II. Dünya Savaşı sırasında Bulgaristan Almanya’nın yanında yer almıştı. Almanya’nın 1943 yılından itibaren çeşitli cephelerde yenilgiler almaya başlaması etkisini Bulgaristan’da da gösterdi. Sovyetler Birliği 5 Eylül 1944 tarihinde Bulgaristan’a savaş ilan etti ve Rus Orduları 8 Eylül 1944 tarihinde Bulgaristan’a girdiler. Bulgaristan’daki Alman yanlısı hükümet görevden uzaklaştırıldı ve yerine “Vatan Cephesi” diye isimlendirilen Alman karşıtı gruplar iktidara geldi.
27 Ekim 1946 tarihinde yapılan genel seçimlerde Vatan Cephesi oyların % 71’ni aldı. Vatan Cephesi içerisinde yer alan Bulgar Komünist Partisi Vatan Cephesi’nin kazandığı 364 milletvekilinden 277’sini elde ederek kurulan hükümette önemli bakanlıkları ele geçirdi.
10 Şubat 1947 tarihinde Bulgaristan’ın Paris Anlaşması’nı imzalamasından sonra ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel alanlarda ülkede önemli gelişmeler yaşandı. Bu süreçte Bulgaristan’da yaşayan Türk ve Müslüman-Türklere karşı asimilasyon politikası başlatıldı. Söz konusu politika ile etnik kökeni ne olursa olsun sınıf bilincinin geliştirilerek kişisel ve etnik kimliklerin ortadan kaldırılması ve Sosyalist bir Bulgaristan devletinin ve toplumunun yaratılması amaçlandı. Ancak bu politikanın gerçekleşemeyeceği kısa sürede anlaşıldı. Hatta Türkler arasında ulusal bilincin gelişmesi yanında kendini Müslüman-Türk olarak tanımlayan Pomaklar, Romanlar, Tatarlar ve Torbeşler arasında da “Türk” tanımı kuvvet kazandı. Bulgaristan yönetimi bu durum karşısında daha çok tarımla uğraşan bu kitlenin elindeki toprakları kolektifleştirdi ve ellerindeki üretim araçlarını devletleştirdi. Birçok Türk ve Müslüman-Türk köylü işsiz ve topraksız kaldı. Ayrıca dinsel baskılar arttı. Kadınların eğitim ve iş hayatında yer almasına yönelik politikalar daha ziyade muhafazakâr bir görünüm arz eden bu kesimde huzursuzluğu daha da fazlalaştırdı. Türk ve Müslüman-Türkler Türkiye’ye göç etmek için yollar aramaya başladı. Bu sırada Bulgaristan Hükümeti de Kore Savaşı nedeniyle Türkiye ile ilişkileri bozulunca Türk ve Müslüman-Türkleri göçe zorlayarak ülkedeki nüfuslarını azaltma ve kalanları da uygulayacağı politikalarla asimile etme yolunu seçti.
Bulgaristan, Türkiye’ye göç etmek isteyen Bulgar vatandaşı Türklerin durumu ile ilgili olarak Türkiye’nin Sofya Büyükelçiliği’ne 10 Ağustos 1950 tarih ve 304-50-1 sayılı bir nota vererek Türk asıllı tüm Bulgar vatandaşların üç ay içinde Türkiye tarafından kabul edilmesini istedi. Bu notaya Türkiye, Sofya Büyükelçiliği aracılığıyla şu cevabı verdi:
“Türkiye’ye hicret etmek isteyen Bulgar vatandaşı Türklerin durumu ile ilgili olarak, 10 Ağustos 1950 tarihli ve 304-50-1 sayılı notasında Bulgar Halk Cumhuriyeti Hükümetinin serdettiği mütalâaları dikkat ve ehemmiyetle incelemiş olduğunu Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı mezkûr hükümete bildirmekle şeref kazanır.”
Bulgar Hükümeti, meselenin aslı ile yakın bir münasebeti olmadığı halde, notasına ırk, din ve ırk farklarına bakmaksızın, bütün Bulgar vatandaşlarına eşit haklar tanımış olduğu, azınlıkları sosyal, kültürel ve siyasal haklarının eşit şekilde verildiğini belirtti. Bulgaristan, notada 18 Ekim 1925 tarihli Türk-Bulgar ikamet sözleşmesinde yazılı hükümlere göre hareket ettiğini belirterek halen 250.000’i bulan ve bunu da aşacağını ima ettiği göçmenlere gerekli izin belgelerinin verdiğini dile getirdi. Hatta bunlardan 54.000 kadarına memleketi terk için vize de verildiğini açıklayarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin sözleşmede belirtilen sorumluluklarını yerine getirmediğini iddia etti.
