Hüseyin YILDIRIM

Tarih: 10. Nisan 2017

Konu: Bulgaristan’da huzurun temel dayanağı Müslüman Türklerdir.

           Komünistler işledikleri suçları itiraf etmek zorundadır.

           1989 Mayıs Ayaklanmasıyla ilgili gerçekler gün ışığına çıkarılmalıdır.

            Bulgaristan’da karşımızda olan güçler faşisttir.

 

1989 Mayıs Ayaklanmasını yöneten hakikatten Ahmet Doğan mıydı?

Tarihin motorları isyanlar ve devrimlerdir. 1989 Mayıs Ayaklanması XX. yüzyıl Bulgaristan tarihinde en önemli olaylardan biridir. Bu halk ayaklanmasıyla ilgili en acı gerçekler dahi gerçekler bütün ayrıntılarıyla genç ve yaşlılar, Bulgarlar ve Türkler tarafından bilinmelidir. Tarihsel gerçeklerini gizleyen halklar yerinde sayar, yok olmaya mahkûmdur.

***

Büyük tarihsel olaylar,  devletlerin var oluşunu belirleyen dönüşüm anları zaman içinde olmamış olaylar anlatan efsane ve uydurma hikâyelerle süslenmeye başlar ve gerçek tarihsel olaylardan uzaklaştıkça, tam olarak ne yaşandığı, olanların devinim güçleri ve bu olaylardaki tarihsel kahramanların ve kötülük yapan hainlerin kimler olduğu gibi konularda bakış açıları çoğalır.

Ve Allah göstermesin tarihsel çatışmalardaki güçlerden birisi yönetimi ele geçirdiğinde ve daha da kötüsü o güç bir de diktatörlük gücüyse, şu da var, “tarih zafer kazananlar tarafından yazılır” gerçeğinden çıkılırsa, üstün gelen tarih sayfalarına büyük harflerle kendisini, kendi eylemlerini işler, süsler. Birçokların dediğine gibi, gerçekler “kitaplara girmelidir.”

Öyle ki 70 yıl boyunca “ilerici dünyanın beynine” adına Büyük Ekim Sosyalist Devrimi denen Bolşevik Darbe –  “1917’nin 24 Ekim gecesini 25’e bağlayan gece Kışlık Saray’a saldırısı” efsaneleri çakıldı. Zamanın geçmesiyle Sovyetler Birliği Komünist Partisi (KPSS) propagandası, sözde gerçekleri söyleyen bakanlıklar, Genel Doğrultunun isteklerine uyarak Ekim Devrimi önder ve kahramanları listesini yeniden düzenlemeye başladı; Tarihin ufkunda yalnızca Lenin ve Stalin’in kalması için, Trots, Kamenev, Zinoviev, Buharin ve birçok başka önderler giderek listeden atıldılar ve tarihin karanlığında kayboldular.

1956’da Kruşçev’in Stalin’i eleştirmesinden sonra, onun şanlı “Ekim Devrimi önderi” durumu deprem geçirdi, “Yeniden Düzenleme” döneminden sonra ise, Ekim Devrimi yücelik durumundan indirildi ve bu darbenin gerçek özelliklerinden artık tarihçiler ilgilenmeye başladılar.

Bizde olan da aynıdır. “Dokuz Eylül” devrimi, 1944’ün 8’ini 9 Eylüle bağlayan gecede meydan gelmiş bir darbeciler gecesi olayı olarak maskesi indirilmiş duruma düştü.  40 yıl kafamıza bir çivi kakılan, bu “devrimi” o gece Todor Jivkov’un yönettiği gibi şeyler artık kimseyi ilgilendirmez oldu ve ancak meslekten tarihçilerin dikkat merkezinde kaldı. Gerçeklerin su yüzüne çıkması zaman alıyor, fakat mutlaka bu yolun alınması gerek.

1989 Mayıs Ayaklanması olayları!

Şunu önemle vurgulamak isterim ki, 1989 yılının Mayıs ayında patlak veren Ayaklanması etrafındaki olaylarla ilgili durum böyle değildir. Komünist rejim İç İşleri Bakanlığı’nın genelleştirilmiş verilerine göre, Bulgaristan’ın 71 yerleşim merkezinde 52 bin 700 kişinin katılımıyla, 1989’un 20 ile 30 Mayıs günleri arasında gerçekleşen halk ayaklanması adıyla ünlenen kitlesel gösteri yürüyüşleri ilgili bu gerçekler böyle değildir.

