BG-SAM

Vasil Levski’nin ölümünden bu yana 141 yıl geçti. Kimse öldü demiyor, kullanılan söz “asıldı.”

İpi çeken kim? “Osmanlılar!”

Levki’yi ele veren kim? Bulgar papazı “Krastö Nikoforov.”

Sofya’da Vasil Levski davasına kim baktı?

Osmanlı Mahkemesi Başkanı Bulgar Hakim İvanço Hacıpençeviç.

Hakim Hacıbençeviç’e göre Vasil Levski kimdir: Bir hayta, bir serseri ve bir uyuzdur.

Osmanlı döneminde muhbirlik nasıl değerlendiriliyordu? “Hukuksal anlamda bir hizmetti.” İhbarda bulunanlar “Suç işlemiş olanların çevresinden çıkarılıyor ve hain şerefliler tahtında yer alıyordu.”

“Arabakonak” hırsızlığını sorgulayan dolayısıyla Levski soruşturmasında da katkısı olan Mazhar Paşa 24 Kasım 1872’de İstanbul’a gönderdiği bir telgrafta şöyle der:

Komitelerle ilgili ihbarda bulunanlar, halk ve devlet için övgüye değer hizmet sundu!”

Vasil Levski’nin hayat yolunu en iyi anlatan Bulgar yazar kim?

V. Levski’yi şahsen tanıyan, dava sırdaşı, onunla omuz omuza mücadele eden, Osmanlı’nın Diyarbakır zindanında yatmış, daha sonra Sofya’da Bulgar Parlamentosu başkanı olan,

Komitacı yazar Zahari Stoyanov’tur.  O, “Bir Dava Uğruna Mücadele Eden Kahraman” yani “Havari (Apostolıt) kitabında “son duruşmada idam cezasını işittikten sonra taş duvarlı mahzene indirilen yaralı ve kuvvetten düşmüş halde olan Levski’nin başını duvardaki büyük taşlardan birine vurarak, yaşamına son verdiğini” yazar.

 

Ne var ki, büyük davasına son derece büyük ve kutsal bir ulusal kahraman arayan Bulgar halkının Levski’nin “canına kıydığını” kabul etmemesi normaldir. Bundan dolayı da o,  “Şubat ayının en karanlık, en soğuk bir gecesinde, kurt uğultusundan ve köpek sesinden başka hiçbir şeyin işitilmediği diz boyu karda dar ağıcında sallanan ve ipi çekilen ölümsüz kahraman efsanesini yarattır  ve ona inanır.

 

Biz Levski’den Levski eğitildik.

Biz hepimiz “Vasil Levski” okullarında okuduk. Birinci sınıfta bize okunan ilk masal “Levski’nin Kahramanlığı” üstüneydi. “Çavdarçe” teşkilatımızın adı “Levski” olup, ilk çiçek koyduğumuz anıt Levski büstüydü. “Piyoner” örgütümüzün adı da “Levski”ydi, komşu koruya yaptığımız ilk gezimizi Levskiye adamıştık. Dimitrovcu Komsomol birliğimizin adı da “Levski” idi ve her yıl yapılan gençlik festivalini Levski’ye adamak adetten olmuştu. Tutuğumuz futbol takımının adı da “Levski” olduğundan bazı karşılaşmalarda yenildiğinde derin hüzün yaşamasak olmazdı. Üniversite yıllarımız da Sofya’daki Vasil Levski’nin anıtına çelek taşırken, “Levski’yi anma geceleri”nde, “Levski için şiir yarışmalarında,” “Levski’den ilham alma gecelerinde” geçti. Birimiz herhangi bir konuda en küçük bir yetersizlik göstersek, bu Levski’nin kutsal davasına ihanet olurdu. Okuduğumuz Yeni Bulgar Tarihi’nde uyanış, diriliş, ulusal bilinçlenme,  komitacılık sayfalarında hep Levski vardı. Bulgar edebiyatının atası olan İvan Vazov en gözde şiirinde Levski’yi ölümsüzleştirdi. Birkaç köy ve bazı şehir ismi “Levski” oldu. Çarlık döneminde Ferdinat, Levski’yi kıskandı, çok anılıp çok sevildiğinden korktu. Levski az sevilirse unutulur korkusuna kapılan yazar Nikolay Haytov, Levski’den ateşli Levski  olup kitaplar yazdı, naşını birkaç mezardan çıkarıp her ayinde olsun diye  kiliseye gömdü. Film senaryoları yazdı.  Ardından Bulgaristan’da muhbirlik dosyaları açıldı. Levski de hainlerce ele verilmiş olduğundan Levski Dosyası da açıldı. Bulgar polisinde kriminoloji uzmanı Doçent D-r Nedelço Stoyçev’in yönetimindeki uzmanlar ekibi “Levskiyi ihbar eden kim?” konusu üzerinde birkaç yıl çalıştı. Yazar Rosen Yankov’un kaleminden, “LEVSKİNİN ELE VERİLMESİ” – Yeni Deliller başlıklı, yepyeni bir kitap çıktı. Yepyeni diyorum, çünkü aynı konu daha önce 120 eserde, geçen sene de yeni 8 kitapta işlense de, bu yeninin yenisi yani yepyeni oldu.