Bulgaristan Türkiye’yi zor durumda bırakmak, Kış mevsiminin yaklaşması sebebiyle zorla göç ettirmek istediği Türklerin mallarını ucuza satmalarını temin etmek ve çok kısa bir sürede yüksek bir miktarda göçmenin Türkiye’ye gelmesi ile Türkiye’nin iç huzurunu bozmak istemişti. Büyük bir sorun yaratan 1950-1951 dönemindeki göçlerde 154.393 kişi Türkiye’ye gelmişti.
1950 yılı Sonbaharında 12.233 aile ve toplam 52.185 nüfus Türkiye’ye geldi. Bulgaristan bu hareketi ile Türkiye’yi zor durumda bırakmak, Kış mevsiminin yaşlaşması sebebiyle zorla göç ettirmek istediği Türklerin mallarını ucuza satmalarını temin etmek ve çok kısa bir sürede yüksek bir miktarda göçmenin Türkiye’ye gelmesi ile Türkiye’nin iç huzurunu bozmak istedi.
Türkiye’nin sınırını Bulgaristan’dan gelen göçmenlere kapatmasının asıl sebebi, Bulgarların göçmenler arasına vizesiz bazı kimseleri ve Çingeneleri karıştırmasıydı. 1934 yılında çıkarılan 2510 sayılı İskân Kanunu’na göre Türk soyundan olanlar Türkiye’ye göçmen olarak gelebiliyordu. Kanunda Çingeneler Türk soyundan sayılmıyordu. 12 Eylül 1950 günü Bulgaristan’dan gelen 150 Çingene’nin Türkiye’ye girişine izin verilmedi. Gerekçe olarak da Ruslara hizmet etmek amacıyla Bulgarların göçmenler arasında Çingeneleri koyarak onlardan ajan olarak yararlanmak istediği belirtildi. Zira Çingeneler hem Türkiye sınırına yakın yerde oturmaktaydı, hem de Türkçe bilmekte ve Türk adetlerine vakıf durumdaydılar.
Türk Hükümeti, Çingeneler yüzünden 12 Eylül 1950 tarihinde sınırını kapattı ve ancak göçmenler Türk sınırında yoğun bir şekilde bekleşmeye başladılar. Bu durum karşısında Bulgar makamlarıyla yapılan görüşmeler sonucunda Türkiye sınırını göçmenlere 22 Eylül tarihinde tekrar açtı.
Türkiye sınırını tekrar göçmenlere açarken Bulgaristan’la bir protokol yaptı ve vizesi bulunmayanlar ile Türk soyundan olmayan Çingenelerin Türkiye’ye gönderilmemesini şart koştu. Menderes Hükümeti bir karar alarak yapılması gerekenleri belirledi ve Başbakan Adnan Menderes imzasıyla tüm illere yapılması gerekenleri belirten kararı gönderdi. Kararda şöyle denilmektedir:
“Bugünlerde Bulgaristan’dan memleketimize külliyetli miktarda gelmesi muhtemel bulunan göçmenlerin önümüzdeki aylar içinde en iyi ve isabetli bir şekilde barındırılmaları için gerek Hükümet, gerekse millet olarak işbirliği yapılması zarureti günün en önemli olayları arasında yer almaktadır.
Bu maksatla, gelecek göçmenlerin illerimizin iktisadi ve içtimai durumlarına, iklim şartlarına, sevk imkânlarına ye mevcut köy sayılarına göre bu kış için barındırabilecekleri göçmen sayısı tetkik ve tespit edilmiş ve buna nazaran ilinizde muayyen bir miktarda göçmenbarındırılması kararlaştırılmıştır. Aşağıdaki esaslara göre ilinizde barındırılması mümkün bulunan göçmen adedinin acele tetkikiyle doğrudan doğruya Toprak ve İskân Genel Müdürlüğüne derhal tellenmesi lâzımdır.
1.İlinize bu Kış barındırılmak üzere tertip edilecek bu göçmenlerin il merkezine ve bağlı ilce, bucak ve köylere taksiminde veya şehir ve kasabalarda mevcut mirî ve askerî boş binalarda toplu bir halde barındırılmalarında mahallî şartlara, icap ve imkânlara göre valiliğiniz tam bir serbestliğe sahiptir.
2.İlinize mürettep göçmenlerin sevki işi izdiham ve karışıklığa mahal verilmemek için peyderpey gönderilmek suretiyle yapılacaktır. Ancak, her ihtimale karşı valiliğinize bunlar hemen ve defaten gelecekmiş gibi hazırlıklı bulunulması ve bu hususta gereken her türlü tedbirlerin derhal ve zaman geçirilmeden alınması lâzımdır.
