Musa VATANSEVER
Önceki yazımda sizlere Bulgaristanlı Vanga Nine ile Bayan Sürtükova’nın kâhinliğini anlatım. İlginize teşekkür ederim. İletilerinizde böyle olaylar biliyorsam birkaçını daha yazmamı rica ediyorsunuz. Konumuz dünya edebiyatında STALİN’İN GİZLİ SİLAHI olarak bilinen olağanüstü kabiliyetli Volf Mesing.
Anlayacağım olay için telepatici, uzaduyum, basiretli, öngören, hipnozcu, büyücü, falcı ve kâhin gibi tanımlamalar kullanıldığına rastladım. Hepsi aynı kişi için kullanıldığı için hangisini isterseniz onu seçiniz. Öyküsü çok ilginç olan bu kişi hem başkalarının düşüncelerini uzaktan okuya biliyor hem de kendi fikirlerini uzağa gönderip hedef seçtiği başka birine empoze edebiliyor. O kişi karşısındakine dayattığı fikirlerle 1945 Şubatında Stalin, Churchill ve Roosevelt arasındaki Yatla Konferansında çok önemli rol oynamış ve Roosevelt’i kesin etkileyebilmiştir. Düşüncelerini belirli bir mesafede bulunan birinin kafasına yerleştirebilen bu gizemli kişi Volf Mesing’ tir. XX. yüzyılın harika ve dehalarından biri olarak bilinir.
O, 10 Eylül 1899’da, o zaman Rusya Çarlığına bağlı olan, Polonya’nın Gura Kalvaria kasabasında fakir bir Yahudi ailesinde dünyaya geldi. Rakı şişesini elinden bırakmayan babası annesi Sara ile ikisini ikide bir patakladığından çocukluğu huzursuz geçti. Çocuk yaşta tek eğlencesi yeniçağdan çok önce kaleme alınan eski Yahudi eserlerinden uzun bölümleri ezberlemekti. Babası onun bir ravin olmasını istiyordu. Kendine başka bir hayat kurmayı düşleyen çocuk ise, baskı ve dayaktan kurtulmak için bir gün bir daha geri dönmemek kararlılığıyla baba ocağı kapısını hızla çektiğinde gözleri yaşlıydı. Yahudi okulundan biraz para çalıp biletsiz ve bagajsız Berlin’e giden trene bindi. Oturma yeri altında bir köşeye sıkıştı ve oracıkta uyudu. Peykenin altına büzülmüş çocuk kondüktörün gözünden kaçmadı. Korkudan eli ayağı titreyen biletsiz ufaklık çaresizdi. Yere düşmüş bir gazeteye ansızın uzandı. Kenarından bir parça kopardı ve memura bilet yerine uzattı. Biletçi gazete parçasını biletmiş gibi aldı ve elindeki zımbayla delip geri verdi. Olay sorunsuz geçse de, o an o korkunun içinde Mesing kendi olağanüstü yeteneğinin henüz farkında değildi. Olayı yıllar sonra şöyle anlatır:
“Bir kenara büzülmüş, korku etkisinden kendimi henüz kurtaramamıştım. Kondüktörün trenden inmesini ve onu Berlin’e kadar asla bir daha görmemeyi düşlemeye başladım. Birkaç dakika sonra memur büyülenmiş gibi yerinden kalktı, vagon kapısına yöneldi, kapıyı açtı ve kendini trenden attı. Ben o zaman olağanüstü yeteneğimin gücünü bilmiyordum. Bir cinayet işledim. İnsan öldürmüştüm.”
İlk dört ayda Berlin’de bulduğu işi yaptı. Dilenmedi. 1912’nin bunaltıcı bir yaz günüydü. Ağır bir koli sırtlamış taşırken sokağa düştü ve bayıldı. Hastane morgunda d-r Albert’in stajyerleri incelemek üzere ciğerini çıkarmaya hazırlanıyorlardı. Cerrah bıçağı tam midesine gireceği an o birden dile geldi. Beni ya “öksüzler yurduna ya da polise gönderin” dedi. Cesedin konuşmasından etkilenen d-r Albert ufaklığı evine götürdü. O günden sonra Volf’un hayatı değişti.
