Tarih: 05 Ekim 2017
Yazan: Oya Canbazoğlu
Konu: Tarih bilinci kazanmadan kültürel ilerleme kaydedemeyiz.
Balkanlarda 80 azınlık ve 80 dil var dediğimizde, aldığımız tepki “kafa karıştırma” ya da “daha açık konuşsana” olurdu. Ben bu 80 azınlığın hiç birinin yörüngesini kaybeden bir meteorla dünyaya düştüğüne inanmıyorum. Kesin inandığım, insanların bal yemeyi öğrenmezden önce de arıları öldürmediğimiz. Çünkü çiçekleri tozlaştırdıklarını fark etmişlerdir. Şöyle ki, sözünü ettiğim 80 dil ve etnik de, aynı anda dünyaya gelmemiş, tozlaşırken birleşip farklılaşarak buket oluşturmuştur. Daha fazla ufalamayan dere taşlarıdır.
Dünkü gün (04 10 2018’de) Bulgaristan Cumhurbaşkan Yardımcısı İliyana Yotova Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko ile görüştü. “Ukrayna’da yaşayan Bulgarlar dillerini, kültürlerini unutuyor, yok oluyorlar, onları kurtaralım!” dedi.
Bugün (05 Ekim 2018) Başbakan Boyko Borisov da Ukrayna’ya uçtu.
Bulgar “Belgorod” lisesinin 160. Kuruluş törenlerine katıldı. 150 000 leva bağışta bulundu. Cumhurbaşkanı Peroşenko’dan Bolgorod Bulgar lisesine daha fazla ilgi ve ödenek, Bulgar tarih ve geleneklerinin, kültürünün de okutulmasını istedi. Odesa’da 2. Bulgar lisesi açılması kararı onaylandı. Ukrayna Bulgarların %60’ı Bulgaristan Üniversitelerinde okuyor. 160 bin Besarabyalıya Bulgar vatandaşlığı verildi. Demek oluyor ki, Bulgar Başbakanı Borisov, Bulgar kimliği yaratıp şekillenmesinin yalnızca Bulgar gramer ve edebiyatı okumakla, Bulgarca konuşmakla, nene dede masallarıyla olamayacağını anlamış bulunuyor.
Heyete, aşırı milliyetçilerin şefi, Başbakan Yardımcısı Valeri Simyonov da buna katılıyor, o da okulun ders programına, turistik hizmet disiplinin alınmasını teklif etmiş, Besarabyalı Bulgar kız öğrencilere Karadeniz tesislerinde sigortalı iş önermiş. Bu yıl bu tesislerimizde 600 Ukraynalı Bulgar kızı çalışmış.
Kafamı durmadan kurcalayan iki soru var:
Bir, Bulgar dilini unutan ve Ukrayna medeniyetiyle kaynaşan Bulgarların yeni adı ve kültürü ne olacak? Bulgarlar ile Ukraynalılar Doğu Ortodoks Hristiyan. Dinleri değişmeyecek. Dilleri yok olursa yalnız dinleri Bulgar kalmalarına yeterli olabilir mi?
İki: Hristiyanlıkta din ile kültür örtüşen kavramlar mıdır? Ukraynalılar Hristiyanlığı Bulgarlardan alarak Hıristiyanlaşmışlar. Kilise çanlarının şekli ve anlayışı aynı! Alfabeleri ve kıbleleri aynı! İki dil de İslav dili. Bu kadar baskıya ve yoğunluğa ne gerek var?!
İki Hristiyan devlet arasındaki yoğun kültürel etkileşimden can sıkan sorular doğuyor ve devlet siyasetinde gündem olabiliyorsa, “Bulgar Kimliğini yitirdik!?” gibi sorular doğuyorsa, biz Bulgaristan’daki Müslüman Türkler ne diyelim! Biz bu işin neresindeyiz!?
Biz, Hristiyan bir ülkede yaşayan Müslümanlarız. Bu cümleye şu ilavede bulunmak istiyorum. III. Bulgar devleti, kanlı bir savaş sonucunda, Osmanlı gibi dev Müslüman dünya imparatorluğundan bir Hristiyan devleti olarak doğmuştur. Hristiyanlığın Mesihi (Hz.İsa) onlara şu inancı aşılamaya çalışmıştır: “Komşunu sev”, “Kendini bil” ve “Sana nasıl davranılmasını istiyorsan, sen de öyle davran.” Bu öğütler Türkçe’mizdeki çağdaş anlamı üslubu, kaşınmadır.
