Rumeli’de Türkçe eğitimin kökleri Osmanlı dönemine dayanır. Daha Osmanlılar zamanında eğitim bakımından İstanbul’dan sonra Rumeli gelmekteydi. Tanzimat yıllarında İstanbul’da açılan modern Türk rüştiyeleri (Türkiye’de ilk rüştiye okulu 1834’te açılır) İmparatorluğun bu kanadında da açılmış, İslahat döneminde (1856-1876) reformlar yapılarak Türk eğitim sisteminde bir gelişme başlamıştır.
XIX. yüzyılın ortalarında eğitim alanında başlatılan gelişmeleri Osmanlı Devletinin bir eyaleti olan Bulgaristan’da da görmek mümkündür. Bu toprakların çok erken dönemde Osmanlı Devleti sınırları içine katılması, buralarda yoğun bir Türk nüfusun barındırılması, İstanbul’un bu bölgeye çok yakın olması gibi faktörler buradaki Türklerin eğitim ve kültürel gelişmesinde belirleyici rol oynamıştır. Tuna ve Edirne vilâyetlerinin kültür merkezleri olan Filibe, Rusçuk, Varna, Berkofça vb. belli başlı şehirlerde söz konusu vilâyetlerin kuruluşundan önce açılan rüştiyelerde yeni yöntemler uygulanarak eğitimde başarı sağlanmıştır. İmparatorluğun ülkücü öğretmenleri ve aydınları da bu bölgedeki Türk eğitimine hizmet etmişlerdir.
Osmanlı tebaası olan Bulgarların da lâik okullarının açılması aynı yıllara rastlar. İlk lâik Bulgar okulu XIX. yüzyılın otuzlu yılları ortalarında (1835) açılır ve Kırım Savaşından sonra (İslahat döneminde) böyle okulların sayısı hızla artar . Osmanlı Devletinde gerçekleştirilen reformlar ve Türk halkının da hoşgörüsü, Bulgarların eğitim ve kültürel kalkınmasında önemli rol oynar.Osmanlı-Rus Savaşından (1877-1878) İkinci Dünya Savaşı (1944) Sonuna Kadar Bulgaristan’da Türk Okulları
I. 1878-1918 Yılları Arası Dönemde Türk Okulları

Bulgar Prensliği kurulduktan sonra bu topraklarda kalan Türkler çoğunluk durumundayken azınlık durumuna düşürüldü ve çözümleri güç pek çok sorunla yüz yüze bırakıldı. Bulgarlar, bir yandan Rusların savaş aylarında başlattığı toprak reformunu sürdürmüş, Türklerin toprağını, malını mülkünü yağma etmiş, öte yandan da nüfus ihtilâlini gerçekleştirerek Türkleri kitle hâlinde göçe zorlamışlardır. Str. Dimitrov’dan edinilen bilgiye göre 1883’te yapılan nüfus sayımında Yantra nehri doğusundaki bölgelerde çoğunluğu yine Türklerin oluşturduğu görülünce “Bu Bulgaristan mıdır, yoksa değil midir?” sorusu o zamanın idarecilerini harekete geçirir ve kitle hâlinde göçün hızlandırılması kararı alınır .
Savaştan sonraki yıllarda Bulgarların Türklere hoşgörüsü şöyle dursun, Türk halkı Bulgar Devletine büyük bir tehlike oluşturmaktadır ve Devlet bu halktan kurtulmalıdır düşüncesi giderek Bulgar halkı arasına yayılır ve çok güçlü olur. Son haddine ulaşan bu nefret ve negativizm, bilinçli olarak Bulgar edebiyatı ve Bulgar basınıyla da devamlı beslenir .
Bu koşullarda Türk eğitim sisteminin yenibaştan bir düzene konulması hiç de kolay olmamıştır. Öğretmenler ve öteki aydınlar Türkiye’ye göçe zorlanmış, okullara öğretmen bulmak ciddî bir sorun olmuştur. Bu topraklarda kalanlar kolları bağlı durmamış, Berlin Barış Antlaşması (Temmuz 1878) ve Bulgaristan Anayasasınca sağlanan haklar doğrultusunda Türk azınlığın eğitim ve kültürel geleneklerini sürdürmeye çalışmışlardır.
Eğitimin temel amaçlarından biri, insanın kimlik ve kişiliğini kurma, geliştirme, onu tam insan kılmadır. Türk aydınları da bunun bilincinde olarak eğitime canla başla sarılmışlardır. İlk yapacakları iş, ayakta kalabilmiş okulları tamir etmek, çocukları okul çatısı altına toplamak, kapatılmış Türk rüştiyelerini açtırmak ve öğretmen bulmak olmuştur.
1880’li yılların ikinci yarısında birçok okulun ve rüştiyelerin de açılmaya başlamasıyla öğretmen ihtiyacı daha da artmıştır. İstatistiklerde Türk-Müslüman öğretmenlerin öğretim durumu hakkında şu bilgileri buluyoruz:
1894/95 Ders Yılında Öğretmenlerin Öğrenim Durumu

İlkokoul mezunu 738
Medrese mezunu 565
Rüştiye mezunu 134
Liseye gitmiş olan 9
Lise mezunu –
Bilinmeyen 14
Toplam: 1460

İlk açılan rüştiyelerde öğrenim 4 yıldı. Muallim-i Evvel denen okul müdürleri, başöğretmenler Türkiye’den gönderiliyor, aylıkları da Türkiye’den veriliyordu.
