya yöneldiğini beyan eden bir devleti cahil kadrolarla geliştirmek ve yönetmek mümkün değildir.
Yolları kesilmiş Bulgaristan bugün Batı ile Doğu arasında uzaklardan gelip topraklarına üslenmiş güçlerin arasında durdu. Milli güvenliği Batı sağlarken, Enerji güvenliğini Doğu sağlıyor. Ülkemizin gerçek güvenliğini sağlayan ise Türkiye Cumhuriyetidir. Boru Gaz hatları Türkiye’den geliyor, NATO üyeliğimize 2004’te T.C. garantör oldu, son 30 yılda en büyük ekonomik yatırımı Türk sermayesi getirdi, işçimize iş, ailelere ekmek verdi, sığınmacılara kalkan oldu, hepimize umut oldu.
Geçiş Döneminde neden elit kadro yetişmedi?
“Berlin Duvarı” yıkılınca Post-modern olan Doğuya sel gibi dağıldı. Kolektif bilincimizi, sosyal beraberliğimizi hedef aldı, başka bir değişle Bulgaristan’da yaşayanların ortak benliğine saldırdı. Artık bugün insanlara bireysel sorunların çözümünün kolektif kararlardan geçtiğini anlatmak da zorlaşıyor.
Bulgaristan’da çok dükkâncının da kepenk salmasına neden olan örgütlü suç şebekelerinin sopalı korkutma eylemleri tesadüf değildi, onlar Bulgar oligarşisinin silahlı eliydi. Bugün direnenlerin “mafya” dedikleri be devlet bünyesinden sökülmesini istedikleridir. Fakat onlar kafaları devlet damarlarına gömülmüş ve kulakları sağır, gözleri görmeyen duygusuz katiler ve ejderhalar. Ve onlar bugün bizi yönetiyorlar. Bu iş davet etmekle olmayacak gibi. Onlar politik eliti ezdiler, ekonomide paralel devlet yarattılar. Biz 30 yıldan beri içinde yaşadığımız toplumu yok ettik. Olanlardan kendimiz sorumluyuz.
Cumhuriyetçi Bulgaristan partisi Türk kimliğimizi kabul edecekse, buradayız ve kollarımızı sıvamaya hazırız.
Devam edecek.
Okuyanlara teşekkürler.
Korona virüsten korunalım.
Çevremizi korkutmadan bilgilendirelim.