Alptekin CEVHERLİ
+
1970’li yıllarda bazı kimseler önce Sovyetler Birliği’nin ardından ABD’nin dağılacağını ve tarihe gömüleceğini söylediğinde çoğu insan müstehzi bir ifade ile suratınıza bakıyordu.
1980’lerin sonunda komünist sistemin çökmesi ve Sovyet Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Rusya’nın içinde düştüğü durumdan bir daha çıkamayacağı fütüralistlerce açıkça dile getirilmeye başlanmıştı. O dönemde Rus generallerinin üniformaları ve madalyaları İstanbul Beyazıt meydanında 2 – 3 dolara satılıyor, her gün bir eski Sovyet Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan ediyordu.
Bu süreci ve tahmini doğrularcasına Kızılordu’nun düzenlediği başarısız darbe girişimi ve Boris Yeltsin’in demokrasi kahramanı olarak tankların üzerine çıkarak buna engel olması Rusya’da artık geri dönülmez bir sürecin başladığının en önemli nişanesi olarak tarihe geçmişti.
Hatta öyle ki, Sovyet Cumhuriyeti bile olmayan Çeçen-İnguş Özerk bölgesi dahi bağımsızlığını ilan etmiş, müdahale eden Rus ordusunu bozguna uğratarak Yeltsin’le eşit şartlarda masaya oturmuş ve Rusya, resmen Çeçenistan’ın bağımsızlığını tanımıştı.
Ancak Rus derin devletinin desteğiyle eski bir istihbaratçı olan Vladimir Putin’in Rus milliyetçiliğini de el altından destekleyerek iktidara gelmesi, bu süreci önce yavaşlatmış ve ardından da psikolojik bir operasyonla sanki bir toparlanma sürecine girilmiş havası oluşturulmuştu. Şunu da açıkça söyleyelim ki; o dönemde Türkiye’nin hazırlıksız yakalanması ve Rusya’nın tamamen bitmesi durumunda ortaya çıkma ihtimali olan “Gerçek Yeni Dünya”dan korkanlar, Rusya’nın dağılma sürecini kontrollü hale getirmek için yoğun çaba sarf ettiler…
Bunun en açık örneği de 20 yıl sonra geçen yıl ilk kez Rusya nüfusunun azalmasının durması olarak gösterilmişti. Yaklaşık 150 yıl içinde 120 milyon nüfustan 50 milyona inmesi beklenen Rusya nüfusunun bu dehşet azalmasının durduruluşu ülkede adeta zafer olarak kutlanmıştı.
Bu toparlanma gösterisinde, Rusya tribünlere oynarken; bazen eski komünist söyleme sarılmış, bazen Avrupa Birliği üyesi olabileceği mesajı vermiş, bazen Avrasya Birliği demiş, bazen Çin ile ittifaka göz kırpmış hatta bazen de Türk – Rus birlikteliği gibi uçuk projeleri dahi resmen dillendirmişlerdi. Ama gerçek şuydu ki Putin Rusya’sı eski gücündeymiş imajını vermeye çalışırken bir yandan da toparlanmak için zaman kazanmaya çalışıyordu.
Eski Cumhurbaşkanı Demirel’in Azerbaycan’ın Rahmetli Elçibey döneminde istediği 2 helikopter için “Karşımıza Kızılordu çıkarsa maazallah ne yaparız?” sözü veya yakın dönemde Obama’nın yumuşak kuvvetleri ön plâna alan barışçıl politikasından cesaret bulan Putin, önce şansını denemiş Abhazya’ya müdahale etmiş, ardından Güney Osetya’yı işgal etmişti. Gürcistan’ı da işgale kalkınca Türkiye’nin wikileaks belgelerinde de görüldüğü gibi çok sert bir tepki vermeye hazırlandığını haber alması üzerine operasyonu yarıda keserek Gürcistan topraklarını terk etmişti.
Ardından Moldova’dan Transdinyester’i, ve Ukrayna’dan Kırım’ı koparma girişimleri ile bir zar daha atmıştı.
AB’nin (Almanya’nın) Transdinyester’in bağımsızlığı konusunda koyduğu engel ile bu olay buzdolabına kaldırılmasına rağmen, Ukrayna’da kendi yanlısı hükümetin de desteği ile Kırım’ı işgal ediverdi. Ukrayna’nın yeni hükümeti ise buna kuvvetle hayır dese de, Putin bir kez daha fiili durum yaratarak bir parça toprağı daha Rusya’ya filen katıvermiş oluyordu.
Zavallı Gürcistan, Gariban Ukrayna’dan sonra gözünü Rus tarihinde ilk kez deniz aşırı bir toprağa diken Rusya, Kırım olayındaki fili durumdan da cesaret alarak bu kez Suriye’de fiilen askeri harekâta girişti.
PYD ile ve Şam’daki Esad yönetimi ile anlaşarak İŞİD’i temizliyorum masalının ardına saklanıp, bölgedeki Türkmen ve Arap güçlere saldırmaya ve 1 Ocak’ta belirlenecek ateşkes için nüfuz alanını artırıp elini güçlendirmeye yönelik hızlı bir harekât başlattı. Türkmenlere karşı soykırım, Araplara karşı da zorunlu göç politikası uygulayarak bölgeyi anlaştığı PYD’ye açmaya hazırlanan Rusya’nın gözden kaçırdığı bir – iki gerçek vardı…
1- Rusya tarihinde ilk kez deniz aşırı bir bölgeye asker çıkarıyordu, tecrübesizdi.
2- Suriye ordusu bitmişti, Hizbullah ise Müslümanlarla değil İsrail ile savaşmak üzere oluşmuş bir güçtü. Bu nedenle İsrail’e karşı gösterdiği başarıyı Türkmenlere karşı göstermesi beklenemezdi.
3- Projeyi destekleyen İran ise kendi içindeki Güney Azerbaycan Türkleri ile karşı karşıya gelmişti.
4- Üstelik Suriye’de saldırdıkları Türkmenler, Türkiye Cumhuriyeti sınırına sadece 5 km. uzakta yaşıyordu. Buna Türkiye’nin sessiz kalacağını beklemek ise en hafif tabirle “aymazlık” olarak nitelendirilebilecek bir durumdu.
Üstelik “yeniden toparlanan Rusya” balonun bir yerde patlayacağı da beklenen bir gerçekti…
Halkı alkolik, sistemi çökmüş, her konuda geri kalmış, en önemli ihraç malı olarak ise Rusça bir kadın adının bütün dünyada aynı anlamda kullanılır hale geldiği bir ülkenin oynadığı kumarı kaybedeceği zaten baştan belliydi.
Peki, bir uçak düşürülmesinden bu sonuç çıkar mı? Evet, çünkü en büyük yangınlar bile küçücük bir kıvılcımla başlar…
Ne diyelim, buraya kadarmış…
Dokunulmaz diye bir şey yoktur.
Bundan sonraki süreci yaşayanlar yaklaşık 10 yıl sonunda görecektir ki, Rusya ikinci kez küçülme sürecine girmiştir. Dünya, inşallah bunu da birincisindeki gibi kansız olarak atlatır.
прощай Россия! Maybe see you again, a thousand years later…
Reklamlar