BGSAM
2020’de Türkiye 1826 Mevzilerine Döndü
1844’te Londra Mahkemelerinden birinde kölelerden biri sahibine karşı dava kazandı ve Kölelik Çağı çatladı. 1789’da patlak veren Fransız Devrimi veya 1917’de Rusya Ekim Devrimi’nin dünyaya hangi kıvılcımları saçtığını bilirsiniz. 6 Ocak 2021’de Washington’da demokrasi kalesi “Beyaz Sarayı” işgal edildi. Seçenek arayanlar uyandı. BÜYÜK DÖNÜŞÜM BAŞLADI dediler.
Geleceği görmek, yıldızları saymaktan ve toplumu okumaktan farksız. Yıldızlar kaydığından sayılmaları imkânsız. Toplum da öyle, geçmiş ve gelecek, gün ve gece gibi birbirini kovaladığından, bizim için her şey ikiye bölünmüş. Sırtını geçmişe dayayıp geleceğin tablosunu çizen insandır. Bu simge hala bir tablodan fazla, kaleme alınmış bir eserdir.
Geçmiş insanı aldatabilir, gelecekse yanıltabilir. İnsanlık 2020’de sahte umutlar tuzağına düştüğünü anladı. 19. asır Avrupa, 20. asır Amerika yüzyılıydı. 21. Asır Asya yüzyılı oluyor. Kılavuz, ucu ışıklı bir ok mudur? Öyleyse Amerikada güneşinin batışına fazla saplanmadık mı? Sovyet devleti dağılırken şafakta Türkiye öncülüğünde Turan Dünyası doğuşunu bekledik. Türkiye Kafkaslarda 1826 konumuna döndü. Çinlilerin yüzer binlik kafilelerle dünyaya dağılıp ülkelerinde seyrelme planı hazırladığını hiç düşünmedik.
Başka bir saplantıyı Bulgaristan’da 1997’de yaşadık. O yıl ansızın soyulduk. 45 sene yarattığımız maddi değerler, “hak edilmiş pay” olarak imzalı kâğıt şeklinde hepimize dağıtıldı. 24 yıldan beri Panagürşte (Otubol), Çelopeç, Zlatitsa’da altın kazan bir Kanada şirketi dışında pay ödeyen olmadı. Ölülerin hakkı yeşermedi. Toplam sayıları 15 bin olan öteki şirketlerden hemen hemen hepsi suyu çekilen göl gibi kurudu. Dolandırıcılığın böylesi daha önce görülmemişti!
2020’den 2 ay önce 3 ay sonra dünyanın başına ve insanlığın kaderine “Covid-19” virüsü sarıldı. Hayatın nizamı ve düzeni baştanbaşa değişecek, diyorlar. Herkes telaş içinde. Belayı getiren ve kuyu kazan bilinmiyor. İnancımıza göre, toplumun devresel dönüşüm süreleri farklı. 20. Yüzyılın dönüşüm çarkı 1929’da dönmeye başlamıştı. Olay, İngiliz Merkez Bankası Başkanı Monta Gün Norman Britanya İmparatorluğunu Birleşik Amerika’ya kapamasında gizlidir. II. Dünya Savaşı ve “Soğuk Savaş” içinde dönüşümler devri 60 yıl sürdü. 25 Mayıs 1989’da Mihail Garbaçov “durdu” dediğinde, ekonomi çarkının değil, dönüşümler çarkının durduğunu duyurmuştu.
Bulgaristan halkının yani bizim ve diğer Doğu Avrupa sosyalist ülkeleri halklarının başına vuran balyoz ise, duran çarkın sökülmesi ve yerine bir şey konmamasıdır. Üstelik olay maddi olanın yok edilmesiyle bitmedi, manevi yaşamın kuralları da değiştiriliyor.
Başkan Donald Trum’un son günlerinde Temsilciler Meclisi ve Senato’da onay alan toplumsal yaşamın ana çekirdeği aileyi bozan ana baba, dede nene sözlerini dilden söken, kız ve olan çocukları bir gören ve adına jender ideolojisi denen yeni kurallar yasallaştı.
Esas bu bakıma olmak üzere, 2020 yılı da, 1929 gibi tarihe BÜYÜK DÖNÜŞÜMLERİN BAŞLANGIÇ YILI olarak geçti.