Ne yazık ki, şu “yalan” dünyada her an her şey değişiyor.
Denizin kıyısına durmadan yeni dalga attığı gibi, dünya da kaynıyor, bugün düne uymuyordu. Bir düşünsenize! 160 bin kişilik Bizans Ordusunda Türkler ve Bulgarlar omuz omuza savaşmışlardı. Osmanlı ordularında Viyana’ya kadar birlikte savaşarak yürümüşlerdi. İkisinin de inancında, hükümdarlar devrilebilir, değiştirilebilir hatta başarısızlıklarından dolayı ölümle cezalandırılabilirdi. Mutlak olan onların yetkileri tartışılamazdı. Omuz omuza savaşanlar kader kardeşiydi ve bir birilerine el kaldırmaları yasaktı.
Bu kaynaktan beslenen Vatan sevgimiz kutsaldır ve yaşadığımız toprakta mayalanmıştır. Terimiz yüzyıllarca işlediğimiz toprağımızı ıslatmış, umutlarımızı ona ekmişiz, ellerimizi açıp dua etmişiz.
Bulgar Hristiyanlığın huyu yabancı sütünden bozulmuştur. “Yabancı sütü” dediğimiz Rusya Çarlığı İmparatorlarının Boğazları ele geçirip sıcak denizlere çıkma hırsıdır.
Bugün Yotova, Borisov ve Simov’un “Bulgarlık bitti” diye ah vah ettiği Belgorod, Odesa, Kişinev ve Kiev’te 160 yıl önce Bulgar okullarında mayalanan ve Türklere yüklenen “Doğu despotizmi” ile mayalanan milliyetçilik, giderek düşmanlık oldu. Hristiyanlığın insan sevgisini reddetti. Küstahlık kustu.
Panislavizm şeklinde kükreyen milletçilik Türk-Müslüman düşmanlığı memesinden beslendi, bütünlük ve süreklilik kazandı, kışkırtılan Bulgar toplumunu zehirledi. XX.Yüzyılda isyanlarla alevlendi, savaşlar patlattı, tüm sınırları aştı. Din, dil, kültür değiştirmeyi denedi…
Onlara, “Sen kimsin de benim adımı değiştirecekmiş-sin? Kim oluyorsunuz da, Türk Kimliğimizi değiştirmek, kültürümüzü yok etmek istiyorsunuz?” sorusunu yönelttik. Kafalarına yerleştirilen aşıda bu sorulara verecek cevapları yoktu. Bunlar o dönem yöneticilerin hepsi geri zek… apt… duruma gelmişlerdir.
Ne var ki şimdi, Ukrayna gerçekleri hepsinin gözünü açmış gibi.
Ne oluyoruz alevler bacayı mı sarmış… Kesin inanıyorum ki, gün gelip, “Biz 20.Yüzyıl tarihimizden, Müslüman Türklere karşı işlediğimiz cinayetlerden utanıyoruz, III.Bulgar devletinin tarihi Bulgar, Balkanlar, Avrupa ve Dünya tarihinden silinsin, katil T.Jivkov, P.Kubadinski ve diğer katillerin anıtları sökülüp yıkılsın ve eritilsin!” diyecekler. Bu anıtları yontan Türk heykeltıraşların diplomaları toplansın, çalışmaları yasaklansın kararı alacaklar. Evet, ben buna inanıyorum… ve Bulgar halkından da umutluyum…
Katiller bize doğal çevre, nüfus, eğitim, din, kişilik, yerel kültür, ekonomi, dünya görüşü, ahlak gibi kültür yumağı öğelerimizin hepsini ateşe vermek istediler. Minarelerimizin yıkılmasından, okullarımızın kapatılmasına, ibadet edenlere tekme tokat saldırılara kadar her şeyimizi hedef aldı. Bu total bir saldırıydı. Dayandık. Ayaklandık. Bulgar tarihinin kötülükleri en büyük zalimini devirdik. Ne yazık ki, zalimlikle zehirlenen toprakta zalim bitiyor.
Yaşadığımız topraklarımızın mülkü bizimdir. Vatanımızda kiracı değiliz.
