Tarih: 29 Ekim 2018

Yazan: İbrahim SOYTÜRK

Konu:  Pastırma yazından renkli direniş sahneleri

 

Bulgaristan’da 750 bin kişinin ağızında tek diş kaldığı basına düştü. Pastırma yazının son günlerinde Kazanlığa bağlı Mıglış Belediyesinde işte o tek dişlilerden birisi daha dişsizler sınıfına katıldı.

Mıgliş yöresinde düzenlenen 2 tekerlekli At Arabası koşusuna saldıran polislerle Çingene gençler arasında çok sert bir boy ölçme çatışması yalandı. Kadınların tencere ve tavalarla, yaşlıların da değnek ve dişleriyle katıldığı kavgada “koşu yapma hürriyeti” için polisin kolunu tek dişiyle yaralayan ve boynunu ağızlayan yaşlı bir Çingene –“bu işi biz bitirmezsek onlar bizi bitirecek” diye haykırırken, ateş açan polise göğüs gererek engel oldu. Çingenelerle kapışmalarda silah kullanan polislerden tutuklanan ve yargılanan yok.

Bulgaristan’da bu yıl Pastırma Yazı olağanüstü güneşli, hoş havalı, ılımlı meltemli geçti. Ağaçlar da yapraklarını sarartırken hışıltı senfonileri söyledi. Trakya ovası Çingene köy ve mahallelerinde, getto adıyla ünlenen kapalı yerlerde at sevdalıları yarışa çıktı. “Truva” filindeki 2 tekerlekli savaş arabalarına benzeyen fakat çelik borular kaynatılarak yapılış yarış arabalarıyla ara yollarda koşular hafta sonları aldı yürüdü. At ve at arabası yarışlarına şimdiye kadar yasak yoktu.

Faşistlere yasak olmayan Çingenelere yasak.

Sofya’da “Lukov” gövde gösterileri olarak bilinen Nazi bayraklarıyla  askeri üniforma ve kılıçlı davullu yürüyüşlere izin veren belediyeler, Çingene nüfusun en geleneksel şenlikleri arasında, kız pazarlamadan sonra 2. Yerde gelen At Koşularına izin vermedi. Sofya, (Filibe) Plovdiv gibi şehirlerde “Gey-nümayişi” adıyla bilinen “Jender” ideolojisi çarpıklarının, erkek-erkeğe, kadın-kadına sokak ortasında, meydanlarda çocukların ve yaşlıların öpüşmesine, sevişmesine izin veriyorlar.  Belediyeler, trafik polisleri, şehir bekçileri ve jandarmalar, Çingenelerin “kolektif haklarını kullanarak” at yarışı yapmasına, müzik dinlemesine, bayramlarını kutlamalarına bile izin vermiyor. Silahlı saldırıda bulunuyor. Öncü gençleri tutukluyorlar. Kollarına kelepçe takıp işkence merkezlerine topluyorlar. Mıgliş şehri gettosuna yapılan saldırıya 300 kişilik Çingene kafilesi göğüs gerdi. Kulübelerdeki tava, oklava ve tencereler etnik savaşım silahı oldu.

Etniklerle ilgili uygulanan siyaset aşırı milliyetçilerin programıdır.

Kazanlık polis amirliği bir “yasaların uyguluyoruz” iddiası ardına gizleniyor. Ülkenin bütün büyük otellerinde kumar oynamak 24 saat serbestken ve birbirlerine silah çıkaran, evlerin kapılarında bomba patlatma olayları almış yürümüşken, birkaç Çingene gencin aralarında At Yarışı düzenlemesine izin verilmedi. Hedefte azınlıklarıa geleneklerini unutturmak var. 17 Eylülde yine Kazanlık şehrinde, “Seftopolis” meydanında bir kız nişan ve pazarlama törenini basan polis ile mahalle sakinleri arasında kıyasıya kavga çıkmıştı. Törelerini bozmak istemeyen, geleneklerine göre yaşama özgürlüğünde toplu direnen Çingeneler, hak ve hürriyet davasında hemen haberleşme ve birleşme ve devletin baskı ve terör uygulamasına, yasaklayıcı yasalara karşı ortaklaşa mücadele etme geleneği geliştirdiler.