Doktor daha sonra kaleme aldığı hayat hikâyesinde şunları kaydedecekti:
“Bu çocuk başka birinin kafasındaki fikri keşfedebiliyor, insanı hipnotize edebiliyor, bir at sineğini güzel bir kelebek olarak görmemizi sağlayabiliyor, kaybolmuş eşyaları bulabiliyor ve bir bilseniz daha neler neler yapabiliyor. O hakikatten bir mükemmel medyum.”
O yılların Alman gazetelerindeki başlıklar şöyleydi:
“Mesing başka birinin kafasındaki düşünceleri okuyabiliyor.
Telepatinin yeni Tanrısı dünyamızda!”
Kolalı gömlek, papyon, çizgili pantolon ve omzunda pelerinle çok önemli bir duruş alan genç artist görünümü onu Berlin’de büyük sahnelere gerçek bir sihirbaz edasıyla çıkardı. Bir aliam bir temsilin sonunda seyirci salonunun son sıralarından ayağa kalkan büyük kafasında saçları karman çorman alçak boylu bir adam sahneye doğru yürüdü. Sahneye çıktığında Volf Mesing’e el uzatarak, “ismim Albert Einstein, bir arzum olacak, tahmin edip okumanızı rica edeceğim” dedi. Mesing “lütfen gözlerimi bağlayın” deyince Einstein onun gözlerini bir siyah bezle bağladı. Sahneden salona inen Mesing arka sıralara doğru yürüdü. 27. sıradakileri rahatsız etmeden önlerinden geçti ve önünde durduğu seyirciye: “Siz Sigmund Freud olmalısınız, dostunuz Einstein sizin yanınıza gelmeyi niyet etmiş. Herkesin işitebileceği bir sesle sizin ”geri zekâlı” olduğunuzu duyurmak istiyor!” dedi. Alkış ve kahkaha tufanı birbirine karıştı. Aynı akşam iki dost EİNSTEİN İLE FREUD VOLF’la görüşmek istedi.
Mesing Einstein’ın Berlin’deki evine böyle girdi. Orada tam bir yıl kaldı.
Freud gencin yeteneğinden hep kuşkulandı. Anılarına şunları eklemiştir:
“Sizin telepatik yeteneğinizden kuşku duyuyorum. Benim gözümde ucuz bir sihirbazdınız. Kendinizi ağırdan satıyordunuz.”
Freyd devam ediyor: Bir gün ondan itirazınız yoksa şu an düşündüğüm bir şey var, onu sesli açıklamanızı rica ediyorum:
“Volf ayağa kalkıp, masa üzerindeki kitapların kenarında duran cımbızı aldı. Karşı koltukta oturan Einstein’ın yanına gitti. Kulağına eğildi ve işitilir işitilmez bir sesle şunları fısıldadı: “Özür dilerim, dostunuzun ricası bıyığınızdan uç tel saç kesmemdir.”
Einstein ile Freud bu ender rastlanan yeteneğe böylece tamamen inanmış oldular.
İki bilim dehasının saygısını kazanan Volf, Einstein’la birlikte kaldığı yıllara ilişkin anılara şöyle girmiştir. Einstein yazıyor: “Bir akşam kitaplarımdan birini geçe kadar okurken, mutfak kapısı hızla açıldı. İçeri giren Mesing: Bay Alfred gelecek yılın 15 Temmuzunda BÜYÜK SAVAŞ başlayacak, sonunu göremiyorum.” dedi. Aynı tarihte Birinci Dünya Savaşı başladı. O günü anımsayan büyük fizikçi hep dilini yuttu.