1971 Malazgirt zaferinden sonra bu böyledir. Göçebe de değiliz. Vatan toprağımıza dev bir zaferle ve Türk-Müslüman seliyle gelmişiz. Beraberimizde dinimizi, Hz.Peygamberimizi getirmişiz. Çöken Bizans’ın mülkünü hak edip gelip konmuş ve toprağımızı Vatan yapmışız. Şu iyi bilinmelidir, biz göçebe ya da yarı göç-ebe soysuzlardan değiliz, hiçbir zaman da olmadık. Evcilleştirdiğimiz koyun, keçi, tavuk ve atları beraberimizde getirmişiz. Buralarda ekip biçtiğimiz buğday ve arpa tohumlarını çalmamışız, kimseden ödünç almamışız… Tanrı dağlarından Asya’nın en dev ırmaklarının Orkun’un boyundan gelip Avrupa’nın en dev ırmağının boyuna Tuna’ya, Arda-Meriçin boylarına yerleşmişiz. Bugünkü Bulgaristan topraklarına yerleşik tarımı, esnaflığı getirip yerleştiren ve bir kültür haline getiren bizim atalarımızdır. Vatan toprağına ilk çiviyi çakan, çivisiz cami, türbe, konak, köşkler diken de bizim atalarımız idi. Dağların eteklerine ve vadilere şirin yerleşim yerlerine köy şehir kuranlar da bizim atalarımız idi. Bu diyara ahlak, namus ve düzen getiren de bizim ATALARIMIZDIR.
Kültür tarihimizde, bizden öncekilerin kurmuş oldukları şehir ve köyleri yıkmak yoktur, çeşitliliği zenginleştirmek ilerlememizin ana ilkesidir. Yarattığımız şehirler, Trakların, Gotların, Büyük İskender’in, Roma, Bizans ve Osmanlı’nın devamıdır. Üretim-tüketim dengesine göre yaşamayı öğretmişiz. Hepimizi besleyen kaynakları işlediğimiz toprakta, el hünerimizde, hayvancılıkta, bereket dualarımızda arayan ve yaşatan biziz.
Eski dünya araştırmacısının eserlerinden birkaç cümle almak istiyorum. Roma, Bizans ve Osmanlı devletlerinde köylülerin bağ bahçeleri, bostanları vardı. Köylerin malı mülkü, ormanları saymakla bitmezdi. Varlıklı aileler, vergisini ödeyemeyen köylülerin vergisini ödemekle yükümlüydü.
Bugünü anlatanlar ne yazacak acaba?
05.10. 2018 tarihinde Sofya Meclisinde Yeni Din ve Diyanet Yasası görüşüldü.
Papazların ve imamların sayısını Hükumet belirleyecek, din adamlarına devlet maaş verecek, diyanete, camilere ve imamlara bağışta bulunma yasaklanacakmış. Hatırlatıyorum: Totaliter komünizm döneminde Bulgaristan’da mevlitlere kaç kişinin katılacağını Belediye Başkanları ve muhtarlar belirliyordu.
Bu halk o günler geri döner mi? Korkuyorum. Demokrasinin “demir para” olduğuna inanır oldum. 28 yıldan beri “yazı” idi. Bu atışta “tura” düşerse yandığımız gündür. Müslüman Diyaneti komünist devletin gasp ettiği tapulu vakıf mallarımızı geri alamadı. Onların yönetiminde (komünistlerin) devlete verilenleri bağışlayanları bile geri alamadı. Mescit ve camileri tamir edil(e)miyor. Mezarlıklarımız doldu, yer tesis edilmiyor. Sofya’da başkentte Müslüman mezarlığı yok kimsenin umurunda bile değil.
Şu çok iyi bilinmelidir. Biz Bulgaristan Türklerinin Vatan toprağımızda 1 000 yıldan beri konuşma dilimiz, dinimiz, alfabemiz, kitabımız, edebiyatımız, sanatımız, kültürümüz, yaşayan geleneklerimiz, inandığımız gerçeklerimiz, müesseselerimiz var.
67 yıl Bulgar Prensliği ve Çarlığında (1878 – 1944) 2 700 Müslüman okulundan %70’i kapatıldı, yıkıldı, camilerin ve medreselerin sayısı yarı yarıya azaldı. Kültürümüz yeşerdikçe budandı. 45 yıl devam eden Bulgar halk demokrasisinde (1944-1989) okullarımız yüzde yüz kapandı. Kültür kurumlarımız kapandı. Kültürümüz dinimizden ayrıldı, isimlerimizle birlikte kimliğimiz de değiştirildi, Bulgarlaştırıldık.
Son 28 yılda hak ve özgürlüklerimizi geri almak, Türk kimliğimizi yeşertip yaşatmak, din özgürlüğümüzü, kültürel özerkliğimizi elde etmeye çalışıyoruz. Bulgar kardeşlerimizden bu konuda desteklerin de çok az olduğunu görüyor ve buna da üzülüyoruz, adalet herkes için olmalıdır.
