Gülten RAYİMOĞLU
1984 yılında, “Yeniden Doğuş Süreci” (Bulgarca: Vızroditelen Protses) adı verilen bir devlet kampanyası başlatıldı.
Bu kampanyanın amacı, Türk ve Müslüman kimliklerini Bulgar kimliği içinde eritmekti. Bu süreçte aşağıdaki politikalar uygulandı:
1. İsim Değiştirme Kampanyası
Türk ve Müslüman azınlıklara ait Türkçe isimler zorla Bulgarca isimlerle değiştirildi.
Kimlik belgelerindeki Türkçe isimlerin yerini Bulgarca isimler aldı.
İsimlerini değiştirmeyi reddedenler fiziksel şiddet, gözaltı ve hapis cezasına maruz kaldı.
2. Dil ve Kültürel Yasaklar
Türkçe konuşmak, Türkçe yayın yapmak ve Türkçe eğitim yasaklandı.
Camiler kapatıldı ve dini ibadetler kısıtlandı.
Türk halk oyunları, müzikleri ve gelenekleri bastırıldı.
3. Din ve İnanç Üzerine Baskılar
Müslüman azınlığın dini özgürlükleri büyük ölçüde kısıtlandı.
Cami, türbe ve diğer dini yapıların çoğu yıkıldı ya da işlevsiz hale getirildi.
Sünnet gibi dini ritüeller yasaklandı.
4. Göç Zorlaması
Bulgaristan hükümeti, Türklerin ve diğer Müslüman azınlıkların Bulgaristan’ı terk etmesi için baskı yaptı.
1989 yılında başlayan zorunlu göç dalgası ile yaklaşık 350.000 Türk, Türkiye’ye göç etmek zorunda bırakıldı.
Kültürel Soykırımın Sonuçları
Türk ve Müslüman azınlıklar, kimliklerini ve kültürel değerlerini korumak için büyük bir mücadele verdi.
1989’da Todor Jivkov’un görevden alınmasıyla bu politikalar sona erdi. Ancak, bu dönemde yaşanan travmalar uzun yıllar boyunca toplumsal hafızada yer etti.
Bulgaristan, 1990’larda demokratikleşme sürecine girerken, Türklerin isimlerini geri almasına ve dini özgürlüklerini yeniden kazanmalarına izin verildi. Ancak, bu süreçteki hak ihlalleri ve kültürel soykırımın etkileri hala tartışılmaktadır.
Uluslararası Tepkiler
1984-1989 yılları arasında uygulanan politikalar, uluslararası insan hakları örgütleri tarafından şiddetle eleştirildi. Türkiye başta olmak üzere birçok ülke ve uluslararası kuruluş, Bulgar hükümetine tepki gösterdi.
Ancak, o dönemin soğuk savaş dengeleri nedeniyle uluslararası baskılar sınırlı kaldı.
1984 Bulgaristan asimilasyon politikaları, yalnızca etnik bir grubun kimliğine yönelik değil, aynı zamanda insanlık onuruna ve temel haklara yönelik bir saldırı olarak değerlendirilir. Bu süreç, Bulgaristan Türkleri ve Müslümanları için büyük bir travma yarattı ve kültürel miraslarının kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına neden oldu.