Tarih: 23 06 2018,

Yazan: İbrahim SOYTÜRK

Konu:  Büyük Yeni Türkiye doğuyor.                  

Bu seçimler konuşulur. Türkiye’miz baştanbaşa çalkalandı, dalgalandı. 90 milyon kişi sandık başına gideceğiz. Sof haftalarda öyle bir bahar yağmuru yedi ki, biz bu coğrafyada vicdanımızla ve umudumuzla yaşamak istiyoruz iradesi meydanlara doldu. Çok güzel oldu aslında, çünkü seçmenler Cumhurbaşkanı adaylarını, siyasi partileri ve kendi çorabını örnek ve sepetini doldurmak için siyasete katılanları yakından görebildi. Bir defa şu iyi bilinmelidir.
Seçmenin yüzüne bakamayan adaylar belirdi.  Halkın siyasetle ve siyasetçilerle yüzleşmesi iyi oldu. Hisler söndü, beklenti belirdi ve  umut kesinleşti. Kısacası iyi oldu.

Biz Bulgaristanlı soydaşlarız ve oy vermeye kararlıyız.  

Türkiye siyasetinin içinde, göbeğinde, umudun özünde olduğumuzu bir daha hissettik. Biz Türkiye toplumu içinde aydınlığı taşıyan kesimdeniz. Toplantılara katıldık, dinledik, soru sorduk ve karar alma hakkımızı kullanmak için bugün kenara çekildik. Başka ülkelerde seçimden bir gün önce propaganda yasak, miting yapılmaz ve gazeteler konuyu ele almaz. Burada öyle değil. Bugün de sallanacak yumruklar var.

Yazımı Cumartesi sabahı yani 23 Haziran 2018’de yazıyorum. TV-yi açtım. Bütün kanallarda Bay Muammer İnce halka çekişiyor. Bu aday Türkiye’yi ve hepimizi bir mayın tarlasına ittiğinin farkında değil. Boş konuşuyor ve halkı kandırmaya çalışıyor. Kullanılacağını fark edemiyor.  Dört diplomatla temas kurmak dış siyaset yürütmek için yeterli değildir. Türkiye birkaç cephede silahlı savaş yürütürken, adam “paralı askerlikten” toplayacağı paraları dağıttı dağıttı bitiremedi.

Bayan Meral Akşener evin içinde bir şeyler kaybetmiş bir anne gibi sanki çocuklarından yani başkalarından hesap soruyor. Bayan olması renk getirdi. Fakat 80 milyonun dertleri bir bölüğe sığar mı bilmiyorum!

Aksakallı Temel Karamolla ise, “ah şu gençlik elimden gitmeseydi, ben bilirdim hesap sormayı” havalarında, çırpındıkça çırpınıyor.

Demokratik düzen kurallarının zorla bozulması komünist militanları hep parmaklıklar ardına götürmüştür. Devrimciliğin ve 1795’ten beri bereket ve rahmet getirmeden esen “insanların eşitliği ve kardeşliği” rüzgârının etkisi altında kalmak birçok defa hiçbir konuya şözüm değildir. Üstelik bir hayale bağlılığın sınavını vermiş ve yeminini içmiş, Edirne kapalı cezaevinden eşi aracılığıyla selam gönderen Selatin Demirtaş ise, insan hakları olduğu gibi azınlık haklarının da Avrupa’nın hiçbir ülkesinde tamı tamına uygulanmadığını, dün ezilenlerin bugünde aynı çilelerle sızlayan yaralarını yalamaya devam ettiğini görmemekte ısrar ederken, halkı kışkırtıyor.

Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek’i anlamak da zor. O, şu ittifak kazanlarının hiç birinde kaynamam derken, inatçı bir et parçası gibi derin dondurucuda kalmakta ısrar ediyor. Oysa buzlu ete olan ilginin azaldığı ortadadır. Siyaset, her fırsatı değerlendirmektir ve hedefte hep iktidar olmuştur.

Seçmenin umudu yine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’da kümeleşti.

