Tarih 2 Haziran 2018
Yazan: Raziye ÇAKIR
Konu: “ Botev’i kurşun değil, korku, kararsızlık ve ilgisizlik öldürdü.”
Cumhurbaşkanı Rumen Radev
Vratsa, 02 Haziran 2018
SAVAŞIM
Aklı yerinde olanlara “deli” diyorlar.
Aptallara her yerde saygı büyük.
Hristo Botev
Bulgaristan okullarında öğretmenlik yıllarımdan bir hatıram var. Her yıl Haziran ayının 2. Günü saat tam 12’de kasabamızda 1 dakika siren çalar, oturanlar ayağa kalkkar, trafik durar, hastanelerde ameliyat yapan doktorlar bile necderi bir yana bırakıp SAYGIYA dururdu. Bu gelenek bugün de devam ediyor. Çünkü yeniden yazılacağı söylenen ve bütün yarih kitaplarının değişeceği konuşulan Bulgaristan’da, Hristo Botev ile Vasil Levski olmasa, tarih çöker diye düşünenler de var.
2 Haziran’ın bir başka adı BOTEV GÜNÜ. Botev, 1848’de, değişik kaynaklarda farklı doğum yeri gösterilse’de, Karlovo’da, Kalofer köyünde ya da Vratsa köylerinden birinde dünyaya gelmiş, onun komitacı olacağını sanki doğururken sezen annesi, Osmanlı’da çan çalan kiliselerin hiç birinde kaydını yaptırmamıştır. Yüksek ruhlu bir genç olan Hristo’nun amacı doktor olmaktır. Böyle bir niyetle Bukreş’e gider, fakat yeni bir dünya görüşüyle tanışması Odesa’da komitacı eğiten bir okulda olur. Ömründe yalnız 20 şiir yazan ve dünya edebiyatına giren şair, kendini Bulgarların Osmanlı’dan koparılması ülküsüne kaptırır.
2 Haziran onun ölüm günüdür. Yıllarca alnına sıkılan bir kurşundan öldüğü anlatılırken, 1990 ‘dan sonra ilk kurşunun kalbine sıkıldığı iddiası ağır bastı. Kuşkulu olmayan bir gerçek, bu kurşunun onun emrindeki çeteden biri tarafından sıkılmış olmasıdır. Çünkü o an “Okolçitsa” da 204 çeteciden başka kimse yoktur.
2 gün önce, Romanya’dan “Radetski” vapuruyla gelip Osmanlının Tuna kıyısında “Kozloduy” limanına çıkan çetecilerden biri, Komutan Botev’in birinci yardımcısı olan ve 1939 yılına kadar yaşayan Nikolay Obretenov’un anlattığına göre, “Vinchester” marka bir tüfekle onna iki el ateş edilmiştir. Ardından olayla ilgili gerçeğin kimseye söylenmemesi için asi şairin kanı üstünde halk adına yemin edilmiştir.
Uzun yıllar bu olayın bir süikast olduğu, şairin kalbine sıkılan kurcunu Obretenov’un kendisinin sıktığı, çünkü AYAKLANMAYI ÖRGÜTLENME İŞLERİNDEN SORUMLU OLAN Obretenov, komutan Hr. Botev’i hayal kırıklığına uğratmıştır. Kılıç kuşanmış, tabanca belde, tüfekler omuzda ve torbalar mermi dolu sırtta Kozloduy’ya ayak basan çeteyi tesadüfen oradan geçen yalnızca 2 kişi karşılamıştır. Vardıkları köylerde halk coşmamış, çanlar çalmamış, kırda yaylada kışlık ot biçen erkekler köylerine dönmemiş, çeteye katılan olmamıştır. Botev’in hayal ettiği isyancı seli oluşmamış ve işinde gücünde insanlarda kin ve öfke birikimi olmadığı görülmüştür. Botev’in sert tavrına karşı başkaldıranlar arasından gelen kurşunun “Bulgar milli onur ve iradesini koruyabilmek” ve “Osmanlıya ve Türklere karşı oluşan Bulgar kan kabartma” düzenini bozmamak için katilin Bulgar olmadığı savı öne çıkarılmış ve efsaneleştirilmiştir.
