Bulgaristan’da Bulgar Başbakanı bu yılki 3 mart törene katılmadı
Bulgaristan’da Bulgarlar da ikiye bölündü bu yılki bağımsızlık gününde
BGSAM İNTERNET SAYFASINDAKİ
“BAZI TÜRKLER OSMANLI’NIN KATLEDİLDİĞİ GÜNÜ BULGARLAR İLE KUTLADILAR” BAŞLIKLI YAZIMIZLA İLGİLİ ŞİKÂYETE DAİR MÜTALAAMIZ:
3 Mart 1878 Ayastefanos (Yeşilköy) anlaşmasının yapıldığı günü Bulgaristan Devleti “OSMANLI ESARETİNDEN-KÖLELİĞİNDEN KURTULUŞ GÜNÜ” olarak kutlamaktadır. Bazı Bulgar yönetici ve aydınları, Osmanlı idaresinde kaldıkları devri “kölelik dönemi” olarak anmaktadırlar. Hâlbuki Osmanlı gittiği her yere hizmet ve adalet götürdüğü gibi asla asimilasyon uygulamamıştır. Bugün Bulgarların tamamının Bulgarca konuşabilmeleri ve kendi kiliselerinde kendi dinlerinde ibadet edebilmeleri kuşkusuz Osmanlı dönemini açıklayan çok güzel örneklerdir. Ayrıca Rus askerleri bile 93 Harbi (1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı) esnasında kuzey Bulgaristan’a girdiklerinde Bulgar köylüsünün refah içinde olduğunu, rahat ve zengin bulunduklarını, Rusya’daki Pomeşçikler (Çorbacıların) hayatını yaşadıklarını müşahede ettiler. Hâlbuki Rus askerlerine, Osmanlı idaresinde bulunan soydaş Bulgarların açlık ve sefalet içinde, esir hayatı yaşadıkları söylenmişti. Hatta Ruslar, Bulgarların perişan halde oldukları, dinlerini ve dillerini yaşamalarının yasaklandığını bu nedenle Slav kardeşlerinin kurtarılması maksadı ile Balkanlara getirildiklerini zannediyorlardı.
Şu hususa ayrıca vurgu yapmamız gerekir ki Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı’nın varisi sıfatıyla onun kültürel ve siyasi mirasının sahibidir. Tarihi gerçekler böyle iken bizler, Bulgaristan’ın ceddimiz Osmanlı’dan koparılışını bazı Bulgar yönetici ve aydınlarının “zulümden, baskıdan kölelikten, esaretten kurtuluş” olarak tanımlanmasına veya görülmesine sessiz kalamayız. Aynı durum özellikle bazı Batılı ülkelerin siyasi bir argüman olarak kullandıkları 1915 Ermeni iddialarında da söz konusudur. Osmanlı dönemine dair bazı Bulgarların görüşlerini kabul etmek “atalarımıza”, “şehitlerimize” ve “yüzlerce yıllık şan ve şerefle dolu tarihimize” büyük bir haksızlık, iftira, zulüm ve hatta ihanet olur.
Bu nedenle 3 Mart “BULGARİSTAN’IN OSMANLI ESARETİNDEN-KÖLELİĞİNDEN KURTULUŞ GÜNÜ” kutlamalarına diplomatik görevi bulunmadığı halde katılan kişilerin özgürlüğü kadar, bir Türk ve Osmanlı torunu olarak bu katılımı eleştirme ve tarihi gerçekleri hatırlatma özgürlüğümüzün olduğunu düşünmekteyiz. Üstelik Osmanlı Devleti’nin asırlık idaresi ardından bağımsız Bulgaristan Devleti vatandaşı iken dünyada eşi pek az görülen zulümlere muhatap olmuş, isimleri zorla değiştirilmiş, dini inancını bırakın yaşamayı ifade etmesi bile yasaklanmış, ana dilini kullanması ağır suç sayılmış ve önemli bir kısmı ülkeyi terk etmek zorunda kalmış bir nesil olarak bu gerçekleri ifade etmek hakkımız olmalıdır ve bu ifade hürriyetimiz kapsamındadır.
Elbette Bulgarların 3 Martı kuruluş günü olarak kutlamaları biz Türkleri ilgilendirmez. Bulgaristan bağımsız bir devlet olarak Osmanlıdan ayrılış günü veya bağımsızlık günü olarak bunu kutlayabilir, hatta Türkleri yok sayan kendi gerçeklerine göre bir tarih de yazabilirler. Bunlar Osmanlı idaresinde kalan bütün Balkan ülkelerinde ne yazık ki sık karşılaştığımız hususlar.
