Konu: Hep aynı ince uzun iki yol.  Saldırı Noktaları

 25 Ekimde hepimiz sandık başına!

 

25 Ekim günü Bulgaristan yerel seçimleriyle birlikte, bundan sonra internet üzerinden meclis seçimlerine katılma konusunda halk oylaması yani halkoylaması da yapılacak. Soydaşlarımız belediye başkanı, belediye meclis üyeleri ve muhtar seçimlerine katılmasa da, Türkiye’de açılacak 174 sandıkta bundan sonraki meclis seçimlerinde elektronik araçlarla oy kullanılmayı yasallaştıracak halk oylamasına katılabileceklerdir. Bu seçimde parti bülteni olmayacak, tek bir tek bülten olacaktır. Bültenin alt köşesinde 2 dörtken vardır. Bunların birisinde “DA” yani “EVET” ikincisinde de “NE” yani “Hayır” yazılmıştır. Siz bu iki kareden birinin üzerini çizerek, oyunuzu kullanmış ve iradenizi beyan etmiş olacaksınız. Bu ayrıntıyı Bulgaristan vatandaşı olan ama aranızdan Bulgarcayı bilmeyenler ya da unutmuş olanlar için bildiriyoruz.

Biz, BULTÜRK olarak  (DA) yazan kareyi çizmenizi ve internet üzerinden seçime katılmayı kabul etmenizi rica ediyoruz.

 

Bu referandumun anlamı ve önemi nedir?

 

Bu referandum Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev’in isteği üzerine ve meclis kararına uyularak yapılacak, katılmamız iyi olur. İnternet üzerinden seçime katılıp oy kullanmak bir bakıma insan haklarını genişleten bir edinimdir. Elektronik kullanarak yani internetle dünyanın her yerinde, iş yerinden ya da evden Bulgaristan seçimlerine oy vererek,  politik düzen ve sosyal yapı üzerine etkide bulunma hakkı bundan böy6le olağanüstü yüyük önem taşıyacaktır. Bizim Türkiye’de yaşadığımız gibi, iki buçuk milyon soydaşımız da gurbetçidir. Kanada’dan Endonezya’ya, Almanya’dan Avustralya’ya kadar dağılmışız. Son hesapta hepimizin derdi aynıdır, ekmek parası, çocuklarımızı daha iyi okullarda okutabilmek, huzur ve güvenli ortamda yetiştirmek, mutluluğu bulmak ve yaşamaktır. Memleketimizi hakikatten dönüştürmeyi istiyorsak, Bulgaristan’ın ırkçılık ve milliyetçiliği kusup ayrımcılık, öteleştirme, insan hakları kapsamına giren birçok illetten kurtuluşumuza oyumuzla, yerimizden kalkmadan, kavga etmeden, grev yapmadan, isyan etmeden etkide bulunma, arka olma, destek gösterme yolunu 25 Ekimde açmalıyız. Bu kazanımı elde etmek şimdi bizim elinizdedir. Hepinizin yeri sandık başında olmalıdır. Bu seçime katılmamız, Bulgaristan’da siyasi ve kurumsal yapıyı belirleme, anayasayı demokratikleştirme, tüm etnik haklarımızı elde etmemiz için çok değil, olağanüstü önemlidir. Bizim gibi düşünenler ve davamızı desteklemeye katılmaya hazır olanlar her gün artıyor. Dış ülkelere işe çıkanlar, oradaki yaşamın demokratik özelliklerini, emekçilerin sosyal haklarını, kazanımlarını, yaşam koşullarını görüyor ve memleketimizdeki durumla karşılaştırdıkça kendiliğinden bizim cepheye kendileri geçiyorlar. Dış ülkeye çıkan vatandaşlarımız insan haklarının sınırsız olduğunu, etnik azınlıktan olanlara ayrım uygulanmadığını, okullarda 4 saat zorunlu anadil eğitimi görüldüğünü, din eğitimine önem verildiğini görüyorlar. Bu hakları aileleri de kullanabiliyor. İnsanlarımız, sosyal ortam değişiyor. Bulgaristan vatandaşları demokrasideki eksikliklere görmeye başladılar. Eğitim sisteminden, sağlık hizmetlerinden sıradan Bulgar aileler de memnun değil. Ülkede 500 bin dilenci ya da çöp tenekesinden geçinen, evsiz barksızlar var. 100 binlerce vatandaş 130 leva emekli maaşıyla geçim çaresizliğinde çırpınıyor,  yaşam çilesi çekiyor. 25 Ekimde “EVET” deyelim ve bu vatandaşlara yardım eli uzatalım. Referandumun anlamı demokrasi yolunu açmaya kollarımızı sıvamaktır.

