Tarih: 14 Ağustos 2018
Hazırlayan: Raziye ÇAKIR
Çeviridir (24 Saat Gazetesi)
Konu: Başkan Erdoğan ABD Başkanı Trump’u devirebilir mi?
Eski Dünya Düzenine Karşı Başkaldıran yalnız Türkiye Değil
ABD Türkiye’ye yaptırım uyguladı.
Erdoğan dize gelecek mi?
İyi bir komutan uygulanmayacak olan emirleri imzalamaz. Trump bu prensibi bozdu ve şimdi Erdoğan emirlerimi yerine getirecek mi diye beklerken tırtır titriyor.
Erdoğan isteklere uymayacak. O artık 3 Başkan’ın isteklerini yerine getirmekten uzak kaldı. ABD’nin, hemen salıverilmesi için yaptırım uyguladığı casus Papaz Anrü Bronson hemen salıverilmezse, gerçeğin çanları çalacak ve Türkiye NATO’dan çıkıp henüz oluşmamış olan yeni daha özgür bir ceo-politik bloka katılacaktır. Fakat (3 aya kadar) salınırsa Trump’un elinin öpüldüğü ortaya çıkacaktır. Ev hapsinde tutulan Papazı 3 aydan sonra serbest bırakırsa, şimdilik NATO’dan çıkmadan, Trump’u devirme kavgasına devam edeceği anlaşılmış olacaktır.
Bu olay bizi neden ilgilendiriyor. Bulgaristan % 30 Türkiye’nin yörüngesinde bulunurken, ekonomik olarak da, şu ya da bu oligarşi temsilcinin gölgesinde, % 30 Rusya yörüngesinde yüzmeye çalışıyor. Türkiye NATO’dan çıkıp, Rusya ile daha da yakınlaşırsa, bu bizi de beraberinde sürüklemez mi?
Bu gelişme hızlı sürat toplayacak. Çünkü Kasım 2018’de Birleşik Amerika’da seçim var ve bu seçimler Başkan Trump’un kaderini belirleyecek. Bu seçimi Demokrat Parti kazanırsa, Trump’un başkanlığına halkoyu istenebilir ve hatta Donald Trump cezaevini boylayabilir. Bu Cumhuriyetçi Parti için de bir felaket olabilir. İşte bu noktada ipin kopacağı yere geliyoruz. Türkiye’de 15 Temmuz 2016 darbesine katılmakla itham edilen Papaz A. Bronson bir Amerikan Evanjelist’tir. Amerikan cumhuriyetçilerinin ardında duran en önemli örgütlü güç ise Evenjalistlerdir. Son aylarda Amerikalı Evanjelistlerin liderleri Trump’la birkaç görüşme yaptı ve Papaz Bronson’u kurtarması için masaya vurdular.
Erdoğan Papaz Bronson’u salıverirse, yaklaşan senato seçimlerinde Amerikan Evanjelistler cumhuriyetçi parlamento adaylarını büyük bir coşkuyla destekleyecekler. Papaz içerde kalırsa bu destek yarım ağızla ve sonuna kadar silkilmeyen cüzdanlarla olacak. Görüldüğü üzere Trump’un kaderi bir yere kadar tamamen Erdoğan’ın avucunun içindedir.
Tarih yineliyor. Tahran’daki Amerikan Büyükelçiliği ele geçirilirken tutuklanan 66 Amerikan görevlinin serbest bırakılmasını sağlayamayan Başkan Carter, 1980’de Ronald Reagan karşısında seçim kaybetmişti. Aynı yılın baharında Carter İran’a askeri operasyon yapmaya çalıştı, başarısız oldu. Hiçbir destek bulamadı, ABD helikopterlerinin çöl üzerinde uçmakta zorlandığı iddialarıyla kendini haklı göstermeye çalıştı. Helikopter türbinlerine kum doluyor diyen Jimmy Carter’in otoritesi alabora oldu.
Bu olayın tuzu ve biberi olarak Ayetullah taraftarları tutsakları Ocak 1981’de tam da Ronald Reagan göreve başlama konuşmasını yaparken serbest bırakmışlardı. O zaman Tahran: “Hey gafurlar, biz size Başkan gönderdik!” Demişti.