Son 20 yıldan daha uzunca bir süredir, 10 Kasım 1989’da komünist rejimin düşürülmesine kadar, Komünist Bulgaristan tarihinden en büyük ayaklanma olan, 7 kişi ölen, 28 kişi yaralanan halk ayaklanmasını örgütleyen ve yöneten gücük kim olduğu konusunda Bulgar kamuoyunda

ve halk arasında çok ciddi ve sert bir münakaşa sürüyor.

Komünist sistem için yok edici nitelikli olan bu toplum süreci, o zaman Pazarcık hapishanesinde bulunan Ahmet Doğan, bir grup Türk politik mahkûmla birlikte, derin gizlilik koşullarında mı yoksa o zamanlar “sıra dışı örgütler” adıyla bilinen ve mücadele veren,  İnsan Haklarını Savunma Hareketinin Türk Kanadı, Mustafa Ömer’in Bulgaristan’da İnsan Haklarını Savunan Demokratik Lig’i, Avni Veli’nin “Dayanışma Derneği – Viyena 89” ve Runtov kardeşlerin Müslüman Grev Komitesi mi örgütledi ve yönetti?

Bu gerçeğin su yüzüne çıkarılmasından ve halka mal edilmesinden ilgili olan kimdir ve bu gerçek neden bu kadar önemlidir?

Ve başka bir değişle, neden böyle bir tartışma ortaya çıktı ve sürüyor?

Yanıt aramaya, böyle bir sorunun neden ortaya çıktığı noktasından başlayalım.

Razgrat, Şumen ve Tırgovişte’nin köylerinden, kasaba ve il merkezlerinden 71’inde 10 gün boyunca protesto gösterileri yapılıyorsa, bütün nümayişlerde insanlar isimlerimizi geri istiyoruz, dinimizde serbestçe ibadet etmek istiyoruz, Türkçe konuşma yasaklarının tamamen kaldırılmasını ve siyasi tutuklularının hepsinin hemen serbest bırakılmasını talep ediyoruz gibi aynı şiarlarla birlik ve aynı ruhla eylem yürüttüklerini gören herkesin aklında şu gelir:  Bu eylemlerin yönetimini koordine eden ve yöneten bir merkez var.  Canlı olan soru da, onun nerede bulunduğudur. Mayıs Ayaklanması değeri son derece büyük bir manevi sermaye olduğundan dolayı bu tartışma devam ediyor ve çok aktüeldir. Hatırası hala canlı olan ve gösteri yürüyüşlerine bizzat katılanlardan binlercesinin de hayatta olduğu Mayıs Ayaklanmamız Bulgaristan’da yaşayan Türklerin “soya dönüş” adıyla yutturulmaya çalışılan isim, din, dil ve kimlik değiştirme sürecine karşı direniş hareketinin doruk noktasıdır. Hak ve Özgürlükler hareketi’nin (DPS) adına “soya dönüş” dedikleri trajedi ve çılgınlık sayesinde var olup ayakta durduğu herkes tarafından iyi bilinmelidir.  DPS, partinin üyeleri ve oy veren kitle için, Bulgaristan’da bundan sonra isimlerin zorla bir daha asla değiştirilmeyeceğinin güvencesidir.  Bu nedenledir ki, 198485 yıllarında Türklerin isimlerinin zulüm edilerek değiştirilmesinin hala hayatta olan tanıklarının var olacağı önümüzdeki 20 – 30 yılda, Mayıs Ayaklanmasını örgütleyen ve yönetenin, DPS lideri Ahmet Doğan mı, yoksa artık neredeyse yarı yarıya unutulmuş olan Mustafa Ömer, Sabri İskender, Ali Ormanlı, Zeynep İbrahim ve daha birçokları mı olduğu başar rol oynamaya devam edecektir.