Milli azınlıkların temel haklarının tanınması programı henüz geliştirilmedi.

Yerel parti örgütlerinden ve liderlerden hiç biri polisle etnik azınlıklar arasındaki kavgada taraf olmak istemiyor. Bulgar etnik modelinin çökmesine rağmen, milli hedef gösterilmiyor. 19 Mayısta yapılacak olan Avrupa Birliği seçimleri arifesinde gettolara dolacak olan siyah araçlı, takım elbiseli ve kravatlı politika heveslilerinden hiç biri ne Bulgarca ne de Çingenelerin konuştuğu lehçede “Nedir şu başınıza gelen” demiyor. Kokuşmuş siyaset zehir gibi koku saçıyor, gettolar nefes alamıyor.

Zavallı vatandaşlar “devlet yok” demekle yetiniyorlar. “Devlet bizim için hiçbir şey yapmıyor, her defasında karşımıza dikilip silah çıkarıyor” diyenlerin umudu tamamen sönmüş ve ruhlarını öfke sarmıştır. Çaresizler Bulgaristan’da yönetim biçiminin değiştirilmesini, polis şeflerinin, savcıların halk arasından atanmasını, polislerin en az üçte birinin Çingenelerin arasından seçilip atanmasını, mahalle polislerinin Çingene olmasını ve şehir yargıcının da etnik azınlıklardan olmasında ısrar ediyorlar. Kazanlık şehrinde etnik azınlıklardan bir avukat yok. Hak hukuk işte bu kanayan noktada da gömülüdür. Halkın dilini ve derdini anlayan hukukçu yok.  Yasalardan söz edilen yerde yasaları okumuş, bilen ve savunan bir görevli yok. Gerçeğin sesi tamamen susturulmuştur. Bu nedenle devlet ve kamu kurumları pes etmiş diyenler haklıdır.

Anadillerini öğrenemeyen vatandaşlar Bulgarca da bilmiyorlar.

Memlekette bir dil sakatlığı var. Vatandaşların geleneklerine göre yaşamaları anadilleriyle hayat buluyor. Çok etnikli, çok kültürlü bir ülke olan Bulgaristan’da yasalarla çok dilli – anadil ve resmi dil – kullanımı yasaları geliştirilmeli ve onaylanmalıdır. Resmi dil, resmi dilin kullanımı gibi konularda sakatlık yaşanıyor. Vatandaş cahil bırakılmıştır.  “Etnik müzik” dinlemek yasak, kına gecesi yapmak yasak, at koşusu yapmak yasak, anadilde okuyup yazmak yasak, adak yapmak yasak bir ülkede yaşamak kendiliğinde halk tepkisi uyandırıyor. Çatışmalar çıkıyor. Silahsız vatandaşa karşı silah çıkarılması öfkeli tepkilere vesile ve neden oluyor.

Huzur ve nizamın temeli hak eşitliğidir.

Bulgaristan’daki Rus azınlığına ve Rusya’yı sevenlere bu haklar tanınmıştır. Hafta sonunda Çingene-Polis çatışması yaşandığı Kazanlık Belediyesi topraklarında bulunan (İpekli) “Koprinka” barajı yaylasında her yıl “Rusya Günleri” düzenleniyor. Rus şarkıları baraj yöresini inletiyor. Sabahlara kadar içki içiliyor. Birçok yerde mangal yakılıyor. Hatta bu yabancı bir dilde konuşulan gürültülü kutlamalara Cumhurbaşkanı Rumen Radev de gidiyor. İktidar Partisi meclis grubu başkanı Tsvetan Tsvetanov ise, Rodopların “Rojen” Yaylarında her yıl düzenlenen 100 tulumlu (gayda) poturlular geleneksel şenliklerinde mangal başından ayrılmıyor. Müslümanlar kurban kestiklerinde, ülkede hayvanlar azaldı yaygarası koparanlar, bacağında donu yok, başına fesleğen takmışların 100 kuzuyu birden çevirmesine susuyorlar.

Faşizme götüren yol.

Devlet vatandaşın susmasını istiyor. İşverenler Birliği Başkanı Kiril Domuzçuev, Maliye Bakanlığına 88 milyon leva borçlanmış, azgın faşistlerin azınlık düşmanlığından çıldırmış kudurmuş başı Başbakan Yardımcısı Valeri Simyonov’u desteklediğini açıkladı. Bu konuyu yorumlamak istemiyorum. Borca karşı faşistlerin desteklenmesinin ucu faşizmdir.

