Tarih: 28 Ağustos 2018
Yazan: Dr. Nedim Birinci
Konu: Bazı işler bütün sınırları aştı ve vicdan meselesi oldu.
25 Ağustos 2018 tarihinde Sofya iline bağlı Svoge Belediyesi yolunda feci bir kaza oldu. Otobüs dereye devrildi. 17 vatandaş hayatından oldu. Büyük sayıda yaralı Sofya hastanelerinde tedavi görüyor.
Trajik olay Bulgaristan’ı sarstı. 23 milyon levaya yapılan onarımdan sonra 53 km hızla giden otobüs yoldan kaymıştı. Onarım çalışmalarını “Treys Grup Hold AD” adlı bir şirket yapmıştı. İşlerin kalitesi de, Bulgaristan’da lise bitiren soydaşlarımız ve oradaki kardeşlerimizin akıllarına adı “Ayrılık Zamanı” romanıyla zorla kazınan akademisyen, yazar, 85 yaşındaki Anton Donçev denetlemişti.
Donçev, totalitarizm zamanı ünüyle esip savrulan bir yazar. Bulgaristan’ın büyük yol inşaatı şirketlerinden olan “Treys HOL AD” de çok yüksek maaşla – ‘çalışan’ – yöneticilerden biri olarak gözüküyor. Onu şimdiye kadar yol yapım alanında, asfalt, kum, çakıl ve beton şantiyesinde gören yok.
An. Donçev, Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) Bulgaristan’daki Müslüman Pomak ve Türklerin isimlerinin ve Türk kimliklerinin değiştirilmesi hazırlıkları içinde çok önemli bir halka oluşturdu. Yazar, 1964 yılında çıkan “Ayrılık Zamanı” tarihsel romanında, sözde “XVII. yüzyılda Rodoplarda yaşayan Hıristiyan Bulgar nüfusun 41 gün içinde İslam dinini kanlı bir kıyımla kabul etmeye zorlandığını” anlattı. Daha sonra birçok Bulgar tarihçi ve belgesel romancının da yazdığına göre, baştan sona uydurma olan Donçev’in eseri, daha 1964’te Batı Rodopların Avramovo merkez köyüne yapılan asker ve milis saldırısına ve silah gücüyle isim ve din değiştirip Hristiyanlaştırma ve Bulgarlaştırma kampanyasında ideolojik temel olarak kullanıldı. 1972-1973 yıllarında Nevrekop Belediyesi’nin (Gotse Delçev) Kornitsa köyü merkezli isim ve din değiştirme “hazırlıklarında” halka yapılan baskılarda da yoğun kullanıldı. 1984-1989 döneminde sözüm ona “soya dönüş” trajik-çılgınlığında da alabildiğine gündem oldu. Roman öğrencilere bedava dağıtıldı. Toplu okuma ve müzakereler düzenlendi. Yazar karma bölgelerdeki tüm okulları ziyaret etti. Her sınıfa girdi. Edebiyat ve tarih sınavlarında hep “Ayrılık Zamanı” çıktı. Bu eser tefrika halinde radyolarda okundu, her kültürel etkinlikte piyes oldu. Yaramızın en fazla azdığı 1987’de, bu uyduruk yapıt filmleştirildi. “Tehlike” ve “Şiddet” filmleri Müslümanların yattığı bütün hapishane ve toplama kamplarında defalarca gösterildi. Türk bölgelerinde zavallı insanlar “Kültür Evlerine” ve sinema salonlarına zorla toplanarak, yaralarına tuz döküle döküle bu uydurma diziyi seyretmeye zorlandı. Türklerin olmamış “kötülükleri” ayyuka çıkarıldı. Tarihimizden utanır duruma geldik. Bulgarlarla yüz yüze bakamaz olduk… Onlar bize tarih önünde suçlu olarak bakmaya başladılar ve devlet bu eğlimi An. Donçev gibi sahtekarların yalanlarıyla kışkırtarak destekledi.
