Birinci Dünya Savaşı öncesinde Avrupa’nın büyük devletlerinden biri olan Almanya’nın, “Drang Nach Osten (doğuya doğru) politikası”, Rusya’nın ılık denizlere açılma amaçları; İngiltere’nin, “denizlere egemen olan dünyaya hakim olur” görüşüne dayanarak, özellikle 19. yüzyıldan beri amaçladığı Rusya’nın Akdeniz’e çıkmasını önleme siyaseti, hep Türk boğazlarında tıkanmaktadır.
Boğazların bu tartışma götürmez önemi Napolyon’un da dikkatini çekmiş ve “İstanbul bir anahtardır. İstanbul’a egemen olan dünyaya hükmeder. Eğer Rusya, Çanakkale Boğazı’nı ele geçirecek olursa, Tulon, Napoli ve Korfu kapılarına dayanmış olacaktır” demekle, Fransa’nın Boğazlar üzerindeki emellerini açık seçik ortaya koymuştur. 1911-1912 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu son Afrika toprakları olan Trablusgarp ve Bingazi’yi İtalya’ya bırakmış, 1912-1913 Balkan Savaşı yenilgisi ile 500 yıldır Türk olan Rumeli’deki son Türk hâkimiyetini yok etmişti. İngiliz ve Fransızların Balkan Savaşları’nı kaybetmiş Osmanlı İmparatorluğu’na ikinci hamleyi vurarak tamamen yok etmek için İstanbul’u ele geçirmek istemesi ve İstanbul’a giden yolun Çanakkale Boğazı’ndan geçmesi, Bulgar ordularının İstanbul kapılarını zorlaması, İstanbul ve boğazların güvenliğinin tehlikeye girmesi Osmanlı İmparatorluğu’nun müttefik aramasına neden oldu.