 

25 Ekim halk oylamasına katılmak davayı kabullenmektir.

 

Sizin Türkiye’de işinizle gücünüzle Bulgaristan’da olup biteni yakından izleme imkânınız olmayabilir ama memleketimizde gerçekten de kıyasıya bir boğuşma ve kapışma var. Siyaset cepheleşmiştir. 25 Ekimde oy kullananlar demokrasi güçleri cephesinde yer almış olacaktır.

Bizde siyasi ve sosyal hayat kutuplaşmıştır. Bir yanda Bulgar milliyetçileri, Türk ve İslam düşmanları yığınak yaparken, , demokrasi cephede de Türkler, Pomaklar, Romenler, Müslümanlar, azınlık haklarını ve özgün insan haklarını elde etmek isteyen, çocuklarının ana dil öğrenmesini, çocuk yurtlarında, anaokullarında yavrularına zamanı geçmiş yemekler, domuz eti verilmesine karşı mücadele eden büyük bir kitle oluşuyor. Hepimizin, tüm soydaşların ana ödevi yeri değişik etnik halk topluluklarının mücadele cephesinde onurlu yerini gönüllü almaktır. Güç toplayan cephe insan hakları ve demokrasi cephesidir.

 

Demokratikleşme mücadelesinde yerimiz biliniyor.

 

BULTÜRK Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği, Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi, “Bulgaristan Türklerinin Sesi” gazetesi, Bizim Gazete, Bghaber.org, Thaber.net.bg ve birçok başka yazılı ve elektronik yayın hak ve özgürlüklerimiz için direniş cephesinde gece gündüz mücadele veriyor, zaferlerin bizim olana kadar saflarını sıklaştıracak ve mücadeleye devam edecektir. Seçim öncesi 10 Bakan Yardımcısı Müslümanlardan olacak deyen GERB lideri, bizi bir defa aldatır, ikinci defa mutlaka toslayacaktır. Halkımızı her bakıma sömüren, üstü kapalı hedefleri için kullanan Hak ve Özgürlük Partisi yönetim ekibi de insanlarımızın dertlerini, ihtiyaçlarını, çaresizliğini ve muhtaç durumunu doğru okumak ve çözüm yolu açmak zorundadır. Bugün Bulgaristan’da durum gönül açıcı değildir. Türklere karşı olan cephe birçok defa uzlaşıp saldırıya geçti, hırçınlığı artıyor, hiçbir konuda geri adım atmak, herhangi bir konuda ödün vermek istemediklerini, çok kararlı olduklarını gizlemiyorlar. Türkçe eğitim, camilerimizi geri alma, hamamlarımız ve mezarlıklarımız gibi konularında mahkeme kararlarına rağmen bir adım gerilemediler. Her an saldırıya hazır durumda saf tutuyorlar. 25 E+kim’de elektronik oy kullanma hakkını elde edebilirsek, gün gelecek yerimizde otururken istemediklerimizin hepsini meclisten dışarı atabilir, istediklerimizi seçebiliriz. Yolumuz bu yol olmalı…

 

Düşmanlarımızın yeni saldırı hedefleri şunlardır:

 

Yeni ders yılının başlamasıyla anadilimiz Türkçemizi okumamıza karşı saldırılar yeni bir şiddetle devam ediyor.

25 Ekim seçimleri arifesinde Türkçe propagandaya ceza kesilmeye de devam ederken, Türkçe şarkı Türkü söylenmesi, konser verilmesi, çocuklarımızın ana babalarını ve hazır bulunanları Bulgaristan Türk edebiyatından güzel şiirlerimizle kutlamalarına karşı yeni saldırılar var. Seçim mitinglerinin yapıldığı meydanlara Türkçe pankart, şiar yazılması yasaklanmıştır. Radyodan herkesin anladığı anadilimizde seçim propagandası yapılması da yasaklanmıştır. Yerel seçimde oyumuzu mutlaka Hak ve Özgürlük Partisine vererek, muhtarların Türk dili derslerine öğrencilerden hepsinin katılmalarının sağlanması konusunda kontrol uygulanmasını istemek hakkımızdır. Bizdeki ilkokullar belediye okuludur ve belediye başkanı ile meclis üyeler okullar üzerinde kontrol ve düzen sağlama, Türkçe kitabı olmayan öğrencilere okuma kitapları verilmesinde uygulatıcı haklara sahiptir.