 

LEVSKİNİN ELE VERİLMESİ” – Yeni Deliller araştırma yapanlar, “Levski hakkında ilk ihbarın yapıldığı günden tutuklanmasına kadar geçen 62 günü” büyültücü altına aldı. Fakat Levski tutuklandıktan sonra da, yani Osmanlı zindanında tutulurken, sorgulanırken, yüzleştirmelerde ve hatta ölüm cezasını aldığı ve hakimin kalemini kırdığı an bile hainlerce ele verilmeye devam etti.

Biz hainlerin boyu ne kadar uzar bilemeyiz. Ne ki, Osmanlı’nın son döneminde Bulgarlar arasında hainlik hukuksal bir mevki haline gelmiştir. “BEN İHBAR EDİYORUM. LÜFTEN ÖDÜLÜMÜ VERİN. Deyenler bile olmuştur. Aslında o gün bugün değişen bir şeycik yoktur. Bu gün de hainler ya saraylarda yaşıyor ya da “korunan tanık” olmayı hak ediyor.

 

Kitabın can alıcı noktası:

Bu kitapta üzerinde önemle durulması gereken bir özellik var. Yazar yalnız hainliği değil, insanların hain olma azmini de irdeliyor. Eserde, Bulgaristan’da hainlik konusunda ilk kez yapılan üç ayrı araştırmaya yer veriliyor. Birinde hainin psişik-görüntü resmi çiziliyor.

Levski’yi ele veren aranırken, Osmanlıda bir istihbaratçı, bir papaz, bir sığınakçı, bir ihtiyar, bir genç, bir köy zengini (çorbacı) bir hancı ve bir bakırcının kimliğinin nitelik özellikleri ve görüntüleri arasında yıllar sonra bir karşılaştırmalı inceleme söz konusudur. Zaman ve mekan açısından meydana gelen silinme ve aşınma dikkate alınmadan, kaymakamlık, zaptiyeler ve yerli yardımcılarının, kadın ve erkek tiplemesinde en ince ayrıntıya iniliyor.

 

Zamanla defalarca yüzleşmenin temelinde, yıllar önce muhbirlerden kalmış suç izleri esas alınıyor. İşlenen suça göre sima çizip karakter görebilen uzmanlar Levski’yi ele vereni ararken modern analiz yöntemlerine baş vuruyor.

Kitaptaki önemli saptamalardan biri MUHBİR, ELE VEREN, HAİN, FESATÇI, LEKELEYİCİ SİMASIDIR.

Bugün de yanı tiplemelerin aramızda gezindiği düşünüldüğünde analiz yararlıdır:

Bilindiği üzere, normal düzende,  ahlak ve yasalar her türden hainliği ve ihbarcılığı kınar.