Bilinen belgesel tarihçilerimizden Veselin Angelov son eserlerinden biri olan “Bulgaristan Türklerinin İsimlerinin Değiştirilmesine Karşı 20–30 Mayıs 1989 Protestoları” kitabını baştan sona “Mayıs Ayaklanması”nı ateşleyebilen kim oldu sorusuna adamıştır. Daha fazlası, 1989’un 10 Kasım günü gerçekleşen darbeye arifesinde eylem yürüten “sıra dışı örgütlere” adanmış, “soya dönüş” konusunu aydınlatmaya adanmış uzun ön ve son sözleri olan 8 belgeselin yazarı olan Angelov, 200 sayfalık bu eserinde ve aynı konuyu işleyen daha birçok tarih yazısında, o zaman Pazarcık Hapishanesi hücrelerinden birinde mahkûm olarak kalan Ahmet Doğan ve daha 8 arkadaşının “Mayıs Ayaklanması”nı hapisten örgütlediği ve yönettiği görüşünde kesindir. Yazarın kanısına göre, 1989 yılında etkin olan Türk ve Bulgar illegal ve yarı legal eylem yürüten  “sıra dışı” direniş örgütleri Mayıs Ayaklanmasına ilham vermeden ve ayaklanmayı yönetmeden sadece desteklemişlerdir.

Bir siyasi olay olan, Mayıs Ayaklanmasından yakından ilgilenen bir okur olarak, bu yazımdaki ana ödevim Angelov’un savunduğu tezin doğru ya da yanlış olduğunu ortaya çıkarmaktır. Önce şuna işaret etmeliyim ki, Angelov savlarında orijinal değildir. O, DPS-nin resmi tarih yazarlığına soyunmuş olan İbrahim Tatarlı’dan  (Hak ve Özgürlükler Hareketi Ülkemizde ve Balkanlarda Demokrasi, Anlaşma ve Güvenlik Faktörüdür – Sofya, Yıl 2003) ve tarihçi Valeri Simyonoıv’tan (Bulgaristan Türk Ahalisi Etnik Siyaset Kutupları Arasında. Sofya, 1998) sonra, 1992’de gazeteci İlyana Benovska (Kim Kimdir, Sofya, 1992) ile söyleşisinde Ahmet Doğan’ın kendi öz savını doğrulamaya çalışmıştır.

Burada, 22 Mart 2009’da “Medyapul” da yayınlanan eski Cumhurbaşkanlarından Jelyü Jelev’in etnik sorunlar danışmanı olan Prof. Mihail İvanov’la gazeteci Bayan Daniela Gorçeva’nın bir söyleşisinden bir alıntıya yer vermek yerinde olur:

“Şimdi 1989 Mayıs Ayaklanmasını örgütleme içinde büyük hizmetleri olduğu gibi bir büyük liyakatı hak ettiklerini iddia ediyorlar. Ben bu konuya ışık tutmak istiyorum. İsim değiştirme ile ilgili I. Başlıktan hüküm giymiş Pazarcık hapishanesindeydik. Bir fikir olarak her şey Pazarcık’tan çıktı.  Hatırladığım kadarıyla, 1989’un 19–20 Ocak günleriydi, İnsan Haklarıyla İlgili Viyana Belgesi metnini okuduktan sonra, belki de en fazla bir hafta sonra, 30 Mayıs 1989’da yapılacak olan, Helsinki süreci konusunda Paris İnsan Boyutları Konferansı’na ilişkin hazırlık çalışmalarımıza başladık. Ve daha sonra, bakıyorum, birçok kişi sıra dışı örgütlerin öyküsünü yazıyor, ne yaptıklarını anlatıyor, fakat şu iyi bilinmelidir. Eğer bir sıra dışılıktan söz edeceksek, o zaman bizim etnik topluluğumuzun tümü sıra dışıydı. Miting yapmak başka, silah namluları altında miting yapmak bambaşka bir şeydir. Olay, ölüm kalım meselesiydi. Söz konusu olan 5 -6 kişi değildir. Kitle ayaklanmaya hazır olunca onu herkes yönetebilir. Önemli olan bir hareketin örgütlenmesidir. Bu hareketi yönlendirmektir. Bu nedenle, kim ne yapmış sorusu yönlendirildiğinde, ben genelde susuyorum. Konum almak da istemiyorum… O zamana kadar totaliter sisteme böyle bir darbe indirilmemişti.

Sonra birden bire, 50 adet illegal parti olduğu ortaya çıktı. Bu olaylar ders kitaplarına girmelidir.”

Bu soruna direk ve süslenmemiş yalın yanıt şudur: Veselin Abgelov’un kitabında sunduğu büyük sayıdaki belge, onun teziyle ilgili,  onun aradığı yanıtı vermiyor. Yazılanlarda somut kanıt yok.