Bulgaristan’da önemli tarihî olaylar Türklerin eğitimini olumsuz etkilemiştir. 1908 yılında Türkiye’de İkinci Meşrutiyet ilân edildi. Bulgaristan bu fırsattan yararlanarak tam bağımsızlığını ilân etti ve böylelikle artık Türkiye’ye hiçbir bağlılığı kalmadı. Bağımsız Bulgaristan, Prensliğe son vererek Çarlık (Krallık) oldu. 1909 tarihinde İstanbul’da Bulgar Çarlığıyla Osmanlı Hükümeti arasında imzalanan Protokolle Türkiye tarafından Bulgaristan’ın bağımsızlığı tanınmış oldu. Bu Protokole Bulgaristan Türk-Müslüman okullarına ilişkin bir de Sözleşme eklendi. Aynı yıl Bulgarlar yeni bir Millî Eğitim Yasası çıkarmakla Türk özel okullarına büyük bir darbe indirmiş oldu. Resmî okullarla (Bulgar devlet okullarıyla) özel okullar (Türk topluluğun özel okulları) arasındaki denklik kaldırıldı. Özel okuldan mezun olanlar bundan böyle öğrenimini resmî okulda sürdüremeyecekti. Resmî okulda öğrenimini sürdürmek isteyenler ya da herhangi bir sanat sahibi olmak isteyenler gerekli ek sınavları vermek zorunluluğunda bırakılıyordu. Türk öğretmenler ise resmî okullarda öğretmenlik yapan Bulgar meslektaşlarının yararlandığı sosyal haklardan tamamen yoksun bırakılıyordu. Türk özel okullarında öğretmenlik yapabilmek için Bulgar vatandaşı olmak gerekecekti, yani bundan böyle Türkiye’den öğretmen getirilemeyecekti. Türk-Müslüman okullarına hazırlanacak ders kitaplarını Bulgaristan Millî Eğitim Bakanlığı onaylayacaktı, yani bundan böyle Türkiye’den ders kitabı da getirilemeyecekti. Yeni Eğitim Yasasına uymayan Türk okulları kapatılacaktı.
Bu olumsuz gelişmelerin ardından bir de Balkan Savaşı patlak verdi. Doksanüç Savaşından henüz yaraları kapanmamış olan Bulgaristan Türküne Balkan Savaşı da büyük yaralar açtı. Trakya ve Rodoplar Osmanlı Devletinin sınırları dışında bırakıldı. Bu savaş, Rodoplar’daki Türk okulları üzerine dehşet etki yaptı. Türk okulları yakılıp yıkıldı, gasp edildi. Öğretmenlerin büyük çoğunluğu öldürüldü, kalanı da Türkiye’ye göçe zorlandı.
Buraya kadar söylenenleri kısaca özetleyecek olursak şunu belirtmeliyiz: 1878-1918 yılları arası dönem birçok askerî ve politik olaylarla doludur. Osmanlı-Rus Savaşı (1877/78), Doğu Rumeli’nin Bulgar Prensliğine katılması (1885), Türkiye’de İkinci Meşrutiyetin ilânından yararlanarak Bulgaristan‘ın da bağımsızlığını ilân etmesi, Balkan Savaşları (1912-1913), Balkanlar’da yeni yeni devletlerin kurulması, kitle hâlinde Türkiye’ye göçler, Birinci Dünya Savaşı hep Rumeli Türkünün aleyhine olmuş hüzünlü tarihî gerçeklerdir. Böyle gelişen olaylar Türk eğitimini de kökünden sarsmıştır. İşte bu yüzden Doksanüç Savaşından Birinci Dünya Savaşının sonuna kadar uzanan 40 yıllık bir dönemde Bulgaristan Türklerinin eğitimi ortaokul düzeyinde kalmış, öğretmen yetiştirmek için herhangi bir öğretim kurumları da açılamamıştır. Tabiî, Bulgar liselerinde (özel öğrenci olarak), İstanbul’da ve bazı Avrupa şehirlerinde okuyan Türk gençleri olmuş, Sofya Üniversitesini bitirenler de olmuş ve böylece Türklerin bir aydın zümresi oluşmuştur. Bu aydın zümrenin çoğunluğunu oluşturan öğretmenler Türk eğitimini, edebiyatını ve basınını geliştirmeye çalışmışlardır. Ancak, öğretmenlerin, okul kurullarının (mektep encümenlerinin), aydın zümrenin tüm çabalarına rağmen, halk kitlesini oluşturan Türklerin öğrenimi sönük ve ortaokul düzeyinde kalmıştır.
Bazı Bulgar bilim adamlarının günümüzde yaptıkları araştırmalarda söz konusu dönemde Türklerin Bulgaristan’ın millî güvenliğine artık herhangi bir tehlike oluşturmayan “kendi ortamında ve kendi çerçevesinde kalmayı tercih eden, günlük yaşamlarının geleneksel ritmine dışarıdan başkalarının karışmasına kolaylıkla imkân vermeyen, imtiyazı olmayan, siyasî partileri olmayan, oldukça geri kalmış, ancak Devlete baş ağrısı yaratmayan bir etnik topluluk” olarak kaldığı vurgulanmaktadır .

Türk Muallimler (Öğretmenler) Birliğinin Bulgaristan Türlerinin Eğitim ve Kültürel Kalkınmasında Yeri
Bulgarların olduğu gibi, Türklerin de bir Türk Muallimler (Öğretmenler) Birliği (Derneği) kurması görüşünü en önce Filibe’de “Muvazene” gazetesini çıkaran Filibe doğumlu Ali Fehmi ortaya atar. Genç (Jön) Türklerden olan Ali Fehmi, İstanbul’da Mülkiye’de (Siyasal Bilgiler Okulunda) okumuş, Sultan Hamid’in idaresinden kaçıp Filibe’ye yerleşmişti. Ali Fehmi’nin bu görüşü, öteki aydınlarca da benimsenir ve büyük destek bulur.
1906 yılında Birlik, Muallimin-i İslâmiyye Cemiyet-i İttihadiyesi” adıyla çalışmaya başlar, yıllarca kongreler düzenleyerek gelişir. Bulgaristan’ın her bölgesinde hemen hemen her yıl düzenlenmiş kongrelerde Türk okulları, Türk öğretmenleri, Türk eğitim ve öğretimiyle ilgili çok önemli kararlar alınmış, Bulgar makamları tarafından birçok sorunların halledilmesi ısrarla istenmiştir.
Türk Öğretmenler Birliği, okullarda yeni yöntemlerin uygulanmasında, çağa uygun müfredat programları ve ders kitaplarının hazırlanmasında büyük hizmetlerde bulunmuştur. Yeni ders kitaplarında Bulgaristan aydınlarının yazılarıyla birlikte Türkiye sanatçılarının da çocuklara uygun eserlerine geniş yer verilmiştir. Öğrencilere ait güzel şiirler, sahne eserleri yazmışlar, millî ruhu okşayan şarkılar öğretmişlerdir. Türk azınlığın çocuklarının ruh yapısını yapan öğretmendir, benliğini, kimliğini yoğuran öğretmendir. Öğretmenler ve okul kurullarında görev alanlar, Öğretmenler Birliğinin yayın organı “Terbiye Ocağı” (sonra “Muallimler Mecmuası”) dergisinde devamlı yazılar yazarak, her türlü zorluklara göğüs gererek Türk okullarının Türk öğretmenlerinin haklarının korunması, Türk çocuklarının çağdaş eğitimden yoksun bırakılmaması için çabalamışlardır. Kongrelerde türlü kültür sorunları da tartışılmış, çözüm yolu aranmıştır.