Sovyetler Birliği’nin çöküp dağılacağını, sosyalist ülkelerin Batıya kayacağını, Çin’in dev devlet olacağını, medeniyetler çatışmasını, Arap Baharını ve Türklerin Turan Devletinde yeniden buluşacağını öngörebilen Zbignev Bjejinski, Samuel P. Huntington v.b. düşünürlerin şimdi başlayan BÜYÜK DÖNÜŞÜM için öngörüler yok. Fransız feylesof Jean Poul Sartıre’in “yol kenarına atılmış çocuk” kurgusu sanki her şeyin yeni başlangıcıdır.
Bugün dünya Dr. Klaus Schwab’tan söz ediyor. 2020’nin Haziranında “Covid -19” ve Büyük Yükten Silkinme” eseriyle korku ve karamsarlık bulutlarını eliyle aralayarak düşünen insanlığı yıldızlara bakmaya davet etti. Hemen ardından 2021’in 3. haftasında geçen yıl cirosu 175 milyar US Dolar olan “Amazon” ticaret zincirinin raflarında “Katılımcı Kapitalizm” eserini dizdi. Fiyatı: 24.95 US Dolar.
O bir Alman. Mühendislik üstü elit ABD üniversitelerinde sosyoloji ve felsefe okumuş. Cenevre gölü kenarında bir yakası Almanya bir yakası Fransa havalı bir şatoda oturuyor ve yaratıyor. Roma Anlaşması geleneklerinin devamı olan, Dünya Ekonomi Forumu (Davos Zirvesi) Baş mimarı ve yöneticisi. Fikirlerini ve yenidünya görüşünü 1100 şirket yöneticisiyle birlikte geliştiriyor. Yukarıda adı geçen, henüz Bulgarca ve Türkçemize çevrilmemiş olan ve birincisinin adına daha anlaşılır bir değimle “Covid-19 ve Yeniden Şarj” da diyebileceğimiz bu eserlerin ardında birbirinden değerli 110 imza var.
Bu eserlerdeki fikirlerin özünü bir iki cümle halinde ifade edersek, dünyanın yeni bir DÖNÜŞÜM VE DÜZENE çark çevirdiğini, yönetim biçiminin kadife eldivenli diktatörlük olacağını, büyük şirket sermayelerinin iktidar içinde eriyeceğini ve yeni düzende sermaye kapitalizminin KATILIMCI KAPITALİZM olacağını görebiliyoruz. Kadife eldivenli diktatörlüğü 2020 yazında Bulgaristan’da sanki görebildik.
“Her şey dönüp dolaşıp başa gelir! Bizim atasözümüzdür. Yeni çarkın bir basamak üste dönmeye başladığını hepimiz işitmişizdir.
Kölelik devrinde köle sahibine parayla çalışmak ayıpmış. Köleler özgürlüklerine kavuştuklarında ne yapacaklarını bilememişler. Rusya’da toprak köleleri toprak ağalarının gölgesinde para sesi içitmeden 6 asır yaşamışlar. 1989’da kooperatifler dağılınca ve fabrikalar kapanınca aynı olay yaşandı. 3 milyon vatandaş yeniden köle olmak hevesiyle Batıyı boyladılar. Elinde para olanlar ise ikinci el bir Batı arabası alınca mutluluk yaşadılar ve Çark durdu.
Toprak ağlarından kaçan köylüler Paris’te aç kalınca Büyük Fransız Devrimini gerçekleştirip, üretim aracı sahiplerine emek satarak ekmek almışlar. İş başa döndü, ABD yeni Başkanı Joen Biden göreve başladığı gün açlara 45 bin paket yemek gönderdi. Kimin neye gerek duyduğunu nasıl saptadı acaba?
6 Ocak’ta Beyaz Sarayı ele geçirenler, terazinin bir küfesinde geçmiş, bir küfesinde gelecek, TARİHSEL EŞİTLİK dediler. Hem de beyazlar arası eşitlik değil, siyahlar ve beyazlar, ayrıca fakirler ve zenginler, erkekler ve kadınlar arası eşitlik. Burada söz konusu olan bir somun ya da bir lokma değil, tarihin yarattığı tüm değerler üzerinde eşitliktir.
15.yüzyıl ile 18. yüzyıl arasında Afrika’dan gemilerle Amerika kıtasına götürülen 12 milyon zenci kölenin ödenmemiş emeğini de 3 trilyon US Dolar olarak peşin isteniyor.
1996’dan sonra Amerika’da çıkan analiz eserlerinde “İkici İç Savaş” yakındır diyenler, yükselen bir sınıf savaşı değil, kanlı beyaz ve siyah derililer arası savaş olacak” derken 2020’de KÜRESEL BÜYÜK DÖNÜŞÜM başlayacağına işaret ettiler.