O zaman İran devrimcileri tutsakları iktidardan devrilen Şah Rıza Pevlevi’ye değiştirmek istemişlerdi. O zaman ABD şahı vermemişti. Olay tekrar ediyor. Erdoğan da, ABD Pensilvanya’da yaşayan ve kuşkusuz Sam Amca için çalışan din adamı Feytullah Gülenle değiş tokuş yapmak istedi. Ankara’ya göre 15 Temmuz 2016’daki başarısız darbe denemesini örgütleyen odur. Başarısız darbecilerden yüz binlercesi tutuklandı, yargılandı, ceza aldı ya da işten uzaklaştırıldı. F. Gülen, Müslüman Soros gibi birisi, Macaristan’daki Amerikan vakıflarından beslenen iri keneleri, Orban’ın hepsini tutuklatıp içeri atmasını düşünün. O bunu istiyor ama gücü yetmiyor. Görüldüğü gibi bunu Erdoğan yapabildi. Şimdi iki büyükten hangisinin yani Erdoğan’ın mı yoksa Trump’un mu geri vitese geçeceğini bekliyoruz.
Kuşkusuz darbeci Papaz Branson bardağı taşıran bir damladır. Türkiye ile ABD arasındaki gerginliğin kökleri bir casus Evanjelist Papaz olayından çok daha derindir. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği çökmezden önce Ankara Washington’un bir dediğini iki etmezdi. 2003’te ABD’nin Irak saldırasında İncirlik askeri hava üssünün kullanılmasına razı olmayarak tepki göstermeye başladı. Ardından ABD Yakın Doğu saldırılarına Türkiye hep ayak bağı olmaya başladı. Örneklersek, Katar ile Suudi Arabistan gerginliğinde Türkiye Katar’ı, ABD ise Suudi Arabistan’ı tuttu.
İran’ın yalnız bırakılması operasyonlarında en büyük engel hep Türkiye oldu. Türkiye’nin İran’a yeni yaptırım uygulamaya niyeti yok. Bununla birlikte, atom elektrik santralleri inşa eden, yeni doğal gaz boyu hatları döşeyen, bu arada son adım olarak C-400 füzesavar sistemleri satın almaya kesin karar veren Türkiye Rusya’ya yaklaşmaya devam ediyor. Bu arada Washington Türkiye’nin hangi takımda oynayacağı belli olana kadar 5. Nesil savaş uçağı olan F-35’leri Türkiye’ye teslim etme sürecini durdurdu.
ABD’nin yaptırımlarının hemen ardından Başkan Erdoğan “New York Times” gazetesinde çıkan yazısında şöyle dedi:
“Washington, ilişkilerimizin asimetrik olabileceği yanlış kurgusundan kurtulmalı ve Türkiye’nin seçenekleri olduğu bilincine varmalıdır. Tek taraflılık ve saygısızlıktan kaynaklanan bu gidişten dönülmezse, bizim yeni dost ve müttefikler aramamıza vesile olur.”
Bu yeni müttefiklerimiz kimdir? Geçen hafta Erdoğan, Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın oluşturduğu ekonomik ve siyasi işbirliği forumu BRİKS ’e katılmak istediğini açıkladı. Bu örgüt henüz saflarını sıklaştırmamış olsa da, tek kutuplu dünyayı reddeden bir oluşumdur. Türkiye bu örgüte katılırsa er ya da geç NATO’dan ayrılmak zorunda kalacaktır.
ABD’deki akıllı başlar halen Washington’un № 1 düşmanı Rusya mı yoksa Çin mi tartışmalarına devam ediyorlar. İki yaptırıma hedef olan Türkiye ise seçeneklere yaklaşma sürecinde adımlarını sıklaştırıyor.
Bir de şu var. Son aylarda kimisi sert ve diğerleri de ılımlı olmak üzere bütün kıtalara Amerikan yaptırımı uygulanıyor. Rusya, İran ve Kuzey Kore’ye uygulanan yaptırımlar sert, Çin ve Avrupa’ya uygulananlar ılımlı, Meksiko, Kanada ve Türkiye ürünlerine ise yüksek gümrük uygulanıyor. Fakat “iyi” ülkelerden olup “kötü” ülkelerin şirketleriyle ticaret yapan ülkeler de Amerikan hışım gücünü hissedeceklerdir. Amerikan yaptırımları dünyadaki dost ve düşmanları, en zenginleri, dev şirketleri, özel sermayeyi, namuslu iş adamları da aralarında her yeri örümce ağı gibi sarıp suyunu sıkıp esir almaya çalışıyor. Böylece yaptırımlar birleşiyor ve bütünleşiyor. Güz aylarında küreselleşen bir dünyada değil, cezalandırılmış bir dünyada yaşayacağız.
Donald Trump yutabileceğinden fazla ısırmadı mı?