Hainlik, bir davaya ya da bir şahsa bağlılığı, güveni, yemini, sadakati, verilmiş sözü, üstlenilmiş yükümlülüğü bozmaktır.

Psişik anlamda, hainlik, bir kişiye ya da bir grup insana, kötülük yapmak amacıyla önceden planlanmış, bilinçli niyetlenilmiş bir hareket ve ya eylemler toplamı olarak ele alınır.

Hainlik üstüne yapılan bu tanım, hainliği, davranış düzeyinde birini bilinçli olarak kapana düşürme, bir kişiyle hesaplaşmak için verilmiş bir sipariş, kötüleyici haberler yayılması ve gözden düşüren söylentiler yayma şeklinde olumsuz duygularla gerekçelenmiş, dolaylı da olsa alçakça bir şiddet olarak gün ışığına çıkarıyor.

 

Dolaylı şiddet şekli olarak gerekçelendirilen hainliğin temelinde, kıskançlık, egoizm, tahammülsüzlük, kin beslemek, kendini beğenmişlik, kibirli olma, böbürlenme, aç gözlülük gibi olumsuz duygular bulunur. Hainin genelde kurbanının yani ele verdiği kişinin güvenini kazanmış olan biri olduğu ispat edilirken, ele verilip canı yakılanın umumiyetle hainden daha saygın, daha büyük güven kazanmış, daha yüksek mevkide olan bir kişi olduğu dikkati çeker.

Hainler, ihbar ederek canlarını yaktıkları kişileri kişisel nitelikleri menfi olan şahsiyetler olarak göstererek yaptıkları hainliği haklı çıkarmaya çalışırlar.

Hainlerin kendilerini savunma davranışları, yani kendilerini haklı gösterme mekanizmaları, lanetlemeden, uzaklaştırmadan, inkâr etmeden, kötülemeden ve sıkışmadan  geçer.

Somut bir eylem veya yenileyen bir davranış olarak ortaya çıkan hainlik, muhbir ile bilgiyi alan tarafından aynı şekilde algılanıp kavranıldığından dolayı yürürlüğe konur.

Hainlik yaparak işlediği cinayetin izlerini kapatmak, işlediği suçtan ceza almamak için, muhbir islerini örtbas etmeye ve suçu başkalarına aktarmaya, olay yerinden uzaklaşmaya büyük çaba gösterir.

Çağdaş kremi nal psikoloji yöntemleri, kişiye karşı işlenmiş suçun araştırılması esnasında olduğu gibi, hainliğin ortaya çıkarılmasında da, suçlunun kimliğine ilişkin doğru ve isabetli sonuç elde edilmesine olanak veriyor.

Suçun psikolojik analiz ilkesi, suçu işleyenin davranışlarının onun kişiliğini yansıttığı varsayımına dayanır.

Yapılan bilimsel incelemeden sonra “BİLİNMEYEN SUÇLUNUN PSİŞİK PROFİLİNDE” şunları okuyoruz:

 

Kimlik özellikleri:

“Kendini beğenmiş, izzeti nefis sahibi, kendini koruyan ve açgözlü. Hakiki liderler önünde iki büklüm olarak üstünlük heveslerini gizleyen biridir. Kurnaz ve başarılı bir hilekâr. Kendini sosyal ortamda aranan biri olarak gösterip güven kazanıyor. Başarısız olduğu hallerde ithamcı ve kişisel tehlike gördüğünde ödlek. İhbarda bulunmak için kişisel gerekçesi vardır.

 

Hainlikten sonraki tavrı:

İnkâr edicidir. Suçu başkalarının üstüne atar. Levki’nin tutuklanmasından sonra onun yaşayışı değişmemiştir.

 

Haincik konusu Bulgar toplumunu ve ilgili makamlarını çok yakından ilgilendiriyor.

Son 141’yılda ortam, insanlar ve dava değişti ama hainlerin sayısı azalacağına çoğaldı. En büyük hainler en kalın gölgelerde ve en görkemli saraylarda devam ediyor. Hainlerden korunmak davayı korumakla eşittir.

Reklamlar