Bu yıllarda öncelikle tarih bilincimizi yeniledik.
Yalanla gerçek olanı artık ayırabiliyoruz.
Bulgar devletlerinin açtığı yolun kör sokak olduğunu, milli Türk kimliğinizin yok edilmek istendiğini yaşayarak gördük. Üstelik bulanık suda balık avlamak isteyenlerin, Biz Türkler siz bu topraklarda bizsiz hiç bir şey yapamayacaklarına ise kesin inandık. Müslüman Türklerin temsilcileri olarak yanlarına çektikleri kişilerin “saray ve köşklerde yaşattıkları” köfteci ve viski-cilerde iş olmadığına da kesin inandık.
1.Bulgar devleti yalnızca 200 yıl yaşamış ve üzerine basılacak 2 taş bırakmadan kayıplara karışmış.
Arnavut kaldırımlarımızda yürürken şehirli olan, bizden birisini görerek sofraya oturan, temel, kuşak, döşeme, tavan, saçak sözlerini bizden öğrenip ev kuranlar yakın tarihi unutmasınlar. Kiliselerinden Yunan papazları çıkarıp Bulgarca dinlerine meşrutiyet tanıdığımız, okul kurmalarına bağışta bulunduğumuz vb. günleri unutulmamalıdır. Küften dökülen “Demir Kilise” T.C. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi parasıyla onarıldı. Bu konuda BULTÜRK Derneğinin de Kilisenin içerisinde bulunan ahşap eşyalar konusunda da katkıları olmuştur. Bugün bizi kara-cahil, ana-dilsiz, dinsiz ve kültürsüz bırakmak için devlet olarak seferber olmuş bulunuyorlar. Sayın okurların, biz Bulgaristan Türklerinin başı diktir, kılıç boynumuza erişemez. “Eğilmiş başı kılıç keser!” atasözü onlarındır.
Ayrıca şuna da özellikle işaret etmek istiyorum. 140 yıldan beri bize tuzak ardına tuzak kuruluyor.
Son tuzaklarının ne olduğunu öğrenebildiniz mi? Sofya’da çıkan “Big” yayınlarında açıklandı. Hak ve Özgürlük Hareketimizi (HÖH) kapatmak isteyenler var. Bu konuda yemin eden T.Jivkov’un koruması, Başbakan B.Borisov, HÖH “Başkanı’ A.Doğan’a BTK-Bankasından 2012’de 12 milyon leva, 2013 yılında da 7 milyon leva “Rosenets Sarayı” kredisi vermişler. Şimdi “sayada” boynu kıldan ince hademeler yiyip içip geceliyorlar ve saat 03’te çağrıldıkları karanlık odada yeni ödevler alıyorlar. Vazifeleri HÖH partisinin kuyusunu kazıyorlar. Türk okulları gibi partiyi de kapatmak, artık 100 milyonları bulan Doğan borçlarını partililerin sırtına yüklemek, halkı sindirip yeni bir göç dalgası başlatmak mı acaba?
1986’da içeri (danışlı dövüş) içeri düştüğünde, annesinden ve hamile bıraktığı General kızı Tanya’dan bile 5 leva alamayan Medi Doganov (A.D.) gizli polis DS’nin uzun eli olmasaydı kuru ekmek gevelemek zorunda kalacağını hatırladıkça, geleceği için önlem almak zorunda kalmış. “Liberal Vakıf” tan yüksek sigortalı maaş talep etmiş. 2 600 (iki bin altı yüz) leva aylık bağlamışlar. Onun için bu bir çekirdek parası, tenis sevdalısı oğlu içinse yarım günlük harçlık olsa da, güvence güvencedir. Ne var ki, Sofya’da hükümet, Başsavcı ve İç işleri Bakanı değişir ve 2 yıldan beri Belgrat’ta gizlenen Banka dolandırıcısı başı bankacı Vasilev kolları kelepçeli yargıya çıkarılırsa, Doğan başını kütüğe koymak zorunda kalabilir.
Biz bu gelişmelerden nasıl ders alalım.
Her şeyden önce ortak haklarımızı elde etmeliyiz. Bu haklarımız tanındığında biz sorunlarımızı kendimiz de hallederiz. Şimdi ne oluyor, bizim okullarımızı kapatanlar, bizden toplanan vergilerle dış Bulgarları mı besliyorlar?
Yeter! Artık yeter…
Okuduğunuz için teşekkürler
Lütfen dostlarınızla paylaşınız.