Raziye Çakır
Konu: Biz edebiyatı olan bir halk topluluğuyuz
BGSAM yayınları olarak 5 bölümlü bir yazı dizimizle özgün edebiyatımızın etnik motiflerine değinmek istiyoruz.
Bölüm 1.
Başlıca Bulgaristanlı Türk halk edebiyatı üzerine, yerli bir özgün Türk edebiyatı duğuyor. Kuşkusuz Türkiye ile Bulgaristan edebiyatları, tüm kültür alanlarında olduğu gibi, yerli Türk edebiyatımızı da doğal olarak etkiliyorlar. Ancak gelişme sürecinde kendine özgü nitelikler kazanarak göreceli özgün bir edebiyat durumuna geliyor. Bu edebiyat bizim estetik değerlerimizi, mizaç, etnik bilinç ve beğenilerimizi yansıtıyor. Adına da Bulgaristan Türkleri Edebiyatı dedik. Tarihi 93 Harbinden başlayarak günümüze kadar uzanır ve bilinçlenme, dirilme ve savaşabilecek duruma gelmemizde güçlü kılıç kalkan rolü oynamıştır.
İlk dönem ve seçkin temsilcileri.
1877 – 78 Plevne Savaşından Birinci Dünya Savaşı’na kadar Bulgaristan Türk Edebiyatı biçimlenme döneminde duruyor. Âşık Hıfzı, Hüseyin Raci Efendi ve diğer yazarlar, halkın savaş yıllarındaki ızdıraplarını ve tanık oldukları olayları yansıtıyorlar.
Yerli Türk edebiyatı, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasındaki dönemde tam anlamıyla ortaya çıkıyor. Aralarında Aliosman Ayrandoruk (1878 – 1952), Mehmet Con (1885 -1974), Mustafa S. Alyanak (1890 – 1966) , Mehmet Behçet Perim (1896 -1965) , Haydar Baba ((1871 – 1956) , Mehmet Fikri (1909 – 1941) vb ozan ve yazarların bulunduğu yeni bir yaratıcılar kuşağı ortaya çıkıyor. Yerli edebiyat Türk olarak zenginleşiyor. Şiir ile birlikte öykü ve sahne yapıtları yayınlanıyor. Ama şiir egemen konumunu koruyor. Biçim ve içerik bakımından edebiyatımız halk yaratıcılığı havasını koruyor.
Bulgaristan Türk Edebiyatı, Tüm kültürlerimizle birlikte totaliter sosyalizm döneminde iki gelişim aşamasından geçiyor.
Olgunluk aşaması ve sivrilen temsilcileri.
1944’ten 69’lıyılların sonlarına kadar geçen sürede olgunluk aşamasına ulaşıyor. Eski yaratıcı grubuna Selim Bilal (1915 – 1987), Hasan Karahüseyin (1925 -1990), Sabahattin Bayram (1931 -2013), Ahmet Şerif (1926 – 2000), Recep Küpçü (1934 -1976), Mefküre Mollova (1927 -2009) ve başka yazar ve ozanlar katılıyor. Bu kuşak, çağdaş dünya görüşüne ve estetik düşünceye sahip. Dilleri daha zengin, söylemleri taze ve renkli. Bunlar edebiyatımıza yeni konu ve poetikayla, çağdaş renkler katıyorlar. 1950’lerin sonlarına doğru yaratıcılık sürecini, totaliter sosyalizmin ilk yıllarında dayatılan ideolojik klişelerden ve basma kalıp söylemlerden kurtarma denemelerinde bulunmaya başlıyorlar. Edebiyatın tüm türlerinde eserler yaratılıyor, yayınlanıyor. Serbest şiir biçimi yaygınlaşıyor. Öykü sanatı, olay örgüleri, teknik ve anlatım dili geliştirilerek, olgunluk aşamasına ulaşıyor. Kısa Öyküde Muharrem Tahsin (1929 -2007), Ahmet Tımış (1926 – 2007) ve başka yazarlar önemli sanat değeri olan önemli yapıtlar ortaya koyuyorlar.Sabri Tata’nın (1925 – 2010) Güneş Doğarken adlı yapıtıyla çağdaş anlamda romancılık başlamış oluyor. Onu Halit Aliosman (1932) izliyor. Turhan Rasi (1942), Yusuf Kerim (1922 – 2007), Mehmet Bekir (1932) ve diğer yazarların yapıtlarıyla mizah yeni bir aşamaya ulaşıyor. Bu dönemde çocuk edebiyatı gelişerek edebiyatımızda başlı başına bir kol durumuna geliyor. Ahmet Şerif, Nadiye Ahmet (1931), Nevzat Mehmet (1933), Muharrem Tahsin, İsmail Çavuş (1940) vb yazarlar bu alanda seçkin yapıtlar ortaya koyuyorlar.
Demokrasi rüzgârında yeniden canlanma.
Edebiyatımız demokrasiye geçiş yıllarında yeniden canlanmaya başladı. Önceki aşamada ustalaşan yazarlar – Ahmet Şerif, Ömer Osman, Sabahattin Bayram, Mehmet Çavuş, Niyazi Hüseyin, Sabri Tata, Naci Ferhad (1940 – 2013) Muharrem Tahsin, İsmail Çavuş, Sabri Alagöz, Ahmet Emin vb birçok yeni yapıtlar yayınladılar. Bu yapıtların bazıları zorla kimlik döneminde yazılmış, ama yayınlanamamışlar. Yeni aşamada Mustafa Bayramali (1938) gibi yetenekli öykü yazarları da belirdi.