 

Biz çok büyük ve kararlı bir azınlık olduk.

Halk oylamasına hepimiz katılarak çok kabalık olduğumuzu bir daha göstermek zorundayız. Hepiniz anımsayınız, 1980’de General Kenan Evren Sofya’yı ziyaret ettiğinde Todor Jivkov “Türkler çok ürüyor, çok kalabalaştılar” demişti. Yani bizden korkanlar, bizim kalabalık olmamızdan korkuyorlar. Yani biz bu halkoylamasına hepimiz katılarak, bizim ne kadar büyük bir topluluk olduğumuzu bilmeyenlere, hayal ettiklerinden kat kat kalabalık, çok büyük bir azınlık olduğumuzu hepsine göstermeliyiz. Niceliklerin birikiminden nitelik doğduğunu unutmayalım. Ne kadar büyük bir seçmen kitlesi olduğumuzu dünyaya gösterelim.

 

Bu seçimde 40 belediyeyi 60’a çıkaralım.

 

Bu seçimde Bulgaristan’da münkün olduğu kadar daha fazla muhtar ve belediye başkanı, belediye meclis üyesi çıkarmalıyız. Bu seçimde, lider takımının izlediği hain siyasete bakmaksızın, yalnız ve yalnız bizim çok kalabalık ve önü alınmaz bir güç olduğumuzu, bu memlekette malımız mülkümüz, binlerce camı ve medresemiz olduğunu, işlenen tarlaların bizim olduğunu, bizim bu ülkenin kaderini belirleyen bilinçli güç olduğumuzu gösterebilmemiz için birlik olalım. Oyumuzu, her şeye rağmen,  HÖH listesine vermeliyiz. Düşmanlarımız bizi bir etnik maneviyat, bir özgün ahlak, özellikleri olan bir kültür topluluğu olarak yok etmek istediklerini gizlemiyorlar. Hele ikinci turda hepsi HÖH adaylarına karşı birleşiyorlar. Biz sorunu daha birinci turda yani 25 Ekimde bitirelim. Bütün haklarımız elimizden alınmış olmasına rağmen, son silahımız olan seçme hakkımızı bilinçli kullanalım.  Dev bir Türk azınlığı, Müslüman topluluğu, birbirine kenetlenmiş Türk, Pomak ve Çingene kardeşliğini, azınlıklarımızın 21. yy bütünlüğünü ortaya çıkmalıyız. Talep ettiğimiz haklarımızı ve özgürlüklerimizi ne kadar daha büyük bir topluluk olabilirsek o kadar daha kolay elde edebiliriz. Yerel seçimde de en önemli olan oy sayısıdır.

 

Anadilde okuma hakkı:

 

Bunu yalnız kendimiz için değil, Pomaklar, Çingeneler, Gagavuzlar vb. azınlıklar için de istemeliyiz. Bu hakkımızı bize Türk olduğumuz için, anadilini öğrenemeyen gençlerimizi daha kolay asimile edebilmeyi tasarladıkları için vermiyorlar. Çingenelere anadilde eğitim hakkını tanımamalarını ise, Çingenelerin ortak bir edebiyat dili olmamasına, basılmış kitap, yazılmış gramer kuralları vb. olmamasına dayandırıp hiçbir şey yapmama siyasetine gerekçe uyduruyorlar. Hiçbir Çingene doğru dürüst Bulgarca konuşamıyor. Neden? Çünkü

Anadilini bilmeyen biri yabancı dili doğru dürüst öğrenemez! Bu gerçek Bulgaristan’da kendini her gün kanıtlıyor. Mecliste 36 milletvekilimiz var, L. Mestan’dan başkalarına “siz doğru dürüst Bulgarca bilmiyorsunuz, konuşmayın, susun, maaşınız kafeste keklik, gezin tozun!” denmedi mi? Lütfü Mestan’ın konuşmalarını ise kendisinden başka anlayan olmadığından dolayı, yularını boş saldılar.