Totaliter rejimin bu sahte oyunu o zaman ABD “Gelin Irving Stone” vakfıca destelenmişti. Donçev’in uydurmaları birçok dile çevrildi ve büyük sayıda basıldı. Bulgar tarihinin en iğrenç, yüzkarası ve utanç veren yıllarında kundaklanan trajedi yüzlerce Müslüman kardeşimizin canını aldı. Binlerce evladımız öksüz kaldı, aileler parçalandı, vatanımızdan kovulduk ve henüz hiçbir suçlu, An. Donçev de bu listede tutuklanıp sorgulanmadı, büyük sayıda yurttaşın ölümünden, sürgün çilesinden, yargısız infazından, Bulgaristan halkını parçalama ve birbirine düşürme suçundan yargılanıp içeri atılmadı. Oysa 30 yıdır adalet diyoruz…
Bulgar aydınların önemli bir kısmı, bu sahte yapıtın, BKP tarafından sipariş edildiğini, 1960’larda Müslüman azınlığı hedef alan baskı ve terörle Türk-Müslüman kimliğini değiştirme trajedisinde araç olarak kullanıldığını fark ettiler. Gündemden düşürülmeyen bu tartışmada, yazar Donçev gerçekleri reddederken, eleştirmenler tarihsel gerçeğin çarpıtıldığını yazmaya devam ettiler. Bu arada Donçev, totaliter diktatör T. Jivkov döneminde 3 defa Nobel Ödülü için önerildi, fakat Stockholm Komitesi kabul etmedi. Romanın sahte olduğu ağır bastığı için Donçev, Bulgaristan’da da ödül alamadı.
Ne ki, zaman değişti. 1913’te Batı Rodoplar’da 250 bin Pomak Müslümanın adını ve dinini zorla değiştiren, minarelerini yıkıp camilerini kilise yapan Çar Ferdinand’ın torunu, 1934 askeri darbecileriyle el ele verip “Rodina” faşist kimlik değiştirme örgütünü kurdurup Pomak Kimliğini değiştirmeye devam eden ve hatta 1942’de özel bir yasa çıkartarak bu vahşeti yasallaştıran Çar III. Boris’in oğlu II. Semeyon Saks Koburg Gotski 50 yıldan sonra Bulgaristan’a döndü.
2001’de o Bulgaristan Başbakanı olunca değerler de değişti. Anton Donçev’e Sofya Üniversitesi’nin en yüksek ödülü verildi. Hiçbir suçu olmayan insanların başını belaya veren bu sahtekâr Bulgar Bilimler Akademisine üye oldu. Akademisyen ilan edildi. 3 bin leva emekli maaşına bağlandı. Bu da yetmezmiş gibi “Treys” yol yapım şirketinde baş denetleyici olarak ek yüksek maaşa bağlandı. Yani totaliter komünizme hizmetlerinin ödülü olarak HÜKÜMETİN AHIR YEMLİĞİNE çekildi. Yaşının ilerlemesi buna engel olmadı.