Yenilikçiliğini anlamak istemeyenlerde inatçılık var. Gülhane Parkı’nda yenilenme fermanı okunduğu günden beri Türk demokrasisi gelişmiştir. Son şeklini anlamak zor oldu, çünkü birçok yeniliği birden getirdi. Genelde Türkiye’deki olgunlaşma süreci en az 40 sene ile sınırlıdır. Ortak gelecek umudu git gide güç topluyor.  Bugüne kadar beraber yürüyenler ortak sefere kalkıyorlar. Halkımız söze değil işe bakıyor. Gak gak diyenlere değil, proje çıkaranlara ve icatta bakıyor. Bu da bilinçlenmemizin yeni aşamasıdır. Çok iyi oldu!

Büyük Yeni Türkiye umudu, birbirimize sarılıp kardeş olmamıza, birbirimize kenetlenmemize, sandıkta AK Parti bülteniyle ve Cumhurbaşkanı Hükumet Sisteminde Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile buluşmamıza vesile oldu. Nereye geldiğimizi, nerede olduğumuzu ve yürüdüğümüz yolun haritasını görebildik. Kararımız karardır. Biz oyumuzu AK Partiye ve Sayın Erdoğan’a vereceğiz. Birbirimizi yarın akşamı beklemeden de kutlayabiliriz. Kutlu olsun!

***

Bütün seçim konuşmalarını dikkatle dinledim, arkadaşlarımla analiz ettik ve sonuçlar çıkardık.

Bir defa şu çivisi çıkmış gibi kendi ekseni etrafında dönen dünya nereye gidiyor? Hiç düşündünüz mü? DÜNYA BEŞİNCİ TEKNOLOJİK DEVRİME DOĞRU AÇILDI VE YOL ALMAYA BAŞLADI. Bay İnce başta olmak üzere gidişimizin basamaklarını ve yönünü bilmeyenler var.

Dobra dobra söylemek istediğimiz şudur. Bizi teknolojik dünyaya taşıyan Sayın Tayyip ERDOĞAN Başkanlığında AK Parti oldu. Geleceğin seçimlerini depolara patates ve soğan saklayarak fiyat patlamasına neden olanlar değil, Türkiye Cumhuriyeti tarla ve depolarında aynı an ne kadar patates ve soğan olduğunu söyleyebilenler kazanacak. Havanda su dövenlerin fırsat kollaması iyi olmadı. Uzun bir yol yüründü ve yol boyunca şimdiki tuzakları defalarca görmüştük. Bu yolun ilk adımında hepimiz okullu olduk. Bütün il kentlerimiz Üniversite şehri oldu. Gençlerimiz üniversiteli oldu. Halkımızın % 60’tan fazlası İnternet kullanıcısı, % 50’den fazlası elektronik hizmetlerle haşır neşir oldu. Biz tamamen değişmeye başladık özü sosyal bir devlette yaşamaya alıştık. Bu açıdan değerlendirdiğimizde Sayın Erdoğan’ın Dünya’nın büyüklük bakımından 3. Hava limanına inmesi, işçilerle selamlaşması ve değerlendirme konuşması çok anlamlı oldu. Dünya insanları İstanbul’u ve Türkiye’yi sevdi. Sayın Erdoğan da dünya liderlerinden biri olarak tanındı, saygı kazandı, sözü duyuluyor ve geçiyor. Bu, XXI. Yüzyıl başarılarımızdan biri oldu.

