İpek Üniversitesi, yüzüncü yılında 1. Dünya Savaşı’nı “1. Dünya Savaşı’ndan 100 Yıl Sonra Türkler, Kürtler ve Araplar” başlığı altında masaya yatırdı.
Birinci Dünya Savaşı’nın siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve sosyolojik yansımaları tartışılan panelde, Ortadoğu’da yaşanan bölünmelerin bölgeye huzur getirmediğine vurgu yapıldı.
Konferansı organize eden İpek Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Hakkı Taş, 1. Dünya Savaşı’nın sonuçları ve bölgeye yansımalarını tespit için toplandıklarını belirterek, “100 yıl önce savaş vardı, sınırlar belirsizdi. Günümüzde de savaş devam ediyor ve sınırlar hala belirsiz. Bu nedenle bugünü sadece son 5 yılın dinamikleriyle değil, bölgenin tarihinde önemli bir kırılma noktası olan 1. Dünya Savaşı’nın etkisiyle incelemenin anlamlı olacağını düşünüyoruz.” dedi.
“BÖLGEYE HUZUR DAHİLİ İNİSİYATİFLERLE GELECEK”
Moderatörlerden San Diego Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Kuru, 1. Dünya Savaşı sonrasında batılıların bölgede kurduğu düzenin Ortadoğu’da sorunları daha da derinleştirdiğine dikkat çekti, “Batılılar bölgeden ayrılırken arkalarında dizayn edebilecekleri zayıf devletler bıraktılar. Bu devletler kendi ayakları üzerinde kalamadı. Çünkü her alanda yeterli birikime ulaşamamışlardı.” diye konuştu.
Gelinen noktada Filistin, Suriye, Irak, Tunus ve Yemen’deki durumun Osmanlı döneminden daha kötü olduğunu ifade eden Kuru, Arap Baharı’nın bölgeye olumlu bir şey kazandırmadığının da altını çizdi. Batılıların dizayn ettiği Ortadoğu’da taşların bir asırdır yerine oturmadığını dile getiren Kuru, dahili inisiyatifler olmadan Ortadoğu’daki taşların yerine oturmayacağını söyledi.
“ABD’NİN KÜRT POLİTİKASI DEĞİŞEBİLİR”
Washington merkezli Center For American Progress’den Michael Werz ise son yıllarda bölgede terör estiren IŞİD’e dikkat çekti. “IŞİD gibi şiddet yanlısı radikallerin yayılması sürüyor. Buradaki merkezi hükümetlerin etkisi zayıflıyor.” dedi. Werz, IŞİD’e karşı mücadele eden Kürtlere yönelik ABD’nin politikalarını değiştirebileceğini kaydetti.
“ALANINDA UZMAN İSİMLER KATILDI”
“1. Dünya Savaşı’ndan 100 Yıl Sonra Türkler, Kürtler ve Araplar” konferansına Princeton Üniversitesi’nden Prof. Dr. Şükrü Hanioğlu, San Diego Üniversitesi’nden Ahmet T. Kuru, California Üniversitesi’nden Hasan Kayalı, Brandeis Üniversitesi’nden Yeliz Baloğlu Cengay, Marmara Üniversitesi’nden Behlül Özkan, Kadir Has Üniversitesi’nden Soli Özel, Ecole Des Hautes Etudes En Sciences Sociales’ten Hamit Bozarslan, Center For American Progress’den Michael Werz, Middle East Research Institute’den Dlawer Ala’Aldeen, İpek Üniversitesi’nden Gökhan Bacık, Faruk Ekmekçi, Işıl Acehan katıldı.
BELGESEL SUNUMU
Konferansın ikinci oturumunda İpek Üniversitesi tarafından hazırlanan “Türkler, Kürtler ve Araplar” isimli bir belgesel sunumu yapıldı. Belgeselde,1900’lerin başında Türkler, Kürtler ve birçok Ermeni ABD’nin Massachusetts eyaleti yakınlarında yer alan Peabody şehrine göç ettiği anlatıldı. Bu göçün, daha iyi bir hayat ve Osmanlı’dan ABD’ye ticaret yapmak için gerçekleştirildiği aktarıldı.