1937’nin 29 Nisan günü Berlin tiyatrosunda Volf Mesing’in Adolf HİTLER ve yakın çevresi için özel sunumu vardı. Bu temsilin sonunda hiç kimsenin beklemediği bir şey oldu. Hitler’den ayağa kalkmasını rica eden Volf şöyle konuştu: “Mein Fürer, siz şu an bütün dikkatinizi, nasıl olur da, arı bir Alman ırkı için mücadele eden bir savaşçı olarak ben, bir Yahudi soytarısının çevremdekileri eğlendirmesine izin verdim, diye düşünüyorsunuz? Doğru mu? Salona boğucu bir sükûnet bastı. Ertesi gün Hitler Mesing’i çağırtı. “Görüyor musunuz, Bay Mesing, diye söze başlayan Hitler şöyle devam etti: Dünyanın ne kadar adaletsiz bir şekilde paylaşılmış olduğunun farkında mısınız? Bazıları zenginlik içinde yüzerken, sizin gibiler, Musa Peygamber tarafından 40 yıl yönetilen ama yongası hela alınmamış bir halk olan siz Yahudiler… Sefalet içindesiniz! Bana bu halkın başına nelerin geleceğini söyleyebilir misiniz?” Volf işitilir işitilmez bir sesle: “Başı beladan belaya gidecek,” cevabını verdi.
1939’da Alman orduları Polonya’ya girdi. Volf Mesin’ın yakınlarının hepsi tutuklandı ve Maydenek toplama öldürüldü. O zaman Mesing şöyle demişti:
“HİTLER SOVYETLER BİRLİĞİNE SALDIRIRSA YENİLGİSİ KAÇINILMAZDIR!”
1939’un yılbaşı eğlencelerinde Warşova’daki elit salonlardan birinde temsil veren Volf şöyle dedi: “Sayın dostlar, 30 Nisan 1945’te Adolf Hitlerin hayatına son vereceğini görüyorum!”
Kafası için 200 000 Mark ödül ilan edildi. Polis yerde gökte onu aradı. Bir akşam devriye gezen polislere yakalandı. Karakola attılar. Mesing karakol polislerinin hepsine büyü yaptı. Polisler onun koğuşuna toplandı. O ise dışarı çıktı. Koşu kilitledi. İkinci kattan sıçrayıp kaçtı. Aynı gece yani 19 Ocak 1940’ta Batı Bug boyunca bir balıkçı teknesiyle sınırı geçti ve Sovyetler Birliği’ne girdi.
Orada da tutuklandı. Karakoldakilerin dikkatini üzerine çekmek için yine büyü yaptı. Onlarla karta oynamaya başladı. Her onunu kaybedenlere, “Beyler ben dünyanın en ünlü kâhini Volf Mesing” deyip kendini tanıttı.
Koğuşta tuhaf bir tutuklu olduğu haberi bir ayda Stalin’e ulaştı. Moskova’da görüştüler.
İlk sorunun “hangi tarihte öleceğim” olduğunu hisseden Mesing cevap vermedi.
“Ben sizin olağanüstü kabiliyet sahibi olduğunuzdan hala şüpheliyim, beni ikna etmeniz için, alın şu boş kâğıdı ve Merkez Bankasından
“100 BİN RUBLE ÇEKİP BANA GETİRİN!” dedi.
Mesing boş kâğıdı aldı ve kapıdan çıktı. Bu kâğıdı gösterip “Kremlin” muhafızlarının önünden sorun yaşamadan geçti. 10 dakika sonra “Kızıl Meydan” dan da uzadı. Bir saat sonra elinde bir çanta dolusu parayla Stalin’in büyük çalışma odasında yine belirdi. Hayret içinde kalan Stalin hemen sordu: “Tutuklanmadan Kremlin’den nasıl çıktınız ve bu boş kağıt parçasıyla paraları nasıl aldınız?” Aldığı cevap kısa oldu:
“BEN BERİYA’YIM DİYE BÜYÜLEDİM HEPSİNİ!”