2018 törenlerinde tekrarlanan katilin adı Çerkez CAMBOLET idi.
Bu tezi savunan bilim çevreleri, Hr. Botev’in 1876 yılının 1 Haziran günü saat 20’de kalbine isabet eden kurşunla öldürenin Çerkez Cambulet olduğunu “kanıtlamış” olurken, çete başının alnını parçalayan kurşunun nereden geldiği ilgilileri düşünceler ieffaflaşmamış, gerçek “Ölmez Halkının özgürlüğü için ölen!” sloganı ardında gizlenmiştir.
Nisan 1876 Bulgar Ayaklanmasının ve bastırılan isyan ateşini yeniden alevlendirmek için Mayıs 1876’da ülkeye giren Hr. Botev’i en iyi anlatan komitacılardan tarihçi Zahari Stoyanov şunları yazdı:
“Botev, voyvoda şanına çelenk olsun diye, alnından vurulmuştur. Kalbinden ya da alnından önemli olmamalı, o bir dava adamıyd. Örgütlü, nizamlı, kurmaylı, papazlı, bayraktarlı, borazancısı ve veznedarı olan bir çetenin başıydı o. Büyük devletlerin Bulgaristanı görüp kurtarması gibi bir stratejik hedefi olan çete onun sayesinde amacına ulaştı.”
Nisan Ayaklanması İngilizler tarafından kışkırtılmış, parayla desteklenmış ama bastırılmıştı. Batak olayı da ters anlatıldı, şişirildi. Olmadı. Silahlı çeteler gönderip Nisan Ayaklanmasını yeniden alevlendirme kararı Gürgovo’da İç Devrim Örgütü Merkez Komitesi tarafından alındı. Komiteye başkanlık eden Aleksandır Stanbolov, 1972’de sözde aslıan Vasil Levski’nin yerine geçmiş ve 1975’te Stara Zagora’da Türkleri kovup topraklarına ve evlerine oturmak isteyen 17 köylüyle bir celallenmeyi yönetmişti. Bu başarısız başkaldırının da devamı olan Hr. Botev çetesinin Osmanlı saldırısına katılanlar kimlerdi, fakir, topraksız, sügün ya da idam cezası almış kişilermiydi? Onları tanıyalım: 5 terzi, 6 ayakkabıcı, 2 çarıkçı ve terlikçi, 3 kürkçü, mutafçı, gaytancı, çileci, bozacı, fıçıcı, 4 baskıcı, 16 teknik, doğramacı, duvar ustası, taş örücüsü, kiremitçi, 21 bahçivan, 2 tatlıcı ve 2 kasap, 2 kahveci ve 2 sütçü, 2 lokantacı ve bir hancı, 5 öğretmen, 5 ticaret şirketi görevlisi, 20 toptancı ve perekenteci, birkaç zengin ve bir de lise öğrencisi,2 subay. Bulgar halkının her kesiminden birkaç kişi bu çeteye katılmıştı.
Çetecilerin paralı haydutlar olduğu sanılır. Botev, çeteyi donatmak için prayı Kişinev’de yaşayan zengin bir Bulgardan aldı. Hedeflerinde, Batı devletlerini Osmanlı imparatorluğuna karşı savaşa çekmek önde gelir. Bu savaşta Osmanlı’dan kopacaklarına inanıyorlardı. Hepsi Batıyı tanımaz, Batı dili bilmez, Batı devletleriyle teması olmayan kişilerdi.
“Radetski” gemisinden indiğinde, Botev kaptan Dagobert Englender’den “Yaşasın Hıristiyan Avrupa” sözleriyle ayrılmıştı.