Belgeselde, ABD’li Türklerin, yerleştikleri yerde bir de şarkı yazdığı anlatıldı. “Neden geldim İstanbul’a” olarak bilinen şarkının aslında “Neden geldim Amerika’ya” olduğu açıklandı. Bunun çok az kişi tarafından bilindiği dile getirildi.
KURTULUŞ SAVAŞI’NA YARDIM
Göçmenler arasında önde gelen Joe Hüseyin lakaplı bir Türk’ün, Kurtuluş Savaşı’nın başlaması üzerine bir yardım kampanyası başlattığı belirtildi. Toplanan yardımların 21 Mart 1921’de Doktor Mehmet Fuat’ın bölgeyi ziyaretiyle Türkiye’ye iletildiği belirtildi.
Belgeselde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla 1930’da aralarında tekrar para topladıkları ifade edildi. Bu parayla Elazığ’a Türkiye’nin ilk röntgen cihazı gönderildiği kaydedildi. Belgeselde, cihazın içinde bir de mesaj yerleştirildiğine yer verildi. Buna göre ABD’li Türkler, vatanlarına şu mesajı yolladı: “Biz sizi unutmadık, siz de bizi unutmayın.”
“ÇIKAR İÇİN DÜZEN KURULDU”
Şükrü Hanioğlu-Princeton Üniversitesi: “1914’teki Büyük Savaş’tan önce, her ne kadar Orta Doğu’nun dünya siyasetindeki etkisi kısıtlı olsa da, 1914 Temmuz Krizinden sonra ‘Doğu Sorunsalı’ önemli ölçüde tartışılmaya başlandı. Önde gelen Türk düşünürlerine göre, bölgede süre gelen çatışmanın temel amacı Osmanlıyı parçalamaya sürüklemekti. Savaş sonunda ortaya çıkan bu yeni düzen, bölgeye düzenden çok kargaşa getirmişti. Fransız ve İngiliz manda yönetiminin bölgeye getirdiği bu yeni düzen, sömürgeci devletlerin jeopolitik ve ekonomik çıkarlarını karşılamaya yönelikti. Büyük Savaş’tan 100 yıl sonra, Orta Doğu şimdi doğal kaynakları sayesinde dünya siyasetini derinden etkileyebilmektedir. Orta Doğu şu anda birçok yeni bölgesel güce ev sahipliği yapmaktadır. Bu güçlü aktörlerin de yardımıyla bölgede yeni bir statüko oluşmaya başlamıştır. Türkler, Kürtler ve Araplar arasındaki bağların nasıl güçlendirilebileceğini sorarsanız, anahtar kelime hiç şüphesiz; karşılıklı anlayabilmedir.”
“LAİKLİK ARAPLARDAN UZAKLAŞTIRDI”
Hasan Kayalı-Kaliforniya Üniversitesi: “Türk- Arap ilişkileri; yerel ve diplomatik boyutlarda kopukluklara yol açmış bir sürü sorunu içermektedir. Modern Türkiye –bazıları tarafından İslam karşıtlığı olarak görülen- laiklik üzerine kurulmuştur. Bu da, Araplardan uzaklaşmaya sebep olmuştur. Türkiye kurulduğu günden beri, Arap ülkelerinin karıştığı çatışmalardan uzak durma politikasını benimsemiştir. Hatay Krizi, Bağdat Paktı’nın başarısızlığı ve OPEC krizi Türklerin Araplara karşı olan ilgisizliğini arttırmıştır. 21. Yüzyılın ilk yıllarında Neo-Osmanlıcılık fikirleri tekrardan doğsa da Arap Baharıyla beraber bu fikirden vazgeçilmiştir. Büyük Savaş’ı bitiren Wilson İlkeleri, bazı gruplara kendi kaderini tahkim etme hakkı tanımıştır. Ancak Wilson maddeleri bu hakkı hangi gruplara tanıdığını açık bir şekilde belirtmediğinden bu bölgede yeni sorunlara yol açmıştır. Bu açıdan bakıldığında, Misak-ı Milli Türkiye’nin kendi kaderini uluslararası anlaşmalara uygun bir şekilde tahkim ettiği bir bildiridir ve birçok uluslararası anlaşma tarafından da geçerliliği kabul edilmiştir.”