Türk Öğretmenler Birliğinin önemli çalışmalarından biri de öğretmenlere yaz aylarında önceden belirlenmiş şehirlerde olgunlaşma kursları düzenlemek olmuştur. Filibe, Aydos, Plevne, Razgrat, Varna, Dobriç, Silistre gibi onbir şehirde eski yöntemden yeni yönteme geçmek için öğretmenler bu kurslarda hazırlık görmüşlerdir.
İlerici, yenilikçi bir eğitim ve kültür örgütü olan Türk Öğretmenler Birliği, Türkiye’deki Atatürk reformlarının da ateşli savuncusu olmuştur. Başmüftülük ve müftülükler Atatürk reformlarına karşı bir tutum almıştı. Yeni Türk alfabesinin Bulgaristan’da da uygulanması gündeme gelince tutucularla yenilikçiler arasında tartışmalar başladı. Türk öğretmenler Birliği, Türkiye’de yeni harflerin resmen kabul edilmesini beklemeden 1928 Temmuzunda Lom kasabasında düzenlediği Kongresinde Bulgaristan Türk azınlık okullarında da yeni Türk alfabesiyle öğretime başlanmasına karar verdi. Bu karara uyarak Filibeli öğretmenlerden Ahmet Şükrü Bey, yeni harflerle “Bulgaristan Türk Mekteplerine Mahsus” bir alfabe kitabı hazırladı ve bu kitap Hasköy’de basıldı. Öğretmenler Birliği bu alfabeyle aynı yıl öğretime geçti. Daha seçkin öğretmenler yeni harflerle ders kitapları hazırlayarak bunları Filibe’de “Tefeyyuz” ve “Zerafet”, Sofya’da “Ümit”, Şumnu’da “Terakki” basım evlerinde yayımlamaya başladılar.
Yeni yazıyla öğretim başlarken, aynı zamanda yeni yazı kursları da düzenlendi ve genci yaşlısı, kadını erkeği yeni harfleri öğreniyorlardı. Tüm bu hayırlı işlerin başında öğretmenler bulunuyordu. Türk Öğretmenler Birliğinin eğitim ve kültür alanındaki başarıları Bulgar yöneticileri çok rahatsız etti ve 1934’te Bulgar hükümeti tarafından bu Birlik kapatıldı.

II. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları Arası Yıllarda Bulgaristan’da Türk Okulları
İki Dünya Savaşı arası dönemde de Bulgaristan Türklerinin ilkokulları, rüştiyeleri ve medreseleri varlığını sürdürmekte ve öğretim Türk dilinde gerçekleşmekteydi. Bu okullardaki eğitim sistemi Türkiye eğitim sistemiyle paralel bir biçimde gelişmekteydi. Türk okulları özel statüde olmaya devam etmekte ve mektep encümenleri (okul kurulları) tarafından yönetilmekteydiler.
Savaştan sonra Bulgaristan’ın iç ve dış politikasında bir hayli değişikler oldu. İktidara gelen Çiftçi Partisi (1919-1923) birçok alanda reformlar yapmaya başladı. Eğitim sisteminde liberalleşmeye, Bulgarcanın imlâsında basitleştirilmeye gidildi. Bulgaristan eğitiminde yapılan reformlar Türk azınlık okullarını da kapsamına almaktaydı. Çünkü Çiftçi Partisinin lideri ve hükümetin başbakanı olan Aleksandır Stamboliyski’nin imzaladığı Neully Barış Antlaşması, Bulgaristan Türk azınlığının bütün millî haklarını güvence altına almıştı.
Al. Stamboliyski Hükümetinin Millî Eğitim Bakanı Stoyan Omarçevski’nin 21 Temmuz 1921 tarihinde çıkardığı yeni bir millî eğitim yasasında Türklerin eğitimiyle ilgili şöyle yenilikler vardı: Türk azınlık okulları için ayrı bir başmüfettiş atanacaktır; başmüfettiş, öteki başmüfettişler gibi görev ve yetkilere sahip olacaktır; Türk okullarının yapımında gereken her türlü yardım sağlanacaktır; Türk okulları için de “okul fonları” oluşturulacaktır gibi.
Bakan St. Omarçevski, şimdiye kadar “Türk okulları sadece vakıf malları, Türk toplumundan toplanan paralar, devletin ve belediyelerin yaptığı çok az yardımlarla yaşamış, bu yüzden de geri kalmışlardı…” diyordu ve bundan böyle Türk okullarına da gereken yardımın yapılacağını vurguluyordu. St. Omarçevski, gönderdiği genelgelerde Bulgarlardan sonra en büyük nüfus oranını Türklerin oluşturduğunu hatırlatıyor ve geçmiş Bulgar hükümetlerinin Türk azınlık okullarını çok ihmal ettiklerini belirtiyordu.
Çok geçmeden, devletin desteği ile bazı okul binaları inşa edildi, parasal sorunları çözüme kavuşturma amacıyla bazı bölgelerde Türk okullarına da tarla, çayır, koru vb. gelir kaynakları sağlandı, kısmen de olsa devlet bütçesinden tahsisat ayrıldı. Böylece Türk okullarının sayısı artmaya başladı. Bakanlıkta Türk okullarına başmüfettiş olarak seçkin gazeteci ve eğitimci Ethem Ruhi görevine başladı. İlk yapılan işlerden biri, önceleri hazırlanmış müfredat programını bir komisyon tarafından yeniden incelenerek yürürlüğe konması oldu. Böylece Türk okul programlarında birlik sağlanmış oldu.
Devlet Türk Öğretmen Okulu ve Nüvvab Okulunun da açılması yine Çiftçi Hükümeti zamanına rastlar. Bu iki okul Türk eğitim ve kültürünün gelişmesinde önemli rol oynamıştır.