 

Çingenelerin hepsinde Bulgar kimliği olmuş da ne olmuş? İş arayan her Çingeneye sorulan ilk soru – Sen azınlıktansın değil misin? Çingene çocuklarının ancak mahalle okullarına kaydedildiği ortadadır. Hastanelerdeki durum da aynı! Yolsuzluğun seçeneği çamur çiğnemek! Bulgaristan’da yapılan eğitim reformu denemesi ancak oligarşi çocuklarına kolaylıklar, özel okullarda doğru dürüst eğitim öğretim getirdi. Zengin çocuklarına sunulan koşullar damat ısırtıyor. İsteyenler çocuklarını okula göndermeme hakkını da elde ettiler. Evde verilen eğitimi devlet okulları tanımak zorunda kaldı. Kim kimi nasıl eğitecek acaba!?

 

Hiçbir Çingene mahallesinde, Türk ve Pomak köyünde anadilde eğitim sunan okul açılmadı. 26 yılda eğitim bakanlığı anadilde konuşulan hiçbir anaokulu, kreş, yatılı eğitim merkezi açmadı. Dünyada azınlıkların ana dillerini öğrenmesinden korkan başka bir ülke olduğunu bilmiyorum. Bu bakıma dünya şampiyonuyuz. Parası olan yabancılara İngilizce programlı üniversite ve fakülteler açtık. Önemli olan bizimkilerin kör cahil kalmaları…

 

Bildiğim şudur, goncalar güneşe baka baka açılır, halk toplulukları da egemen unsuru örnek alarak haklarını arar. Bulgarlar da eğitim ve öğrenim, kültürel özerklik haklarına Osmanlı’da elde etmişti. Bu örnekleme 21. yüzyılda da devam ediyor. İspanyol egemen kültürü içinde Katalonya’da kültürel özerklik yolu da seçimlere herkesin katılmasıyla elde edebildi. Lituanya’da nüfusun % 40’ı Rus kökenli, okullarda tedrisat da Rusçadır.

 

Anadil ardından en aktüel saldırı hedefi, şarkılarımız, türkülerimiz, azınlıkların özgün sanatı gelirken, çocuklarımızı sünnet ettirmemiz de gündeme getirildi.

 

Kısa dalga üzerinden Türkçe yayın yapan “Bulgarya Radyosu” arasız saldırılara uğrarken, gazeteci, tercüman ve sözcü arkadaşlarımızla kişisel hesaplaşmaya geçileceği korkusu belirdi. Böyle bir tehdit ve korku ortamını şahsen CEM – Bulgar Kitle Haberleşme Araçları Genel Başkanı Lüskanov da TV ekranında paylaştı. Bulgaristan’da Rusya’nın “Komsomolskaya Pravda” gazetesi Burgas kentinde Bulgarca olarak yayınlanıyor. Rusya’yı konu eden “Rasiya Dnes” (Rusya Bugün)  gazetesi de haftalık yayın olarak devam ediyor. İngilizce ve Fransızca yayınlar da var. Mesele Türkçe, Çingene dillerinden birinde yada başka bir etnik dilinde bir yazılı ya da sözlü özel yayına geçilmesi imkânsızdır. Bu konuda talep edilen AB yardımlarına yanıt gelmiyor. Anadilde masal ve çocuk kitapları basmak ise çok tehlikeli oldu.

 

Ateş noktaları:

 

Tırgovişte iline bağlı Omurtag şehrinde yapılan toplu sünnet mahkemeye verildi. Türkiye’den gelen sünnetçi doktorların bu işe hakkı olup olmadığı sorgulanıyor, halkın cezalandırılması isteniyor. Bu kampanyaya 2015’te GERB partisi hükümetinde Sağlık Bakanı olan Reformcu Blok temsilcisi Doktor Moskov da katılıyor. Saldırı hedeflerindeki ateş noktalarını ana dil, anadilde eğitime imkân tanımama, özgün kültürümüzün eserlerine, şarkı ve türkülerimize, edebiyatımıza, yine Türk kimliğimizin bir simgesi olan sünnetimize saldırı ateşi hem artıyor hem de genişliyor. Çocuklar sünnetsiz bırakılmak isteniyor. Bu alanda totaliterizm ile demokrasi arasında hiçbir fark kalmadı. Seçimler – köklü dönüşümlere açılan sihirli kapıdır. İstemediklerimizi, demokrasi düşmanlarını siyasi sahneden indirmenin tek barışçı yoludur.