“BİRLİK İÇİN OSMANLICILIK”
Yeliz Baloğlu Cengay-Brandeis Üniversitesi / İpek Üniversitesi: “Osmanlı topraklarına göç eden Yahudiler hızla Osmanlı vatandaşlığını almıştır. Yahudilerin her biri farklı bir ülkeden gelmekteydi ve farklı dilleri konuşmaktaydı. Bu yüzden, Osmanlıcılık fikri onları tek bir çatı altında birleştiren bir çözüm olmuştur. Yahudi toplulukları, kendi içlerindeki bağları güçlendirebilmek adına Osmanlıcılık ve Siyonizm fikirlerini kullanmıştır. Osmanlı vatandaşlığını almak Yahudiler için kendi varlıklarını meşrulaştırmak adına büyük bir başarı olarak görülmektedir. Siyonizm, son olarak İngilizlerin hayata geçirdiği bir Alman planıdır. Bu çerçeveden bakıldığında, Osmanlıların Balfour Deklarasyonu’na vermiş olduğu cevap aslında Almanların daha önceden vermiş olduğu cevabın ta kendisidir.”
“DENGELERİ SAVAŞ DEĞİŞTİRDİ”
Behlül Özkan-Marmara Üniversitesi: “Osmanlıcılık fikri sadece Türkler tarafından değil; Rumlar, Yahudiler ve Ermeniler tarafından da desteklenmekteydi. Osmanlı kelimesi bir kimliği değil ülkeyi yöneten hanedanlığı temsil etmekteydi. Bu yüzden, ‘vatan’ söylemleri kolaylıkla Osmanlıcılık fikrinde yer bulmuştu. Ancak, Birinci Dünya Savaşı ülkedeki tüm dengeleri değiştirmiş, Osmanlıcılık yerine İslamcılığa bırakmıştır. Ülkedeki tüm Müslümanları Fransa ve Britanya’dan korumak için İslamcılık fikri bir korunak olarak görülmekteydi. Korunması gereken iki önemli Müslüman grup da; Kürtler ve Araplardı. 1908 Devriminden 1914’e kadar süren Osmanlıcılık fikri, Rumları, Ermenileri, Arapları ve Bulgarları barış içinde bir arada tutmayı başarmıştır. Bunca farklı milleti Osmanlı’ya sadık tutan Osmanlıcılık fikrinden başka bir şey değildi. Milliyetçi bir tutum, tam aksine, daha erken yıkıcı sorunlara yol açabilirdi.”
