Bugün biliyor musunuz Dostlarım, çok ağlıyorum. Bu ülkeye göçmen geldiğimde çok sevinmiştim, çünkü Anavatan derdi büyüklerimiz Türkiye’ye. Oysa doğduğum topraklarda azınlıktık. Kendi dilimizi konuşamıyorduk, kendi dilimizde okuyamıyorduk. Benim zamanımda Türkçe dersleri vardı Türkler biz okuma yazmayı çok güzel öğrenmiştik.
Bizden sonrakiler o kadar şanslı değildi.
Bunlar içler acısıydı, doğduğun ülkende itilmek, kakılmak, hep bir ikinci sınıf vatandaşı gibi muamele görmek, bindiğin toplu taşıma araçlarında kendi dilinde konuşursan biri seni duyabilir, anında ceza ödeyebilirsin beş leva. Kendi Türk insanlarımızdan muhbirler seçiliyordu, ve nerede ne konuştuğunu tutanak gibi tutuyorlardı ve sivil görevliler her yerde vardı. Mecburduk şehir içinde doğduğum ülkenin dilinde Bulgarca konuşmaya. Bu çok incitiyordu kişiliğimi, kimseyle paylaşmıyordum, içimde ağlıyordum, içimde Allahıma yalvarıyordum hep, Allahım niçin insanlar bu zulmü yapıyorlar. İnsan insana bu kadar eziyet eder mi, ne olur Allahım tüm insanlığın yüreklerine insan sevgisi ver, birbirlerini sevmelerini aşıla derdim daha onbeşli yaşlarımda. Benim çocuk gençlik ruhum kaldı hep oralarda.
20 Yaşındaydım kara trenin beni o topraklardan, o çok sevdiğim baba ocağımdan kopardığında. Ailem belki çok bilinçliydi, ama ben gelmek istemiyordum, ben oralarda o taşlı patikalı yollarında köyümün çok kalmak istedim, gençliğimi bile yaşayamadığım Rodoplarımda, köyümde Kırca-alimde. Çok hayallerim vardı oradayken, çok güzel dostluklarım vardı Türk Bulgar arkadaşlarımla. Zorla koparıldım doğduğum topraklardan, zorla göç ettirildim oralardan.
Anavatan topraklarına gözyaşlarımızla indik kara trenden. Kimimiz toprağına el sürdü öptü, kimimiz havasını kokladı öptü, kimimiz içinden dualar etti, kimimiz de bıraktığı canı gibi bildiği doğduğu topraklara ağladı. Kaderimizdi bizim bu göçü yaşamak, atalarımızdan mirasti bize göçebe olmak. Türk bayrağı altına sığındık, Anavatan dedik Türkiye’miz dedik, Türklüğümüzü burada yaşayacağız dedik. Çok zorluklar çektik, çok inişli çıkışlı tepeler aştık, ağladık sızladık, hiç pişmanlık duymadık, hiç geri dönmeyi düşünmedik. Gece gündüz çalıştık, çalmadık çırpmadık, bu vatana hiç ihanet etmedik. Yerimiz bildik, yurdumuz bildik, tertemiz evlatlar doğurup bu ülkede yetiştirip okuttuk. Bu ülkeye hizmet verdik, algısını vergisini ödedik. Hiç durmadan mutluluğa giden yolu hep aradık. Kan kustuk kızılcık şurubu içtik dedik. Gençliğimizi göçmenlik uğuna tükettik.
Ama bu kadar insana hiç değer verilmeyen, özellikle kadına hiç değer verilmeyen bir ülke hiç görmedim, duymadım. Oysa Türkiye’miz o kadar güzel ki, o kadar muhteşem bir ülke ki, niye insanları kötü. Niye bu kadar acımasızca bir nesil yetişiyor, gencinden yaşlısına niye içlerinde hep öfke kin nefret var. Niye sevemiyoruz birbirimizi, niye saygı duyamıyoruz herkesin dinine, diline, ırkına.
Ne olacaktı insanoğlu içinde sadece sevgiye yer verseydi, anlayışa şefkate yer verseydi.
Ben de bir kadınım, bir anneyim, eşim, benim de kızlarım var, ben neden uykularımı kaçırayım acaba kızımın, torunumun, gelinimin başına ya bir şey gelirse diye. Niye benim gibi tüm anneler, kadınlar çok rahat değiliz. Nedir bu kadar bu terör, savaş, kadınlara kızlara karşı bu kötü düşünceler. Vahşice öldürmeye kadar varan kadın cinayetleri oluyor bu ülkede.
İlk geldiğimde terör vardı, ve hala var…var…
Adıma Sevgi demek istiyorum, içimdeki duygu ırmağına İnsanlık adı vermek istiyorum. Dinsin bu zulümler, bitsin bu öfke düşmanlıklar, herkes birbirine sevgi saygı duysun. Yarın sabah uyanınca sevgi çiçekleri donatsın ülkemizi, insanlık kaplasın içinde yaşayan yürekleri.
Bugün ve yarın kelebekler uçuşsun insanlığın gözlerinde, rengarenk çiçekler açarken yüreklerimizde uçuralım kardeşliğin her renk balonunu gökyüzüne, uçuralım sevgimizi, barış sevgisini gözlerimizde, sadece dostluğa, kardeşliğe merhaba diyelim yarınlı günlerimizde.
Hepimizin adı SEVGİ olsun, göbek adımız İNSANLIK!!!
MÜZEYYEN AVCIOĞLU