Bunalım, 2018’de San Da Fe Enstitüsünde bir iş adamları konferansına konu oldu. 2020’de durgunluk olacağı, büyümenin 0.4’e düşeceği, mali ve sanayi sermaye arasındaki çelişiklerin sertleşeceği, tüketimin % 40 oranında azaltılması gerektiği, dolayısıyla nüfusun azaltılması gerektiği öngörüldü.
Bu sorunlar nasıl çözülecek ve Dünya Mali Zirvesi’nin egemen durumu 2-3 kuşak daha nasıl korunacak sorusuna cevap arandı.
Çözümler şunlardır:
- Milli devletlerin yok edilmesi;
- Devlet egemenliğinin kaldırılması;
- Sivil toplum örgütünün, sosyal azınlıklar mozaiği ile değiştirilmesi;
- Din gibi geleneksel inançların ortadan kaldırılması
- Toplumun politik olarak bozulması ve
- Eğitim öğretim sisteminin bozulması.
Eğitim ve öğretim sistemimiz daha 1960’larda bozuldu.
6 Ocak’tan önce, ana mal, sermaye, senet, bono, tahvil vs olan kapital, kendi kendine büyüyen bir mülkiyet olarak maddeleşmiş emekti. Bundan böyle sermaye iktidar içinde eriyerek bambaşka bir şekil alacak. Sıradan insanların, bizim ihtiyaçlarımız büyük sermayedarlar tarafından belirlenecek. Klasik kapitalizmde En önemli değerlerden biri olan PAZAR DEĞERİ kalkacak.
Bunların hepsini Dr. Klaus Schwab’ın eserlerinde okuyoruz. Hedefleri “Covid-19” ile eski düzeni bozmak. Yeni virüs sanki ellerinin altında.
Son hedef: Dünya zenginliklerinin % 99’ı nüfusun yüzde birinin eline, % 1 de % 99’unun eline sıkıştırmak. Olay yeni değil.
Klasiklerden M. Dostoyevski’nin (1872) çağının yeni ideolojilerini eleştirdiği “Ecinniler” romanın “Bizimkilerde” başlıklı 7. Bölümünde şöyle der:
“Şagalyov, soruna nihai çözüm olarak, insanlığın iki eşit olmayan bölüme bölünmesini önerir. Yüzde onu, kişisel özgürlük ve öteki dokuz bölüm üzerinde sınırsız haklar elde eder. Yüzde doksan ise kişiliğini kaybederken bir sürüye dönüşür, ama Adem baba zamanındaki suçsuz hallerine dönene kadar yeniden üretme hakkı onlarda kalır. Cennetin en doğal yerinde yaşamayı hak etmiş olsalar bile, birinci ödevleri yorulmadan çalışmaktır. Onda dokuzunun iradesiz bırakılması ve nesillerce eğitilerek sürü haline gelmesi, hayatı yaşatma açısından doğal olandır. Bu sürüye kötülük değil, başka hiçbir yerde olmayan bir cennet teklif edilir.”
Dr. Schwab’ın önerilerinde de böyle bir başa dönüş var.
Covid-19 ile beliren yeni ideler Bulgaristan’da tepkili karşılanıyor. Bir defa 1 milyon vatandaş aşılanmak istemiyor. Aşıdan korktuğundan değil, güdümlü olmaktan korkuyorlar. Bir defa aşılananın aşısız yaşayamayacağı yerleşmiş zihinlere. Kimse kimseye güvenmiyor. Toplumun üçte ikisi, 2011 İstanbul Anlaşmasında geliştirilen cender – kadın erkek eşitliği idesi ve kadınlarla, siyah derililerin ön plana çekilmesi – kabul edilmiyor, Ortodoks kilise, Bulgaristan Türkleri Diyaneti ve Katolik Kilisesi aileyi yüksek bir değer olarak koruma kararlılığını fırsat buldukça savunuyor.
Son Davos video konferanslarında kimin nereden konuştuğu belli olmasa da, ön planda olan yoksullukla mücadele, istikrarlı gelişme, rekabetsiz bir toplum, yapay zekâ yönetimindeki sermaye ve çevre dostluğu emel olmuş.
Avrupa Birliği Başkanı Bayan Von der Lein bu fikirlerin tümünü alkışladı.
Birleşmiş Milletler Teşkilatı Başkanı Gutereş, “son insanı aşılamadan durmak yok” dedi. Hollanda Başbakanı “karanlığın ötesindeki ışık aşıdır” diye konuştu. Bu virüs ve aşı işinin arkasına bakmaya çaşıltık.