“KÜRTLERLE OLAN İLİŞKİ MİNİMUM DÜZEYDE TUTULDU”
Michael Werz – Center for American Progress: “Kendi Kaderini Tayin etme prensibi 20. yüzyılın temellerini atmıştır. Farklı etnik kimlikleri ve farklı dilleri tanırsanız, ancak o zaman büyük bir devlet olabilirsiniz. Amerika’nın kurulma hikâyesi de bu hoşgörüye dayanmaktadır. Woodrow Wilson bu görüşün Orta Doğu’da da bunun işleyebileceğini düşünmüştür. Ancak, Amerika’nın özgürlükçü politikaları Birinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupalı devletlerin sömürgeci gelenekleriyle çatışmıştır. Amerikan-Kürt ilişkileri 1972 yılında başlamıştır. Amerika, İran Şah’ını ve Ankara hükümetini küstürmemek amacıyla Kürtlerle olan ilişkisini minimum düzeyde tutmuştur. Amerika’nın bugünkü dış politikası tamamıyla IŞID’i geri püskürtmeye yöneliktir. Bu operasyonel amaca yönelik Suriye Kürtleriyle hareket edilmesinin daha kalıcı bir düzenlemeye dönüşme kararı Beyaz Saray’da verilecektir. Soğuk Savaş sonrası ABD’nin Birinci Dünya Savaşı’nda benimsediği özgürleştirici politikalara dönmesi, tabii ki Türkiye gibi ülkelerin egemenliğini tehlikeye atmadan, mümkündür.”
“GÜVEN KELİMESİ ANLAMINI YİTİRDİ”
Hamit Bozarslan – Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales: “2003’teki savaş bir Kürt savaşı değildi. Bölgesel ve mezhepsel bir savaş olan 2003 savaşı, Arap iç savaşından başka bir şey değildi. Ancak, bu savaşla beraber Kürt kimliği ve Kürt olma algısı tekrar şekillenmiştir. Birinci Dünya Savaşı sırasında ‘güven’ kelimesi bölgedeki anlamını yitirmiştir. Osmanlı İmparatorluğu için, Birinci Dünya Savaşı’na girmek sadece bir mecburiyet değil, aynı zamanda bir seçimdi. Kürtler ise bu savaşın zorunlu savaşçıları olmuştur.”
“KÜRT BAHARI DİLE GETİRİLİYOR”
Faruk Ekmekçi – İpek Üniversitesi: “Tarih boyunca Kürtler, Türkler için iyi bir işbirlikçi olmuştur. Özellikle ortak düşmanların çoğalmasıyla birlikte, Arap Baharı Türkler ve Kürtler arasındaki işbirliği oldukça artmıştır. Arap Baharı’nın ilk aşamalarındakinin aksine, şiddeti arttırmıştır. Kürtler, Arap Baharını gözlemleyerek ‘Kürt Baharını’ da dile getirmeye başlamıştır. Suriye’deki iç savaşla birlikte, Kürtler Kuzey Suriye’ye sahip olmuştur ve İran’ın Suriye üzerindeki politikaları özellikle PKK’ye şiddeti arttırabilme fırsatı tanımıştır. Buna rağmen, PKK kendi sınırlarının farkına varıp yürütmüş olduğu politikaların başarısızlığını kabul etmiştir. AKP dönemi boyunca İran ve Suriye için önemli bir araç olarak görülen PKK, IŞID’in doğuşuyla tekrar Türkiye ile işbirliği yapmaya başlamıştır. AKP dönemi PKK-Türkiye arasında bir barış dönemi olarak görülse de, beklenilen ekonomik krizden dolayı ilişkilerin nasıl bir şekil alacağı öngörülememektedir.”