Bu örnekler saymakla bitmez. Bulgaristan’da etnik azınlıkların devletten koptuğuna ve giderek kendi kabuklarına çekildiğine tanık olurken, devlet baskısı bu süreci şiddetle hızlandırıyor. Her yerde sivrilen aynı ana çelişki dikkat çekiyor: POLİS HER YERE GİREBİLİR, HER ZAMAN İSTEDİĞİ YERİ BASABİLİR Mİ? Anayasadaki kişisel haklar, evlerin dokunulmazlığı vb çiğneniyor. Gettolarda güvence yok. Polisin meşru hak ve özgürlükleri ve yetki alanı vatandaşların kişisel, ortak (kolektif) haklar alanından neden daha geniştir? Kitle hakları ne zaman meşrulaştırılacaktır?

Polis devletine doğru yöneldik.

Milliyetçi kesim “devlet rolünü üslenmelidir” derken, her vatandaşın istediği gibi yaşama hakkı neden rafa kaldırılıyor? Polisin yetkilerinin sürekli genişletilmesi ve cüzdanına para doldurulmasına ne zaman son verilecektir?

Vatandaşların yeteneklerini geliştirme ve onlarla yaşayıp geçinmesi hakkı kutsal bir hak değil midir?  Vatandaşların eşitliği dendiğinde kimilerine ayrıcalık ve özel haklar tanınmasına, devletin el uzatmasına son verilmelidir! Hiçbir vatandaşın ötekinden daha fazla hakkı, imtiyazı olamaz…

Halkın politik partilere ve siyasi sisteme inanmadığı ortadadır.

Her gün yeni oyunlar çevriliyor. Örneğin Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) Başkanı Mustafa Karada’yı son 30 günde sözde GERB Hükümetine ortak olan Rusçu “Ataka”, Putin düşmanı “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe” ve nereye baktığını ve kime sevdalı olduğunu gizlemeye çalışan VMRO partisi hakkında defalarca konuştu. Bu faşist parti arasındaki sert çelişkilerin son derece kızıştığını gördü, fakat bu Türk düşmanı, yeminli İslam düşmanı güçlere saldırıların onları birleştireceğini göremedi. Çocukları özürlü annelerin her akşam Bakanlar Kurulu önüne toplanıp siyah bayraklar sallayarak “politik sistem öldürüyor”, istifa edin! Çekilin gidin! Def olun tempolu haykırışları dinmezken, faşistlerin kaynaşmasına koltuklarını korumasına doğrudan doğruya yardım eden o oldu.  Bu üç “faşist” partinin üçü de Türklerin HÖH hareketini dağıtmak, partilerini kapatmak ve Türkleri ezerek vatanlarını terk etmeye zorlamak için kurulduğunu sanki unuttu. Başkan Karadayı’nın üç düşmana birden saldırması, istifa talebi, perçinleşmelerine, birbirine sarılmalarına ve cephelerini pekiştirmelerine yol açtı. HÖH partisi ve liderinin siyasi oyunlardan vaz geçmesi, şimdilik bir karış daha derin düşünmesi ve ince hesaplardan ve halkın gözüne gül suyu püskürtme işinden vaz geçmesi gerekir.

Sosyalistler de günlük ödevlerini unutmuşlar.

Öte yandan 100 yaşında olmakla övünen ama bir türlü aklı başına gelmeyen BSP partisinin da saatini yeniden ayarlaması kaçınılmazdır. Eski komünistler öldü ölüyor, eski ideolojilerle günümüzde siyaset yapılamıyor, gençler, azınlıklar, aydınlar ise toslamadan zevk alan sosyalistlere inanmıyor. Geçen ay meclisten çıkan 60 BSP-li milletvekili ülkede 150 toplantı yaptı. Bu toplantılara toplam 5 000 (beş bin) kişi, yani her toplantıya ortalama 33 kişi katıldı. Anlatılmak isteyen seçim önü bildirisi niteliğindeki “Bulgaristan Vizyonu’na” ilgi sıfırdı. Yalnız gençler değil, yaşlılarda artık Bulgaristan’da yaşamak istemiyor. Hatırlanacağı üzere, yıllar önce Sosyalistler bedavadan el kitapçıkları dağıtıyorlardı. Bunları hiçbir kimsenin açıp okumadığı anlaşılınca, hepsi çök tenekelerine doluyordu. Bu görünüm tekrarlıyor. Beklenen hızlı kalkınma ve sefaletten sıyrılma programı hazırlanamadı.