Bulgaristan İstanbul Konsolosluğunun düzenlediği 3 Mart “Bulgaristan’ın OSMANLI ESARETİNDEN-KÖLELİĞİNDEN KURTULUŞ GÜN”, etkinliği münasebetiyle bu tarihi perspektif doğrultusunda 3 Mart 2018 tarihinde yaptığımız eleştiri içeren yazımıza, bu yazıda hiçbir şahıs ve isim zikretmediği halde, nedenini hala anlayamadığımız bir şekilde şikayette bulunulduğunu üzüntü ile öğrenmiş bulunmaktayız. Bu şikâyeti yapan Sn. Behra VAGAS Hanımefendinin söz konusu yazıda tarihi gerçeklere dayalı değindiğimiz hususları ve bilhassa kendi tarihine duyarsız yaklaşım sergileyenlere olan haklı haklı eleştirilerimizi neden kendi üzerine alındığını anlamakta güçlük çekmekteyiz. Halbuki bütün Türklerin hassas olması gereken ortak konu tarihte yapılan yanlışların çekilen büyük acıların bir daha tekrarını önlemek adına hassas davranılması olmalıdır. Dolayısıyla Sn. Behra VAGAS Hanımefendiden, bu konudaki hassasiyetimiz ve çalışmalarımız nedeniyle destek ve teşekkür beklerdik.
Bulgaristan Devleti için önemli görülen bu güne diplomatik ilişkiler çerçevesinden Bulgarlar tarafından yapılan davete resmi görevlilerin katılması, iki komşu ülke ilişkileri açısından anlaşılabilir bir durumdur. Ancak bizim eleştirimiz, ifade hürriyeti kapsamında Bulgaristan ve Balkan Türklerini temsil ettiğini söyleyen bir kişinin katılımınadır. 93 Harbinde ve akabinde Balkan Savaşları’nda İstanbul Yeşilköy’e kadar gelmiş ve Bulgar ordusunca milyonlarca Müslüman Türk’ün katledilmesinin kutlamasına katılmak; kendi tarihine ve milletine yabancı olayı göstermez mi? Böle bir tavrı bir Bulgar veya bir Yunan vatandaşı yapar mı. Mesela bir Yunan vatandaşı İstanbul’un 1453’teki fethinin kutlandığı bir etkinliğe katılır mı? katılsa bile bu hoşgörü ile karşılanır mı?
Bir Bulgaristan Türk’ü olarak Türk – İslâm tarihindeki kara bir leke olan bu kutlamaya katılanlar hakkında duygularımızı ifade ederken kullanmış olduğumuz “yüz karası” ifadesi duygularımızın, yaşadığımız acıların, gördüğümüz zulümlerin, Belene’de yaşanan vahşetin sadece küçük bir yansımasıdır. Amacımız kimseyi tahkir etmek değildir; sadece bu duyarsızlığa olan tepkimizi dile getirmek ve dikkatlerini çekmektir.
BİZ ATALARIMIZA, MİLYONLARCA ŞEHİDİMİZE ve TARİHİMİZE SAYGISIZLIK YAPILDIĞINDA SESSİZ KALMAYI UYGUN GÖREMEYİZ.
Biz Bulgaristan’daki tarih kitaplarından Osmanlı “esareti” terimini kaldırıp Osmanlı dönemi olarak adlandırılması için çalışmalar yaparken, bir kısım insanlarımızın bilerek veya bilmeyerek bu törenlere iştirak etmeleri Bulgar tezlerinin sürdürülmesini ve devam etmesine katkı sağlamaktan öteye ne anlam ifade eder? Elbette Bulgaristan Türkleri olarak bu gibi tavırları sorgulayacağız ve yadırgayacağız. Bu bizim en doğal hakkımızdır.
Son olarak, kısaca izah etmeye çalıştığımız tarihi ve kültürel gerçeklere duyarlı Bulgaristanlı Müslüman-Türkler olarak, doğruları ifade etmeyi görev addettiğimizi ve Bulgaristan Türklüğü adına her ne şartta olursa olsun sorumluluktan asla kaçamayacağımızın bilinmesini isteriz.
Saygılarımla,
Rafet ULUTÜRK
BULTÜRK
Genel Başkanı