Tarih: 08.03.2019
Yazan: Rafet ULUTÜRK
Aydın kadınlarımız eğitilmiş bir gruptur.
Yeni Tarihin önemli evrensel bayram günlerinden biri 8 Mart Dünya Kadınlar Günüdür. 1910’dan beri 5 kıtada kutlanan 8 Mart’ı emekçi kadınların eşit hak ve özgürlük uğruna direniş ve dayanışma günü olarak Birleşmiş Milletler tanımıştır. Bulgaristan’da kadınların hakları uğruna dünyaca dayanışma günü halen bir aile bayramı olarak kutlanıyor.

Resmi bayram olmamasına rağmen 8 Mart, analarımızın, kadınlarımızın ailede, toplumsal yaşamda ve politikadaki rolünü hatırlamamıza, takdir etmemize ve kendilerine sonsuz sevgi ve saygımızı ifade etmemize iyi bir vesiledir.

Biz Bulgaristan’da yetişen ve yaşayan Türkler anaerkil bir aile ortamında yetiştik.
Hafızamızdaki en belirgin çizgide, analar aile ocağını yönetir, babalar işe gider. Yeri yurdu ayakta tutan anadır. Analarımız, kadınlarımız hiç okula gitmemiş de olsalar, alaylı entelektüellerdir. Hayatın her yönünü bilen, herşeyi kulaktan öğrenen, işleri hem gören hem yöneten onlardır.
Bizi eğiten ve hayatımıza yön veren büyük aydınlar ana-larımızdır.
İnsanlar öncelikle iki gruba ayrılırlar:
“Ot gibi bitip, ot gibi gidenler!” birinci gruptur. Bu grupta Bulgaristanlı Müslüman- Türk kadını yoktur. Onları “Biz bu dünyaya neden geldik?” sorusunu soranların saflarında buluruz. Bu ikinci grubun bilinçli nüvesini oluşturan kadınlarımız. Zekâlarını devamlı uyanık tutan, “Biz bu dünyayı öğrenip değiştirmeye geldik!” gerçeğidir.
Onlar, “Bilen ve bildiğini de öğreten!” Bu yüzden onların sesi dinlenmeli ve izlerinden yürünmelidir.
Kadınlarımızla ilgili bu düşüncenin içindeki bir başka dinamik de çocukları ve bir arada olanları eğitmektir. Çocuğun ilk çığlığına kulak verirsek, bizde o “ben dünyayı öğrenmeye geldim!” haykırışıdır.
Çocuk bilgiye susamış olarak doğar ve onun en güvenilir eğiticisi ve öğreticisi anasıdır. Çocuğunu kitleden ayıran, yücelten, her bakıma bilgilendirici olan anasıdır. Bilgiyle donatılacak olan analardır.
Eğitim felsefesinde, en başarılı öğretmen, öğrencisi öğretmeninin hatalarını, yanlışlarını bulup onu eleştirebilecek duruma gelmişse, o öğretmen başarılı öğretmendir. Bunun olması için karşılıklı tolerans, hoşgörülü eğitim felsefesi olması şarttır. Bu ana kucağında alınan ilk derslerle başlar.
Ülkemizin somut koşullarında, okullarımızda ana dilde eğitim ve öğretimin zorunlu hale getirilmesi sorunun resmen çözülememiştir. Burada Bulgaristan’da çocuklarımızın Anadillerini öğrenebilmeleri, kendi isimlerine ve kültürüne sahip çıkabilmelerinde annelerin büyük rolü değerlendirilerek somut girişimlerde bulunulması karara bağlanmalıdır.
Bulgaristan Türkleri arasında analarla başlayan yeni aydınlanma hareketi bir an önce başlanmalıdır.
Bütün analar iyidir. Herkesin kendi anası gibi yoktur.
Zaman ruhunu en iyi okuyan analar arasında Bulgaristan Türkleri Tarihi’ne adları altın harflerle yazılmış olanlar da var. 1984-1990 arasında Todor Jivkov zülmüne dayanan ve “Belene” ölüm kampında bile ismini değiştirmeyen kahraman kadınlarımızla gurur duyuyoruz. Onlardan biri Mestanlı’nın Hayranlar köyünden Hayriye Hanımdır. O, oldü diye morga atıldı, ölmedi, Türklüğümüzü yaşattı. Bu yüzden biz kadınlarımız hakkında “doğa gibidirler, üretkendirler, bir fidandan orman yaratan onlardır” derken, her zaman ve her yerde onurlanıyoruz.