- Simeyon hükümetinde Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) olmasaydı bu gerçek biz Müslümanlara bu kadar acı vermeye bilirdi. Kabinedeki bakanlarımız sustu. Ahmet Doğan viski kadehini bir daha doldurdu. Lütfi Mestan ne olup bittiğini zaten fark edecek durumda değildi. Ardından kurulan üçlü koalisyonda (2005) Emel Etem, kültür işlerinden de sorumlu Başbakan Yardımcısı oldu. Sustu. Daha sonraki hükümetlerde Vejdi Raşidov 2 defa Kültür Bakanı oldu, suratının rengini sakalının ardına gizlemeye devam etti. Tarihimizi ateşe veren, yüzümüze tüküren, binlercemizin anlatmaya dil varmaz çekisine neden olan, yüzbinlerimizin ata ocağını zorla söktüren, mezarlıklarımızı tarla yaptıran bu AHIR YEMLİĞİ HAZIRONCUSUNA 2 çift söz söylemediler. Beklenen sözleri DOST lideri geçinen Lütfü Mestan’a da söylemedi. Türk partisi iktidar ortağı olunca Türk düşmanlarının yüzü güldü. An. Donçev onlardan yalnızca biri…
Şimdi, Svoge yolu kazasında 17 kurban – TOTALİTARİZM TESTİLERİNDEN BİRİNİ DAHA KIRDI. Ortaya çıkan bir gerçek daha tüylerimizi diken diken etti. Akademisyen Anton Donçev 6 Kasım 2016’da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde bugünkü Cumhurbaşkanı Rumen Radev’i aday gösteren komitenin üyelerinden biriymiş. Tövbe tövbe… HÖH partisi üyeleri onunla birlikte kökümüze kibrit suyu döken bu adayla birlikte ve onun gösterdiği adaya oy verdiler. Uyanın! Yeter aldatıldığımız! Eski karanlık yıkılsın demek istiyorum! Aslında onu bunu seçmemiz önemli değil. Seçilenlere totalitarizm kazanını kaynatmak için kazan altına atılan odunlar olarak bakıyorum… En büyük düşmanlarımız tarafından aldatılmaya devam edilmişiz, farkına bile varamamışız. Ne günler!. Bu sorunlar artık parti, ideoloji, hesap kitap sorunu değil, VİCDAN sorunu oldu. Acaba An. Donçev rahat uyuyabiliyor mu? Mezar taşının arkasına katil Anton Donçev yazılacak mı!
Sonuç: Bizde totaliter komünist rejim işte böyle yaşıyor…
Ek: Son yazımda, XX. Yüzyıl Bulgar tarihinde en büyük cinayet, katliam ve diğer kanlı suçların, bugünkü Sofya hükümetinde Başbakan Yardımcısı koltuğunda oturan Krasimir Karakaçanov ve yamağı, AB parlamentosu milletvekili Angel Cambazki tarafından yönetilen İç Makedon Devrim Hareketi VMRO tarafından işlendiğini kanıtlarla anlatmıştım.
1923 yılında Başbakan Aleksandır Stanboliyski hükümetinde İç İşleri bakanı olan Rayço Daskolov hakkında ölüm cezası veren VMRO terör örgütü yönetimi, Başbakan Stanboliyski’nin katledilmesinden 3 ay sonra, Prag’ta Bulgaristan Büyükelçisi, diplomat R. Daskolov’u da 2 kurşunla öldürdü. Katil, VMRO aktif üyesi infazcı Yordan Tsitsonkov VMRO kararını yerine getirdiğini, Prag mahkemesinde itiraf etti. “VMRO infazcısıyım” dedi.
Bu katliamların sayısı çok büyük! Katillerin devamcıları bugün Sofya hükümetindedir. Avrupa Konseyi özel bir kararla kendilerine “faşist” dedi, ama o kadar. Cumhurbaşkanı Jelü Jelev de “Faşizm” kitabını yazdı ve bu gerçeklere işaret etti, ama yine o kadar. Faşistlerin, totalitercilerin ve VMRO-cuların ve hatta HÖH yönetiminin en büyük başarısı ise bizim Kimliğimize, dilimize, okullarımıza, kültürümüze ölümcül saldırı oldu. Düşman atları hep aynı yemlikte besleniyor. Faşistler, ajanlar, katiller hakkında alınan kararlar yerine getirilmiyor. Savcılık susuyor. Devlet sağır. Ahmet Doğan ise özel dolabında onların “Altın Yıldızını” koruyor. Faşistleri Ahır Yemliğinde beslemeye devam ediyoruz. Uyanalım kardeşler…
Yeni yazımda görüşmek üzere!
Lütfen paylaşınız.