Burada demek istediğim nedir? Bir fizik öğretmeni olduğunu belirten, fakat 20 yıl önce yazılmış fizik kitaplarında kalan Bay M. İnce, neredeyse eline bir metal ve bir yün kumaş parçası alıp miting alanına toplananlar vatandaş önünde “sürtüşme yoluyla” elektriğin nasıl üretildiğini gösterecek. Meraklı birisi! Cumhurbaşkanlığına da sevdalandı. Zamanını yaşamış mekanik araçlara merak salmış biri. Kafa olarak, zekâ olarak vaktini doldurmuş olduğunu 108 mitingle kanıtladı. Adam kamyon görüyor, dümene sarılıyor. Traktör görüyor, hemen biniyor. Çoban görüyor, boynuna sarılıyor vs. Bu olaylar bize Bay İnce’nin Nostaljik bir tip olduğunu anlattı. Bahçesine, çiçeklere vs tutkunluğu da romantik bir tip olduğunu ortaya çıkardı.
Türkiye halkı, havası nostaljik, emekli olmayı özlemiş, kenara çekilip meyve ağacı gölgelerinde serinlerken akranlarına ballandıra ballandıra fıkra anlatmak isteyen birini aramıyor. Aranan lider, Türkiye Cumhuriyeti halkını 5. Teknolojik devrime taşıyacak olan bilgeliktir. 5. Teknolojik devrim Yeni Bir Dünya yaratacak kişidir.  Örneğin elektrik kablosu olmayacak ama ampuller yanacak. İnternet kablosu olmadan İnternet çalışacak. Traktör ve kamyonlar şoförsüz, programlı olacak vs. Başka bir değişle, İnce Türkiye’yi eşek sırtında köylülerin pazara, cumaya giderken birbirlerini kandırdıkları döneme götürmek istiyor. Sayın Erdoğan ise “hadi kardeşlerim şu 4. Teknolojik devrimi tamamlayalım, köprüleri uzattık, tünelleri deldik, iki yönlü yollarımızı döşedik, hızlı trenler seferde, uçaklarımız havada, hadi yeni bir hamle yapalım ve Yeni Türkiye’yi kuralım çağrısında bulunuyor.

Atom enerjisine karşı çıkan Bay İnce, “kuantum” diyor, ama “kuantumun” ne olduğunu açamıyor, enerjimizi “bordan” ya da “torumdan” üretelim bile diyemiyor…

Cumhurbaşkanı adayı Bay İnce’nin konuşmaları üzerine yapılan içerik sel “kontent) analizler şunu ortaya çıkarıyor. Bir hazırcevap olarak davranan, yüksek sesle konuşan ve saldırgan bir tavır taşıyan hatta alay etmekten yararlanmayı deneyen İnce, siyaset bilimi ve felsefe okumadığı gibi, Türkiye tarihini, Avrupa Tarihini, İslam Tarihini ve Dünya Tarihini, ayrıca jeopolitik stratejiyi, dünya siyaset dengelerini bilmeyen birisi olduğunu her konuşmasında kendisi kanıtladı. Onun zayıflıklarını Bay İnce yeniliklerde, büyümemizden, itilafa düşmekten, mücadele etmekten korkan bir kişilik ortaya koydu. Her defa mindere çıkan ve her defasında yenilen, sırtı yere gelmeye alışmış bir pehlivan izlenimi bıraktı. Bizi kıskanan dünya “ah bir kazansa, bir kazansa” havalarına girip sayıklamaya başladı.

Bulgaristan’a gelip Kırca Ali’de iftarda yaptığı konuşma da gönül açmadı.

Batı Trakya’dan olduğuna vurgu yaparak, ben sizden biriyim dese de, bizi, sorunlarımızı, çilelerimizi, mücadelemizi, parçalanmışlığımızı ve 140 yıldan beri eritildiğimizi ve artık son güçle dayandığımızı bilmediğini hatta bilmek de istemediğini ortaya koydu. “Bulgar’a verginizi ödeyin!” emrini vermesi ise, olaylardan haberi bile olmadığını akşam serinliğinde hepimizin gönlünü buruşturdu. Bay M. İnce’nin Türk aydınlığını taşıyan zümreden olmaması tüm umutlarımızı kırdı. Yıldızlarımız barışmadı. Olacak olan olur da, Türkiye Cumhuriyeti Venezüella değildir. O, Latin Amerika ülkesini bir şoför yönetebilir, ama Türkiye halkını yönetmek için başka nitelik, vasıf ve birikimle zekâya gerek var.