Çiftçi Hükümeti Türk okulları sayısının artması, eğitimin daha sağlam temellere oturtulması, Türk okullarıyla Bulgar okulları arasındaki eşitsizliğin ortadan kaldırılmasına ilişkin daha bir sıra kararlar almış ve gelecekte bunların gerçekleştirilmesine gidebileceğine Türk halkı da inanmıştı. Türk halkının %80’i köylüydü ve seçimlerde Çiftçi Partisini destekleyebilirdi. Ancak Çiftçi Hükümetinin Türk azınlığı aleyhine çıkardığı yasalar da vardı. Millî Eğitim Bakanı St. Omarçevski, Türk okullarına Türkiye’den ders kitabı getirilmesine kesinlikle karşıydı ve eski eğitim yasalarında var olan Türkiye’den Kitap Getirmeyi Yasak eden maddeyi kendinin çıkardığı yeni eğitim yasasında da aynen bırakmıştı. Bu hükümetin orijinal fikirlerinden biri de emek mükellefiyeti (Zakon za trudova povinnost) idi. Bu yasaya göre Türk-Müslüman gençler bundan böyle askerlik hizmetlerini birer emek eri olarak yapacaklardı.
9 Haziran 1923 tarihinde bir askerî darbeyle Çiftçi iktidarına son verildi ve Al. Stamboliyski öldürüldü. Yönetim, Demokratik Birliği denilen koalisyon hükümetinin eline geçti. Stamboliyski Hükümetinin başlattığı reformların birçoğuna son verildi. Türk okullarının sayısı giderek azaldı, bu okullara sağlanmış yardımlar kesildi.

Türkçe Eğitimin Karanlık Dönemi. Okulların Kapatılması
19 Mayıs 1934’te darbeyle iktidara gelen dikta rejim, ırkçı bir politika izlemeye başladı. İktidarın başlıca amacı Türk topluluğunu cahil bırakmaktı. Bu amaca erişebilmek için de her türlü yöntem kullanıldı.
1920’lerin ortalarında Bulgaristan Türklerinde bir uyanış hareketi başladığı dönemde Türk okullarının sayısında bir artış olmuştu. 1926/27 ders yılında resmî istatistiklere göre Türklerin 1336 ilk, 35 orta ve 9 medrese okulu mevcut olup 63,557 öğrenci ile 2188 öğretmen bulunmaktaydı. Bu resmî verilere Türk okul kurullarının açtığı, ancak hükümet tarafından henüz resmen tanınmamış daha 500-600 okul da eklenirse, Türk okullarının sayısı 3000’e yaklaştığı söylenebilir .
1928/29 ders yılında Türk okullarının sayısında bir azalma başladı. Bir yandan Türk okullarının kapatılması sürdürülürken, öte yandan kapatılmayan okullara mektep encümenlerine hiç sormadan Bulgar öğretmenler atanmış ve bunlara Türk öğretmenlerin aldığı maaşın iki katının söz konusu encümenler tarafından ödenmesi hükmü getirilmiştir. Bu durumda birçok Türk öğretmen, okul dışında bırakılıyordu. Başöğretmenlerin yerini de Bulgar öğretmenlerin almasıyla Türk okullarının idaresi tamamen Bulgarların eline geçmiş oluyordu. Bulgar öğretmenler pedagojik karakteri olmayan daha birtakım işlerle görevlendirilerek Türk okullarına atanıyorlardı. Bulgar dili, Bulgar tarihi ve coğrafya öğretmenlerinin bu okullarda “Devletin gözü ve kulağı” olmaları isteniyordu .
Bulgar Müfettişler de türlü sebepler ortaya atarak yüzlerce Türk okulunu kapatmaya başlamışlardı. Tüm bu adaletsizlikler, haksızlıklar Türklerin tepkisine neden oldu. 31 Ekim – 3 Kasım 1929’da Sofya’da toplanan Bulgaristan Türklerinin Birinci Millî Kongresi Türk eğitiminin sorunlarını gündeme getirmiş ve birçok kararlar alınmıştır. Ancak Türklerin sesini duyan olmamıştır.
19 Mayıs 1934 hükümet darbesinden sonra iktidara gelen faşist yönetici çevreler, Türk eğitimine en karanlık dönemi yaşatmıştır.
Osmanlı döneminden “izlerin ortadan kaldırılması” için 1934’te Türkçe kökenli yer adları da Bulgarca yer adlarıyla değiştirilmiştir.
Okulların kapatılması ve millîleştirilmesi (Bulgar okuluna dönüştürülmesi), yenilikçi Türk öğretmenlere ve okul encümenlerine dehşet baskılar, Türkiye’ye göçe zorlamalar İkinci Dünya Savaşı yıllarına kadar büyük şiddetiyle devam etmiştir.
1936/37 ders yılına kıyasla 1943/44 ders yılında okulların sayısı %40, öğretmen sayısı da %41 azalmıştır. Yüzlerce Türk okulu kapatılınca, binlerce çocuk okul dışı kalmıştır. 1941/44 Savaş yılları döneminde zorunlu eğitime tâbi tutulan Türk çocuklarının ancak üçte biri okula devam edebilmiş, üçte ikisi de okul dışı kalmıştır. Okula gidebilenlerin de çoğunun eğitimi dinî eğitim çerçevesi dışına çıkamamıştır. Böylelikle Türkler arasında okuma yazma bilmeyenlerin oranı oldukça artmış, kültür alanında gerileme geniş boyutlara ulaşmıştır .
Bulgar hükümetleri tarafından yaratılan tüm zorluklara rağmen, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arası dönemde Türk gençleri özel öğrenci olarak ya da sınavla girerek lise ve lise düzeyli Bulgar okullarında, yabancı dilde eğitim yapan özel kolejlerde öğrenimini sürdürmüşler ve birçokları öğretmenlik yapmışlardır. İstatistiklerde 1931-1932 ders yılında Bulgar okullarında öğrenim gören Türklerin sayısı hakkında şu bilgileri buluyoruz :

1. Bulgar Liselerinde:
Erkek Liselerinde: 30
Kız Liselerinde: 17
Karma Liselerde: 19
2. Tam Lise Düzeyinde
Olmayan Okullarda: 24
3. Öğretmen Okullarında: 13
Toplam: 103

Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün tavsiyesi üzere Edirne Öğretmen Okulunda Filibe, Hasköy, Eski Zağra, Varna, Ziştovi (Sviştov) gibi şehirlerden Türk erkek ve kızları gelerek öğrenim görmüştür. Daha sonraki yıllarda bu gençlerden bazıları Türk okullarında öğretmenlik yapmış, bazıları Türkçe gazete ve dergi çıkarmış ve böylelikle Türk eğitim ve kültürüne hizmette bulunmuşlardır. Cafer Tayyar Paşa ordusundan Bulgaristan’a geçip Güney Bulgaristan’a yerleştirilen ve geçimlerini sağlayabilecek çareler arayan Türk subaylarından bazıları da Çiftçi Partisi Hükümetinin izniyle Türk okullarında öğretmenlik yaparak Türk eğitimine katkıda bulunmuşlardır . Örneğin Filibe’ye yerleştirilenlerden iki subay Filibe’nin yakınında bulunan Kriçim Türk okulunda öğretmenlik yapmışlardır . Bu subaylar arasından Türk öğretmenler Birliğinin Kızanlık’ta düzenlediği Kongreye katılanlar da olmuştur .