Şunu da ilave edelim. Bizim kadınlarımız cömerttir. Erkeğine yaratıcılık kaynakları, gönül bahçeleri sunan onlardır. Aynı zamanda, sevdiklerimizin bir şiirlik, şefkat dolu dört mısralık canı vardır. Kadınlarımız için aşkın anlamı, kollarında öleceği erkeği doğru seçmektir. Analar, alnında ışığı, gelen yenilikleri ilk hissedendir.
8 Mart üstüne yazarken, 21. yüzyılın aradığı, hayata davet ettiği kadın tipine de değinelim.
O, proplemleri doğru algılayan ve başarılı çözen olacak. O, doğuran, eğiten ve hayata doğru yönlendiren olacak. Aile içinde eleştirel düşünen, yönlendiren ve doğru olumlayan, kadınlar hayatın her dalında yaratıcı olanlardır. O, hoşgörülü olup işbirliği kurabilen yeni tip insandır. Hem ana dilinde hem de vatan dilinde, hem evde hem de işte verimli iletişim kura-bilendir. O, saygıya ve sevgiye layik olan sevilen insandır. Onun çok önemli özelliklerinden biri de, gayet sabırlı, cesur ve yürekli olmasıdır ki, biz bunu 1989 Mayıs Ayaklanmasında; 1994’te tütün paralarını İsviçre bankalarına kaçırmaya yeltenen HÖH liderlerine karşı, Kırcali Cebel yoluna yatan, tütün katranlı ellerini kara asvalta yapıştıran gelinlerin kararlılığında gördük. O direniş ilk defa A. Doğan’a geçit vermedi. O, artık HÖH Başkanlığı’ndan itildi. Mayıs 2013 seçimlerinde özgürce seçim yapanlar kadın dayanışmasında çıkan kıvılcım HÖH’ü sarstı ve hala kendine gelemiyor.
Gerçekler su üstüne çıktı gizlenecek tarafı da kalmadı.
Bu kararlılık, uyanıklığını her zaman en yüksek düzeyde tutan Bulgaristanlı tüm Müslüman -Türk kadınlarımızdır.
Herkes 1984-1989 yıllarını bir daha hatırlamalıdır. Devri geçen totalitarizim yıkılıp gitti, ama o kan, o gözyaşları, o göçler, o ölümler, o üzüntüler hep hafızalarda canlıdır.
Kökleri sökülenler bizlerdik, en büyük acıyı çeken analarımızdı.
Geleceğin dersleri o acı dönemden çıkarılıyor.
Ardından hiçbir iş yapmayan, hiçbir işe yaramayanların dönemi geldi çattı. Yıllar yılı dolandırıcıların yalancıların sahte boruları öttü.
Halkı soyanlar saraylara taşındı. Halkla yüzleşmekten korkanlar intihar etti. İsyan eden gençler kurultaylarda silah çekti.
Ne var ki, “soyanlar hiçbir miras doğruluk kadar zengin değildir!” sözlerinin derin anlamına inemeden tarih oluyor. Bulgaristan’ı derin bunalımlara sürükleyen ve hiç bir şeyden ders almayanların dönemi bitti bitecek.
İşte bunun için en iyi fırsat 26 Mayıs’ta seçim hesaplaşması geliyor.
Ruhumuzu okuyamadan iktidardan devrilenlere birkaç sözümüz daha var:
Bir arada bayram edelim derken, sözümüz size değildir.
Bizim dünyadır memleketimiz, insanlıktır kardeşimiz, erdemli ahlaklı ve doğru dürüst olmak, meshebimizdir, dinimizdir.
Bizler bu inançla yoldayız. Analar, en büyük eğitmen ve öğretmenler, Türk kadını ham bir mermer olsak dahi, hepimizin kalbinde büyük bir cevher parlatacaktır, buna inanıyoruz.
Ve şu bayram gününde hep şiirlerdir aklımızda:
Sen Vatanım gibi güzelsin
Doğduğum Köseler köyü, barajıyla, çiçekleriyle güzeldi
Sen de anlat doğduğun yerleri
yaylaları, pınarları, yılanlık dereleri
susadın-sa,
köşderenin suyundan içsene…
Benim okuduğum okulda
Yerine otel yapılmış
Bir içim su gibi içip bitirirdin beni,
şimdi de
mektep kuyusundan içsene…
Saygılarımla,
Paylaşmayı unutmayınız bir birinizi bilgilendirmeyi-de.
Reklamlar