“KALEM VE CETVELLE ÇİZİLDİ”
Dlawer Ala’Aldeen – Orta Doğu Araştırma Enstitüsü: “Irak haritasına baktığınızda, Kürdistan bölgesinin zaten fiili bir devlet olarak var olduğunu görebilirsiniz. Osmanlı günlerine dönüldüğünde, Irak, Suriye, Ürdün diye bölgeler değil; Bağdat Vilayetini görebilirsiniz. Fransızlar ve İngilizler, kalem ve cetvelleriyle Orta Doğu’yu bugünkü haline getirdiler. 1920’de Suriye ve Lübnan Fransız mandası olurken, bölgedeki diğer ülkeler İngilizlere verildi. Bu dönemde İngilizler, Kürtlere bağımsızlık vaatleri vermekteydi. Irak’ın Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ne kadar farklı kültürlerden oluştuğunu göz ardı etmemek gerekir. Kurulduğu yıllarda, Irak ‘Herkes için ev’ olarak planlanmıştı. 37 yıl sonra bu plan yerine gelmişti. Irak artık herkes için ev olmuştu. Abdul Kerim Kasım, anti-emperyalizm ve pan-Arabizm söylemleriyle Irak’taki demokrasiye son verip diktatörlüğü kurmuştur. Bugün Irak’taki ayrılıkçı hareketleri anlamak için tarihe bakıp ders çıkarmak gerekmektedir. Soğuk Savaş süresince, Irak diktatörlükle yönetilmiştir. Kimileri bunu ‘istikrar’ olarak görse de bu aslında ‘Orta Doğu İstikrarı’dır. Sovyetler Birliğinin çökmesiyle, artık tek bir süper güç geriye kalmıştır. Bölgedeki diktatörler ise yeni düzene uyum sağlamak zorunda bırakılmıştır. Saddam’ın da bu yeni Irak’ta yeri yoktu. Ancak, ne kabul edilen anayasal düzen ne de uluslaşma çabaları başarılı olamamıştır. Kürtlerin savaşı sevdiği söyleniyor. Bu tamamen bir yanlış anlaşılmadan ibarettir. Kürtler ekonomik geliri olmadan, bölgede tek bir dostu olmadan bir ulus devleti kurmaya çalışmıştır. Ancak bu çaba, hükümetteki iki ayrı görüşün çatışmasıyla son bulmuştur. 2006’den beri Kürtler tekrar demokratik bir devlet kurma çabasındadır. Fakat; güvenlik boşluğunun olduğu Irak’ta bu ne derecede başarılı olabilir? Kürdistan bölgesinin iç sorunlarının arasında; kurumsallaşma ve hukukun üstünlüğünün sağlanamaması, yolsuzluk, parlamentonun güçsüzlüğü gibi sorunlar bulunmaktadır. Kürdistan’ın bağımsızlığı sağlanabilecek mi? Cevabım uzun vadede Evet. Şimdi değil ama gelecekte bu olacak. Bu da, bölgedeki komşu ülkelerin desteğiyle olacak.”
“SAVAŞIN ETKİLERİ HİSSEDİLİYOR”
Soli Özel – Kadir Has Üniversitesi: “2003’teki savaş, bölgedeki tüm dengeleri değiştirmiştir. Savaşın etkileri ise hala hissedilmektedir. Kürtlerin Irak ve Suriye’deki bağımsızlık istekleri giderek şiddetlenmektedir. Ancak, ilk panelde de tartıştığımız gibi sınırların değişmesi o kadar da kolay değildir.”
“SAVAŞ BÖLGEYE KÖTÜ BİR MİRAS BIRAKTI”
Gökhan Bacık – İpek Üniversitesi: “Batı zehirlenmesi özellikle İran için kullanılan bir deyimdir. Bense bugün Birinci Dünya Savaşı ile ilgili bilgi zehirlenmesi yaşıyorum. Bu konferansı hazırlarken Büyük Savaştan 100 yıl sonrasını konuşacak çok sayıda katılımcı bulamadık. Ulus inşalarının çöküşlerini çalışan bir araştırmacı için, Orta Doğu çok sayıda örnek taşımaktadır. Kürt özerkliği son zamanlarda en fazla konuşulan konulardan biri olmuştur. Birinci Dünya Savaşı oldukça büyük bir savaştı, ama yine de en fazla ilgiyi Avusturyalı araştırmacılardan almaktadır. Birinci Dünya Savaşı’nın bölgeye bıraktığı kötü bir miras vardır. Daha önce de tartışıldığı gibi ‘güven’ kelimesi bölgedeki anlamını kaybetmiştir. Bugünkü tüm konuşmalarda, savaşın bize bırakmış olduğu miras tartışılmıştır ve yüzyıl geçmiş olsa da savaşın izleri hala bölgede yoğun olarak hissedilmektedir.”