Sofya Üniversitesinde de öğrenim gören Türk gençleri olmuştur. Örneğin Bulgar Prensliği döneminde (1878-1908) Sofya Üniversitesinden mezun olan Türklerin sayısı üç iken Çarlık döneminde (1908-1944) sayıları on bire çıkmış ve bunlardan dördü bayandır :
Batı ülkelerinde de öğrenim gören Türk gençleri olmuştur. Türk vakıf ve kıraathanelerinin yardımıyla batı ülkelerinin kültür merkezlerinde okumuşlardır. Örneğin batı ülkeleriyle tuz ticareti yapan ve büyük bir maddî servete sahip olan Vidinli Halil ve İbrahim Efendi kardeşlerin kıraathane adını verdikleri kuruluş aslında bir vakıftı. Bu kuruluş başarılı öğrencilere maddî destek ve burs sağlamış, birçoğunu Bulgaristan’da okutmuş, bazı gençleri de batı ülkelerine öğrenime göndermiştir.
Türklerin eğitimi ve Türk öğretmenlerin durumu İkinci Dünya Savaşının sonuna kadar işte böyle devam etmiştir .

İkinci Dünya Savaşından Bu Yana Türkçe Eğitimde Önemli Gelişmeler
I. Totaliter Sosyalizm Döneminde Türkçe Eğitimde Yükseliş ve Çöküşler
8 Eylül 1944’te Kızılordu Bulgaristan topraklarına girince hemen ertesi gün (9 Eylül 1944’te) Sofya’da Vatan Cephesi Hükümeti kuruldu. Bu hükümet Türklere de eşit haklara sahip olduklarını söylüyordu. Aralık 1944 yılında Türk azınlığın temsilcileri olarak 200 delege Sofya’da toplandı, Vatan Cephesini destekleme kararı alındı. Türk Vatan Cephesi Kongresi niteliğinde düzenlenen bu toplantıda Türk aydınları, çözümlenmesi gereken sorunlarını ortaya koydular. Yeni rejimin ilk yıllarında birtakım iç ve dış faktörlerin etkisiyle Türk azınlığına da sosyal, eğitim ve kültürel alanda kalkınma olanakları sağlanacağı vaatlerinde bulunuldu .
Ülkede Sovyet modeli bir eğitim sistemine geçildi. Bulgar eğitiminde başlatılan köklü reformlar Türklerin eğitimini de etkiledi. Özel statüde bulunan Türk okulları devletleştirildi, Bulgar ve Türk okullarından mezun olanların diplomalarına denklik yapıldı ve Türk çocuklarına Bulgar okullarında da okuma hakkı verildi. Devletleştirilmiş de olsa bunlar Türk okulu olarak varlıklarını (1959’a kadar) sürdürdüler. Eğitim yine eskisi gibi genel olarak ve özellikle ilkokullarda Türk dilinde gerçekleştiriliyordu.
Türk okulları devletleştirilince zorunlu temel öğretim (ilköğretim) yasası Türk çocuklarına da daha titizlikle uygulanmaya başladı. Bu yeni durum ırkçı Bulgar hükümetlerince geçmişte kapatılmış Türk okullarının açılmasını gerektiriyordu. Devletleştirildikleri tarihte Türk iptidai ve rüştiye (ilk ve orta) okullarının sayısı 413 iken bunların sayısı giderek artmaya başladı ve 1957/58 ders yılında 1156’ya yükseldi. Öğrencilerin sayısı da 110 000’i buldu. Ancak okul sayısının artışı yeni okul binalarının inşa edilmiş olması demek değildi. Türk öğretmen okul ve bazı liselerine inşa edilmiş birkaç yeni okul binası dışında, ilköğretim okulları genellikle eski durumda kaldı ve yetersizdi.
Türk okullarının açılması ve öğrenci sayısının artması, öğretmen ve ders kitapları ihtiyacını da beraberinde getirdi. Savaştan sonra Türklerin yoğun yaşadığı bölgelerde okuma yazma kursları açıldı. Düzenlenmiş bu kurslara öğretmen bulmak ise kolay olmadı, çünkü komünist yöneticilerce “uygun” görülmeyen birçok öğretmen okullardan tasfiye edilmişti. Düzenlenen okuma yazma kurslarında bazı bölgelerde Türkçe bilen Bulgar öğretmenler ders veriyordu .
Devletin denetiminde bulunan Türk okullarına öğretmen yetiştirmek için 1947/48 ders yılında Eski Zağra’da (Stara Zagora’da) dört yıllık bir Türk Öğretmen Okulu açıldı ve ders kitaplarının hazırlanmasına başlandı. Bundan böyle okul kitapları hazırlama ve bastırma işini Bulgaristan Millî Eğitim Bakanlığı üstlendi.
Bulgar Komünistleri bir yandan okul açmakla ve birtakım başka kültürel olanaklar sağlamakla Türk toplumunu kendilerine ısındırma ve kazanma yoluna giderken, öte yandan da eski devlet politikalarından vazgeçmeyerek Türkleri göçe zorlamaya devam etmişlerdir. 1950 yılında Türkiye’ye bir göç başladı. Türkler de Türk okullarının devletleştirilmesi, bu okullarda ateistik eğitime geçilmesi, dinî âdet ve geleneklerinin giderek kısıtlanması, gayrimenkullerin ellerinden alınmasıyla işlerin nereye varacağı bilincinde olarak, çocuklarını gelecek karanlık günlerden kurtarmak için kitle hâlinde göç ediyorlardı. Göç etmeye niyeti olmayan Türk aydınlarını da Bulgar makamları 15 gün içerisinde Türkiye’ye zorunlu olarak gönderiyordu. Böyle aydınlara onbeş günlükler adı verilmiştir. 1950-1951 yıllarında yaklaşık 155 000 Türk Türkiye’ye göç etmiş, 60 000 Türk de Bulgar makamlarından çıkış vizesi almış, daha onbinlerce Türkün de elinde göç pasaportları vardı.