3.İlinize tertip edilecek göçmenlerin ilk sevk merkezlerinde tefriki yapılırken sanat ve meslekleri ve çiftçi olanların ziraatın hangi kısımlarında uğraşmış oldukları bölgemizin hususiyetlerine göre dikkat nazarına alınacaktır. Valiliğinizce de bunların il dâhiline serpiştirilmelerinde işbu esasların bilhassa göz önünde tutulması icap eder.
4.Hükümetçe sağlanması çareleri aranmaktadır. Bununla beraber valiliğinizce bu hususta Hükümet tarafından yapılacak yardım nazara alınmaksızın gereken bütün mahallî tedbirlerin ittihaz edilmesi ve ilinize mürettep göçmenlerin bakımları ve barındırılmaları ve biran evvel kendi kendilerini geçindirir duruma getirilmelerinin temin edilmesi zaruridir.
5.Bu maksatla il merkezinde bir göçmen komisyonu ile, il merkezi ve bağlı ilçelerle bucak ve hatta köylerde göçmenlere yardım komiteleri kurulması, bu komitelere mahallî hürmet, muhabbet ve itimadı haiz erkek ve kadın vatandaşların katılmaları, il merkezindeki komisyon ve komitenin bizzat başkanlığınız altında bulundurulması, komiteler vasıtasıyla halktan toplanacak aynî ve nakdî her türlü iane ve teberruların Kızılay şubelerinde, olmayan yerlerde Ziraat Bankalarında bu iş için açtırılacak özel hesaplarda toplanması ve bunlar elinde muhafazası, bu hesaplardan yapılacak her türlü sarfiyatın mahallî idare komitesi kararı ve il merkezinde vali ve ilçelerde kaymakamın onayı ile icra edilmesi lâzımdır. Bu suretle elde edilecek teberru ve ianeler, şehir merkezi ve kasabalarda toplu bir halde barındırılacak olanların her türlü ihtiyaçları karşılanacağı gibiköylere misafir edilmiş olan göçmenlere de lüzumu halinde gerekli yardımlardabulunulacaktır. İl içindeki yardım komitelerinin toplantı iane ve teberruları valiliğiniz, vilâyetdâhilinde hasıl olacak lüzum ve ihtiyaçlara göre sarf ve idareye mezundur.
6.Gelecek göçmenlerin uzun müddet iaşe ve ibade etmelerine imkân olamayacağından valiliğinizce bunlara en kısa müddet içersinde birer iş temini cihetine gidilmekle beraber bu durum kendilerine de münasip lisanla anlatılacak ve ilk barındırılmalarından itibaren (15) gümiçinde birer iş tutmalarının konusu üzerinde önemle durulacaktır.
7.Bu memleket şümul hizmetin aziz, Türk Milletinin asilâne anlayışı, civanmertliği ve fevkalâde misafirperverliği sayesinde kolaylıkla başarılacağına emin bulunuyorum. Valililerimizin de alacakları isabetli tedbirlerin bu işin iyi bir şekilde yürütülmesinde ve sağlanmasında birinci derecede âmil ve müessir olacağına kaniyim.
Bu hususta ilinizce vilâyet dâhilindeki bütün mülkî teşkilâtın her türlü imkânlardan faydalanmak suretiyle gereken bütün tedbirlerin plânlı bir şekilde ve zamanında alınmasını, gönderilecek göçmenlerin hiçbir suretle sefaletlerine mahal bırakmayacak şekilde barındırılmalarının ve misafir edilmelerinin sağlanmasını ve kendilerine elden gelen her türlü şefkat ve ihtimamın gösterilmesini üstün gayret ve vazife severliğinizden bekler başarılar dilerim. Adnan Menderes Başbakan”
Bulgar Hükümeti, göçmenlere ülkeyi terk etmeleri için 48 saat verdi ve süre sonunda Türkleri tren vagonlarına bindirerek Türk sınırına gönderdi. Bulgarlar bununla da yetinmeyerek Türklerin yoğun biçimde yaşadıkları Kırcaali, Mestanlı, Darıdere, Kuşkovak ve Çorbacılar’dan 70 vagon dolusu Türkü Bulgaristan’ın kuzey ve batısına sürgüne gönderdiler.
Bunun üzerine Türkiye sorunu, Birleşmiş Milletler Özel Siyasi Komisyonu’nda bulunan delegesi aracılığıyla komisyona bildirildi. Diğer taraftan da İçişleri Bakanı ile İskân Genel Müdürü, Edirne-Karaağaç’taki göçmen evlerine giderek incelemelerde bulundu. Dışişleri Bakanlığı, 6 Ekim 1950 tarihinde Çingenelere gerek giriş gerekse transit geçiş vizesi verilmemesini tüm konsolosluklara bildirdi.