Kesin kanım şudur. “Yazar, Mayıs Ayaklanmasını A. Doğan’ın örgütleyip yönettiği konusunda tek bir kesin kanıt gösterememiştir. Kuşkusuz bize itirazda bulunanlar. Sizin istediğiniz nedir? Derin gizlilik koşullarında hapishaneden yöneten olaylar için açık delil gösterilebilir mi? olacaktır. Fakat Mayıs Ayaklanması ve gösteri yürüyüşleri için İç İşleri Bakanlığı’nda, adı “İsim Değiştirme Olaylarıyla İlgili Çalışma Grubu” olan kurumda, Savcılıkta, Milli Tahkikat Genel Müdürlüğünde ve Hapishanelerin arşivlerinde dosya dolusu belgeler var. “

Bunların bir kısmında olaylar anlatılırken, dosyaların bir kısmında ise, “Suçlu kim ve cezalandırılması gerekenler kimdir?” gibi sorulara yanıt arayan Komünist iktidarın 1989 yazında yaptığı sorgulamalar yer almıştır. Angelov’un kitabında toplu halde bulunan bu belgeler arasında en önemli olsan, “Bulgaristan Türklerinin 1989 Mayıs Ayaklanmasını örgütleyenlere karşı Suçlamadır” ki, Bulgar isimleriyle 4 Türk ile 17 tanık hakkında dava açılmıştır. (Angelov’un kitabi Sayfa 160 -163).

Ahmet Doğan tanıklardan biridir.

Anlaşılan Todor Jivkov için hazırlanan özel bir belgede işaret edildiği üzere, o zaman 1989 Mayıs direnişlerini örgütledikleri veya örgütleyenlere yardım erikleri gerekçesiyle haklarında iddianame hazırlanan Konstantin Trençev, Todor Gagalov, Nikolay Kolev, Hristofer Sıbev, Anton Zapryanov ve Asen Nikolov gibi savaşçıların suçlayan iddianamenin mahkemeye gönderilmemesi gerekirken, yerine Berat Yasası çıkarılarak, hepsinin  serbest bırakılmasının daha uygun olacağı önerilmiştir.  Bu öneriye gerekçe olarak ise uluslar arası durum gösterilmiştir.

Angelov’un kitabında, 30 Mayıs ile 23 Haziran 1989’da Paris’te toplanan İnsan Boyutları Konferansı’na Ahmet Doğan tarafından bir mektup yazıldığı ve bunun gizlice Pazarcık hapishanesinden çıkarıldığı, Türklere karşı işlenen zulmü kınayan ve Todor Jivkov’a gönderilen bir başka mektup yazdığı ve sözde üç açlık grevine katıldığı gibi şu ana kadar bilinen şeyleri kanıtlanmaya yeniden çalışılmıştır.

Ne var ki biz, İsmet İsmail İsmail ve Necmettin Hak’in kaleme aldığı iki anı dışında, aynı kitaba alınmış olan toplam 57 belgede, Ahmet Doğan’ın 1989 Mayıs Ayaklanmasındaki yönetici ve örgütleyici rolüyle ilgili hiçbir dolaysız kanıta rastlayamadık. Üstelik 31 Temmuz 1989 tarihli bir başka belgede – “mahkumlardan Medi Doganov Doganov  (Ahmet Doğan) ve David Asenov Haciev’in (Necmettin Hak) sorgulama sonuçlarıyla ilgili tutanak” – orada şunları okuyoruz: “ Doganov ve Haciev’ın faaliyetlerinde, Tolbuhin kentindeki Bulgaristan Türklerin suç oluşturan gösteri eylemlerine katılanlar üzerinde nispi teşvik edici verilerle sebep sonuç ilişkisi araştırılmıştır. Doganov ile Haciev’in faaliyetlerinde, Ceza Kanunu’nun 273… maddesinde işaret edilen cinayetler grubundan olan unsurlar yer almaktadır.  Doganov ile Haciev’in, Ceza Kanunu’nun 190. maddesi gereği cezalandırılması gereken bir suç işledikleri dair nesnel ve soyut gerekçelerle bile esaslandırma yapılamadığından dolayı haklarında dava açılmamıştır.”

Angelov’un öne sürdüğü tezler, komünist iktidar tarafından sınır dışı edildiklerinden dolayı, Mayıs Ayaklanması eylemlerini en aktif bir şekilde örgütleyenlerden birçoğunun o esnada Bulgaristan dışında olduklarını eleştirenler tarafından “unutulduğu” iddiaları da, yazılanları daha inandırıcı bir duruma getirmiyor.