1951’de Stalin’in talimatı üzere göç durduruldu. Oysa bundan önce Stalin Bulgarların göç politikasını destekliyordu. Gelişen olaylar şöyle sıralanabilir: İkinci Dünya Savaşından sonra dünya ikiye bölünmüş ve Bulgaristan Doğu (Sovyet) Blokunda, Türkiye ise Batı Blokunda yer almışlardı. Türk-Bulgar devlet sınırı da iki süper gücün “cephe hattı”nı oluşturuyordu. Bulgaristan’ın güney sınırında yoğun bir Türk topluluk yaşıyordu. Gerektiğinde bu halk, düşman tarafından devletin güvenliğine karşı kullanılabilir endişesiyle sınır boyunun Türklerden arındırılması öngörüldü. 1949’da o dönemin Bulgar Komünist Partisi Genel Sekreteri ve Başbakan Yardımcısı Vılko Çervenkov’un başkanlığında bir heyet Sovyetler Birliği’ne resmî ziyarete gider. 28 Temmuz 1949’da Stalin ile görüşmelerde Türkiye’ye bir göçün gerçekleştirilmesi, Bulgaristan’ın güney sınırının Türklerden arındırılması konusu da ele alınır. Stalin, Türkiye’ye bir göçü uygun bulur, ve Türk azınlığın “güvenilir bir unsur olmayıp”, Bulgarların bundan kurtulmasını tavsiye eder. Müslümanlar (Pomaklar) arasında ise Ortodoks (Hristiyan) dinini yaymak için bir kampanya başlatmak olamaz mı fikrini ortaya atar . Aralık 1949’da ve Ocak 1950’de Bulgaristan Bakanlar Kurulu, Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesi Siyasî Bürosunun almış olduğu kararlar doğrultusunda harekete geçer, Kararnameler çıkarır ve güney sınır boyunun Türklerden arındırılması, Türkiye’ye de göçün gerçekleşmesi güncel bir konu olur. Birçok Türk-Müslüman aile sınır boyundan ülkenin iç kesimlerine dağıtılır. Türkiye’ye göç başlar. Göç aylarında Bulgar-Türk sınır kapılarının kapandığı da olunca büyük bir propaganda kampanyası başlatılarak Türkiye’nin suçlu olduğu vurgulanır.
Zamanla göç konusunda Stalin fikrini değiştirir ve 1951’in başlarında Vılko Çervenkov’a “tavsiyede” bulunarak göçün durdurulmasını ve gelecekte Türkiye’de gerçekleştirilecek bir sosyalist devrim için Bulgaristan Türklerinden devrimci elemanlar yetiştirilmesini ister. “Soğuk Savaş” döneminde dışarıda hazırlanarak, stratejik önemi olan ülkelerde sosyalist devrimi yapmak, ihtilâl ihraç etmek Sovyet politikasının başlıca amacıydı.
1951’de göç durdurulunca Moskova’nın direktifiyle Bulgaristan Türklerine okul kapıları biraz daha geniş açılmaya başladı ve: “Giden gitti, kalan kaldı. Bundan böyle Bulgaristan Türklerinin gerici, tutucu Türkiye ile hiçbir bağlantısı olmayacak” dendi. Türkiye ile Bulgaristan arasındaki ilişkiler de her geçen günle kötüye gidiyordu.
Türklerin eğitimi ana dilinde yapılacağı, “sosyalist” kültürlerini de geliştirebilmeleri için olanaklar sağlanacağı, bu azınlığın yaşamında yeni bir dönem başladığı resmen bildirildi. Ancak gereken hazırlıklı elemanların bulunmadığı bir ülkede Türk dilinde eğitim-öğretim nasıl yapılırdı? Geleceğin sosyalist Türkiye’sinde önderlik yapabilecek hazırlıklı elemanlar Türk kültürü hakkında nasıl bilgi sahibi yapılabilirdi?
-Dil ve kültür bakımından Bulgaristan Türklerine en yakın Azerî Türk lehçesi ve kültürüydü. Bununla birlikte Azerbaycan’ın eğitim, bilim ve kültür alanında yüksek düzeyde hazırlıklı elemanları da vardı. Stalin’in direktifi üzere Bulgaristan ile Azerbaycan arasında yoğun bir kültürel işbirliği başladı. Azerbaycan Komünist Partisi Birinci Sekreteri akademi üyesi İ. Mustafayev’in başkanlığında Moskova’dan Sofya’ya üst düzeyde bir heyet geldi. Bulgaristan Türklerinin eğitim ve kültür sorunları görüşüldü. Bundan sonra da Azerbaycan’dan heyetler, komisyonlar sık sık Bulgaristan’a gelerek, Türklerin yoğun olduğu bölgeler ziyaret edildi. Gerçek durumun çok üzücü olduğu tespit edildi ve Türklerden de aydınlar yetiştirilmesi için somut önerilerde bulunuldu.
Nereden başlanmalıydı?