Edebiyatımızda demokrasiye geçiş döneminde yeni isimler de belirdi. Aziz Sakir-Taş (1985), Haşim Akif (1946), Kamil Topçu (1985), Nurten Remzi (1964). Nurdan Çete (1975), Melis Aziz (1995) ve başka genç kalemler yaratıcılık sürecine yeni soluk katıyor ve onun yeni bir aşamaya ulaşmasına katkıda bulunuyorlar.
Doksanlı yılların dorukları
Geçen Yüzyılın 90’lı yıllarında ve XXI. yüzyılın başlarında yayınlanan edebi yapıtlarda totaliter sistemin sosyalist gerçekçilik biçiminde dayattığı ideolojik şemalara rastlanmaz. Yaratıcılar tasarım, sanatsal fikir ve duygularını özgürce dile getirmekte, çok taze anlatım biçimleri kullanmaktadırlar. Yapıtları estetik bakımdan daha nitelikli, biçimleri daha yetkindir.
Böylece tarihsel gelişim sürecinde Bulgaristan’da yavaş yavaş özgün bir Türk edebiyatı oluşuyor. Kuşkusuz o, klasik Türk edebiyatına özgü nitelikleri taşıyor. her şeyden önce yapıtlar edebi Türk dili, gece vezni ve kafiye ile örülüyor. Aynı zamanda Bulgar ve dünya edebiyatından etkileniyor. Ama özü, Bulgaristan Türkünün duygularını, düşünce, özlem ve felsefesini yansıtıyor.
Günümüz şiirinde özellikler
Günümüz aşamasında ebedi yapıtlardan en iyi şiirin geliştiği bir gerçektir. Onu nesir, özellikle öykü izliyor. Roman türü hala başlangıç sürecini tamamlama sürecinde. Mizah yapıtları hem halk yaratıcı geleneğini sürdürüyor, hem de yaşamdan yeni süjeler alarak gelişiyor. 50’li yıllarda kaleme alınan piyesler daha fazla bir perdelik olup güncel yaşamı yansıtıyorlar.
Yapıtların ebedi ve estetik nitelikleri yavaş yavaş gelişiyor, yaratıcılar daha renkli bir dil kullanıyorlar. Motifleri Türk halkının yaşamından, sosyokültürel durumundan kaynaklanıyor. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasındaki dönemde sosyal ve kültürel kalkınmanın nesnel gerekliliği, Anadolu’ya göç edenlerin göç sılası gibi konular izleniyor. Ozan ve yazarlar, yapıtlarında doğup yetiştikleri bölgenin doğa güzelliklerinin betimliyorlar.
Yeni Türk edebiyatında, yukarıda belirtilen konularla birlikte, barış, hoşgörü, adalet, erdemler gibi genel insani sorunlar da ele alınmaktadır.
Bulgaristan Türkleri edebiyatı, bir yandan topluluğumuzun estetik duygularını, yaşam felsefesini yansıtmakta, öte yandan okul ile birlikte , etnik kimliği güvence altına almaktadır. Yeni Osmanlıların ve Genç Türklerin görüşleri, 1920’lerde de Atatürkçü düşünceler; edebiyatçıların ve özellikle belirli bir zaman bugünkü Bulgaristan Topraklarında yaşayan ve çalışan Ahmet Suavi ve Ahmet Mithat’ın yapıtları eğitim sistemi ve basın aracılığı ile halkımızın daha uyanık kesimlerine ulaşıyorlar. . Türkçülük ve ulusçuluk fikirleri aydınlar arasında yayılıyor ve kök salıyorlar. Bunların etkisiyle Türk topluluğunun etnik bilinci oluşup gelişmeye başlıyor. Bilindiği gibi, öz bilinçten yoksun bir ulusal ve etnik topluluk var olamaz.
Bulgaristan Türkleri Bilincine Doğru adımlar
Ulusal fikirler edebiyatımıza Mustafa Alyanak, Mehmet Behçet Perin, Aliosman Ayrantok’un yapıtlarıyla girmiştir. Bunların yaratıcılığı yerli Türk edebiyatında yeni bir çığır açmıştır. Etnik ve kültürel kimliğin oluşturulup geliştirilmesini amaç edinen ekolün ortaya çıkmasında M. Alyanak’ın şiir, öykü ve makaleleri önemli rol oynamıştır. Örneğin “Çobanın Rüyası” şiirinde ozan, ulusal geleneklerin giderek unutulmasından tedirgin olduğunu, bunları geleceğe taşıma özlemini dile getirmektedir. Söz konusu çığırın açılıp gelişmesinde A. Ayrantok’un katkısı çök önemlidir. Ozanın kanısınca, kültürel kimliğimizin geleceği hurafelerden arınmamıza bağlıdır. “Be Yahu” adlı şiirinde fen ve sanat mektebini cennette benzetmiştir. .
Bu ekolün yaratıcıları arasında en seçkin ozan olarak Mehmet Behçet görülmektedir. Ozanın ulusal ve kimlik ülküsüne tutkusu en açık biçimde “Tunalılar Marşı” adlı şiirinde betimlenmiştir.
“Biz Tunalı Türk oğluyuz
Azmimizde er oğluyuz,
Bilgi, soydaş, hak için biz
Ölümlere yeminliyiz.…”
Devam edecek.