Ölümünden bir yıl önce (4 Nisan 1975’te) “Zname” (Bayrak) gazetesinin 13. Sayısında Botev, “”Rusya İmparatoruna inanmadığını” açıklamış ve şunları yazmıştır: “Rus Çarı Kafkaslara sürgün etmek amacıyla Eflatun’dan 1 000 Bulgar genç toplamış ve onları çok kötü hava koşullarında eski bir gemiyle Karadeniz’de sefere çıkarmış, gemi batmış, gençlerin hepsi ölmüştür. Bu haberden sonra Bulgar haydutların (hışların) Romanya’da çıkardığı gazetelerin Rusya’ya girmesi yasaklanmıştır. Başka bir yazısında ise Botev Kazakların Eflatu’nda bir Bulgar köyüne baskınını şöyle anlatmıştır: “Kazaklar bir Bulgar köyündeki yaşlıların, erkek ve gençlerin hepsini sicimle bağladılar. Kadın, kız ve çocukların ırzına geçtiler. Köylülerin varını yoğunu aldılar, tavukları ve hayvanları kestiler, onlara ceza veren olmadı. “ bu haberleri yazan da Botev’tir.
Bu olaylar Botev’i çok etkilemiştir. Direniş hareketinin aydın önderi Georgi Sava Rakovski gibi, o da “Rus esaretine düşmekten” korkusunu gizlememiştir. Kışkırtılmamış olsalar, Botev’in yaşadığı dönemde de, “barışçı dönüşüm” yani evrim yolları vardı. Fakat o silahlı yolu seçmiştir.
Nisan 1876 Ayaklanmasında Filibe (Plovdiv) ve Tatar Pazarcık (Pazarcık) şehrinde hiçbir esnaf ve zanaatkârın evini ateşe vermediği ve Türklere saldırmadığı gibi, Botev’in arkasına takılıp da Türkleri topraklarından kovma olayları yaşanmamıştır. Bu da iki ayrı dine mensup olan insanların vatan bildikleri aynı topraklar üzerinde hoşgörü ve iyi komşuluk ilişkileri içinde yaşadığını bir daha kanıtlamıştır.
Botev’in her sözünde bugün için bir anlam var. O, başkalarının hademesi olursak, kimliğimizi yitirirsek özgürlük anlamsızlaşır ve biz bir halk olarak yok oluruz, demiştir.
Onun şu sözleri bugün de anlamlıdır:
“Biz vatanımızla bütünleşmiş kimliğimizi kaybedersek, kendimize olan saygımızı yitirirsek, kendimizle biz kendimiz ilgilenmezsek, kendi mülkümüz üzerinde, baba ocağımızda, kendi evimizde yabancı durumuna düşersek, yabancıların siyasi oyunlarına alet olursak, hürriyetin anlamını anlayamayız, bir halk olarak yok oluruz.”
Bulgarlarla aynı ortamı paylaşarak yaşamaya devam ettiğimize göre, şairin şu sözlerini de unutmamamız gerekir:
“Halkımızın kendi yaşam biçimi, kendi huyu, karakteri, kendi çehresi vardır ve bunlar onu diğer halklardan ayırandır. Ona ortam ve olanak tanıyınız ve hangi vasıflarını geliştireceğini kendiniz göreceksiniz.”
1877-78 Plevne Savaşına kadar ülke içinde ve ülke dışındaki Bulgar komitacı ve haydutlar arasında “Nasıl bir devlet kuralım?” konusu çok tartışılmıştır. Rusçu bir Papaz tarafından ihbar edilen ve idam cezasını yine Rusya sevdalısı, Hacı Pençeviş adında bir Bulgar yargıç imzaladıktan sonra, 1872’de hayatından olan, İç Devrim Hareketi Başkanı V. Levski gibi, Tuna ardında çete kuran Hr. Botev de Bulgaristan’ın Osmanlı’danRus silahıyla koparılmasına karşıydı.
Tarihçi Zahari Stoyanov bu konuda şöyle demiştir: “Karavelov ve Botev Osmanlı devletine karşı olan iki devrimciydi. Sizce, halk iradesine dayanan bir Bulgar Hükümetine, Ruslardan para alan ajanlardan başka, kim karşı olabilirdi. Çünkü Botev yazılarında devamlı olarak halklar arasındaki akılcı birlik ve beraberlikten söz etmiştir.”