-Resmî statüye geçmiş Türk okullarına öğretmen yetiştirilmesi sorunu, yapılması gereken işlerin başında bulunuyordu. Yeni yetiştirilecek öğretmenler onbinlerce Türk çocuğunu sosyalist ruhta, Marksist ideolojiye yatkın bir biçimde eğiteceklerdi. 1950-1951 göçü eski Devlet Türk Öğretmen Okulu mezunlarını, Nüvvab mezunu öğretmenleri ve Eski Zağra Türk Öğretmen Okulundan ilk mezunları alıp Türkiye’ye götürmüş, okullar öğretmensiz kalmıştı. Bakanlar Kurulunun 10 Ağustos 1951 tarihli kararnamesi doğrultusunda 1 Eylül 1951’de Kırcaali ve Razgrat şehirlerinde Türk anaokulu ve ilkokullarına öğretmen yetiştirecek üç yıllık birer Türk öğretmen okulu (pedagoji mektebi) açıldı ve aynı yıl kapatılan Eski Zağra Türk Öğretmen Okulundan öğrenciler yeni açılan bu iki okula dağıtıldı. Birkaç yıl sonra her iki kulda da uzaktan öğretim (gıyabî) sınıfları da açıldı. 5 Ağustos 1952’de Bakanlar Kurulu Türk okullarının durumunu inceledi. Türkler arasından da aydın yetiştirilmesi için Sofya’da bir Türk öğretmen okulu (pedagoji mektebi), Rusçuk’ta bir Türk kız lisesi, Şumnu’da Bulgar Öğretmen (Ön Lisans) Enstitüsüne bağlı (baştan bir yıllık, daha sonraları iki yıllık) Türkçe sınıflar, Sofya Üniversitesinin Filoloji, Felsefe-Tarih ve Fizik-Matematik Fakültelerinde Türk gençlerine ait Türk Filolojisi (Türk Dili ve Edebiyatı), Türk Tarihi ve Fizik-Matematik Bölümlerinin açılması ve bu bölümlere her yıl otuzar öğrenci alınması karara bağlandı. Bu bölümlerden mezun olacak olanlar, açılmakta olan Türk liselerinde ve bazı Bulgar liselerindeki Türkçe sınıflarda öğretmenlik yapacaklardı. Öğretmen enstitüleri mezunları ortaokullarda, öğretmen okulu mezunları da anaokulu ve ilkokullarda çalışacaklardı. 1956 yılında Hasköy Bulgar (Ön Lisans) Enstitüsünde de bir Türk dili ve edebiyatı bölümü açıldı. Ayrıca Şumnu ve Dobriç (o dönemde-Tolbuhin) şehirlerindeki Bulgar öğretmen okullarında da Türkçe sınıflar açıldı. Üç Devlet Türk Estrat (Müzikal) Tiyatrosuna ve folklor topluluklarına eleman yetiştirilmesi için 1957/58 ders yılında “Kr. Sarafov” adını taşıyan Sofya Yüksek Tiyatro Sanatı Enstitüsünde iki yıllık Türkçe sınıfları açıldı. Sofya Üniversitesinin başka fakültelerinde ve öteki yüksek öğretim kurumlarında, teknik ve meslek okullarında da belirli sayıda Türk öğrenci öğrenim görüyordu.
Sağlanan olanaklar sayesinde Türk azınlığın da bir aydınlar zümresi oluşmaya başladı. Bu aydınların Türk halkının eğitim ve kültürel kalkınmasında birer ışık olacakları Bulgar yöneticiler tarafından sık sık vurgulandı.
Bulgaristan Türklerinin eğitim ve kültürel kalkınmasında Azerbaycan aydınlarının büyük hizmetleri vardır. Azerbaycan Devlet Pedagoji Enstitüsü (Hâlen Tusi adına Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi) Rektörü ve daha sonraları Azerbaycan Eğitim Bakanı olan Akademi Üyesi Prof. Dr. A. Aleskerov, Sofya’ya gelmiş ve Millî Eğitim Bakanının Türk halkının eğitim ve kültür konularında danışman olarak görevine başlamıştır. Türk öğretmen okullarına ve liselerine yardımcı olmak için Azerbaycan Eğitim Bakanlığı (Maarif Nazırlığı) deneyimli pedagoglar göndermiş ve özellikle Sofya, Şumnu, Razgrat ve Kırcaali öğretmen okulları ve liselerinde eğitimden sorumlu müdür yardımcıları olarak çalışan bu pedagoglar hayırlı işler başarmışlardır. Ders planları ve müfredat programları Bulgaristan Eğitim Bakanlığı Türk Şubesinde Prof. A. Aleskerov’un başkanlığı ve denetiminde, Türk aydınlarının da büyük yardımıyla hazırlanarak Azerî pedagoglar ve öğretmenler, okullarda bunları uygulamaya geçiriyordu.
1953/54 ders yılında bir Azerî bilim adamları ekibi Bulgaristan’a gelerek Sofya Üniversitesinde yeni açılmış Türk öğrencilerine ait bölümlerde ders okutmuşlardır. Okuttukları dersler Türk dilinde gerçekleştirilmiş, bilim, dallarıyla ilgili terimler öğrencilere Türkçe olarak öğretilirken Azerî Türk terminolojisinden de yararlanılmıştır. Ayrıca 1951-1956 yılları arasında 30 dolayında Türk genci Bakü Devlet Üniversitesi, Bakü Yüksek Pedagoji Enstitüsü ve Bakü Devlet Konservatuvarına öğrenime gönderilmiştir. Bazı branşlarda gençler Bakü’de ihtisas yapmıştır. Daha sonraki yıllarda birkaç Bulgaristan Türk genci Bakü’de doktora yaparak belirli bilim dallarında çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Kültür alanında da Azerbaycan aydınlarının hizmeti büyüktür .
Bulgaristan Türklerinin eğitim ve kültürel alanda kalkınması için gerçekleştirilen önemli atılımlar çok geçmeden meyvesini vermeye başladı. Hazırlıklı Türk öğretmenler sayesinde okullarda eğitim bilimsel-pedagojik bir düzeye çıkarıldı.
Fakat bu arada dünya politikasında birçok değişiklikler olmuş ve ihtilâl ihraç etme hayalleri gerçekleşememiştir. Türkiye’de de bir sosyalist ihtilâlin gerçekleşmesinin mümkün olmadığı görülünce Türk azınlığa izlenen politikada büyük değişiklikler yapılmıştır.
Bulgaristan Komünist Partisi, azınlık politikasında radikal bir dönüm yaptı. Bulgar kamu oyu giderek tahrik edilerek “Türkler sınırsız imtiyazlarla enstitü ve üniversitelere yerleşti ve Bulgar gençlerinin yerini aldılar. Türklerin aldıkları görevlerle, çalıştıkları yerler Bulgarlara verilmelidir” biçiminde propagandalarla baskılar başladı ve Türklere verilen haklar kısıtlanmaya başladı, çoğunluğu öğretmen olan Türk aydınlarının “Kemalist”, “Pantürkist” oldukları iddia edildi. Türk gençlerin okumakta olduğu öğretim kurumları ve Sofya Üniversitesinin Türk dilinde öğretim yapan bölümleri Türkçülüğün birer yuvası olarak gösterildi ve:
1. Bundan sonra Bakü’ye Türk gençleri gönderilmedi
2. Açılışından iki yıl sonra Sofya Üniversitesindeki Türklere ait Türk Tarihi ve Fizik-Matematik Bölümleri Bulgar öğrencilerin okuduğu bölümlerle birleştirildi. Bu bölümde ders okutan iki Bulgaristan Türk öğretim elemanı da Üniversite dışında bırakıldı.
3. Sofya Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde Türk gençlerinin yeri Bulgar gençlerine verilmeye başladı ve Türk Filolojisi adını taşıyan bu bölümün adı da değiştirilerek Oryantalistik, sonraları da Türkoloji oldu. Burada ders okutan iki Türk öğretim elemanı da 1959/60 ders yılında işinden alındı.