Evet, bu kişiler sınır dışı edilmişlerdir, fakat arkalarında vekillerini, örgüt ve yönetim ağı bırakmışlardır.

Angelov’ eserinde istemeyerek de olsa Mayıs Ayaklanması günlerinde Demokratik Lig Başkanı Mustafa Ömer ve Genel Sekreter Sabri İskender’in Bulgaristan’dan kovulduğunu, “Hür Avrupa” radyosuna verdikleri demeçleri belirtiyor. Bu demeçler, iktidar makamlarının Demokratik Lig yönetimini Ayaklanmayı örgütleyip yönetmekle suçladığı, ölü ve yaralılar konusunda kendisini haklı çıkarmaya çalıştığı çok zor günlerde verilmiştir. İdamı istenen insanlar bu işi ben yaptım demez. Bu olaylar sırasında barışçı gösterilere katılanlar kurşunlanmıştı. Üstelik bu barışçıl eylemlere katılan gizli örgütlerin yönetici ve eylemcilerini tutuklayıp yargılamak ve zindanlara tıkmak için dava açma hazırlıkları gören resmi makamlar Ayaklanmadan sonra baskı ve terörü daha da sertleştirmişlerdir.

Şu iyi bilinmelidir. İç İşleri Bakanlığı, Savcılığın ve Devlet Güvenlik Örgütü “DS” ve tek sözle tüm baskı ve zulüm sisteminin gece gündüz süren ve tüm olanakları ayağa kaldıran

“1989 Mayıs Ayaklanması ateşini kim yaktı?”

sorusuna kesin yanıtlar bulunabilmiş ve bunu yapanın gerçekten hapishanedeki Ahmet Doğan olduğu ortaya çıkarılmış olsaydı, bunun birçok kanıtı gün ışığına çıkarılmış olurdu. Ben şahsen, böyle deliller olmuş olsaydı, bunların gizlenmesine anlam veremezdim. Böyle delil yoktur. Angelov, eserinde, bu konuda, Pazarcık hapishanesinde, protesto mektupları yazma, grev, görüşmeler esnasında, gardiyanların sıkı gözetimi ortamında, grevlere ve gösteri yürüyüşlerine katılma önerileri gibi illegal protesto eylemleri dolaylı deliler olarak sıralamıştır. Fakat hiçbir yerde Pazarcık hapishanesinin 1989 Mayıs Ayaklanmasının yönetim merkezi olduğuna iddia edilmemiştir.

Şöyle bir gerçek de var ve asla küçümsenmeyecek niteliktedir. HÖH partisi kurulur kurulmaz, parti içinde yakın geçmişte kimin nasıl bir rol oynadığı konusunda sert tartışmalar almış yürümüştür. Bilindiği üzere isimlerin değiştirilmesine karşı mücadeleye canla başla katılan ve önemli katkıları olan Bulgaristan Türk aydınlardan birçok militan kadro, HÖH partisi kurulduktan sonra hemen partiden uzaklaştılar ya da bahaneli bahanesiz partiden atıldılar. Bu kişiler, tarihin çarpıtılmasını protesto edenlerdir. Sıra dışı örgütlerdeki direnişleriyle bilinen Petır Boyaciev, yakında basılan “Yalanlara Karşı Gerçekler” kitabının 142- ve 143 sayfalarında, “Korku ile Savaşım Teknolojisini” açıklarken, 1989 Mayıs Ayaklanmasına katılan ve bu eylemleri örgütleyenlerden bir kısmının Bildirisinden bir alıntı veriyor.  10 Ekim 1994’te kaleme alınan bu Bildiri Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) Merkez Konseyine gönderilmiştir. Bildiride şu satırlar yer alıyor:

İsimleri değiştirenlerin 1989 yılının Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında anti-komünist barışçıl eylemlerine katılan, onları örgütleyen ve yöneten hala yaşayanlar olarak,  bu tarihsel olayları kendi hanesine yazan DPS lideri Ahmet Doğan’ın gasp edicilini derin bir nefretle kınıyoruz.”

26 Türk ve Bulgar sıra dışı örgüt önder ve eylemcisinin bu kısa fakat çok önemli belgesinde, Ahmet Doğan’ın bu tavrını “yüzkarası bir yalan” olarak belirlerken, Doğan hakkında da “küstah” demişlerdir.

Mektupta, HÖH partisi Merkez Konseyi’nin Doğan’ın tutumunu yeniden değerlendirmesinde ısrar ederken, eğer bu yapılmazsa, mektubu kaleme alanların “haklarını mahkeme yoluyla arama hakkını gizli tutukları” duyurulmuştur.

