Seyhan ÖZGÜR

Bulgaristan Türkiye sınırına 131 km, 3 metre yüksek birkaç katlı dikenli tel duvar çekme çabaları Avrupa’yı 60 yıl gerilere götürmüyor mu?   Bundan 60 yıl önce Berlin Duvarı gerilmişti. O ölüm duvarı da bir tel örgüydü, elektrikli teller dokunandan can alıyordu. Şöyle düşünüyorum. Komşu sınırına gerilen çite kazık başı sarmaşık eksek. Teldeki jilet gibi keskin parçalar görünmesin. Duvar çiçekli süs gibi… uzar, yeşerip açar. Bu güzellik uzaydan da görünür.  Meşhur oluruz. Kokmasa da gönül doldurur.

Çit ardına sandık kovan dizip arıcılık da geliştirsek, balımız da olur. Köpekleri eğittiğimiz gibi araları da eğitiriz, yabancı gördüklerinde sokarlar. Hudut bekçisi arı ordusuna, ikinci kıta olarak eşek arılarını da dahil ederiz. Bizde işsiz eşek arası çok!  Onları sürü halinde saldırıya eğitmek daha kolay olur, çünkü Arap diyarında eşek arası yok, Arap görünce hücum ederler.

Biz “komşu kapısı” kültüründen geliriz. Komşu duvarlarında iki tarafa açılan kelebek duvar kapısı vardı. Ne duvar kaldı, ne komşuluk ve komşu, ne de kelebek kapı.

Avrupa Birliği’nin son zamanda bizden istenen tel çit kültürünü tel duvar kültürüne yükseltmemizdir. 45 yıl komünist totaliter baskı rejiminde ve ardından 25 yıl sürünerek geçiş döneminde yaşadığımızdan biz bu kültürü geliştirememişiz. Fakat artık bu sorunu da neredeyse tamamen çözmüş bulunuyoruz. Bir NATO üyesi olmayan, ama Rusya ile olan 1300 – 1400 km devlet hududunu dostça koruyan, sarışın Rus güzellerin iğneli-jiletli tellere takılıp göğüs, baldır ve pop olarını çizdirmeden Batı ülkelerine akın edişini durdurmada çok başarılı olduğundan dolayı Brüksel’den takdir de alan Finlandiya’dan kapılacak örnek var. Bizde uygulanması zor olabilir, çünkü onlar bataklıkların içine dikenli tel örgü germişler, bizim Stranca Dağlarında bataklık yok, ama dere tepe bol.

Biz daha önce yaptığımız yanlışları üzerinde hiç düşünmeden onları defalarca tekrar etmeye hazırız. Önemli olan tarihin bizim için ne yazacağı değil, yakın hedefimiz olan şu Şengen bölgesine girmemizdir. Dünya böyle bir şey işte! Bu işte, kendin için daha büyük seyahat özgürlüğü elde ederken mutlaka ve kesin olarak başkalarının en ilkel ve doğal özgürlüklerini sınırlayıp kısıtlamak, hatta onlara bunu solutmamak zorundasın. Bunlar çağdaş yaşamın yazılmamış kurallarıdır. Türkiye sınırına 5 katlı tel örgü gerilecek diye bir kanun yok. Fakat biz bu iş için gerekirse orduyu ve tüm gönüllüleri, polis ve jandarmayı sınıra yığabiliriz. Sosyalizm yıllarında Yunanistan hududuna gerdiğimiz elektrikli tellerde 131 Doğu Alman vatandaşı asılı kalmıştı. Şimdi bütün Arap dünyasını tel duvar dibine çömeltebiliriz.

Bulgarlar değişiklik olmasından yanadır. AB’ye girince Yunan sınırı söküldü. Mayınlar çıkarıldı. Hayvanlar komşuya gidip otlayıp dönüyor. Arılar komşu çayırından bal alıyor. Ne güzel. Ama komşunun inekleri bizim yoncaya girdiğinde, muhtarlık önüne bağlayıp 10 gün tuz yalatıp subaşında bekletiyoruz. Sahibi çıkmaz, arayanı olmazsa kesim birazını halka dağıtıyor, kalanını da usulünce ve dikkatleri çekmeden yiyip, olayın üstüne bir soğuk su içiyoruz.

Lütfen ayıp olmuyor mu diye sormayın! Hesabı tutulmayan işlerde suçlu aranmaz. Suçlu olmadığı yerde huzur bozulmaz. Hem de 131 km ayıp göz çıkarırken, bir dananın, bir koyun ve kuzunun hesabı mı olur. Sonra ayıp üstüne ayıp yamadınız diye bir değim de yok.

Nasıl demişler, başkasının sırtına 100 sopa az. Başına gelmesin!

Reklamlar