Türk Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, “Bulgarların hudutlardan vizesiz, Türk aslından olmayan bir takım eşhası sokmak için yaptıkları hareketler üzerine hükümet hudutları kapatmaya karar vermiştir” diyerek sınırın 7 Ekim 1950 tarihinde kapatıldığını açıkladı.
24 Ekim 1950 tarihinde Merkezi İskân Komisyonu, Türk soyundan olup vizesiz geldikleri için alıkonan göçmenlerden Türkiye’de akrabası bulunan ve bunlar tarafından kabul edildiğini beyan edenlerin Valilikçe yapılacak inceleme sonucunda doğruluğu tespit edilenlerin Türkiye’ye göçmen olarak kabul edilmesini kararlaştırdı. Bu sırada 48.531 vize almış göçmen, vizesiz ve pasaportsuz Çingeneler yüzünden sınırda beklemekteydi.
1 Kasım 1950 tarihinde yeni yasama yılının başlaması sebebiyle TBMM’de konuşan Cumhurbaşkanı Celal Bayar, “Göçmenler meselesi hakkında Bulgaristan Hükümeti nezdinde yaptığımız teşebbüsler müspet bir netice vermediği takdirde hükümet, bu mühim ihtilafı milletlerarası mercilere intikal ettirmek kararını şimdiden vermiş bulunmaktadır” diyerek Türkiye’nin Bulgaristan’dan gelecek olan göçmenlerle ilgili izleyeceği yolu açıkladı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın TBMM açış konuşmasından hemen sonra Dışişleri Bakanlığı tüm elçilik ve konsolosluklara gönderdiği tamimle sorunun Birleşmiş Milletlere götürüleceği bildirildi. Bunun üzerine Bulgaristan tutumunu değiştirerek uyguladığı sert tutumdan vazgeçti. Türkiye ve Bulgaristan arasında varılan mutabakat sonucunda 2 Aralık 1950 tarihinde Türkiye sınırlarını bir kez daha göçmenlere açtı. Türkiye Bulgaristan’la yaptığı mutabakatta; “Türkiye’ye giriş vizesi olmadan göçmenler arasına karışarak girenler olursa bu kişilerin Türk makamlarınca geri çevrilmesi ve Bulgar makamlarınca geri alınması, daha önce vizesiz gelip Edirne’de bulunan 67 ailede 360 nüfuslu Çingene’nin, Bulgar sınırı makamlarınca geri alınmasını” şart koşmuş ve Bulgaristan da bu şartları kabul etmişti.
Sorunun çözülmesinden sonra Türkiye’ye göçmenler akın etmiş ve Aralık ayında 36.000 göçmen Türkiye’ye giriş yapmıştı. Göçmenlerin iskânı için Valilere ne kadar göçmen alabilecekleri sorulmuş ve her ilin göçmen kontenjanı belirlenmiş, Göçmenlere Yardım Birliği kurulmuş, Göçmen Piyangosu düzenlenmiş, yoğun göçmen akını sebebiyle Birleşmiş Milletlerden yardım talep edilmiş, 1951 yılı bütçesine ödenek konmuş ve Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerine göçmenlere yapacakları yardımlara karşılık vergi indirimi kanunu çıkarılmıştı.
Çanakkale’de iskân edilecek muhacirler önce Edirne’ye geldiler. Sonra da karayolu ile Çanakkale’ye ulaştılar. 1950-1951 yıllarında Bulgaristan’dan Çanakkale’ye iskân için getirilen göçmenler Çanakkale’de Kızılay tarafından sağlık kontrolleri yapıldıktan sonra İskân Komisyonu tarafından iskân edilecek mahallere yerleştirildiler.
Çanakkale’ye gelen göçmenlerin geldikleri yerler; Razgrat, Filibe, Karalan, Eskizagra, Zofça, Kırcaali, Rusçuk, Şumnu, Senli, Karaalan, Gutrokan, Kamallar, Yenipazar, Zişton, Osmanpazarı, Omurtak, Silistre, Eğridere, Koşukavak, Elene, Bezirgan, Popova, Tapova, Nevrekop, Mestanlı, Eskipazar, Eskicuma, Karnabat, Koşukavak, Selvi, Ponliken, Yanbolu, Rahova, Tutrakan, Gırnova, Işıklar, Pileme, Bavutsa, Hasköy ve Panlikos’tu.
Bulgaristan’dan Türkiye’ye gerçekten baskı gördükleri için göç etmek isteyen Çingeneler, dönemin siyasal koşullarına kurban gitmişler ve Türk hükümeti tarafından da kabul edilmemişler ve Bulgaristan hükümetinin baskısı altında yaşamlarını sürgünde ve baskı altında sürdürmek zorunda kalmışlardı.
Mithat Atabay