 

Kuduz saldırıların başbuğları:

 

“Sizden sabun yapacağız!” söyleviyle politik sahneye yerleşen rufofil Volen Siderov, Ahmet Doğan’ın hibe etiği 1.6 milyon leva ile “Ataka” (saldırı) partisini kurdu. Moskova’dan aldığı karşılıksız dolarlarla ise, “Ataka” gazetesi çıkardı. 24 saatlik “Alfa” TV programıyla Türkleri, İslam’ı ve NATO ile Avrupa Birliğini ve Amerikanın Bulgaristan’a üslenmesini hedef aldı. 16 vekille meclise yerleşen “Ataka” anti-Türk ve anti-İslam saldırılarına şimdi de sığınmacı düşmanlığı ekledi. Yerel seçimlerde Rusçuluğu şerbetlerken  Moskova parası akıtıyor.

 

Klasik Bulgar ırkçılığını yeşerten sözüm ona Yurtsever Cephe (PF) partisi irili ufaklı biçimli biçimsiz ırkçılığın her türünü saflarında birleştirdi ve hükümet ortaklığına programsal destek sağlıyor. Anadilimizi öğrenmemize, Türkçe radyo ve TV yayınlarımıza, gazete ve dergi çıkarmamıza kesinlikle karşı olan bu düşmanca zihniyetin içinde, kustukları zehir çok fazla mide bulandıran Makedon İç Devrim Hareketi VMRO başkanı Karakaçanov ile aynı partinin Avrupa Birliği milletvekili Cambazki aşırılıklarıyla başı çekiyor. Bu şahsiyetler anti-Türk saldırıları topluma yaymak için ellerinden geleni artlarına bırakmıyor, milletvekili dokunulmazlıkları ardına gizlenerek, demokraside insan haklarına lağım akıtıyorlar. Bu güçler ve Burgas kentinden yayın yapan “Skat” televizyonu Türk buluşmalarını takıp edip, Türkçe konuşan herkese karşı dava açıyorlar. Irkçılığın aşırılından doğacak gerginlik bir de sığınmacıların Bulgaristan’ı Müslümanlaştıracağı saçmalıyla besleniyor. Avrupa ırkçılığından beslenen bu ırkçı saldırılarla düşmanlıkların derinleştirilmesine çaba harcanıyor.

 

Bulgarlaşmamız için Tümler’e ima edilen örnekler.

 

Bir yandan her yönlü ve çok ağır saldırılar yoğunlaşırken, Bulgar medyaları Türklere şöyle oluverin örnekleri dayatmaya başladı. Son zamanlarda çoğaltılan bu örneklerden biri, anası 1920 göçüyle bir gemiden Burgas limanına inen ve daha sonra Stara Zagora (Eski Zara) kentine yerleşen Ermeni kızı Reneta İnceva’nın sülalesidir. Daha sonra bir Bulgarla evlenen ve evladına bir Bulgar ismi olan Reneta deyen aile, evladını BULGAR okuluna göndermiş, andili olan Ermeniceyi öğrenmeden ve Ermeni Grigoryan Kilisesinden uzak kalarak yetişen kızcağız, zamanın geçmesiyle Bulgaristan ekonomik ve moral şçküşünde dibe vurunca ( 9 dönemi Sofya geçici seçim hükümetine Başbakan seçilmişti.  İşaret edilen ince uzun Bulgarlaşma yolu budur denmese de,  emsal olarak gösterilip, Türklere de açıktır denmek isteniyor.

 

70 yıl önce olduğumuz gibi bugün de ince uzun yolun değişmeyen kavşağındayız. Ya Bulgar olur halkına, soyuna köküne ihanet edersin, Türk Müslüman kimliğini unutuersun ya da Türkiye yolunca uzanırsın. Durumun son inceliği budur. Yani değişen hiçbir şey yok.

Bu nedenle de olmak üzere, 25 Ekim sabahı hepimiz sandık başına, hiç olmazsa çocuklarımıza ve torunlarımıza elektronik oy kullanma hakkını kullanarak,  Bulgar siyasetini ve iradesini değiştirme hakkı tanıyalım.

Hayırlı günler.

 

 

 

Reklamlar