4. 1957-1958 ders yılından itibaren öğretmen okulları ve liselerinde Türk dili ve edebiyatı dışında tüm derslerin Bulgarca okutulmasına geçildi. Söz konusu bu okullara Bulgar dilinde ders okutacak Bulgar öğretmenlerin getirilmesi ve Türk öğretmenlerin işlerinden alınması demek oluyordu.
5. 1957-1958 ders yılında Sofya Türk Öğretmen Okulu kapatıldı ve öğrenciler Kırcaali ve Razgrat öğretmen okullarına dağıtıldı.
6. 1958-1959 ders yılında Türk liseleri Bulgar liseleriyle birleştirildi.
7. Bundan bir yıl sonra, yetkili devlet makamlarının herhangi bir resmî kararı henüz yokken, okulların açılması yaklaştığı günlerde 1959-1960’ta Türk anaokulları, ilk ve ortaokulları da Bulgar okullarıyla birleştirildi. Bulgarlarca “Türk Çingenesi” denilen, Türkçe konuşan Müslüman Romanların da Türkçe eğitim yapan ilkokulları kapatıldı.
8. Yukarıda adları sıralanan öğretmen okul ve enstitüleri, Sofya Yüksek Tiyatro Sanatı Enstitüsünde yeni açılmış iki yıllık Türkçe sınıflar kapatıldı.
9. Varna Öğretmen Uzmanlaşma Enstitüsünde Türkçe Bölüm kapatıldı, Eski Zağra Öğretmen Uzmanlaşma Enstitüsündeki “Türk Okulları” Bölümü bir süre daha çalışmalarını sürdürdü ve sonra Bulgar Dili Bölümüyle birleştirildi.
10. 1959’da Türk okuma evleri (kıraathaneleri) kütüphaneleriyle birlikte Bulgar okuma evleri ve kütüphaneleriyle birleştirildi. Çok geçmeden Türklerin öteki kültür ocakları da söndürüldü.
11. İl merkezlerinde Türkçe müfettişlerinin çalışmalarına son verildi, bundan birkaç yıl sonra da Millî Eğitim Bakanlığındaki Türkçe müfettişi Bakanlığa bağlı Eğitim Araştırmaları Enstitüsüne atandı.
12. Türkçe ders kitapları ve sanat eserlerinin yayımlanmasına son verildi. Önceleri yayımlanmış veya başka ülkelerden getirilmiş Türkçe kitaplar kütüphanelerden, kitapçı mağazalarından ve bazı aydınların evlerinden toplandı ve bunların birçoğu yakıldı.
Okulların birleştirilmesi, beraberinde ciddi problemler de getirdi. Bulgar anne ve babalar, çocuklarının Türk çocuklarıyla bir sırada, bir sınıfta, bir okulda okumalarını sert bir tepkiyle karşıladılar. “Türk öğretmenler çocuklarımıza ders okutmamalı”, dediler ve buna izin verilmemesini istediler.
Birleştirilmiş okullarda her ders Bulgarca okutuluyordu ve Türklerin büyük çoğunluğu oluşturdukları bölgelerde Türk öğrenciler Bulgarcayı, türlü derslerle ilgili Bulgarca terminolojiyi iyi bilmediğinden ilk yıllarda başarı gösteremediler. Sadece Bulgarcayı iyi bilmediklerinden değil, yeni ortam, yeni eğitim koşulları Türk çocuklarında ciddi psikolojik rahatsızlığa sebep oldu, birçokları bir üst sınıfa geçemedi. İlköğretim mezunlarının sayısı azalınca liselerde de Türk öğrencilerin sayısı azaldı. Bulgar öğrenci bulunmayan, sadece Türk çocuklarının okuduğu okullarda da bir hayli zorluklar yaşandı. Bazı okullara Türk öğretmenlerin yerine Bulgar öğretmenler getirildi. Yeni atanmış Bulgar öğretmenler, yabancı dil (veya ikinci bir dil) öğretimi yöntemlerini uygulamıyorlardı, Türk okullarında uzun yıllar ders okutmuş deneyimli Bulgar meslektaşlarının tavsiyelerini de dikkate almıyorlardı. Türk öğretmenler ve özellikle Türkçe öğretmenleri her vesileyle küçümseniyor, horlanıyor, işsiz bırakılıyordu. Resmî kaynaklara göre, Türk okullarında gerçekleştirilen reformlar sebebiyle kısa zamanda 1300 Türk öğretmen okul dışında bırakılmış, 2755 din görevlisi de işinden alınmıştır .
Türk ilköğretim okulları Bulgar okullarıyla birleştirildikten sonra haftada 4 saat Türkçe okutulan derslere karma ailelerin (anne-babalardan birisi Türk birisi Müslüman/Pomak/) çocukları okul müdürlerince öteki öğrencilerin gözleri önünde sınıftan (dersten) çıkarılıyor ve bunların Türkçe ders görmeleri yasaklanıyordu. Anne-babalar da çocukları da bu acı gerçeği çok ağır yaşıyorlardı. Karma ailelerden olmayan Türk çocuklarının anne-babalarını ise okul müdürleri ve başka görevliler zorlayarak “Çocuğumun Türkçe ders görmesini istemiyorum” içerikli dilekçeler imzalattılar, Türk öğrencilerde de zorunlu ders olmadığı için Türkçe derslerine ilgi azalmaya başladı. Çok geçmedi Türk çocuklarına da Türkçe dersler okul haftalık ders programından çıkarıldı . Sadece Kırcaali bölgesinde göstermelik için birkaç okulda program dışı haftada dört saat okutuluyordu, bundan da vazgeçildi ve Türkçe derslerine Bulgaristan çapında son verilmiş oldu. Böylece Türk çocukları, ana dilinden cahil, Türk kültür geleneklerinden de yoksun bırakıldı.
Türk okullarının kapatılması, Türkçe derslere son verilmesiyle Türkçe öğretmenlerine de ihtiyaç kalmadı. Sofya Üniversitesi ve Bakü Üniversiteleri mezunlarından da büyük bir çoğunluğu branşlarında ve mesleklerinde çalışma mutluluğuna kavuşamadı. Öğretmenlik yapmak için eğitim görmüş Türk aydınlarının tarımda, inşaat işlerinde, yol ve baraj yapımında, fabrikada, maden ocaklarında birer işçi olarak çalıştırılması Bulgar totaliter rejim yöneticilerine zevk veriyordu.

 

Reklamlar