Biz bay M. İnce mitinglerinin kalabalık olmasına şaşmadık. 15 Temmuz 2016’da beri ilk defa olmak üzere, Türkiye’de dip dalga hareketlenmesi izlendi. Bugün de devam ediyor. Sesiz kitle “ne oluyor acaba?” ilgisiyle balkona çıktı ya da sokaklara doldu. Kimse kendisini aldatmasın! Bir kitlenin bilinçlenmesi 2-3 nesilde olur. Bu işler yüksek konuşmak ya da hazır cevaplılarla ilgili değildir. O meydana toplanan vatandaş ayağının altındaki asfaltın AK Parti iktidarlarınca döşendiğini bilir.
CHP bir yönetim zihniyeti olarak Türkiye siyaset sahnesinden 60 yıl önce çekilmiştir ve o zaman 23 milyon olan Türkiye insanının bugün 80 milyonluk kalabalığını görünce şaşırmaktadır. Kafalarında 2007 yılında beliren en parlak fikir Ankara’dan İstanbul’a yürümek oldu. Çünkü yüksek süratli araç kullanma ehliyetleri yok. Bu teknik ilerlemeyi ve teknolojik devrimi reddeden bir zihniyettir ve bu sistemin çalışan tek bir bölümü vardır. Fren sistemi! Frenleme! Bay M. İnce tipi insanlar Sayın Recep Tayyip Erdoğan süratinden korkuyorlar, Büyük Yeni Türkiye’den korkuyorlar. Yeni teknkik ve teknolojik devrimden korkuyorlar. Frenci zihniyetin Türkiye Cumhuriyeti’nde iktidarı ele geçirmesi büyük bir kazaya neden olur ki, biz Bulgaristan Türkleri, komşu halklar, Yeni Büyük Türkiye umuduyla yaşayan Balkanlar, ayrıca artık evlerine dönmek isteyen sığınmacılar, bu kazadan büyük zarar görür. Türkiye dip dalgası özellikle Büyük kentlerde ve Anadolu’da Recep Tayyip Erdoğan bilinci taşıyor. Bay M. İnce’ye olan ilgi “bahçeye tavuk mu girmiş!” anlamındadır. Bay M. İnce’nin, Bayan Meral Akşener’in ve devlet başkanlığına gönül vermiş diğer adayların dünya kamuoyu tarafından Türkiye lideri olarak tanınması en az 20 yıl ister ki, bu arada tavşan dağı geçmiş olur.
Türkiye sürünen umutla kahrolmaya devam eder. Hiçbir devlet deneyimi olmayan kişiler 80 milyonluk stratejik bir devletin yönetimini üstlenemez. Bu ayakkabı değiştirmek, verilen terliği ayağa takmak değildir. Türkiye tökezler ve rezil oluruz, işgal ediliriz.

Beni bu sonuca götüren nedenlerden biri de muhalefet adaylarının kullandığı bizimle ilgili başka bir propaganda taktiğidir.

1989 acıklı ve çileli Büyük Göç günlerinde 350 bin Bulgaristan Türkü’nün sınırı geçmesiyle meydana gelen durumda yaşananlara Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın medyadan tepkilerini kullanmaları oldu.

Çok açık olalım. Büyük Göçe Bulgaristan Türk aydınlarının hepsi karşıydı. Kovulmasak gelmezdik. 1989 Mayıs Ayaklanması, düşen şehitler “kültürel otonomi”, insan haklarımızın bütünsel tanınması ve yasallaşması için gerçekleşti. Ayaklanmamızın omurgasında 28 siyasi örgütümüz vardı. Halkımız tek yumruk olmuştu. Ruhen kaynaşmıştık.  Öz haklarımız verilmesin diye biz vatanımızdan kovulduk. Bu işin ne kadar zor olduğunu anlatabilmem için bir örnek vermem iti olur.
1990’dan beri 1944-1989 yılları arasındaki totaliter dönemde içeride kalmış, hapis yatmış onbinlerce kişiden yalnız ve sadece birisine şimdiye kadar yani 28 yılda DEVLET İŞİ verildi.
Emil Kuşlukov Sofya TV’sinde Şube Şefi oldu. Başka devlet görevine atanan kişi yok.
Bizdeki totalitarizm kapağı açılmamış kavanoz içindedir, korunuyor, üzerine toz kondurulmuyor. Bu bakımdan kardeşlerimizin fırsat bulunca Türkiye’ye geçmesini anlıyorum.
Başka bir örnek:
1986 yılında Koşukavak (Krumovgrat) İç İşleri Bakanlığı Belediye Amirliğinde sorguya çekilirken 2 kızın ırzına geçilmiş. Gerçek budur… Bu insanları o zaman orada tutmak imkansızdı…