Onları nasıl hipnotize ettiğimi sorsanız bir cevabım yok. Yapabiliyorum ve o kadar.
Stalin kendisi büyücülüğe inanmasa da, şaşakaldığından özel kararlar aldı. Mesing’e lükse bir daire, araba vs. verildi. Almanya ile Savaş’ın başlamasından 10 gün sonra toplanan Merkez Komitesi Politik Büro oturumuna o da davet edildi. Kendisine “savaş ne zaman bitecek!” sorusunun sorulacağını önceden biliyordu. Bütün cesaretini toplayıp İkinci Dünya Savaşı’nın 1945 Mayısında biteceğini söyledi. Beriya yerinden fırladı. “Yalancı!” Biz bu savaşı daha erken kazanacağız!” diye bağırdı. Stalin soğukkanlı davrandı, Volf’a teşekkür edip onu serbest bıraktı.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında Stalin Mesing’in fikirlerini başkasına dayatabilme kabiliyetinde sıkça yararlandı. Tahran ve Yalta Konferanslarına katıldı ve çok önemli işler gördü. Yalta’da Amerikan Başkanı Roosevelt’in kaldığı odanın yanındaki odada ikamet etti. Yatla konferansında, Sovyet diktatörü Stalin’i bir partner olarak görmeye başlayan Başkan Roosevelt şöyle konuşmuştu:
“ Biz yeni, demokratik ve barışsever bir dünya kuracağız.
…Dünyanın paylaşılması çok basit olacak. Uzak Doğu şimdi bizim yardımlarımızla Çin’i yöneten Çam Kay Şi’ye kalacak. Pasifik bölgesi Birleşik Amerika’nın olacak. Afrika Hindistan yolu oradan geçtiği için pek tabii Büyük Britanya’ya verilecek. Avrupa ise Sovyetler Birliği’ne kalacak. Stalin’in aşırı istek öne sürmeyeceğine inanmak istiyorum. Kuşkusuz o Baltık Denizi ülkelerine, Finlandiya’ya, Beserabya ve Polonya’nın da bir kısmına uzanmak isteyecektir. Ben kendisi ile bir idealist olan Churchill’den daha iyi anlaşıyorum. Stalin benim gibi gerçekçi biridir. Dolayısıyla gerçekçi bir temel üzerinde araöızda varılan bir sözleşme sağlam temel oluşturabilir.”
Yatla konferansı günlerinde Başkan Roosevelt’e refakat eden D-r Ros Makintayır, 1949’da Londra’da çıkan “Roosevelt’le 20 yıl” adlı anı eserinde o huzursuz günleri şöyle anlattı: “Yatla görüşmesinin üçüncü günüydü. Normalde 185/105 olan Başkanın tansiyonu ansızın 300/170’e fırladı. Bilindiği üzere bu konferanstan 60 gün sonra Başkan Roosevelt beyin kanamasından hayata gözlerini yumdu. Bir şeyler oldu ama bu beyinsel yoğunluğun sebeplerine inemedim.”
Stalin beyin kanaması geçirmezden önce bir görüşmede “Yahudileri katlettiğinden dolayı onların Büyük Bayram olan (Purin) gününde öleceksin haber verdi.”
Mesing bir kısmı yayınlanan anılarında “ölüm haberini alan Stalin hiddetten pancar gibi kızardı” diye yazarken, korumaları büyüleyip oradan sıvıştığını kaydetmiştir.
Stalin gerçekten 5 Mart 1953’te öldü.
- Mesing de 1970’lı yılların başlarına kadar Sovyetler Birliği’nde yaşadı. Orada da öldü. Vasiyetinden okuyoruz:
“Ruhum benden ayrıldıktan sonra Rus gizli servisi (KGB) doktorları beynim üzerinde incelemeler yapacaklar. İnsanların beş para etmeyen fikirlerini uzaktan okuyabilme kabiliyetim olduğu için benim yüzümü gözümü param parça etmelerine müsaade etmeyin lütfen!”