Şu unutulmamalıdır ki, Botev’in yazılarında sözünü ettiği “akılcı ve kardeşçe birliği” kurana kadar Avrupa geçen yüzyıl 2 Dünya Savaşından geçti. Ne ki, Bulgar milliyetçileri ve göbeği dışa bağlı siyasetçileri 21. Asırda bu gerçeği anlayabilmiş değillerdir. Bunun sonucunda Bulgaristan’da ne gerçek demokrasi kurulabildi ne de özgürlüğün ve adaletin anlamı kavranabildi. 1876 Mayısından bu yana artık 142 yıldır tarihimizi çarpıtmaya devam ediyoruz.
Bu ters yüz gösterme ve çarpıtma sonucu olacak ki, Bulgaristan’daki yabancı kolejler ve liseler, dış ülkelerdeki üniversiteler Bulgaristan Tarihini müfredattan çıkardı. Böylece Bulgaristan Türkleri Tarihi de ders programı dışında kaldı. Bu çarpıklığın sonucunda Bulgaristan Avrupa ülkelerinin geçirdiği sosyal ve ekonomik tarihsel gelişim aşamalarının hiç birinden şerefle ve doğru dürüst geçmediği için yerinde saymaya devam ediyor. Geçen hafta yapılan bir sosyolojik araştırma sonuçlarından Botev’in hayata gözlerini yumduğu yaşta olan Bulgar gençlerinden % 41’i hiç tanımadıkları Jivkov’un Moskova’ya bağlı dikta rejiömine dönülmesini istiyor ki, bu da tarihimizi bilmeden ileri gitmemizin mümkün olmadığını bir daha kanıtlıyor.
2 yıl önce 2 Haziran sabahı, Botev çetesinin Kozloduy kıyısına 140 yıl önce tam ayak bastığı vakit, Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev hazır bulunan binlerce kişi önünbde bir konuşma yapmıştı. O konuşmasında, Bulgaristan halkının parçalanmış durumda olduğunu ve bu bölünmüşlüğün onu güçsüz kıldığını ve gelişme yollarını tıkadığını belirirken, dış ülkelerdeki Bulgaristan vatandaşlarına hiç istisnasız seçme ve seçilme hakkı tanınmasını istemişti. O günden bugüne değişen bir şey olmadı. Durum daha da kötüleşti. Faşistlerin ajan tayfası iktidar oldu. İnanınız! Botev sağ olsaydı, bugünkü duru görünce, hemen çete kurmaya kalkardı.
Okumanız iyi oldu.
Sirenler çalmaya devam ettikçe, neden çaldıklarını bilmek zorundayız.
142 yıldan beri gerçeği kavramakta zorlanan Bulgar halkına yardım etmek ödevimizdir.
Bilginin, hak ve özgürlüğün, adaletin, demokrasi ve insan haklarının milleti ve devleti yoktur.
Botev’i okumazsak anlayamayız…
İşte bir şiir:
Yakarış
Ey tanrım, ey adalet tanrısı!
Sen değil, göklerde oturan!
İçimizdeki sen, ey tanrım,
içimdeki, yüreğimdeki, ruhumdaki!
Önünde papazların
ve rahiplerin eğildikleri,
Ortodoks sürülerinin mum yaktıkları,
sen değil.
Çamurdan yaratıp kadını erkeği,
sonra da yarattıklarının toprak üstünde
köle gibi yaşamalarına razı olan,
sen değil.
Acı çekmeyi öğreten kölelere,
boş umutlarla besleyen
onları ta mezara dek,
sen değil.
Ey yalancıların tanrısı, sen değil!
alçakların, zorbaların tanrısı,
insanlığın düşmanı, salakların putu,
sen değil.
Sen, ey aklın tanrısı, sen!
Tüm köleleri koruyan!
Çok yakın kurtuluş günü o kölelerin,
tekmil halk yakında kutlayacak o günü!
Uyandır tek tek her insanda, ey tanrım,
gerçek özgürlük sevgisini,
taksın canını dişine, dövüşsün,
halkı ezenlere karşı.
Güç ver benim de koluma, silâhıma,
başkaldırdığı gün köleler!
Güç ver ki, ben de kendi mezarımı
dövüşenler arasında bulayım!
Koma yaban ellerde sönsün
yalım yalım yanan bu yürek.
Sesim boşa gitmesin,
sesim kalmasın çöllerdeki gibi
yankısız.
Orjinalinden Çeviren: A. KADİR- Asım TANIŞ