Ülke nüfusunun neredeyse yarısı azınlıklardan oluşurken “Bulgaristan Vizyonuna” azınlık sorunları alınmadı.  Yani BSP Çingenelerin cahil ve işsiz kalmasına, polis saldırılarına, getto sefasına güler yüzle umutla bakıyor. Türklerin eğitim, sağlık ve daha geniş din hakları, dernekleşme, kulüp ve sanat hayatı yaşama isteklerine seyirci kalıyor ve kalmak istiyor. Bu ilgisizlik toplumu donduruyor.

Türklerin yaşadığı köylere uğramayan bu propagandacılar, 50 bin kişinin sorunlarını 5-10 kişiyle görüşürken, can alıcı konuların üstünde toz bezi gezdirirken kabuk altındaki irini –yoksulluğu, çaresizliği, işsizliğin beslediği sefaleti buzlanmış bataklık ortamını – görmek, deşmek istemiyorlar.

Aydınsız toplum dirilemez.

Ülkede aydın tabaka yok. Aydın geçinenler yaratıcılık kabiliyetini geçmişe bırakmışlar. Sosyalizm beslemesi aydınlar, dönüşüm yapamadılar. Azınlıkların aydın temsilcilerinde de çökme var. Halkın sorunlarını sırtlayacak güç, kuvvet, yüreklilik ve zekâ yok. Bayrak kaldıracak lider aranıyor.

Türklerin tamamen parçalanmış olması, Razdrat’ta yapılan Anadil ve Konsept paneline, Şumen ve köylerinden, Gerlova’dan, Haskovo ve Kırca Ali illerinden ve belediyelerinden, okullarından, kütüphanelerinden, derneklerinden temsilci katılmaması, en kutsalımız olan anadil konusunda bile birbirimizin yüzüne bakamaz durumda olduğumuza kanıt oldu. Razgrat Valisi Güney Hüsmen, vali yardımcıları, dil uzmanları ve daha geniş bir aydın tabakasının katılmaması da çok düşündürücüdür. Panelde bir tek halk ozanına raslamamak gerçekten üzücüdür. Bizde şiirden önce saz, tambura, kaval gelir. Şiir duygunun sözlü ifadesidir. Güçlü olan gönül çığılığıdır.

Çingenelerin Mıgliş ve Kazanlık isyanından girdik ve anadilimiz ve umutsuzluğumuz kapısından çıktık.

Bu temel konuda bir şiirle son vermek istiyorum:

 

TÜRKÇE BİLEN ARANIYOR

Sesim kuşatma altında

Yabanıl sözler sarıyor

Onurlu bir direnişe

Türkçe bilen aranıyor

 

Uykusuz düşler kısaldı

Tarihimiz öksüz kaldı

Türkü dilimi kim çaldı

Türkçe bilen aranıyor

 

Çare sordum kapı kapı

Dilim değişmeyen tapu

Yüreğim bir alev topu

Türkçe bilen aranıyor

Gönül arım bal vermiyor

Sevdalar da gül vermiyor

Irmaklar da tohum vermiyor

Türkçe bilen aranıyor

 

Neşe nedir, gam ne diyor

Kim düşünüp, kim ne diyor

Aşkımız kan kaybediyor

Türkçe bilen aranıyor

 

Güvenimiz bitti onlara

Tükenmiş inançlar bir yana

Evde, işte, düğün dernekte

Türkçe bilen aranıyor

 

Ağızımızda Türkçemizin son dişleri kaldı.

Okuduğunuz ve paylaştığınız için teşekkür ederim.

Bizi okuyun ve okutun!

Büyük ırmaklar dereleri toplar

Bizimki Türkçe sevdası!

Sağlıcakla kalın ve kendinize iyi bakınız.

Reklamlar