O gün bu gün yarım yüzyıl geçti. 1989 Mayıs Ayaklanmasının örgütleyici ve ilhamcıları olarak gösterilen kişilerden bazıları seçkin Bulgar siyaset adamı ve zengin kişiler oldular. Bu kişilerden daha fazları, parasız kaldılar, kalabalık siyaset olaylarının dışına itildiler, özel yaşamın katları arasında kayboldular, bazılar yıllar önce Bulgaristan’ı terk ettiler, bazıları ise “Allah rahmet eylesin” bu dünyadan göçtüler. “Mayıs Ayaklanması liderliği konusunda kim haklı kim yalancı?”  “Doğan’ın bu olaylarda rolü var mı, yok mu?”

Bu soruların yanıtını ancak Bulgar tarihçilerinin kolektif çabaları verilebilir. Belki de, henüz geç olmamışken, sözlü tarihin bütünüyle toplanması, her türden evrakların yayınlanması, gerçekten derin ve hakiki bir tarihsel araştırma gerçekleştirilmesi için gayret gösterilmesi gerekiyor.

Ne yazık ki, son dönemin çok güçlü bir şekilde siyasileştirilen tarihsel ortamında, anıların yalnız tarihsel değil bir de dolaysız siyasi kaynak olduğu koşullarda, bu tür bir derinleşmenin yapılabileceğine inanmak yanlış olur.  Fakat genç kuşak tarihçiler, (o zaman çocuk olduklarından ya da henüz dünyaya gelmiş olmayışlarından dolayı) yakın geçmişimiz üstüne hafızalarında anı katları olmadığından ve tam bu nedenle de tarafsız olmalı gerektiğinden ötürü, bu konuya eğilmeleri zorunludur.

Pek tabii ki, geçen yüzyılın 80-li yılları sonlarında ülkemizdeki isim değiştirme ve sıra dışı örgütlenme ve direnişçiler konularında belge toplayıp yayınlama konularında en ısrarlı olan Doçent Veselin Angelov’un eserleri, gelecekte böyle bir tarihsel araştırma başladığında olağanüstü yararlı olabilirler. Biz burada onun artık topladığı ve yayınladığı belgelerden ve belki de birçok yerde ve konuda tarfsız konum alamayan biri gibi bambaşka nedenlerle, özellikle de bir tanık olarak onun kendisinden söz ediyoruz, çünkü  onun yazılarında dolaylı kanıtlar birçok kez sınırlar aşılarak genelleştiriliyor ve yapılan yorumlarda dolaylı kanıtlara kuşkusuz kanıtlar gözüyle bakılıyor, gerçekler hiç de öyle olmadığı halde, arzu edilen sonuç direk olarak tarihsel kaynaklardan çıkmış gibi gösteriliyor.

Tüm Bunlara Rağmen Ahmet Doğan 1989 Mayıs Ayaklanmasına Katılmış Mıdır?

Kanımca, şimdiye kadar bu sorunun en gerçekçi ve en iyi yanıtını Doçent Doktor Mihail İvanov verdi. Ahmet Doğan 1989 Mayıs olaylarına katılmış mıdır sorusunu Mihail İvanov şöyle yanıtladı:

O açlık grevi ilan etmiş. Ardından çağrılmış ve grevden vazgeç demişler ve o da vazgeçmiş. Bazı belgeler yazmış ve Necmettin Hak’ın eşi mahkûm ziyaretine gittiğinde bu belgeleri hapishaneden dışarı çıkarmıştır.”

Devamla bir bayan gazeteci şöyle bir soru yöneltti: “Doğan tarafından kaleme alınmış bazı belgeler öyle mi?

Verilen yanıt şudur: “Doğan tarafından yazılmış ve Paris’e gönderilmesi gereken bazı evraklar. Onlar Paris’e ulaşmamıştır. Fakat burada bir gayret olduğu ortadadır. Biz bu gayreti küçümseyemeyiz.”

***

Son alıntı: “Haftalık gazete “Glasove” (Sesler) Mihail İvanov’un “1989 Mayıs Ayaklanması Bulgaristan’ın Berlin Duvarı’nın düşmesine katkısıdır” –  Tarih: 11 Mayıs 2011’de yayınlanmıştır.

“Marginalia” – Emil Koen.

Reklamlar