Gücümüzü kırmak için göçe zorlandık, sindirildik, parçalandık, dağıtıldık. Dayanabilseydik. Kovulmasaydık. Sınır kapısı açılmasaydı. Uluslararası insan hakları güçleri harekete geçseydi, Bulgaristan’ı hak ettiği yere oturtulsaydı ve başka bir yol yöntem bulunmuş olsaydı, biz bugün Bulgaristan’da nüfusta çoğunluk olmuştuk ve siyaseti belirleyen örgütlü ve bilinçli güç durumuna gelecektik. Biz bunun bilincindeydik ve bilincindeyiz. 24 Haziran seçimlerinden önce ortaya şöyle bir olay çıktı:

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN bu gerçeği o vakit görebilmişti.

Dünya halkları bir karış toprak için savaş ederken, bizim kocaman memleketi bırakıp, kaçıp gelmemizi izlemişti.  Bugün Avrupa Birliği Bulgaristan’la “al şu 50 bin sığınmacıyı, kaç para istersin?” pazarlığı yapıyor.
Bu olay 1989’dan çok daha sert ve şiddetli oldu artık, çünkü gelen sığınmacıların Türklerden kalan evlere ve topraklara yerleştirileceğinden kimse kuşku duymuyor…
Bu olduğunda 600 yıldan sonra biz tamamen VATANSIZ kalacağız, haberiniz olsun! Bu bakıma Sayın ERDOĞAN’ın herkes “dursun durduğu yerde” siyaseti doğrudur ve desteklenmelidir. Bu açıdan bakıldığında 24 Haziran’da vereceğimiz oylar çok anlamlıdır.
Şimdi rüzgâr lehimizde esiyor ve biz Bay İnce’ye veya Bayan Akşener’e oy vererek rüzgârı çevirmeyelim, işin içinden çıkamayız. Biz Türkiye Cumhuriyeti’nde yeni liderlerin lafını takan olmadığını ve ne gizi ödünler verdiklerini, Devlet Başkanı olup 40. gün Sofya’ya konan General Kenan Evren örneğinden biliyoruz. “Eti senin, kemiği benim!” demişti.
Bizim ilk vatanımız Bulgaristan’dır. Mezarlarımız oradadır. Gönlümüz de oradadır. Biz artık istesek de, istemesen de, Büyük Yeni Türkiye’den bir parça oluyoruz. Umutlarımız büyüktür. Bu işin dönüşü yoktur. Bu yolları biz birlikte yürüdük.

Söylenecek çok söz var. Bay İnce’nin Ahmet Doğancılarla yakınlığı, siyaseti ve nasibi kilitlenmiş olan Karadayı gibi hiçbir özellik ve vasıfları olmamasına rağmen, liderlik taslayan, Türkiye’den beklentisi olan,  kişilerle görüşmesi ve kör siyasette ortaklık bulmaları, bizim niçin taşıdığı tehlikeler açısından çok anlamlıdır. Bulgaristan’ı bilmeyenlerin Bulgaristan Müslümanları işlerine müdahale etme yolları araması kabul edilemez. Bu siyaset Türklüğümüz için yok olmanın kapısını açar ve düşmanlarımıza yardım eder.

Sayın soydaşım!

İşte bu sebeplerden dolayı

Oyunu mutlaka kullan!

Oyunu Ak Partiye ver! veya Mührü MHP dairesine vur!

İkinci mührü mutlaka ve mutlaka Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafı altındaki daireye vur!

BU SEÇİMLERDE BİZ BULGARİSTAN TÜRKLERİ BELİRLEYİCİ OLACAĞIZ YENİ SİSTEME GEÇİŞİ BİZİM OYLARIMIZLA OLACAKTIR İNŞALLAH İLK TUR %51 İLE BİTİRİYORUZ. ŞİMDİDEN HAYIRLI OLSUN…

Sandığa giderken kimliğini beraberinde götür!

Oyuna ve Seçim sandığına sahip çık!

Geleceğini teminat altına al! MHP ve AK Partiye güven!.

Bunu, çocuklarınızın mutluluğu için yap! Geleceğe Yeni Türkiye için yap…

Tüm Türk Dünyasına ve İslam alemine ve mazlum halklara hayırlı uğurlu olsun.
Teşekkür ederim.

 

 

 

Reklamlar